Sinema dehası Nolan´dan bilim dehası Oppenheimer

21 Temmuz´da vizyona giren ´Oppenheimer´ tüm Christopher Nolan filmlerinde olduğu gibi tüm detayları yakalayabilmek için birden fazla kez izlemeniz gereken bir başyapıt. Nolan, bir biyografi olan ´Oppenheimer´ ile, ´atom bombasının babası´ olarak tarihe geçen Robert Oppenheimer´ın hayatını oldukça karışık ancak usta bir şekilde üç farklı zaman çizelgesiyle aktarırken bu bilim insanının yalnızca dehasını değil, yüz binlerce insanın bir anda yok oluşunun sorumluluğundan kaynaklanan karanlık ruh halini ve ABD tarafından beklemediği suçlamalar karşısındaki mücadelesini de gözler önüne seriyor. Interstellar ile evrenin en büyüğü ile ilgilenen astrofizikten bu defa evrenin en küçüğü ile ilgilenen kuantum fiziğine yolculuk ediyoruz. Kuantum fiziğinin mümkün kıldığı, II. Dünya Savaşı sırasında bilim insanlarından kaçınılmaz olarak talep edilen ve bugün bildiğimiz dünya düzenini belirleyen atom bombasının ilk denemesini izliyoruz, tabii ki ağzımızı açık bırakacak görsel efektler eşliğinde…

Selin KANDİYOTİ Bilim ve Teknoloji
26 Temmuz 2023 Çarşamba

J.Robert Oppenheimer kimdir?

 

Diğer bilim insanlarının aksine, nükleer silahlanma çağını bizzat açmış olduğundan gerek Oppenheimer’ın kişiliği yani dehası yanında onu oluşturan değer yargıları ve duruşunun ne olduğu hala gizemini korumaktadır. Zaten Oppenheimer bu denli gizemli bir karakter olmasaydı görsel birer şölen olan uzay ve atom görüntülerinden kara tahta üzerine heyecanla yazılan formüllere, duruşma salonlarından ihtiraslı seks sahnelerine atlayan böyle bir film de ortaya çıkmazdı. Nolan bir röportajında Kai Bird ve Martin Sherwin’in 2005’te yazdığı ‘American Prometheus’ adlı kitabına dayandırdığı filmi üç saate indirgeyebildiği için gurur duyduğunu söyledi. 

Robert Oppenheimer, ne Alman ne de Yahudi hissetmeyen Alman kökenli bir Yahudi. Babası Julius Oppenheimer genç yaşında parasız ve tek kelime İngilizce bilmeden New York’a göç etti; tekstil sektöründe hızla yükselerek Baltimore’dan üst sınıf bir Yahudi ailenin ressam kızı Ella Friedman ile evlendi. Manhattan’da 1904’te dünyaya gelen Robert Oppenheimer, akademisyenlerin ve ülkenin aydınlarının sürekli buluşma noktası olan, entelektüel düzeyi çok yüksek, zengin bir evde büyüdü. Oppenheimerlar ne sinagoga gitti ne de oğullarına bar mitzva yaptırdı. Aile kendisini Reformist Yahudilerden ayrılan Etik Kültür Toplumu adlı laik, hümanist ve rasyonel hareketin üyesi olarak tanımlıyordu; hatta oğullarını Ethical Culture School’a yazdırmışlardı. Oppenheimer daha çocuk yaşlarda evrensel ahlaki öğretilere dayanan bir eğitim aldı.

Babasının hediye ettiği mineral kiti ile bilim dünyasına ilk adımını atan Oppenheimer, jeoloji ve kimyaya olan ilgisini üniversite çağında fiziğe kaydırdı. Yalnızca fen bilimlerine değil beşeri bilimlere de eğilen Oppenheimer felsefe ve edebiyat konusunda sayısız kitap okudu, Sanskritçe ve altı haftada öğrendiği Hollandaca dahil altı dil biliyordu. Harvard’da lisans eğitimini üç yılda üstün başarıyla bitirmesi ve kimsenin erişemediği bir zeka seviyesine sahip olması onu antisemitizmden bir nebze koruyordu. Yine de Yahudi olmayan arkadaş edinmesi mümkün olamadı. Avrupa’dan artan Yahudi göçünün yaşandığı bu dönemde üniversitelere Yahudi öğrenci kotası gelmişti. 1925’te ‘Oppenheimer Yahudi’dir ama Yahudiler gibi değildir’ tarzında bir referans mektubuyla Cambridge’e gitti; ardından Nazi Almanya’sı öncesi Göttingen’de kuantum mekaniğinin kurucularından Max Born’un yanında doktora yaptı.

CalTech ve Berkeley Üniversitesinde kuantum fiziği öğretmek üzere ABD’ye dönen Oppenheimer bir elin parmaklarını geçmeyen öğrenci katılımını karizması ve berrak anlatımı sayesinde koca amfileri dolduracak şekle getirdi. Kendisi, Berkeley’e Yahudi fizikçi arkadaşı Robert Serber’ı dahil etmek istese de fakülteye bir Yahudi hoca yeter denilerek reddedildi; ne var ki daha sonra bu arkadaşını Manhattan Projesine aldırabilmişti. Politikaya hiç ilgi duymayan, seçimlerde oy vermeyen Oppenheimer, 1930’ların sonlarına doğru Almanya’dan yayılan Nazizm’le, akrabalarının ve birçok Yahudi fizikçinin ABD’ye getirilebilmesi için her ay maaşının yüzde 3’ünü bağışlamaya başladı. Fakat Oppenheimer bu dönemlerde komünizme de ilgi duymaya ve yakın çevresinde komünist parti üyeleri bulundurmaya başlayacaktı. Oppenheimer’ı yalnızca atom bombasını üreten fizikçi olarak bilen ve Nolan’ın filmine kadar bu eğiliminin Oppenheimer’ın itibarına mal olacağını bilmeyenler olabilir. Savaşın başlamasıyla Oppenheimer Nazi Almanya’sının yenilmesi için bir atom bombası yapma projesine ılımlı baktı. Ne de olsa kuantum fiziğinin babalarından Alman Heisenberg’in yöneteceği bir kurul çoktan Naziler için bomba üzerinde çalışmaya başlamış olmalıydı.

Nolan’ın gözünden Oppenheimer’ın biyografisi

  

Öncelikle aşırı derecede karmaşık bir anlatıma sahip filmin üç ayrı zaman diliminde geçtiğini ve bunların da kesinlikle lineer bir çizgide ilerlemediğinin altını çizelim. Bütün film bir ileri bir geri gidiyorsunuz. Şöyle ki renkli sahneler Oppenheimer’ın (Cillian Murphy) gözünden, siyah-beyaz sahneler ise rakip Lewis Strauss’un (Robert Downey Jr) gözünden anlatılan sahneler. Filme girdiği anda Strauss’un sahnelerini pür dikkat izlemenizi öneriyorum çünkü tüm filmi karmaşık hale getiren kişi o. Kısaca filmin karmaşıklığının Interstellar gibi bilimsel nedenlerden değil, duruşma sahnelerinde çokça ismin telaffuz edilmesinden kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca Oppenheimer hakkında tarihsel bilgiye sahip olamayan birçok kişi -benim gibi- 1945’te savaşı bitiren bu kahramanın 1950’lerde nasıl bir anda itibarı için mücadele etmek zorunda olduğunu bilmediği için filmin bu yönüne gerekli konsantrasyonu göstermemiş olabilir. Tavsiyem, filmde geçen bilim insanlarının isimleri ile birlikte akademi ve askeriyede geçen isimleri de kafanıza yazmanız. Filmde neden bu kadar çok yıldızın oynadığını da böylece anlamlandırabilirsiniz.

Filmin karakterleri ve oyuncuları

 

General Leslie Groves (Matt Damon) ve Lewis Strauss (Robert Downey Jr.)

Yahudi fizikçi ve Oppenheimer’ın yakın dostu Isodor Rabi (David Krumholtz),

Oppenheimer’ı Manhattan Projesine tanıştıran deneysel fizikçi Ernest Lawrence (Josh Hartnett),

Oppenheimer’ı Manhattan Projesinin başına getiren General Leslie Groves (Matt Damon),

Oppenheimer’ın boş yere ispiyonladığı ancak en yakın dostlarından dilbilimci Haakon Chevalier (Jefferson Hall). Filmde Chevalier olayı şeklinde geçiyor,

Atom Enerjisi Kurumunda çalışan, Oppenheimer’ı FBI’a şikayet eden William Borden (David Dastmalchian),

Oppenheimer’ı sorgulayan askeri istihbarat subayı Boris Pash (Casey Affleck),

Hidrojen bombası üzerine çalışan Yahudi fizikçi Edward Teller (Benny Safdie),

Küçük odada duruşmayı yöneten savcı Roger Robb (Jason Clarke),

ABD Başkanı Harry Truman (Gary Oldman),

Senato oylamasında konuşma yapan nükleer savaş karşıtı fizikçi David Hill (Rami Malek).

Zaman çizelgeleri

 

Kitty Oppenheimer (Emily Blunt), Oppenheimer (Cillian Murphy) ve Jean Tatlock (Florence Pugh)

Birinci çizelge Oppenheimer’ın 1924’teki öğrencilik yıllarından sonuna kadar götüren çizelge. Kara tahtaların üzerinde ‘Eureka’ anlarıyla ve Oppenheimer’ın astronomiye ilgisi sayesinde uzay ve kara delik görselleriyle Nolan’ın Interstellar filminin tadını birazcık olsa yakalayabildiğimiz bu zaman akışı, Oppenheimer’ın doktora dönemlerini, akademide hocalıktan Manhattan Projesinin bilimsel direktörlüğüne uzanan yıllarını, komünizmle ilişkisini, aşklarını ve evliliğini, herkesin keşke IMAX ekranda deneyimleseydim dediği ‘Trinity’ atom bombası testini, ardından dolaylı yoldan kısaca değindiği Hiroşima ve Nagasaki felaketlerini anlatıyor. Nolan, ayrıca bizi kahramanımızın iç dünyasına yolculuğa çıkarırken atom bombasının yaydığı enerji dalgalarının yarattığı sarsıntıyı Oppenheimer’ın ruh halinde birebir hissetmemizi sağlıyor. Oppenheimer’ın hem kendi içinde hem de meslektaşlarıyla yaptığı tartışmalarla biz seyirciler de nükleer bombanın kullanımının gerekliliği hakkında sürekli iç muhakeme yapıyoruz. Nolan Oppenheimer’ın büyük bir başarıyla sonlandırdığı nükleer programla paralel olarak sürüklendiği depresyon halini yansıtırken Oppenheimer’ın gerçekte kurmuş olduğu şu cümleyle irkiliyoruz: “Şimdi ben ölüm oldum, dünyaların yok edicisi.” Bu sözler Oppenheimer’ın orijinal dilinde okuduğu Hinduizm’in en önemli yapıtı Bhagavad Gita’ya ait. Ve seyrettiğiniz filmin yönetmeni Nolan olduğu için bu sahne filmin aslında ilk sahnesi.

İkinci zaman çizelgesi, 1954’te Oppenheimer’ın güvenlik soruşturmaları ve hükümet izninin iptalinin tartışıldığı küçük bir odada geçiyor.

Roger Robb (Jason Clarke)

Oppenheimer’ın gözünden olduğu için renkli çekimler kullanılmış. Atom Enerjisi Kurumunun personelden sorumlu yönetim kurulu dört hafta boyunca Oppenheimer’ı sorguluyor.

Üçüncü zaman çizelgesi ise Atom Enerjisi Komisyonu Başkanı (eski ayakkabı satıcısı) Reformist Yahudi Lewis Strauss'un 1959’da ticaret bakanı olabilmek için kabinede oylanmasını anlatıyor.

 

Lewis Strauss (Robert Downey Jr)

Buradan Strauss ile Oppenheimer’ın ilk kez 1947’de tanışmalarına ve Strauss’un kendisine Princeton’da İleri Çalışmalar Enstitüsü başkanlığı teklifi vermesini görüyoruz. Oppenheimer aynı dönemde Atom Enerjisi Komisyonunun baş danışmanı oluyor. Strauss ve Oppenheimer’ın ilişkisi filmin atom bombası testi kadar önemli bir kısmını oluşturuyor.  

Filmin efsanevi Einstein sahneleri

 

Sanki filmin bu üç zaman çizgisinden bağımsız, bitmesini hiç istemediğiniz Einstein sahneleri kalbinizi hızla çarptırıyor. Kendinizi Einstein’ın bir bilge baba edasıyla Oppenheimer’a kol kanat germesini isterken buluyorsunuz. Nolan zaten özellikle vermek istediği duyguları bu ikilinin bitmesini hiç istemediğiniz diyaloglarıyla veriyor.

Sonuçta atom bombasının mantığı zincirleme tepkimelerle patlaması. Bilimin ta kendisi de böyle değil mi? Einstein Genel Görelilik Teorisini buldu. Bu teori olmadan kuantum teorisi bulunamazdı. Kuantum teorisi olmadan da atom bombası icat edilemezdi. Zincirleme tepkimeler dünyayı bugünkü konumuna getirdi: Nükleer silahlarla donanmış en az dokuz ülke. Atom bombasını icat eden mi yoksa düğmeye basan mı sorumlu? Oppenheimer olmasaydı kuantum fiziğinde çok önde olan Almanya’da atom bombası zaten icat edilir miydi? Neyse ki Oppenheimer’ında da dediği gibi kuantum fiziği Yahudi fiziğiydi ve Almanların Yahudilerden nefret etmesi ilk kez bir işe yaramıştı. Yarışı ABD kazanmıştı. Gelin görün ki bomba Nazilere değil Japonlara atıldı. Oppenheimer’ın “Keşke bombayı daha önce yetiştirebilseydik o zaman Nazilere atardık” şeklinde bir söylemi bulunuyor.

Nobel Ödülü meselesi

Oppenheimer fizik alanındaki katkıları için defalarca aday gösterilmesine rağmen Nobel Ödülünü hiç kazanmadı. Bazı çağdaşları, bu durumun onun Nobel değerinde bir keşif yapmak için yeterince uzun süre tek bir araştırma alanında kalmadığından kaynaklandığını söylüyor, ancak birlikte çalıştığı çok fazla bilim insanı onun yardımlarıyla ödül kazandı. Filmde referans verilen karadelikler ve nötron yıldızları üzerine yaptığı erken araştırmaları, yeterince uzun süre yaşamış olsaydı, belki de ona bir Nobel Ödülü kazandırabilecekti.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün