Sen ben misin?

Avram Ventura´nın kaleme aldığı son kitabı ´Sen Ben misin?´ Favori Yayınlarından çıktı. Ventura, bu kitabında denemeyi biraz daha derinleştiriyor, kişisel gözlemlerini ve yaşamını da bu doğrultuda okurlarıyla paylaşıyor.

Sanat
15 Kasım 2023 Çarşamba

Tufan Erbarıştıran

Deneme yazarı kişisel düşüncelerini, kesin kurallara bağlamadan, samimi bir dilde ve özgürce anlatır. Denemede yazar kendisiyle konuşuyormuş gibi yazar ve birtakım felsefe öğretilerinden, edebiyat akımlarından ve sanat görüşlerinden yararlanmakla birlikte daha çok kişisel yaşantılardan esinlenir. Deneme yazarlığı, geniş bir dünya görüşü ve zengin bir edebiyat bilgisi, sanat ve felsefe kültürü ile birlikte açık, özgün ve sürükleyici bir anlatış özelliğine sahip olmayı gerektirir.

Avram Ventura bir deneme yazarı olarak tüm yazılarında edebiyat, sanat, felsefe, teoloji, müzik, şiir gibi birçok alandan beslenir. Böylesine geniş bir düşünsel ve sanatsal yelpaze sayesinde her yazısı/kitabı okurları için ciddi bir öneme sahiptir. İnsanın kendini tanıması için öncelikle şu soruyu yanıtlaması gereklidir: “Ben kimim?” Aslında soru ürkütücü olduğu kadar yanıtı da bir o kadar karmaşık ve derin bir anlama sahiptir. Ventura, hassas konularda düşünsel derinlikli sorular sorar ve kesinliği olmayan çoklu yanıtlar verir. Sonuçta okurlarını yaşam hakkında sorular sormaya ve yanıtlar aramaya yönlendirir.

Avram Ventura yeni çıkan ‘Sen Ben Misin?’ kitabında derin düşünmeyi, yaşamı sorgulamayı öne çıkartıyor. Öncelikle kitabın adıyla ilgili düşüncelerimizi paylaşalım. Kadim dönemde yukarıdaki aşağıdakine benzer anlamında bazı felsefe değinmeler vardı. İnsanın merak ve öğrenme arzusu artıkça, kendini aşmaya başlaması da bu oranda gelişti. İnsanın kimlik ve yenilik arayışı böylelikle SEN-BEN ikilemi üzerine kuruldu. Gerçeğin anlaşılabilmesi ve yaşamı bu doğrultuda yorumlanması önem kazandı. Günlük yaşamdan felsefi öğretilere kadar her alanda olaylar farklı açılardan tanımlanmalıdır. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayabilmek için ikili çatışkıyı sorgulamalıdır.    

Merkezde insan var

Ventura, insanı merkeze koyuyor ve insanı çevresiyle bir bütün halinde tanımlıyor. Bu yapının içinde kalan insanın mutluluğu bulabilmesi için önce kendini sonra da çevresini sevmesi gerekiyor. Bu konuda kitaptan bir alıntı yapalım. “Stefan Zweig, Mürebbiye adlı öyküsünde şöyle diyor: ‘İnsana mutluluk kadar sağlık katan bir şey yoktur ve en büyük mutluluk da bir başka insanı mutlu etmektir.” (s.52)

Yazar, ‘Sen Ben Misin?’ kitabında denemeyi biraz daha derinleştiriyor, kişisel gözlemlerini ve yaşamını da bu doğrultuda okurlarıyla paylaşıyor. Tarihte iki ünlü deneme yazarının bakış açılarının ne kadar farklı olduğunu da yine bu kitaptan öğreniyoruz. Montaige deneme yazılarında kendi yaşamını gözler önüne seriyor ve bunu paylaşmaktan hiç çekinmiyor. Her yazısında kendisini toplumun yerine koyarak sorunlarımıza çareler arıyor. Bacon ise bunun tam tersini yapıyor. Bacon, özel yaşamını hiç paylaşmıyor. Sadece düşündüklerini ve duygularını iletmekle yetiniyor. İki yazarın kendilerinde farklı bakış açıları böyle…

İnsan çevresiyle birlikte değişen, bunu yaparken de bazen anlam katan ve bozan, bazen de güzellikler yaratan bir anlayışa sahiptir. Söz gelimi mutluluk, sevgi ve paylaşım son derece önemlidir. Bu kavram da insanın kişiliğini, değerini ve yaşam felsefesini belirler. Kitapta bununla ilgili hem çok ilginç hem de insanı derin bir düşünmeye yönlendiren bazı örnekler var. Söz gelimi, Maya dilinde özneyle nesneyi ayıran bir hiyerarşi olmadığı ve selamlaşmanın da: Ben diğer senim / Sen diğer bir bensin” olduğunu öğreniyoruz.

Görüldüğü gibi antik dönemden günümüze kadar insanı sadece değişen yüzü ve coğrafyası ile sınırlamamak gerekiyor. Sevgi için karşılıklı dönüşümler söz konusu olabilir mi? Havva, Âdem’in bedeninden yaratılmadı mı? Tekten ikiye ve oradan da çoğalmaya geçtik. İnsanın başlangıcı tanıması ve buradan hareketle dönüşümü/değişimi anlaması gerekiyor. Bunu mutluluk ve sevgi yolu ile gerçekleştirebiliriz. Kitaptan Özdemir Asaf’ın güzel bir şiirini okuyalım:

“Keşke sen ben olsan;

Seni sevmenin ne kadar zor olduğunu anlasan, Keşke ben sen olsam;

Bu kadar sevilmenin tadını çıkarsam.” (s.29)

İnsanların sevgiyi, paylaşmayı, dostluğu anlaması ve yaşamını buna göre uyarlaması çok da güç olmasa gerek. Ancak çağın psikolojik, toplumsal, ekonomik sorunları ve kargaşası içinde kendimizi unutuyoruz. Durduk yerde kendimize sorunlar çıkartıyoruz. Doğayı bozuyoruz; seller, depremler, tayfunlar bitmek bilmiyor. Küçücük bir hata nedeniyle yılların dostluğunu bir çırpıda bitiriyoruz. Karşımızdakini anlamaya, önyargılı olmamaya tahammülümüz yok.

Kendimize hiç ayna tuttuğumuz oluyor mu? Aynadaki yansımamız için neler söyleyebiliriz? Baktığımızda onun -yani kendimizin- doğru, iyi ve dürüst biri olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu yanıtı veremiyorsak kendimizi boş yere kandırmayalım. Toplum içindeki görüntümüz, ekonomik durumumuz, makamımız ve pahalı hobilerimiz bize ne kadar değer katabilir? Avram Ventura bu konuda şunları yazmış:

“Birçoğumuz aynaları yalnızca fiziksel görüntümüzü düzeltmek amacıyla kullanıyoruz. Buna karşın kendi içimize bakma, sorgulama yürekliliğini ne yazık ki gösteremiyoruz. Özellikle bu sözlerim insanları yönetenler için daha çok önem taşımaktadır.” (s.121)

Avram Ventura bu kitabında birçok konuya değiniyor. Bunlardan bir tanesi de önyargılar üzerine yazılmış. Birçoğumuz çeşitli nedenlerle insanları olumsuz yorumlarız. Gerekçemiz ise sudan nedenlerdir aslında. Karşımızdakinin tek bir sözü, bir davranışı ya da bir isteği için peşin hükümlü oluruz.

Avram Ventura bu kitabında insanın çelişkilerini ve umutlarını çarpıcı örneklerle anlatıyor. ‘SEN BEN MİSİN?’ bir başucu kitabı olarak okunmalıdır…  

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün