Ünlü tasarımcı Josef Frank´ın sanat anlayışı

Dünyaca ünlü tasarımcı, mimar Josef Frank (1885-1967), artistik normlara isyan etmiş, meslektaşlarına sert eleştiriler yönlendirmiş ve sürekli olarak kimliğini korumak mecburiyetinde kalmıştı. Bununla beraber, Frank, tarihteki en ünlü ve en tartışmalı Yahudi tasarımcılarından biri olmuştu.

Yusuf BESALEL Perspektif
6 Eylül 2023 Çarşamba

Josef Frank, ‘Accidentism’ adlı eserinde, “Çevremizi sanki kendimizden oluşmuşçasına dizayn etmeliyiz” diye yazmıştı. Bu bir tasarımcı için garip bir cümleydi, kuşkusuz. Bu kişi, renk, ışık ve objelere dikkatle odaklandırıyordu ama çevresindeki gelenekselciliğe de karşıydı.

Doğu Macaristan taşrasında iki dindar yerleşimci olan İsak ile Jenny, âşık olup evlendiler ve Avusturya’ya yerleştiler; Josef adında bir erkek çocukları oldu. Josef, yaratıcı, kararlı ve gururlu bir Avusturyalı olarak Viyana Teknoloji Üniversitesine yazıldı. Orada ‘fonksyonalizm’ adını verdiği dâhili dizayna ait tüm evrensel ve popüler sistemi reddetti. Bir tasarımcının, yaşadığı evi lüzumsuz sanatsal objelerle doldurması ona tamamen anlamsız geliyordu. Josef bu tutkulardan arınıp, sahaya girerek kendi yasalarını koymak istiyordu.

1921’de, sanat okuluna kabulünden iki yıl sonra, sanatçının babası vefat etti. Frank, Viyana Yahudi Mezarlığında, ebeveynlerinin geleneksel kökenlerinden ayrılmadan, kabirleri için modern bir dizayn oluşturdu. Bu eyleminden de esinlenerek, Frank 1925’te kurduğu ‘Haus und Garten’ adlı mobilya ve dizayn kuruluşunda ev eşyalarının imalatında esnek ve pratik yöntemler izledi; eşyaları, ev sahipleri kendi ihtiyaçlarına göre organize edecekti. Böylece Frank, konutların iç mimarisinin tek kaynaktan idare edilmesi şeklindeki yürürlükteki Avusturya sanat eğiliminden çıkıyor, üzerinde çalışılabilir objeler üreterek, hane halkının standartlara uymaktan öte, kendi alanlarını yönetmelerini sağlıyordu. Ancak Frank, kendisini oldukça yoğun bir Avrupa tasarım piyasasında buldu. Bununla beraber, burada Yahudi kimliği imdadına yetişti. Frank'ın en iyi müşterileri, Viyana’nın orta ve zengin Yahudi sınıfları oldu. Naziler, iktidara gelmeye başladıklarında, Frank bunun kendisi için iyi bir şey olmayacağını idrak ederek, Manhattan’a göç etti. Orada Amerika’nın verdiği güveni hissediyordu. Lakin Frank, İsveçli eşi Anna ile tanıştıktan sonra, sanatsal etkinliklerini İsveç’te yürütebileceğine kanaat getirdi. Çift, Stockholm’e yerleşti, Frank 1939’da İsveç vatandaşlığını aldı ve ömrünün sonuna dek orada yaşadı.

Frank burada Svenkst Tenn ile tanıştı. Dokuz yıl evvel ünlü sanatçı Estrid Ericson kendi tasarım şirketini kurmuştu ve bu kuruluş gelişme halindeydi. Bayan Svenkst, çelişkili fikirleri olan Avusturyalı Frank’ı işe alarak bir kumar oynuyordu. Üstelik Frank’ın Yahudi oluşu, onun sürekli bir İsveç vatandaşlığı almasına engel olabilirdi. Fakat alınan riske değmişti. Frank, firmanın İsveç’in en ünlü tasarım kuruluşu olmasını sağladı. (IKEA henüz kurulmamıştı!)

Fikirleri inşa eden bir entelektüel

Frank, dizaynın, yaşamın günlük işlevselliğine bir yanıt teşkil etmesi ve modern gereksinimlere yanıt vermesi gerektiğine inanıyordu. Bu idealin çerçevesinde Frank, geçmişten gelen eğilimleri geleceğin varsayımlarıyla bağdaştırdı ve birçok kişiye şok gibi gelen yeni bir akım geliştirdi. Frank, bu yüzden medyada tenkitlere uğradı. Bununla birlikte Josef Frank, İsveç toplumuyla iyi kaynaştı ve kendisine sunulan sosyalist değerleri sevdi. Naziler iktidara doğru yürüdükçe, İsveç’e yalnız Yahudiler değil, başka azınlıklar da sığındı. Ancak ülke buna hazır değildi ve belediye, Frank’a sosyal konutlar üretme görevini verdi. Klasik sosyal konutlara karşın, bunlar estetik ve itinalı bir anlayışla üretilmişti ve günümüzde de mevcutlar. Frank’ın tek amacı güzelliği ve yaşanabilirliği bağdaştırmaktı. Fakat bu, sonunda kendisinin Uluslararası Modern Mimarlık Kongresinden ihraç edilmesine neden oldu. Bu kurum, Frank’ın, yeni dünyanın inşa edilmesi gereken öğeleri arasında yer alan kesin işlevselcilikli, metallere ve betona karşı giderek artan eleştirici tutumlardan rahatsızdı.

Frank, sadece bir dizayn üstadı değildi; Aynı zamanda bir entelektüeldi. Felsefeci Philip Frank’ın kardeşiydi ve DNA’sının kesin bir parçası olan merak geninden yoksun değildi. Frank'ın asistanı Ernst Plischke, onun aslında bir mimar değil, fikirler inşa eden bir entelektüel olduğunu söylemişti. Frank, vaktinin çoğunu mimarlığın felsefi tefekküründe geçiriyordu ve bu konuda bol miktarda yazıyordu; buna 400 sayfayı aşan mimari romanlar dâhildi. Frank'ın ölümünden sonra bu düşünceye dalma eylemiyle ilgili 800 sayfa daha bulundu ve hararetle yayınlanmayı beklemektedir.

Modern tasarımları eleştirdi

Frank'ın yazılarının çoğu, modern dizaynın kesin eleştirileriydi; ona göre modern dizayn ‘aşırıcılar’ tarafından yönlendiriyordu. Nazi ayaklanmasına şahit olmuş biri olarak, camdan yapılmış kahve masalarını nasıl aşırıcılığın temsilcisi olarak gördüğünü anlamak mümkündür. Fakat o yurttaş tasarımcılarının yanlış yönlendirildiğine inanıyordu: ona göre evler, yaşam alanı yerine sanat galerilerine dönüştürülmüştü. Aslında onun düşünce tarzı, bugün çok popüler olan stilist minimalizm ile örtüşmektedir! Muhtemelen Frank, ‘Scandi’ tasarım olarak saptanabilecek bir akımın ilk öyküsüydü; bunda basit alanlarda bol hareket olanağı vardı ve mobilyalar evde yaşayanların ihtiyaçlarını karşılayacak tarzda konuşlandırılıyordu…

Frank, ‘Accidentism’ eserinde, Alman tasarımcılarına hücum ediyordu: “Uygulamalı sanat bir sorun olmuş ve iştigal ettiği objelerin anlamını yıkmış, onları hastalıklı kılmış, dolayısıyla da lüzumsuz hale gelmiştir.” Frank'ın ne söylemek istediği açıktır fakat bu tenkidi biraz haksızdı. Çünkü onun mobilya tasarımı bazen fazla renkliydi ve mekândan verimsiz bir şekilde yararlandığı zamanlar da oluyordu. Fakat her şeyin üstünde Frank, “kişi kullanılabilecek her şeyi kullanabilir” demenin ayrıcalığının verdiği huzurdan sıyrılmamıştı. Kendi mobilyasının konforlu ve kullanımı zevkli olacağı fikrinden hiç ayrılmamıştı. Kullandığı kalıplar, canlı renkler ve seyyar mobilyası nedeniyle geniş çapta tenkide uğruyordu; odalarda boş mekânlar bırakıyordu ve bunların kullanıcılar tarafından doldurulmasını amaçlıyordu -bu da, saptanmış bir alanı doldurma şeklindeki baskın temayülle keskin bir çelişki halindeydi. Hemen hemen her ileri gelen İskandinav veya Alman tasarımcının, Frank hakkında yapılacak yorumları vardı ve bunlar genellikle olumlu değildi. Şükür ki Frank, bu sivri eleştirileri gelir gelmez yanıtlayabiliyordu.

Kimliği nedeniyle çok sıkıntı çekti

Josef Frank sürekli olarak idealleri ve yarattıkları nedeniyle hücuma uğruyordu. Fakat bunun da ötesinde kimliği nedeniyle saldırı altındaydı. Frank antisemitizmin yandaşları yüzünden çok sıkıntı çekti ve Yahudi irtibatları mesleki yaşamını güçlendirdiyse de, bunlar neredeyse onun çöküşüne de neden olacaktı. Bazı Alman sanatçılar, onun eleştirisini ciddiye almıyordu. Çünkü onun bu tepkisinin, ülkenin Holokost’taki iş birliğinden geldiğini varsayıyorlardı. Frank’ın geleneksel Avrupa sanatına karşı rahatsızlığının, bir travma ve dışlanma ortamından kaynaklandığını sanıyorlardı. Nitekim Frank, Yahudi kimliğini sürekli müdafaa etmek durumunda olduğu için, kendisiyle din arasında bir mesafe koymayı yeğledi. Her ne kadar geleneksel Yahudi ebeveynleri olduysa da Frank dinsel gelenekleri izlemiyordu ve Yahudiliğin kendi sanatı üzerindeki etkisinin ihmal edilebilir düzeyde olduğunu savunuyordu. Antisemitizmin negatif güçlerinin Frank’ı köklerini terk etmeye itelemesi bir ayıptı. Zira aslında Yahudilik bizzat, onu ilk başta mimarlığa iteleyen unsurdu.

Daha ileri gidecek olursak, onun sanatı Yahudiliğe karşı tepkiseldi. Örneğin onun mumluğu, görkemli bir mum ve altın tüpler harmanıydı ve Şabat mumluğuna benziyordu. Ancak üç birimden oluşuyordu. Şabat mumluğu ise, Şabat’ın kutsanması için ikilidir. Frank'ın tabakları da sıra dışıydı: bunlar güzel mutfak aksesuarlarıydı. Frank onları ‘ıstakoz ve deniz ürünü yemekleri’yle etiketlemişti ki, bu yemekler kesinlikle kaşer değildir. Güneş şeklindeki bir şamdan ise, İsa’nın etrafındaki hareleri çağrıştırıyordu ve bu Yahudilikte yasaklanmış bir simgeydi. Yahudilik simgelerini içeren tek tasarımı, ebeveynlerinin mezarlarıydı… Frank’ın Yahudiliğe karşı isyanı onun yaşamı içerisinde bir anlam ifade etmektedir: Yahudiliği nedeniyle anavatanını terk etmek mecburiyetinde kalmış ve birçok eleştirmen, onun ününün Yahudilerle ilişkilerinden kaynaklandığını iddia ederek, Frank’ı hor görmüştü. Yahudilikle olan sorunlu ilişkisi eserlerinde yankılanır fakat felsefesi tümü itibarıyla Yahudi niteliklidir: yaşamın sunduğundan yararlanmak, mekânları misafirleri ağırlamak için kullanmak, kökenlerine saygılı olmak ve ailesinin arkadaşlık ortamında kendini güvencede duyumsamak. Frank’ın laiklik üzerindeki ısrarına rağmen; onun geniş sofralarında, parlak masa örtülerinde, nar ve üzüm şarabı simgelerinde özellikle Yahudiliği çağrıştıran bir atmosfer vardır. Bu unsurlar, muhakkak bir Aşkenaz Yahudi’si hanesinde yer alırdı…

Josef Frank, ardında zengin bir miras bıraktı. O, tasarımın ‘zevkli ve eleştirilebilir’ olmasını istiyordu fakat amacına kavuşamadığını da hissediyordu. “Özgür hissetmek için herkesin belirli bir duygusallığa gereksinimi vardır. Her obje için manevi bir talepte bulunursak, bu yok olacaktı -bu objelere estetik olanlar da dâhildir.” Frank, bunları ‘Accidentism’de yazmıştı fakat etrafındakileri bu değer hakkında hiçbir zaman tamamen ikna edemediğini de tahmin ediyordu.

Frank, depresyonlu ve çevresiyle irtibatını yitirmiş bir halde, kendisine aslında ne kadar değer verildiğini idrak edemeden bu dünyadan ayrıldı. Belki kanaatleri hakkında tüm dünyayı ikna edememişti. Ama bu, insanların ona kulak vermedikleri anlamına gelmiyordu. Nitekim onu dinlediler de… 1980’lerde Frank’ın neşeli ve renkli çalışmalarına giderek artan bir talep oluştu; bu talep, özellikle mezatlarda iyi gidiyordu. IKEA, onun bazı ürünlerini modernizm stiline attığı imzalar altında şekillendirmeye karar verdi. Günümüzde Frank’ın tasarımları on binlerce dolara müşteri bulabilmektedir! Keşke Frank bazen düşündüğü gibi yaşamının gerçekte bir kayıp olmadığını görebilseydi… Muhakkak ki Frank, en ünlü Yahudi tasarımcılarından ve belki de dünya tarihindeki en ileri gelen tasarımcılardan birisidir…

Kaynakça: National Library of Israel

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün