Hangi taraftasın?

Hayati MOLİNAS Dünya
2 Ağustos 2023 Çarşamba

ABD-Çin rekabeti yoğunlaştıkça, diğer ülkeler giderek artan bir şekilde Washington ya da Pekin'in yanında yer alma ikilemiyle karşı karşıya kalıyor.

21. yüzyılın başlarından bu yana Çin, Amerika ve dünyanın üretim üssü oldu. Bu süreçte ülkeler genel olarak Amerika merkezli bir dünyaya uyum sağladı, aynı zamanda Çin’in inanılmaz büyümesinden faydalandı. Ancak 2018’de, dönemin Amerikan Başkanı Trump, teknoloji hırsızlığı yaptığı iddiasıyla Çin telekomünikasyon devi Huawei şirketini yasaklama sürecini başlattı ve tüm müttefik ülkeleri de buna uymaya çağırdı. Bu olaydan itibaren, Çin’le ekonomik ve siyasi ilişkilerini güçlendirip bir denge kurmaya çalışan ülkeler, Çin ile Amerika arasında bir seçim yapma mecburiyetiyle karşı karşıya kaldı.

Bugün, Amerikan müttefiki ülkelerin seslerini yükseltmeleriyle ilginç bir durum ortaya çıkmaya başladı. AB'nin üst düzey diplomatı Josep Borrell, Brüksel Hint-Pasifik Forumu 2022 toplantısında “Hint-Pasifik ve Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğu imkansız bir seçimin tuzağına düşmek istemiyor” demişti. Filipinler Devlet Başkanı Ferdinand Marcos Jr. da ‘kendi ülkesinin ve diğer ülkelerin hangi tarafta olacaklarını seçmelerini gerektirecek bir dünya’ istemediğini belirtmişti. Singapur Başbakan Yardımcısı ve Suudi Dışişleri Bakanı da dahil birçok lider benzer duyguları dile getirmişti. Washington ve Pekin'e verilen mesaj artık çok açıktı: Hiçbir ülke iki güç arasında kalmak istemiyor.

Bugüne kadar yaşananları incelediğimizde, Başkan Biden döneminde ‘2021 Çip ve Bilim Yasası’ çerçevesinde, ABD’de üretim yapacak Amerikalı ve yabancı yarı iletken üreticilerine yaklaşık 50 milyar dolarlık federal sübvansiyon sağlandığını görüyoruz. Tek şart, Çin’de üretim yapmamak veya Çin’de var olan tesisin kapasitesini artırmamak. Bundan kısa bir süre sonra Biden yönetimi, Çin'de kullanılan üst düzey çiplere tek taraflı olarak ihracat kontrolleri uygulamaya başladı. Çin'e çip üretim ekipmanı ihraç eden diğer ana ülkeler olan Hollanda ve Japonya, başlangıçta Amerika’nın yanında yer almadılar; ancak 2023'ün başlarında ABD'nin baskısına boyun eğerek ABD’nin yanında taraf oldular.

Bu tür hamleler ardı ardına gelmeye başladı. Pekin, bir ABD şirketi olan Micron tarafından yapılan çiplerin Çin'in önemli altyapı projelerinde kullanılmasını yasaklayarak ABD'ye misilleme yaptı. Bunun üzerine Washington, Güney Kore’nin Çin’e çip satışını baskılamaya başladı. Buna karşılık Pekin, yarı iletken üretiminde kullanılan kilit metallerin ihracatını kısıtladı; özellikle Hollanda bu durumdan negatif etkilendi.

Savunma alanında da çekişme şiddetleniyor. 2021’de ABD, Çin’in Birleşik Arap Emirlikleri’nde bir liman inşa ettiğini öğrenmiş; Biden yönetimi, Pekin’in orada bir askeri üs inşa etme niyetinden endişe duyarak Abu Dabi’ye projeyi durdurması için baskı yapmıştı. Abu Dabi önce liman inşaatını durdurdu, ancak son zamanlarda sızan belgeler çalışmaların yeniden başladığını gösteriyor. Şu anda ABD Senatosu, silahlı insansız hava araçlarının BAE’ye verilmesine karşı çıkıyor. Diğer taraftan Amerika’nın Güney Kore’ye teklif ettiği füze savunma sistemi, Pekin tarafından tepki çekti. Güya bu sistemde kullanılan radar, ABD’nin Çin içindeki askeri hareketleri izlemesine yardımcı olacak diye düşünüldü. Sonuç olarak Çin, füze savunma sistemini kurmaya devam eden Güney Kore’ye yaptırımlar uygulamaya başladı.

Soğuk savaş dönemine geri dönüş var sanki!

Yaptırım ve kısıtlama içeren hamleler karşılıklı arttıkça, Çin, öncelikle bir taraftan kendini koruma içgüdüsüyle, diğer taraftan da ileride süper güç olarak yayılmak isteğiyle askeri gücünü son hızla arttırmaya çalışıyor. Çin-Cibuti-Kamboçya, Ekvator Ginesi, Solomon Adaları, Vanuatu ve diğer yerlerde askeri tesisler kurmaya çalışıyor. Washington da Çin’in Pasifik coğrafyasında genişlemesinden büyük rahatsızlık duyuyor. Bu durum, ileride o bölgede ABD deniz kuvvetlerinin hareket özgürlüğünü kısıtlayabilecek bir potansiyel taşıyor. Şu anda Washington ve Pekin, Pasifik ada devletlerinin desteğini kazanmak için rekabet halindeler.

Amerika ve Çin dışındaki ülkelerin sadece kenarda oturması artık mümkün değil. Teknoloji, savunma, diplomasi ve ticaret dahil birçok konuda, Washington ve Pekin diğer ülkeleri taraf olmaya zorluyor, daha da zorlayacak. Yakın gelecekte ülkeler kaçınılmaz olarak süper güç rekabetine kapılacak. ABD-Çin rekabeti günümüz dünyasının kaçınılmaz bir gerçeği oldu. Artık Washington aksini iddia etmeyi bırakmalı. Bunun yerine, ülkelerin doğru seçim yapmaları için onlara sundukları faydaları olabildiğince çekici kılmak için çalışmalı.

Amerika Birleşik Devletleri son 30 yıldır tek süper güç olarak dünyaya hükmetti. Bugün artık ciddi bir karar dönemecinde. Çin'in ürettiği her şeyi kendi ülkesinde üretmek çözüm olmayacak. Bunun yerine, Washington en büyük ulusal güvenlik risklerine sahip alanları belirlemeli ve alternatifler geliştirmek için ortaklarıyla hızla çalışmalı. ABD’nin önünde iki seçenek var: Ya müttefik ülkelerinden Çin’le ekonomik ilişkilerine zarar vermelerini istemekten kaçınmaya çalışacak ya da ABD ile ortaklık kurup Çin’in misilleme riskini alan bu ülkelere her konuda koşulsuz destek olacak. Özellikle de Hint-Pasifik coğrafyasında ABD bu özeni gösteremezse dünya bir süper güçler savaşına daha fazla sürüklenecek.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün