Avraham Mapu´nun zihnini çözmek: ´Hanan ve Nahbi´

İlk İbranice romanı yazan Avraham Mapu, İsrail topraklarına hiç ayak basmamıştı. Bununla beraber hemen hemen tüm eserleri, gizemli bir çocuk öyküsünün haricinde Kutsal Toprakları huşu ve saygı ile yüceltir. O halde bu bilmeceli çocuk öyküsü gerçekten bize ne anlatmakta?

Yusuf BESALEL Perspektif
1 Kasım 2023 Çarşamba

“Zafron kentinde iki zengin adam yaşardı. Biri Hanan, öbürü de Nahbi idi. Hanan, bonkör bir adamdı, herkese yardım ederdi… Nahbi ise pintiydi ve verici değildi. Fakirleri ve dilencileri görmezlikten geliyordu. Hanan’ın evi fakirlere, açlara açıktı. Tanrı, onu işlerinde başarılı kılardı ve Zafron’un sakinleri onu överdi; kalbinde hırs ve nefret yoktu. Nahbi ondan nefret ederdi fakat Hanan Nahbi’den nefret etmezdi. Zafron küçük bir kentti ama fakiri çoktu. Ancak onlar, Pesah bayramında aç kalacaklarından endişe etmezlerdi. Çünkü Hanan, fakirlerin matsa dâhil tüm yiyecek ihtiyaçlarını karşılardı. Onlar da yiyip içerken, bu dürüst adamın evini kutsarlardı…”

Hanan ve Nahbi iyiyi ve kötüyü temsil eden karakterlerdir. Ama bu çocuk öyküsü insanları tarif etmez. Bu kişilerin gerçekten neyi sembolize ettiğini anlamak için, ünlü yazar Avraham Mapu’nun yaşamına göz atmak gerekir.

Avraham, 10 Ocak 1808’de, Litvanya’nın Kovno kentinde yer alan Saldvoka adlı fakir bir kasabada dünyaya geldi. Ailesi çok fakirdi fakat bu küçük dindar kasaba yaşamında mutluydular. Avraham’ın babası öğretmendi ve Tora'yı etüt eder, imanla dua ederdi. Babası Avraham’ı genç yaşta din okuluna vererek, bu duygularını paylaşmak istedi; ona İsrail toprakları ve Yahudi özgürleşmesi hakkında renkli öyküler anlattı. Avraham bu bilgileri özümsedi; zeki bir kişiydi fakat fazla bir resmi eğitim alamadı. Avraham, 17 yaşında babası gibi öğretmen olarak ailesinin geçimine katkıda bulunmak için mücadeleye başladı. Ancak o da babası gibi hayaller kuruyordu ve fazlasını yapmak istiyordu. Avraham, İsrail topraklarını ziyaret etmek için can atıyor ve gerçekten oranın kendisine bahsedilen cennet, Yahudi entelektüelliğinin yaşandığı, ova ve nehirlerinde süt ve bal akan bir bölge olup olmadığını bizzat bilmek istiyordu.

Avraham, kıtaları aşarak, bu merakını gidermek için yeterli derecede para biriktiremedi ama daha iyi bir gelecek için kendisine iki çocuk vermiş eşi ile birlikte Rusya İmparatorluğunu gezmeye başladı. Ancak aradığını bulamadığı gibi, eşini de çok yordu. Fakat bu seyahatler en azından zihnini açtı. Yol boyunca devrimci Siyonist ‘maskilim’ ile karşılaştı. ‘Maskilim’, aydınlanmış Yahudilerdi ve kendilerini entelektüel Yahudiliğin liderleri olarak görüyorlardı. Yahudiliği modern çağa eriştirme, dini yüksek düzeyde bir rasyonalizm getirme ve bu arada Fransız idealleri olan özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkeleri çerçevesinde bir Yahudi yurdu kurmak, onların odak noktasıydı. Litvanya'daki Rossyieny kentinde bulunan ‘Haskala’nın öncüsü Schneur Sachs ile görüşen Mapu, bu yeni kurulan inanç sistemine güvendi. Sachs onu yüreklendirerek, kendi Haskala eserlerini üretmeye teşvik etti. Mapu da onun ayak izlerinden giderek, dikkatli bir şekilde İbrani edebiyatına doğru yol almaya başladı.

Modern İbranicenin öncüsü

19. yüzyılda, aydınlanmış edebiyat dahi yazarın ana dilinde yazılırdı. Fakat daha romantik ve özgün bir üslubun peşinde olan Mapu, bu standardı kırarak, ilk kitabını İbranice yazdı. İddialı bir Siyonist olarak Mapu, sanatı için ancak bu lisanın yararlı olabileceğini düşünmüştü. Henüz modern İbranice keşfedilmemişti. Ama babasının öğrettiği Gemara bilgisi ile Mapu, İbranice eğitimini tazeledi. Çoğu kişi, modern İbranicenin babası olarak Eliezer Ben-Yehuda’yı bilir ve bu, kuşkusuz bir ölçüde doğrudur. Ben-Yehuda, Mapu’dan 50 yıl sonra doğmuştu. O zamana dek Mapu, Biblik ve uyarlanmış İbranice nesir karışımı olan birçok kitap neşretmişti. Mapu, modern İsrail İbranicesinin ilk öncülerinden biri olarak takdir edilmelidir. Çünkü o, eski İbranice kalıplarını kendi çağdaş edebi gereksinmelerine uyarlayabilmişti.

Avraham, öyküsü İsrail’de yer alan ‘Şulamit’ adında bir kitabı derlemekle işe başladı. Bu kitap, İsrail topraklarının görkemli güzelliğini betimliyor; bunun Doğu Avrupa’daki müthiş ve korkunç yaşamla çelişkilerini sergiliyordu. Fakat kısa bir müddet sonra Mapu, İbranice nesir de yazma hırsından vazgeçti; uzun iş günleriyle ailesine bakmaya yöneldi ve yazma güdümünü yitirdi. Kutsal Topraklara hiç gitmemiş ve oraları bizzat görmemişti; yazmayı bırakınca, özgün yazılar yazma kabiliyetine olan güveni de azaldı. Lakin Avraham, tamamlanmış ‘Şulamit’ kitabının el yazmasını daima elinin altında bulundurdu; bu malzeme, bir gün ‘Ahavat-Tzion’ (Zion Aşkı) adını alacak ve onun meşhur ve çok sevilen kitaplarından biri olacaktı.

Mapu’nun yayınlanan ilk eseri

‘Ahavat-Zion’, Mapu’nun yayınlanan ilk eseriydi. Eser yayınlandığında Yurburg’ta oturuyordu. Yerel bir zengin, 1832’de Mapu’yu işe aldı; onun çocukları için eğitmenlik yapmasını istiyordu. Mapu, bu işi, kendisine sağlayacağı hatırı sayılır maddi katkısını düşünerek kabul etti. Bu yeni rolü ona maddi katkıdan fazlasını sağladı. Nihayet, onu iyi karşılayan ve yaşayabileceği dost bir yuva bulabilmişti. İşinde saygı ve hürmet görüyordu. Ayrıca ailesini yetiştirmek için güzel bir kasabaya yerleşmişti. Bütün bunlar Mapu’yu mutlu etti... Almanya sınırına yakın olan Yurburg, zengin bir batı kentiydi ve burada Avraham’ı aralarına kabul eden birçok entelektüel yaşıyordu. Mapu, burada başka ‘Maskilim’ ile tanıştı; bunlar, edebiyat öğrenmek ve bir Yahudi devletini canlandırma olasılıklarını tartışıyordu. Fakat en önemlisi, akademisyenlerden oluşan bu yeni topluluk, Mapu’yu tekrar yazmaya teşvik etti. O da yazdı ve ‘Ahavat Tzion’u tamamladı, hatta yeni romanı ‘The Guillt of Samaria’ya (Samaria’nın Suçu) da başladı.

‘Ahavat Tzion’ ilk modern İbranice kitap olarak kabul edilir ve İsrail topraklarında kurgulanan öykülerden bahseder. Bu yerleri hiç görmemiş olmakla birlikte Mapu, burada nefis bir doğası olan, meraklı, bilgilerini paylaşmak isteyen Yahudilerin bulunduğu bir şefkat ve sevgi ülkesi şeklindeki bir tür cenneti betimler. Mapu, sürekli olarak bunu Avrupa’daki karanlık ve soluk tasvirlerle tezatlandırır: dökülen binalar, amaçsızlık, soğuk iklim ve dost olmayan insanlar… Bu betimlemeler, belki biraz abartılıydı ama gerçekte Mapu’nun doğum yerini terk edip, İsrail’e gitme arzusunu yansıtıyordu. Bu aşırı hayaller, gerçek ile bağdaşsın, bağdaşmasın, Mapu’ya güdüm vermeye yeterliydi. Mapu’nun komşuları onun nazik eleştirmenleriydi; eserlerini okuyorlar, onaylıyor ve öykülerine devam etmesi için yüreklendiriyorlardı. Ancak Mapu’da aynı iman yoktu. Bir arkadaşına gönderdiği mektupta, “İnşa ettim ve yıktım, inşa ettim ve yıktım” diye yazmış ve kendi yazdıklarıyla hiçbir zaman tamamen tatmin olmadığını belirtmişti. Fakat yazmış olduğu en ilginç şeyin sevgili arkadaşları için değil de, öğrencileri için mi olduğu da tartışılabilir.

19. yüzyıldaki eğitmenler, geleneksel olarak, okumayı öğrenen öğrencilerine ödül olarak bir kitap hediye ederdi. Ancak Mapu, nasıl bir kitap hediye etmek konusunda tereddütlüydü ve kendisi bir kitap yazmaya karar verdi; Mapu, ‘Pedagojik Eğitim’ adını verdiği kısa bir el yazması kitap üretti. Bunda genel bilgiler, dilbilgisi, İbranice dili hatta bir miktar manevi felsefe de vardı. İşte bu kitapta Hanan ve Nahbi’nin öyküsüne rastlamaktayız. Kitabındaki dilbilgisi öğretimi ile bağdaşmayan bu öyküye eleştirmenler daha derin bir açıdan bakmaya başladı ve bu öyküyü dâhil etmesinin nedenini, onun zihninde aramaya başladılar. Kimisi, Nahbi’nin Mapu’nun Salvodka’daki sefil kasabasının, Hanan’ın ise Yurburg’un temsili olduğunu ileri sürdüler. Diğerleri de Nahbi’nin geleneksel Şetel Yahudilerini, Hanan’ın ise Haskala hareketinin insanlaştırılmasını ve modern Yahudi’nin özgürleştirilmesini simgelediğini iddia ettiler. Fakat hepsi de bu denli etkileyici bir nesirle kaleme alınmış bu öykünün, bir peri masalından çok ötesini ifade ettiğinde hemfikirdiler. Ancak belki de en ikna edici yorum, bu öykünün, Mapu’nun Siyonizm hakkında önemli bir mesaj taşımış olmasıdır. Avraham Mapu, Avrupa’yı, insanların başkalarının ıstıraplarına başlarını döndükleri, ailelerini terk ettikleri ve umutsuzca bir hayat yaşadıkları bir sefalet alanı olarak görmekteydi. Bunun Nahbi’nin karakterinde nasıl sembolleştiğini görebiliyoruz. Öte yandan, İsrail toprakları; Mapu’nun, arkadaşlıklarla dolu, Yahudi bayramlarının kutlandığı, birbirlerine yardım elini uzatan ve birbirlerinin kültür ve dinini keşfetmeye razı insanlarla bezenmiş bir alan olarak düşlediği bir yerdi. Bütün bunlar, Mapu’nun yaşadığı dünyanın gerçeklerinden acil olarak kurtulması için bir umut kaynağı olarak Hanan’nın kişiliğinde damıtılmıştı.

Mapu’nun eserleri çoğaldıkça, o yine de öğretmenliği sürdürdü. Bir devlet okulunda çalıştı ve çocuklarını kendisi gibi entelektüel olması için yetiştirmeye çabaladı. 1860’ta Mapu’nun genç yaşta sağlığı bozuldu ve önemli ölçüde güçten düştü. Bu arada eşi de vefat etti ve Avraham bitkinleşti; yürümek ve basit şeyleri yapabilmek için dahi desteğe ihtiyacı vardı. Buna rağmen 1867’deki vefatından birkaç ay öncesine dek kitaplarını yazmayı sürdürdü1.

Mapu’nun yaşamından başka kesitler

Mapu, Talmudik bilgileri çocuk yaşta özümseyebildiğinden, 12 yaşında özel öğrenime uygun görülmüştü. 17 yaşındayken evlendi ve Kovno’da varlıklı kayınpederinin yanında Hasidizm ile kısa bir süre için tanıştı ve Kabala ve mistizme ilgisi arttı. Fransızca, Almanca, eski İbranice ve Kutsal Kitap’a vakıf olması, ilerideki başarılarını etkiledi. 1846’da Mapu’nun ilk eşi vefat edince, kendisi Vilna’ya döndü ve Judah Opatov adındaki zengin fakat küstah bir kişinin oğlunun eğitmenliğini yapmaya başladı. Mapu’nun bir devlet okulunda da çalıştığını öğrenen Opatov, kızarak Mapu’yu darp etti. Çok gücenen Mapu, evden ayrıldı fakat bu olay, onun ‘Ayit Zavua’ (İkiyüzlü) adlı yeni romanına ilham kaynağı oldu. Vilna’daki İbranice yazarlardan Mapu, ayrıca romanlarında romantizmi de benimsedi. Kovno’ya dönen Mapu, 1851’de tekrar evlendi. On yıl boyunca en parlak edebi çalışmalarını sergiledi. Hatta 1857’de Rusya Halk Kurumları Bakanı Norov’un takdirini aldı. Mapu, son zamanlarda ‘Hozei Hezyenot’un girişinde Norov’a bir şükran şiiri yazdı. Ancak daha sonra, Haskala yazarları arasındaki rakiplerinin eserlerini sansürlemesi, maddi imkanlarını tüketen eşinin hastalığı ve vefatı Mapu’yu çökertti; parmaklarına musallat olan bir rahatsızlık, onun yazdığı her satırı bir eziyet haline getiriyordu.

Mapu’nun henüz 45 yaşındayken yazmış olduğu ‘Ahavat Tziyon’, fazla uzun olmamakla beraber, yazarın 20 yıllık bir çalışmasına mal olmuş, çok popülarite sağlamış, 16 baskı yapmış ve İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, Arapça, Judeo Arapça, Judeo-Farsça, Ladino ve Yidişçe’ye çevrilmişti. Keza, Çar Aleksandr Ⅱ dönemindeki ‘Ayit Zavu’a’ adlı romanı da çeşitli Rus kentlerinde on baskı yapmıştı. ‘Hozei Hezyonot’ adlı eseri ise, bağnaz Haskala rakiplerinin sansürüne takıldı. Mapu, bunun travmasını atlatmak için ‘Aşmat Şomron’u yazdı ve bu eser de on baskı yaptı. Mapu, romanlarının haricinde, Yahudi cemaatinin kültürel yozlaşmasını engelleyecek eğitici kitaplar da yazdı. Bunlarda Kutsal Kitap’ın, İbranice ve Fransızca yazarların da etkileşimi bulunur. Bunların arasında M.H. Luzzatto da vardır. Perl ve Erter’den de melodrama ve satirizm yönlendirmeleri alır. Mapu, Fransız yazar Dumas Père’nin romantik ulusal geçmiş kahramanlığı öğesinden etkilenir; Sue’nun ‘Mystēres de Paris’inden de yeraltı dünyasının entrikalarından etkilenir ve Avrupa Yahudiliğinin bastırılmış duygularına değinir. Mapu’nun dramatik teknikleri, aslında harici görünümlerinin dışında, daha önceki yazarlardan etkilenmiştir. Fakat romanlarındaki duygu ve renk yüklü tasvirler, bu coşkuyu gözlemleyen bir neslin hayallerini doyurmuş ve Yahudi ulusal hareketine tarihsel bir vurgu yapmıştır. Mapu’nun lisanı da özgündür; anlatı iskeletine, okuyucu et ve kan sağlar adeta... Mapu, Kutsal Kitap’tan esinlenir fakat bunu abartmaz ve onun Haskala esinli, neo-Biblik İbranice stilindeki başarısını elde edebilen muadil İbranice yazar yok gibidir. Bilakis Mapu’nun sosyal roman öğeleri, P. Smolenskin, J. L. Gordon, R. A. Braudes, M. D. Brandstaedter ve S. S. Abramowitsch gibi yazarların sözlerinde yankılanır; onlar, Mapu’nun pozitivist ve sosyal yönlerini daha da ileri götürmüşlerdir. Mapu’nun özellikle ilk romanı olan ‘Ahavat Tziyon’; siyasal, sosyal ve iktisadi kısıtlamalarla umutsuzca bunalmış bir halka, özgür ve bağımsız bir yaşamın yeni olasılıklarını sunuyor ve uyarıyordu. ‘Ahavat Tziyon’, çeşitli başlıklar altında İngilizce olarak 1887, 1902, 1919, 1922 ve 1930’da; mektupları da 1971’de Mikhevei Avram Mapu adı altında basılmıştır2.

---

1 National Library of Israel

2 Judaica, M-Cildi, S.933-935.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün