İstanbul Fringe 2023 izlenimleri

Alternatif ve yenilikçi işler üreten dinamik genç sanatçılara işlerini her yıl dünyanın birçok kentinde, kültür ve sanat yoluyla uluslararası platformda sergileme imkânı yaratan Fringe Festivallerinin kentimizdeki beşinci yılında, İstanbul Fringe, ayrıksı ve heyecan verici uluslararası gösterim programıyla hem düzeyini, hem de kapalı gişe katılımıyla devamlılığını kanıtlamış oldu. Bu yazıda izleyebildiğim gösterilerine değineceğim.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
27 Eylül 2023 Çarşamba

Daniel Hay-Gordon ve Eleanor Perry’nin 2012’de kurduğu Thick & Tight dans tiyatrosuyla queer ve drag’i başarıyla harmanlayan ilginç bir topluluk. Tüm koreografileri kurucu ikilini yaptığı, ustalıklı dans tekniklerini, müthiş beden dili ve başarılı dudak senkronizasyonlarıyla tamamlanan gösteri, artık yaşamayan ünlülerle ilgili performanslardan oluşuyor. İlk yarının onar dakikalık üç solosunda üç ünlü dansçı üç medyatik ikonu, Connor Scott Sex Pistols'ın kurucusu, punkçı basçı çılgın çocuk Sid Vicious'u canlandırıken, Edd Arnold Weimar/Hollywood efsanesi Marlene Dietrich'e nefis bir queer/drag yorum getiriyor. Harry Alexander Pop yıllar boyunca annesinin pişirdiği çorbayı bıkmadan içen Amerika’nın kültür ikonu Andy Warhol'un cinsel kimliğini beden dili ve önden mazbut, arkadan epey müstehcen kostümüyle yansıtıyor.

İkinci yarıdaki ‘The Princess and the Showgirl’ Marilyn Monroe ve Prenses Diana’nın hayali buluşmasının öyküsü. İki kadının hayatlarını kişisel ve toplumsal hafızadan, içeriden ve dışarıdan inceleyen yapıt, hayatları arasındaki benzerlikleri, çocukluklarının hüznünü, şöhreti, basının takip ve tacizini, aşk ilişkilerini ve gizemli çözülmemiş ölümlerini dramatize ediyor. Dudak senkronizasyonlarının doruğa çıktığı gösteride “Diamonds are a girl’s best friend” ve “I’m through with love”ı olağanüstü yorumlayan Hay-Gordon’un queer Marilyn ve Perry’nin Diana’sı müthiş, Hay-Gordon’un topuklu ayakkabılarla dans edişiyse inanılır gibi değil…

The How Theatre: My Favourite Person 
New York'ta yerleşik uluslararası topluluk The How Theatre yapımı ‘My Favorite Person’ bir erkek ve kadın arasındaki ilişki dinamiklerini mekân, şekil ve ses kullanarak araştıran iki kişilik bir hareket tiyatrosu. İlişkinin sonunun başlangıcından başlayan gösteri, birliktelik sırasında bilerek veya içgüdüsel olarak gelişen döngüsel, performatif, belki de manipülatif kalıpları inceliyor.
Kişisel olarak çıkış noktasını ilginç bulsam da başarılı başlangıç ve final arasındaki bölümü aşırı uzun buldum. Performans olarak çok başarılı olabilir ama 45-50 dakikada aktarılabilecek bir öyküyü 80 dakika izlemek epey yorucu geldi.

VIDAVÈ: Hansel & Gretel Alteration

Milano'da yaşayan dansçı ve genç koreograflar Noemi Dalla Vecchia ve Matteo Vignali'nin kurduğu VIDAVÈ, Grimm masalının anlatı yapısını değiştirerek ‘sıvı aile’ kavramına ve bunun yetişkinlerle ergenler arasında yol açtığı görece zorluklara odaklanıyor. Geçmiş diyalogların seslerinin flashback gibi geldiği soğuk ve minimal ortamda, ebeveyn ve çocuk rolleri, netlik getirmek yerine uzun bir çatışma ve ayrılık geçmişini etkileyen yinelenen bir bireycilik tarafından güçlü bir şekilde manipüle ediliyor.
Kısa ön oyunun ardından üç dansçının var ettiği üç başlı, altışar kol ve ayaklı varlığın devinimleriyle başlayan performans, ustalıklı koreografisi, genç dansçıların enerjisi ve gri ortamın gri giysilerine tezat oluşturan büyüleyici estetik görselliğiyle festivalin en heyecan verici yapımlarından biriydi.

On Wednesdays We Wear Pink  

Popüler kültürün kadınlık anlatılarına farklı bakış sunan çalışmalarıyla tanınan 1991 doğumlu Yunan dansçı-koreograf Alexandros Stavropoulos, son koreografisi On Wednesdays We Wear Pink’ ile kadınlık imgesinin doğasındaki biçem ve çelişkileri sorguluyor.

Pop kültüründen ve kitsch’den yararlanan gösterisinde beş dişi figür, vitrin camından çıkış arayan canlı mankenler gibi, tekrar eden günlük varoluşta kaçış hayallerini paylaşıyor. Beş kadın dansçı, düşsel, peri masallarından çıkma bir mekânda, kendilerini bir seri değişime teslim ederek, müzmin feministlerden değeri anlaşılamamış Barbie’lere, Disney prenseslerinden amazonlara dönüşüyor. Tatmin ve özgürleşme peşinde koşarak, bu klişe kimliklerin tüm olanaklarını ve sınırlarını araştırıyorlar. Dansçıların başarılı birliktelikleri kadar, kostüm, ışık ve müzik tasarımları da çok etkileyici.

My Home at the Intersection

Hâlen Amsterdam'da yaşayan, 1985 Moga (Hindistan) doğumlu, tiyatro yapımcısı, oyuncu, kuklacı Abhishek Thapar, şiddet içeren çatışma ve kolektif travma mirasıyla büyümüş. Memleketi Moga'ya giderek geçmişin gerçeklerini aramaya kararlaştırdığında, annesi, babası ve kız kardeşiyle birlikte çocukluğunun geçtiği evi yeniden ziyaret etmiş. Üç kuşağın unuttuklarını sandığı ama akıldan çıkmayan kişisel anıları arasında, aile geri döndüğü artık yok olmuş evin mekânında, hep birlikte bir sanat eseri yaratmış.

Thapar, seyircinin yere serilmiş 30-40 kilo buğdayın üzerinde yalınayak izlediği performansında, film, projeksiyon ve maketler eşliğinde bu dönüşün öyküsünü, toplumsal ve siyasal alt metnine de ustalıkla değinerek, anlatıyor. Samimi, sımsıcak, etkileyici bir yorum.

Her Şey Gözümüzün Önünde Oldu  

İbrahim Can Sayan’ın yazıp Tiyatro BeReZe’nin genç kadrosuyla yönettiği ‘Her Şey Gözümüzün Önünde Oldu’, Eşek Kulaklı Midas mitosundan yola çıkılarak oluşturulmuş bir oyun.

Çok eski ve çok güzel bir şehirde bir kral… Canının pek sıkkın olduğu bir gün Kral’ın gözü aynaya takıldı. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı…
Mitosu tersyüz ederek, yanılsama, kuruntu, dedikodu ve sır tutma temalarına özgün ve son derece zeki bir bakış getiren metne, hareket tasarımın da üstlenen İbrahim Can Sayan, hikâye anlatıcılığını ve performatif oyunculuğu harmanlayan usta işi, parlak ve son derece keyifli bir yorum getiriyor.

Fringe’e misafir olan oyun BeReZe’nin repertuarında. İzlememiş olanlar kaçırmasın derim.

Kaçak Çay Performansı

‘Kaçak Çay Performansı’, Türkiye’nin karmaşık siyasi-toplumsal yapısında biri Türk biri Kürt iki sanatçı arasındaki zorlu iş birliğine dair müthiş keyifli, biraz da hüzünlü bir performans. İstanbul’da doğan, çok sayıda ulusal ve uluslararası projede yer alan, oyuncu, dansçı, yönetmen, eğitmen, koreograf Fatih Gençkal, genel sanat yönetmeni olduğu Dünyada Bir Köşe Uluslararası Sahne Sanatları Festivali Bomontiada el değiştirdiğinde sonlandırıldığından beri İzmir’de yaşıyor.

Konsept ve koreografisi Fatih Gençkal’a ait Kaçak Çay Performansı, Diyarbakır’da yaptığı bir atölye çalışmasında tanıştığı Mustafa Zeren’le ortak bir dans performansı hazırlama çabalarının öyküsü. Gençkal ve Zeren, cesaret, dürüstlük ve samimiyetle, sürecin olanak ve olanaksızlıklarını, ülkenin zıt köşelerinden gelen iki adamın Türkiye’de dans üretmesinin zorluklarını ve imkânsızlığını aktarıyorlar.

Tüm karşıtlıklarına karşın müthiş sempatik bir uyumla yansıtılan performans, Mustafa’nın oyun boyunca pişirdiği ve finalde izleyicilere ikram ettiği kaçak çay kadar nefis ve lezzetli.

Reprise  

Nashville, Tennessee'de yaşayan serbest hareket sanatçısı, icracı, koreograf Becca Hoback, bedeniyle ilişki kurmanın anlamını ortaya çıkaran işler yaratmak amacıyla Enactor Productions'ı geliştirmiş.

Hoback’ın solisti olduğu, Enactor Productions yapımı ‘Reprise’, yokluk, kırılganlık, nostalji ve başa çıkma mekanizması olarak sanrıyı araştıran bir dans tiyatrosu solosu.

Bunker + Vault
 
New York'ta yaşayan, Kanadalı koreograf dansçı Rebecca Margolick’in, 1899-1950 yılları arasında Çalışan Kızlar Evi'nde kalan, neredeyse tamamı Doğu Avrupalı Yahudi göçmen kadınlar üzerine yapılmış arşiv araştırmalarından etkilenerek oluşturduğu Bunker + Vault’, nesiller boyunca kadın bedeni üzerinde uygulanan amansız baskılar hakkında.

Bu kadınların anılarını somutlaştırıp görselleştirmenin yanı sıra, nesillerin ortak tarihini yansıtan araştırmadan doğan çalışma özellikle baskı, direniş ve dayanıklılığa odaklanır. Margolick’in nefes kesici performansı tek kelimeyle olağanüstü.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün