Golda & David

Marsel RUSSO Perspektif
30 Ağustos 2023 Çarşamba

Golda Meir’in İsrail Başbakanı olarak, 1973 Yom Kipur Savaşında yaşadığı olayları konu eden film Kanada’da geçtiğimiz cuma günü gösterime girdi. Tıpkı geçen haftalarda kendinden sıkça söz ettiren ‘Oppenheimer’ gibi, bu da zorlu bir süreci mercek altına alıyor. Bu gibi biyografik filmler, okumadan imtina edenlerin bazı tarihi gerçekleri – en azından yönetmenin becerisi ve isteği ile kısıtlı kalmak kaydı ile – öğrenmesine vesile oluyor.

‘The National Library of Israel’ sitesinde, yukarıda sözünü ettiğim filmle ilgili bakınırken ‘Golda Meir ile David Ben Gurion’un Baladı’ başlığıyla yayınlanan bir yazı karşıma çıktı. Miryam Zakheim imzasıyla yayınlanan yazı şu çarpıcı giriş ile başlıyor…

O zaten halihazırda ünlü ‘Ben-Gurion’ iken, diğeri sadece Milwaukee’li bir kızdı. Siyasi kariyeri boyunca, Onun hep birkaç adım gerisinde kaldı. Yine de Ben-Gourion ile arasında hassas ve anlamlı bir dostluk oluştu. Gerçi bu yakınlık çirkin siyasi bir skandalla gölgelendi. Yıllarca süren ayrılığın ardından, Ben-Gurion hayatının sonuna doğru, Golda ile uzlaşmaya çalıştı. Peki, işe yaradı mı?

***

Kibbutz Revivim’deki yemek salonu o öğlen Golda Meir’in akrabaları ve arkadaşları ile doluydu. Golda’nın çok daha büyük ve gösterişli olmasına izin vermediği davetin düzenleyicileri, kibbutzunu ikinci evi haline getiren Başbakan’a teşekkürlerini göstermek için, “her biri sizinle yola çıkan bir dizi kişiyi” davet etmişlerdi. İsrail Topraklarına göçünün ellinci yılı kutlanacaktı.

Davetliler arasında, ilerleyen yaşına ve kötüleşmeye başlayan sağlık durumuna rağmen, Tel Aviv’den uzun bir yolculuk yaparak gelen biri de vardı. Bir zamanlar çok iyi dosttular ancak son on yılda aralarına kara kedi girmiş gibi görünüyordu. Nitekim o zamandan beri neredeyse hiç konuşmamışlardı. Yaşlı adam kısa boyu ve tel tel beyaz saçlarıyla konuklar arasında hemen fark ediliyordu: Britanya Mandası döneminde İsrail Topraklarındaki Yahudi toplumunun lideri, devletin ilan edileceği süreçte önemli ve zorlu kararlar vermekten çekinmeyen, İsrail’in ilk Başbakanı David Ben-Gurion’dan başkası değildi bu kişi. Biraz rahatsız, eşinin vefatından sonra iyice yalnızdı ve değer verdiği arkadaşına saygısını göstermek, onunla barışmak için gelmişti…

İlk tanışma

Golda Meir ve David Ben-Gurion ilk kez 1917’de Milwaukee, Wisconsin’de tanıştılar, tabii buna tanışma denirse. Golda, gençliğin verdiği tutkulara sarılmış bir sosyalist, bir Siyonist idi. Ben-Gurion ise, savaş sırasında Osmanlılar tarafından sınır dışı edildikten sonra ABD’ye gelen bir sürgün.

Elbette ki buna bir buluşma ya da görüşme denemezdi. Ben-Gurion’un kendisini dinlemeye gelen geniş izleyici kitlesi içinden Golda’yı görmesi mümkün değildi. Ancak, ileride söyleyeceği gibi, ziyaret, Golda’da bu kararlı adama karşı bir hayranlık, bir güven hissi yaratmıştı.

İkinci buluşmaları Tel Aviv’deydi. Golda, eşi ve kız kardeşi ile, bir macera kitabından esinlenen zorlu bir yolculuktan sonra, 1921 yılının temmuz ayında ülkeye gelmişti. Ben-Gurion da, eşi Paula ve çocuklarını Londra’da bırakarak, uzun süren sürgünden dönmüştü. Bir grup ateşli gencin zaman zaman toplanıp söyleyeceklerini dinledikleri Tel Aviv’deki küçük odasında yaşıyordu. Bu toplantılardan birine Golda da davet edilmişti. Amerika’daki gençlik yıllarını çalışma gruplarında geçiren bir eylemci kimliğiyle yeni yerleştiği bu toprakların geleceği için, henüz İbraniceye tam vakıf olmamasına rağmen, söyleyecekleri vardı. Daha sonraları, Golda, Britanya idaresi altında bu ilk bir araya gelişleri ile ilgili “Söylediklerinin çok azını anladım” diyecek ve ekleyecekti: “Ama bu kişiden ve insanların onu nasıl dinlediklerinden çok etkilendim.

Zamanla Golda, hareketin tartışmasız liderini uzaktan takip eden bir hayrandan, liderliğin yakın çevresinin ayrılmaz bir parçasına dönüştü. Kendisine atfedilen görevlerden öte, Ben-Gurion ve siyasi ortakları ile de yakın ilişkiler geliştirdi. Buna, David Remez ve Zalman Shazar ile uzun, karmaşık romantik ilişkileri de dahildi. Ancak hayatının sonuna doğru, emekli bir Başbakan iken, Ben-Gurion’un vefatı sonrasında, ilk yıllarda onunla kurduğu derin duygusal bağı açığa vurdu. Oysa sadece, aynı politik amaçları hayata geçirmeye çalışan iki kişi gibi görünüyorlardı.

1974’te gazeteci Yaron London’a verdiği röportajda, genç Ben-Gurion'dan bahsettiğinde sesi alışılmadık bir yumuşaklığa bürünmüştü. “Yaşlı Adam”ın kişiliğindeki zıtlıkları yalnızca ona en yakın olanlar bilebiliyordu; Golda onlardan biriydi. Aslında, Ben-Gurion sosyal kaygı içinde debelenen karizmatik bir konuşmacı, bir liderdi. Kitlelere hitap ederken her zaman korkusuz, ilham verici idi, kendinden emin görünüyordu. Ancak yakın çevresinden biriyle konuşmak zorunda kaldığında, şaşırtıcı şekilde çekingen, sözcükleri zorlukla seçen bir kişiliğe bürünüyordu.

Örneğin, kendisine Yahudi Ajansı Başkanı olması teklif edildiğinde, İngiliz Yüksek Komiserini ziyaret etmesi gerekebileceğini düşünmüş ve tedirginliğini paylaşmıştı: “Onunla nasıl konuşacağım? Ona ne diyeceğim?” diye hayıflanmıştı. Golda, bunu liderliğine gölge düşürecek bir şey olarak görmüyordu. Tam tersine, yaptığı işin, çizdiği hedefin öneminin farkında olan, sorumluluk bilinci ile hareket eden, adımlarını tartarak atan bir devlet adamı vardı Ben-Gurion’un içinde.

“Ben-Gurion genel olarak çevresinde insanlara ihtiyaç duymayan bir adamdı. Her birimiz arkadaşlarımızla oturup her türlü şey hakkında konuşabilirdik; amaç olmasa bile, sadece sohbet etmek için. Ben-Gurion hiçbir zaman bunun bir parçası olmadı. Herkes biliyordu ki, Ben-Gurion'la sohbet edilmez, asıl konuya değinilir. Konuşulması gereken şeyler konuşulur.” Nitekim, onlarca yıldır tanışıklığı boyunca, onun evine gidip öylesine bir sohbet etmek hiç aklına gelmemişti.

Buna bir istisna olmuştu: 1947 sonbaharında bir cumartesi öğleden sonra Golda tuhaf bir telefon aldı. Ben-Gurion hattaydı ve belirli bir amaç bildirmeden kendisine gelmesini istiyordu. Geldiğinde onu daha önce hiç davet edilmediği ikinci katta buldu. Duvarları kitaplarla kaplı kocaman bir salondaydı Ben-Gurion ve huzursuz bir şekilde ileri geri yürüyordu. Britanya Manda idaresini iade edeceğini açıklamış, ülkenin Araplarla Yahudiler arasında taksimini öngören bir planı çiçeği burnunda Birleşmiş Milletlere sunmuştu.

Ben-Gurion, İsrail Devleti’nin kuruluşu ile ilgili endişeleri anlattı ona: “Golda, geceleri uyumuyorum, başımıza ne geleceğini bilmiyorum. Bir savaş olacak, bu açık, elimizde ne olduğunu biliyorum ama ne olacağını, nasıl başa çıkacağımızı bilmiyorum. Korkanları küçümsemiyorum” diye devam etti, “Burada bazılarımız korkuyoruz ve bunu korktuğunu söyleme cesaretimiz var. Bazen korktuğunuzu söylemek büyük bir cesaret gerektirir. Ancak kimse ne kadar korkmamız gerektiğini henüz bilmiyor.”

Golda ilk kez, Ben-Gurion’un önemli bir ikilemle tek başına baş edemediğini, içini dökebileceği ve endişelerini anlatabileceği birine ihtiyacı olduğunu hissetmişti. Bunun için kendisini seçmiş olması bir ayrıcalıktı şüphesiz. Böylesi nadir bir çağrı ile Ben-Gurion, kimseye göstermediği yanını Golda ile paylaşmıştı. 1948 Savaşı süresince kendisini odaya kapatıp yaslı anne babalara gönderilecek mektupları imzalarken yaşadığı derin üzüntüye de tanık olmuştu.

Ben-Gurion’da, Golda’nın çok özel bir yeri vardı. Oysa, Ben kimdim ki? Ben Milwaukee’den gelen bir kızdım. Ya O? O, David Ben-Gurion’du” diyecekti ileride.

1930’lardan Negev Çölündeki Sde Boker’e taşınana kadar David ve Paula’ya ev sahipliği yapmış evin salon ve odalarındaki ciltler dolusu kitabın, fotoğrafların ve albüm koleksiyonlarının arasında Ben-Gurion’un önemli bağlantılarının izlerini sürmek mümkün. Bunların içinde, Golda ile olan özel ilişkilerine ışık tutanları yok değildi.

Olmaması gereken trajik tartışma

İkisi arasındaki benzersiz ilişki, siyasetin onları Golda’nın hayal edemeyeceği bir şekilde ayırdığı 1960’lara dek devam etti. ‘Lavon Olayı’ sonrası yaşananların Mapai siyasi liderliğini bölüp Ben-Gurion’un politik kariyerini sonlandırması ile ayrı kamplara düştüler. Golda için bu “olmaması gereken bir trajik tartışma” olarak görüyordu. Onun için kişisel bir felaketti ve sözcükler yaşadığı acıyı anlatmaya yetmiyordu.

Sekseninci yaş gününü kutladığında davete katılmaması Ben-Gurion’u çok üzmüştü. Gerçi onu takdir etmekten asla vazgeçmedi. O günlerdeki seçim etkinliklerinde sık sık onun muazzam katkılarından söz ediyordu, hatta onu ‘kuşağımızın en büyük Yahudi’si olarak adlandırıyordu.

1970 yılında, başbakan iken Golda, Ben-Gurion'dan, Zalman Shazar ile birlikte, Charles de Gaule’un Paris’teki cenazesinde İsrail’i temsil etmesini ister. Bir adım atılmıştı.

Golda’nın Eretz’e gelişinin ellinci yıl kutlamalarına dönecek olursak… Ben-Gurion’u misafirler arasında beklemiyordu. Ama oradaydı! Hele, Ben-Gurion’un, doğum günü vesilesi ile, ondan aldığı telgrafı okuması şık bir davranıştı. Hoşuna gitmişti.

Golda o telgrafta şöyle yazıyordu: “Aramızda olan ya da olacak olan hiçbir anlaşmazlık, burada sahip olduklarımıza herkesten daha fazla katkısı olan bir adamla çalışma ayrıcalığına erişmeme dair farkındalığımı silmeyecektir.”

Partinin ilerleyen saatlerinde Ben-Gurion tekrar sahneye çıktı ancak hissettiklerini ifade edecek basit kelimeleri bulmakta biraz zorlandı. Bunun yerine, geçmişte ona, ya da onun hakkında yazdığı mektupları okudu.

Bunlardan biri, Golda’ya altmışıncı doğum günü için yazdığı mektuptu.

“Sevgili Golda, sırrını öğrendim. Bu yıl 60 yaşına ulaştın, ancak reklamdan ve kişisel günlerden hoşlanmadığın için doğum gününü kutlamak istemediğini biliyorum. Ama sonuçta, seni tebrik etmemi ve sana ne hissettiğimi, bugünün dostluğumu ve sevgimi göstermek için uygun bir fırsat olduğunu söylememi engelleyemezsin… örnek bir figür, iyi bir arkadaş hem katı hem de bağışlayıcı.”

Ölümünden on gün sonra Başbakan Golda Meir, onun anısına Knesset'te konuşacaktı:

“Sayın Knesset Başkanı, sizin ve Knesset üyelerinin izniyle birkaç kişisel söz söylemek istiyorum. Ben-Gurion’u, 1917’de arkadaşı Yitzhak Ben Zvi ile birklikte Amerika Birleşik Devletlerine geldiklerinde tanımak şerefine eriştim. Ve tüm yıllarım boyunca, ülkedeki yıllarımın belirleyici çoğunluğu onunla çalışmakla geçti. (…) çok fazla dostluk vardı, kısa bir kırgınlık dönemi oldu ve Tanrı’ya şükürler olsun ki, son yıllarda mutlak bir dostluk hakimdi. Ve O’nun lehine kalbime kazınan şeylerin arasında, belki de en önemlisi, şiddetli rekabetin ardından, ikimizde de kazanılmış ve yenilenmiş bir dostluk olmasıydı…”

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün