Holokost sonrası yurtsuz halk kampları sergilerle anlatılıyor

Milyonlarca kurban veren Holokost´un ardından, hayatta kalanlar, yurtsuz halk kamplarında yeni hayatlarının ilk adımlarını atmaya başladı. Yakın geçmişe kadar, çok hatırlanmayan bu kamplar, artık gündeme geliyor. Münih´te açılan sergi, bu kamplardaki yaşamı gözler önüne seriyor.

Rakela PALOMBO Dünya
9 Ağustos 2023 Çarşamba

Rachel Salamander, mekan ve zaman olarak herşeyin belirsiz ve arada olduğu bir vakitte dünyaya geldi. Zaman, Avrupa Yahudilerini neyin beklediğinin bilinmez olduğu Soykırım sonrası dönem, mekan ise Almanya’da bulunan Deggendorf’taki Yurtsuz Halk (YH) Kampı idi.

Polonyalı Soykırım kurtulanları olan ebeveynleri Samuel ve Riva, kampa Avrupa’nın doğusundan akın edenler arasında bulunuyorlardı.

Tüm mülteciler veya kendilerine takılan lakaplarıyla ‘yurtsuz halk’, Salamander’in anlatımıyla, çalışma kamplarından kurtulanlardan ya da savaş süresince herşeyini kaybetmiş, kısaca gerek fiziksel gerek de ruhsal olarak tükenmiş insanlardan oluşuyordu.

Ailesiyle birlikte Deggendorf’tan Föhrenwald’da bulunan bir başka yurtsuz halk kampına taşınan Salamander, bir süre sonra Münih civarında kendilerine sürekli ikamet edecek bir yer bulduklarını anlatıyor ve “Ailemiz tüm sevgi ve ilgisini biz çocuklarına verdi, çünkü biz onların geleceği, onların umuduyduk,” diyor.

 

Yurtsuz halk için iki sergi

Yurtsuz halk kamplarındaki hayat, günümüzde Münih’te şehir merkezinde, birbirinin de tam karşısında bulunan Yahudi Müzesi ve Şehir Müzesi’nin ortak projesiyle gerçekleşen bir sergiyle anlatılıyor. ‘Yurtsuz Münih: Kalanlar’ ve ‘Yurtsuz Münih: 1945 Sonrası ve Ülkesi Olmayanlar’ isimlerinde ikiz sergilerin 2024 yılı ocak ayı sonuna dek açık olacakları bildiriliyor. Sergilerde, Yahudi olan ve olmayan, yurtlarından olmuş on binlerin, savaş sonrası Almanya’sında adeta arafta kalmış yaşamları göz önüne seriliyor. 

Yaratıcılarının belirttiğine göre, sergide ilk odak II. Dünya Savaşı süresince evlerinden kaçan, yerinden edilen veya sınırdışı edilen insanların, kendilerini 1945 yılı sonrasında Münih ve çevresinde bulduktan sonraki hayatları ve kaderleri olarak belirlenmiş.

1945 yılının mayıs ayında Almanya’nın silah bırakmasının ardından, Almanya, Avusturya ve İtalya’da toplamda yaklaşık sekiz milyon yurtsuz insanın bulunduğu belirtiliyor. 75 bini Almanya’da olmak üzere, yaklaşık 250 bin Yahudi, İttifak Kuvvetleri, Birleşmiş Milletler Kurtarma ve Rehabilitasyon Yönetimi (UNRRA) kontrolündeki YH kamplarında tekrar güçlerini toplama, bazıları da kaybettikleri aile üyelerine kavuşma ve hatta yeni bir aile kurma fırsatı elde etti.

Auschwitz’den kurtarılan ve daha sonraları anavatanı Polonya’da ailesine kavuşan 88 yaşındaki Ruth Mercer, “YH kampı yeni bir başlangıcın başlangıcıydı,” diyor. Mercer ve ailesi Kielce Pogromları sonrası Berlin’e kaçmalarının ardından, Münih’te bulunan Föhrenwald YH kampında kendilerine yer bulmuşlar.

 

Zorlu koşullar

Diğer yandan, YH kampları yeni bir başlangıç fırsatı sunmuş olsa da, koşullar oldukça zorlu idi. Hatta bazı kurtulanlar kendilerini daha önce onlara zülum edenlerle aynı kamplarda bulmuş.

Zamanın ABD Başkanı Harry Truman, Pennsylvania Hukuk Fakültesi Dekanı Earl Harrison liderliğinde bir grup yetkiliyi, Uluslararası Mülteci Komitesinin yönetimindeki kampları denetlemekle görevlendirmiş. Bu ekipten gelen raporlarda karşılaştığı sağlıksız hayat şartları karşısında ise şaşkınlığa uğramış.

Harrison 1945 yılında kaleme aldığı raporunda, “Şu an bizim Yahudilere davranışımız, onları katletmek harici, Nazilerin Yahudilere davranışlarından farklı değil. SS taburları yerine bizim askeri birliklerimizin gözetiminde, kalabalık bir insan topluluğunu çalışma kamplarında tutuyoruz,” sözlerini kullanmış.

Rapor sonrası, Avrupa’daki Amerikan kuvvetlerinin başında bulunan General Dwight Eisenhower, Yahudi olan YH’ı, olmayandan ayırarak hayat şartlarını iyileştirme amaçlı bir emir vermiş.

Mercer’in Föhrenwald’daki YH kampından arkadaşı, halen Hollanda’da eşi Jacques ile hayatını sürdürmekte olan, 85 yaşındaki Lydia Barenholz, “Yahudilerin gerçek bir yaşam azmi var. Bizler, herkesin ailemiz olabileceğinin bizlere verdiği kuvvet ile birlikte yaşamaya devam ediyoruz,” diyor. Mercer ve Barenholz, savaşı o zamanlar Polonya, bugün ise Ukrayna sınırları içerisinde bulunan kendi memleketleri Lviv’in yakınlarında saklanarak sağ atlatmışlar.

Kampta doğanlardan Abraham Peck, YH kampındaki hayatın tüm zorluklarına rağmen, insanların çoğunun Nazilerinden kurtulmaktan duyduğu mutluluğu anlatıyor. 1946 yılı mayıs ayında, Münih’in yaklaşık 65 kilometre batısında bulunan Landsberg’de bir YH kampında dünyaya gelen Peck, “Ailemin hayatı yeniden başlamıştı. ABD’ye taşındıktan sonra, Lodz’da ve çalışma kamplarında şahit oldukları ölümlerden değil, Landsberg’de yaşadıkları hayattan bahsederlerdi,” diyor.

Salamander de YH kampında geçen çocukluğunu, “Net bir dini eğilim vardı. Yidiş konuşuyor ve tüm Yahudi bayramlarını kutluyorduk. Hiç bir zaman bir kimlik sorunu yaşamadım, kimliğim oldukça açıktı,” sözleriyle anlatıyor.

Verilen bilgilerde, savaş sonrası Münih’te yaklaşık yüz bin yurtsuz kişi bulunduğu ve bunların sadece beş bininin Yahudi olduğu da belirtilmiş.

 

Kamp sonrası

Kamplar dağıtıldıktan sonra, 1950 yılına dek yurtsuz halkların çoğu ABD ve İsrail’e göç etmiş, sadece 20 bin kişi Almanya’da kalmıştı. Bu kişiler, Almanya’da saklanarak savaşı atlatmış az sayıdaki Alman Yahudisi, Almanya’nın savaş sonrası Yahudi Cemaati’ni oluşturdu.

Yahudi Müzesi Kuratörü Jutta Fleckenstein, “Yahudi YH, sadece kurtulan veya kurban değillerdi. Oldukça hızlı bir şekilde Yahudi kimlikleri hakkında bir farkındalık yarattılar. Bu kısa ve arada kalmış zaman içerisinde dahi, 1945 sonrası Almanya’sında görünür haline geldiler. Bu çok kısa bir zamanda gerçekleşti. Ne var ki, kısa bir süre sonra unutuldular,” diye anlatıyor.

Fleckenstein, kariyerini göç ve kimlik konusunda uzmanlaşmış bir tarihçi olarak sürdürüyor.

Savaş sonrası bu dönemi unutulanlar arasında kaybolmaktan kurtarmayı amaçlayan her iki müze de, ortak bir proje kapsamında serginin yanı sıra, bir etkinlik takvimi oluşturarak, şehir çapında yaklaşık kırk noktayı öne çıkarmış, mültecilerin sosyal ve dini hayatları için bir araya geldikleri noktalar ile hayatlarından örnek olacak çeşitli göstergeler belirlemişler. Yahudi gazetelerin basıldığı noktalardan, Yahudi yardım kuruluşlarının eski yerlerinin dahil olduğu programa, eski YH’ler de kendilerine ait çeşitli objeleri sergilenmeleri için ödünç vererek destek olmuşlar.

Kamptaki Münih İbrani okulunda, arkadaşı Melcer ile birlikte eğitimini tamamlamış olan Barenholz, “Tüm lise diplomalarımı, fotoğraflarımı ve kitaplarımı sakladım. Bu sayede bana özel bir köşe ayırdılar. Hatta ödev defterimde, ‘Ben çok güzel İbranice yazıyorum’ yazılı sayfayı açık bırakarak sergiliyorlar. Bazı sayfalarda düzeltmeler vardı ama o sayfaları değil, güzel yazdığım sayfayı seçtiler,” diye anlatıyor.

Okul günlerinden kalma fotoğraflarla sergiye katkıda bulunan Melcer, “Ümidim ziyaretçilerin neler yaşandığını öğrenmeleri ve bu şekilde yaşananların tekrar edilmemesini sağlamak. Ne var ki, bu tip hayaller için oldukça kötü zamanlardan geçiyoruz,” dedi.

1959 yılında Jossie ile evlenen Melcer, dünyanın dört bir yanına dağılmış olsalar da sınıf arkadaşlarıyla iletişimde kalmayı başarmış. Alman okullarında ailesinin tarihi hakkında sıkça konuşmalar yapan Melcer, 2015 yılında Ellen Presser ile birlikte ‘Ruths Kochbuch’ adlı bir kitapta kaleme almış.

Almanya’da bir dizi Yahudi kitap dükkanı açan Salamander de, 1931 yılında inşa edilen ve 1947 yılında tekrar hizmete sokulan Reichenbachstrasse Sinagogunda gerçekleşen sergiye bazı objeler ödünç vererek destek vermiş. Münih’te Soykırım sonrası yaşamını sürdüren Yahudi cemaatinin esas sinagogu olarak görev yapan Reichenbachstrasse Sinagogunun restorasyonu için Salamander ve Ron Jakubowicz, on yıl kadar önce, bir vakıf kurarak fon sağlamışlar. Halen devam eden restorasyon hakkında konuşan Cincinnatti’deki Güney Maine Üniversitesi Amerikan Yahudi Arşivleri sorumlusu ve aynı okulda tarih profesörü Peck, “Yahudi ruhu fikri, bir yabancıyı dahi ağırlamak, Amerikan Yahudi hayatını tanımlayan tüm liberal değerler, bunların hepsi işte bu YH kamplarından gelmekte,” dedi.

Son günlerdeki gelişmeler öyle gösteriyor ki, YH kamplarında yaşananların anlatılma vakti geldi. Almanya’nın devlet televizyonu Deutsche Welle, savaş sonrası Landsberg’de bulunan YH kampları ile ilgili bir filmin yapımcılığını üstlendi.

Peck, yakın zamanda Landsberg’de Leonard Bernstein’ın tamamı Soykırım kurtulanlarından bir orkestra kurmasının 75. yılı onuruna bir hafta süren bir etkinlik düzenledi. Ayrıca Landsberg Şehir Müzesi ile birlikte ilk kez bir diyalog serisi girişimine imza atarak, bunların ilkini bölgedeki YH kamplarının tarihine ayırdı. Program kapsamında Peck, SS kuvvetleri Reichsführer mertebesindeki Heinrich Himmler’ın küçük yeğeni Katrin Himmler ile bir söyleşide bir araya geldi.

Bu söyleşide amacın Landsberg’de çalışma veya YH kamplarında bulunmuş ataları olan kişilerin, bugün çok önemli olan ırkçılık ve antisemitizm ile ilgili sorularını paylaşabilmeleri olduğunu söyleyen Müze Müdürü Sonia Schaetz, müzenin 2025 yılından itibaren YH kampları sergisini sürekli olarak sunacağını da belirtiyor.

Yine Landsberg’de yerel halkın geçmişi konusunda uzmanlaşmış tarihçiler Manfred ve Helga Deiler da, bölgedeki kampta bir sergi ve ziyaret noktası açma planlarını paylaşıyor ve bu şekilde halen izlerine rastlanabilen II. Dünya Savaşı’ndan kalma çalışma kampı hayatını gözler önüne sermek istiyorlar.

Landsberg’de büyümelerine rağmen, Deiler ailesi YH kampı diye bir yer hakkında hiç bir bilgiye sahip olmadığını söylüyor. Bugünlerde bazen bölgeye ziyaretçi götürdüğünü ve kamp alanında daha çok Afgan ve Suriyeli mültecilerin yaşadıklarını da ekliyor.

Münih Yahudi Müzesi’nden Fleckenstein, Almanların savaş sonrası YH kamplarını unutmalarını olağan buluyor. Alman asıllı Amerikalı filozof Hannah Arendt’in 1950 yılında yazdığı Almanya raporuna göre, Alman halkı o dönemde daha çok kendine üzülüyor ve aralarındaki mültecilere karşı ilgisiz kalıyorlardı.

Fleckenstein, bu durumun kurtulanlar için de bu dönemin adeta bir alacakaranlık kuşağı gibi olduğunu ve bu dönem hakkında yazılmış pek çok biyografik kitapta YH kampları döneminden bahsedilmediğini, bu geçiş zamanını kimsenin anmak istemediğini söylüyor.

Salamander o günleri, “Bizlerin YH kamplarında birlikte yaşadığımız insanlar gerçekten çok özeldi. Her birinin içinde biraz da olsa yıkım vardı. Her biri toplu bir katliamdan kurtulmuşlardı. Her biri travma geçirmiş, çok ama çok ağlayan kişilerdi. Sürekli kaybettikleri kişilerin isimlerini anıyorlardı. Bazılarının gerçekten hiç bir şeyleri yoktu, bazıları hiç Almanya’da bulunmamışlardı ve asla orada olmayı istemiyorlardı. Ne var ki savaş, onları buraya sürüklemişti. Yerlerinden edilmiş, politik olarak tamamen güçsüzlerdi. Sadece her şeyin daha iyiye gitmesini bekliyorlardı,” diye anımsıyor.

 

Kaynak: Jewish Telegraphic Agency, Landmark exhibits shed light on life in German displaced person camps after the Holocaust, 12 Temmuz 2023

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün