YA SONRA!…

Mete YAYLALI Spor
29 Kasım 2023 Çarşamba

Bugün yaşı 60’larda olan kuşak Ajda Pekkan’ın 1978 yılında söylediği bu şarkıyı hatırlayacaktır. Orijinali İtalyan şarkıcı Mina’ya ait Giorni-Günler parçasıdır. Fikret Şenes’in yazdığı sözlerde şöyle bir bölüm var:

Bugünün bir de, yarını var

Mutluyduk belki, bugüne kadar

Ya sonra?

Ne yaparım senden sonra?

Acımadan geçer yıllar

Zamanla yalnızlık başlar

Yola çıkar pişmanlıklar.

Elbette yazının konusu çok sevdiğim Ajda değil ama bir sporcu için “bugünün bir de yarını var” kısmı önemli.

Spora yeni başlayan 5-6 yaşlarındaki bir çocuk için önemli olan oyundur. İlerleyen yıllarda yarışma ortamına girecek ve hayatın gerçeklerini diğer çocuklara göre daha erken öğrenecektir. Rekabeti, arkadaşlığı, takım oyununu, tek başına zorlukların üstesinden gelmeyi, kendi ayaklarının üstünde durabilmeyi öğrenecek bu genç sporcu. Erken yaşlarda yurtdışına turnuva oynamaya gidecek, başka bir dünyada başka bir vizyon ve kendine güven kazanacak. Bu oyun sonsuza kadar böyle sürse ne kadar güzel olurdu ama olmuyor. İstediğiniz kadar sporda kalabilirsiniz ama bu rekabetçi-yarışmacı spor için gerekli fiziksel yeterlilik sizde kalmıyor. Yaş ilerledikçe çok daha gençlerle yarışmak mümkün olmuyor, tabiat buna izin vermiyor maalesef. İsteseniz de istemeseniz de bir gün, hem de toplumda “daha çok gençsin, önünde uzun bir ömür var” denilecek yaşlarda vücudunuz size alarm verecek ve artık emekli olmak zamanıdır diyecektir. Normal insanların iş hayatının henüz ilk on yılı biterken sizin spordan emekli olup “ne yaparım bundan sonra” diyeceğiniz bir dönem başlayacaktır.

Sporcunun yatırımı

Profesyonel spor bir gösteridir. Gösteride yer alırsınız ve karşılığında size bir bedel öderler. Gösteride yüksek performans sergilerseniz yüksek ücret alırsınız, başarılı olamazsanız kademeli olarak düşer fakat sizin yaptığınız harcamalar her durumda sabittir. Daha iyi olmak için daha fazla harcayacaksınız, daha tecrübeli olmak için daha fazla gösteride yer alacaksınız. Ticaretin kuralı basittir, atomu parçalamıyoruz. Gelirin giderinden fazla olursa banka hesabında birikim olur. Ne kadar çok kazanırsan o kadar iyi yaşarsın ama çok kazanmak için işine yatırım yapmalısın.

Sporcu işine nasıl yatırım yapar?

Öncelikle bir iş disiplini olmalıdır; sporcu disiplini diyoruz buna. Çok çalışmalıdır, iyi çalışmalıdır, doğru çalışmalıdır, doğru bir takımla çalışmalıdır, doğru planlama yapmalıdır, iyi beslenmelidir, sakatlıklardan sakınmalıdır ve tıbbi desteği kusursuz olmalıdır. Sporcu fiziksel özellikleriyle para kazandığı için yeterli bir kondüsyoner ve fizyoterapi desteği almalıdır yani atletik olarak hep formda kalmalıdır. Bütün sporlarda olduğu gibi elbette mental destek almalıdır. Bütün bu mental ve atletik çalışmalar için uzmanlar ile birlikte çalışmalıdır.

Görüldüğü gibi profesyonel sporcunun işi diğer insanlardan daha zor ve aslında yıpratıcıdır. Bu yüzden de çok özel bir sporcu bile olsa yarışmacı sporcunun kariyeri 35 yaşında biter. Bundan sonrası ise artık başka bir hayat olacaktır.

Buraya kadar yazılanları eğer 18-20 yaşından sonra gerçekleşecek şartlar olarak okuduysanız yanıldınız!

Sporcu olacak çocuk bu planlamaya ilk maçına çıktığı andan itibaren girmek zorundadır.

Sporu okul hayatı gibi düşünün. Çocuğunuzu imkanlarınız varsa 3-4 yaşında okul öncesi bir kuruma teslim ediyorsunuz ve bunun da yine imkanlarınız ölçüsünde en iyisi olmasını tercih ediyorsunuz. İlköğretim için de yine imkanlar ölçüsünde iyi bir okul hatta iyi bir özel okul istiyorsunuz. Bunun amacı eğitim seviyesini hep yukarı doğru çekmek. Daha iyi bir lise, daha iyi bir üniversite ve sonrası biraz şans olsa da daha iyi hayat şartları sağlamak. Bunun için harcanan zaman lise bitene kadar 12-15 yıl, oldukça uzun bir zaman aslında. Bu yaşa kadar çocuğun herhangi bir mesleği yok, sadece öğrenci. Hatta üniversite bitene kadar da mesleksiz. Hayata atıldığında ise eğitimini aldığı meslekte fırsatlar ne olacak, iş bulabilecek mi, bulsa da yetecek mi bilinmiyor. Demek ki 6-22 yaş arasındaki 16 yıl sonrasını kimse bilmiyor.

Eli ekmek tutmak

Bu durum sporcuda da benzer fakat bir fark var. Profesyonel sporcu kadınlarda 15-16, erkeklerde 18 yaşına geldiğinde “eli ekmek tutacak” durumdadır. Başarılı bir sporcu sponsorluklar bulabilir, turnuvalardan kazandıklarıyla kendi işini çevirebilir. 22 yaşına geldiğinde artık para kazanıyor olabilir, 30’larına geldiğinde küçük bir serveti bile olabilir.

Fakat bu cümlelerin hepsinin sonunda “olabilir” sözcüğü var, çünkü hiçbiri olmayabilir de. Antreman ve turnuva giderlerine bütçe yetmeyebilir, federasyon ve sponsor desteği istenen oranda olmayabilir, sakatlıklar olabilir, formsuzluklar olabilir ve bütün bunlar sporcunun performansını olumsuz etkiler. Elbette her çocuk profesyonel spor yapmak ve oyunu devam ettirmek isteyebilir ama her çocuk profesyonel spora uygun değildir. Ailenin parası çoktur, sponsorları boldur, gelecek kaygısı yoktur gezer dolaşır, oyunda kalır. Fakat bu örnekler de yok denecek kadar azdır.

İşte tam da bu sırada yani 6-18 yaş arasındaki dönem çocuğun yolunun çizildiği dönemdir. Ailenin ve antrenörlerinin sporcuyu dikkatli izlemesi ve planlaması öne çıkar.

Bizim hep üstünde durduğumuz konu “sporcu disiplinine sahip, öz güveni yüksek, dünya ile entegre, iyi eğitimli, dürüst ve vicdanlı” gençlerin toplumda sayısının artması olmalıdır.

Ailelerin çocukları üzerindeki tasarrufu ancak gençlik yıllarında olabilir, sonrası onlara aittir. Çocukları sporla tanıştırmak ve sporcu olmasını sağlamak kadar hayatının geri kalanında da sporda kalmasının yollarını açmak anne babaların görevi olmalıdır. Bütün aileler çocuklarının iyi bir eğitim alarak hayata hazır hale geleceğini zannediyor ama hayatın gerçekleri okuldan biraz farklıdır. Çocuğu sporcu olan bütün aileler lise çağları başlarken üniversite yatırımı olarak eğitimi öne çıkarıp sporu rölantiye alma taraftarıdır. Hepimiz bunları yaşadık. Çocukluğunu spor içinde, rekabet ortamında geçirmiş çocukların hayatta daha mücadeleci ve başarılı olduklarını da gördük.

Sporun çocuğa neler katabildiğini tartışmaya gerek yok fakat bir yol ayrımına gelindiğinde nasıl davranmak gerektiği de yıllardır tartışılan konulardandır.

Eğitimi öne alıp spora ara vermek ya da hobiye çevirmek çoğu ailenin aklındaki çözüm gibi duruyor. Sporcu başarılı bir eğitim dönemi geçiriyorsa fakat sportif anlamda parlak durmuyorsa bu çözüm kesinlikle doğrudur. Burada “sportif anlamda parlak” kavramı da tartışmalıdır. Fırsatlar yaratmak ve görmek gerekir. Türkiye şampiyonu olmak ya da 14 yaş milli takımına seçilmek başarı kriterlerinden olabilir ama gerçek spor dünyasında pek önemi yoktur. Tenisten örnek verirsek Amerika’da Eddie Herr ya da Orange Bowl gibi turnuvalarda başarılı olmak, Grand Slam Junior serileri gibi dünyanın en elit juniorlarının yarıştığı organizasyonlarda kendini göstermek çok daha önemlidir. Bunları ölçü olarak kabul etsek bile sporcunun yol haritasını kendisinin şekillendireceği unutulmamalıdır. Bütün ölçülerde başarılı ve sporu isteyen bir çocuğa “eğitimi boşver spora devam” demek de kolay değildir aileler için. Elbette 18 yaşında Wimbledon Junior kazanan ya da final oynayan bir oyuncu varsa karar dikkatli verilecektir.

Bugüne kadar gördüğüm örneklerden çıkardığım sonuç, sporcu ne kadar başarılı olursa olsun eğitim ikinci plana atılmamalıdır.

Spor vs. eğitim

Bugün dünyanın ilk 100 sporcusunun yaş ortalaması 25-28 arasında yıllara göre değişiyor. Dünyanın ilk 5 oyuncusu sadece beş kişi! Tabii ilk 100 oyuncusu da sadece 100 kişi! Halbuki turda bu ilk 100 içine girmek için binlerce sporcu mücadele ediyor. İlk 5 saymıyorum tabii. İstatistiklere göre eğer sponsor ve federasyon desteği yoksa, bir sporcunun turda kalabilmesi için en kötü 150. sırada olması gerekiyor. Antreman ve seyahat giderlerini düşündüğünüzde maddi destek yoksa 200-250 arasındaki bir oyuncu evinden bile çıkamaz.

İşte bu hesapları yaptığınızda hem spor hem eğitim sürecinin çözümü ABD üniversitelerinin lig modeli ve burs sisteminde görülüyor. Yüzlerce üniversite birçok branşta sporculara burs veriyor, okullar arası liglerde oynuyorlar, kaliteli bir sportif eğitim alıyorlar, bireysel spor dallarında bile olsa takım olmayı öğreniyorlar. Okulların eğitim kalitesi elbette değişiyor, antreman kalitesi de öyle ama ortalamaya baktığınızda Türkiye’den çok daha iyi şartlar sağladıkları bir gerçek. Bu model ülkemizde de kurulabilse ve sporcular bugünün gözde okullarından burs alıp okullar arası liglerde mücadele edebilse güzel olmaz mı? Bazı okullar sporculara burs veriyor olsa da ne eğitim ne de sportif anlamda yeterli değiller, üstelik de büyük okullar bu işe hiç yaklaşmıyor. Bugün ABD üniversitelerinden mezun olup profesyonel hayata geçen çok sayıda sporcu var ve Grand Slam serilerinde üst turları zorluyorlar. Yani sporcu olacaksa, okuldan sonra da oluyor. Tenise baktığımızda 22 yaşında mezun olan başarılı bir kolej sporcusu gelecek beş-altı yılda ilk 100 hatta ilk 50 içine girebilir. Spor kendisini bıraktıktan sonra, eğer birikimi varsa ortalamanın üstünde bir hayata ve yanında da iyi bir okuldan diplomaya sahip olacaktır.

Sonuç olarak çocukların önüne spor ile eğitimi ayrı tabaklarda koyup seçmesini sağlamak yerine spor ile birlikte eğitim modelinden yararlanmasını sağlamak gerekir.

Spor da eğitim de ömür boyu sürer, ikisi birbirinden ayrılmamalıdır.

Acımadan geçer yıllar ve yola çıkar pişmanlıklar!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün