Alzheimer´s: Ne kadarını anladık?

Bu aralar başımıza gelen onca felaket arasında unutulan ve aslında ironik bir şekilde modern tıpla beraber uzayan hayatlarımızın getirdiği yeni hastalıklardan diyebileceğimiz Alzheimer´s henüz unutulacak kadar anlaşılamadı.

Asım ŞENGÖR Bilim ve Teknoloji
18 Ekim 2023 Çarşamba

Bu aralar başımıza gelen onca felaket arasında unutulan ve aslında ironik bir şekilde modern tıpla beraber uzayan hayatlarımızın getirdiği yeni hastalıklardan diyebileceğimiz Alzheimer’s henüz unutulacak kadar anlaşılamadı. Yaşlanmanın en klasik semptomu olan hafıza kaybı, kaba tabiri ile ‘bunama’, muhtelif sebeplerden dolayı meydana geliyor. Bu sebeplerden biri ise meşhur Alzheimer’s hastalığı. Alzheimer’s -bunama yerine- herkesin hafızasını kaybeden aile hastalarına düşünmeden koyduğu tanı haline geldi.

Aslında Alzheimer’s dışında bir sürü hafıza kaybına sebebiyet veren patolojik koşullar var. Alzheimer’s çok uzun süredir bilinen ve tedavisi olmayan feci bir hastalık. Genelde 60 yaşlarından itibaren kendini gösteren bu acıklı hastalık, 65-74 yaşları arasındaki insanların yüzde 5’inde, 75-85 yaşındaki insanların yüzde 13’ünde ve 85 yaşının üzerindeki insanların yüzde 33’ünde görülen bir hastalık. Hem genetik bileşenleri olan, yani spesifik mutasyonlara sahip bireylerde ona sahip olmayanlara nazaran çok daha ciddi derecede görülebilen fenotiplere sahip, hem de genetik bileşenleri ya çok karmaşık olduğu için anlaşılamayan ya da vücudun yaşlanması esnasında ortaya çıkan bozulmalar neticesinde ortaya çıkabilen şekilleri olan bir hastalık. Bu hastalığı internette araştıranlara yalnız dikkatli olmalarını öneririm, çünkü biraz hayal gücü veya dikkatsizlikle insanların çoğu kendilerinde bu hastalığın başlangıcı olduğunu zannedebilir.

Alzheimer’s maalesef doğası gereği yavaş ilerleyen ve insanlara ciddi anlamda psikolojik zorluklar yaratan bir hastalık. Bununla yetinmezmişçesine, hastaların ciddi bir bakıma ihtiyaç duymaları sebebiyle sağlık sistemlerinin korkulu rüyası haline gelmiştir. 2020 verilerine göre sağlık sistemindeki Alzheimer’s harcamaları 305 milyar doları bulurken, kişi başı yıllık harcamalarda 65 yaş üzeri Alzheimer’s veya başka bunama semptomları gösteren hastaların masrafları bu tarz hastalık göstermeyenlere nazaran ortalama üç kat daha fazla oluyor. Özetle hem hastanın kendisine hem yakınlarına hem de cemiyete ciddi derecede sıkıntı çıkaran bir hastalık Alzheimer’s.

Peki insanlara çıkardığı sıkıntıya ve aşağı yukarı 100 senedir biliniyor olmasına rağmen bu hastalıkla ilgili ne kadar bilgi edindik? Hastalığın doğasını ve mekanizmasını ne kadar anladık? Mesela 2019’da bir makalede 181 bin kadar Alzheimer’s ile ilgili makale incelenmiş. Bu inanılmaz bir sayı. Ancak tüm bu çabaya rağmen Alzheimer’s hastalığının doğasını dahi tam anlayabilmiş değiliz. Görebildiğim kadarıyla bu hastalığın kategorizasyonu dahil hala sıkıntılı bir alan.

Alzheimer’s hastalığının mekanizması uzun bir süre spesifik bir protein patolojisiyle ilişkilendirildi. Yani proteinlerin sağlıklı çalışmayıp belirli bir bozulma göstermeleriyle ilişkilendirildi. Ancak protein patolojisi derken tüm proteinlerin birden bozulduğunu kastetmiyorum.

Proteinler 20 çeşit amino asitten oluşabilen, DNA gibi kodu olan ve ribozomlar tarafından üretilen moleküllerdir. Vücudumuzdaki tüm proteinler DNA’daki bilgi temel alınarak üretilir ve ribozomlara gelen bilgiler DNA’dan RNA yolu ile ribozomlara aktarılır. Ribozomlar ise DNA’dan uzak olan ve kompleks bir organeldir (yani hücrenin organı). Proteinler ayrıca hücrenin enzim koleksiyonudur. Hücredeki tüm kimyasal reaksiyonlar enzimler sayesinde çok hızlı bir şekilde tamamlanır ve hücrenin işlevselliği sağlanır. Proteinler ise bu kabiliyeti kazanabilmek için ribozomlardan bir zincir gibi çıktıktan sonra gidecekleri yerlere göre ve kazanacakları işlevlere göre belirli bir üç boyutlu şekil alırlar. Bu şekiller yardımcı proteinler veya başka kimyasal eklentiler neticesinde detaylı bir şekil kazanır ve protein görevini icra etmek üzere hazır hale gelir. Ancak hücrenin içerisi tam bir keşmekeştir. Bütün işlemler istatistiki bir olasılık dahilinde gerçekleşir ve belirli oranlarda hatalar meydana gelir. Hücre içerisinde bu hataları gidermek için çok iyi mekanizmalar olmasına rağmen, özellikle yaşlanmayla bu mekanizmalar yavaş yavaş çökmeye başlar. Neticesinde muhtelif patolojiler, yani hastalıklar ortaya çıkmaya başlar.

Alzheimer’s hastalığında ise bu patolojiyle çok iyi korelasyon gösteren bir protein var. Aß42, sağlıklı insanlarda işleyişi olan, ancak belirli koşullarda patolojik bir 3D şekil alabilen bir protein grubuna ait bir protein. Bu gruba amyloid deniyor. Normalde patolojik veya bozuk şekiller alan proteinler hücrenin içerisinde ya şaperon denilen proteinler tarafından işlevsel hallerine döndürülebiliyorlar ya da hücrenin çöp sistemi olan proteozom ve benzeri mekanizmalar tarafından amino asitlerine kadar öğütülüp, parçalarını tekrar kullanıma sunuyorlar. Ancak amyloid proteinleri özellikle hücrenin çöp sistemi tarafından öğütülemez hale geliyor ve hücrenin içerisinde kocaman bir oluşum yaratıyorlar. Hücrenin genelde sitoplazmasında gözlemlenen bu oluşum, bir Aß42 proteini ve ona yapışan başka bir sürü protein içeriyor. Yani hücrenin ortasında birçok yolun üstüne çökmüş bir çöplük gibi duruyor. Patolojiye gönderilen beyin kesitlerinde bu bulguya rastlandığında hem çok geç kalınmış hem de Alzheimer’s olduğu teşhisi konuyor.

Araştırmacılar da haliyle bu oluşan yapının ne olduğunu ve bunun hangi genetik mekanizmalar neticesinde meydana geldiğini uzun süre araştırdılar. Ancak bazı bulgular bu varsayımı sorgular hale gelmeye başladı. Bilimde çok sık olan bir durum… Bu bulgulardan ilki bu protein çöplüğü (amyloid plaques, amyliod plakları) patolojisini göstermeyenlerin de Alzheimer’s vari semptomlar göstermesi oldu. Diğeri ise, bu plaklara sahip insanların Alzheimer’s semptomları göstermemesi oldu. Sonuç olarak bu plağın oluşumunun yüzde 100 olarak hastalığa sebep vermediği anlaşıldı. Daha sonraki araştırmalar ise bu plakların, bir son gibi çözülemez olmadığını, ona sahip hücrelerin muhtelif genetik müdahaleler ve kimyasal müdahalelerle, kültür hücrelerinde temizlenebildiğini ama yine de hastalık semptomlarının kalabildiğini gösterdi. Şu anda ise hastalığın tam sebebi hâlâ anlaşılamadı, amyolid plaklarının hastalarda hâlâ sık sık bulunması ve ciddi bir ilaç tedavisinin olmaması şu anki durumun en basit özeti. Bu plakların esas oluşma sebebi ise henüz anlaşılamamışken, bu konuda en çok ilgi gören teori ise bu plakların aslında daha önceden meydana gelen bir sıkıntıya karşı hücrenin kendisini korumaya çalışması ve problemli proteinleri en az zararlı bölgelerde tutma çabası olduğudur.

Etiketler:

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün