Hangi süper güce sahip olmak isterdiniz?

Görünmezlik? Ölümsüzlük? Zamanda Yolculuk? Zihin Okuma? Işınlanma? Ya da başka bir şey… Süper kahraman hikayeleriyle büyüdük ve eminim “Ahhh keşke benim de olsa…” dediğimiz süper güçleri okuduk, izledik. Atom Karınca´nın süper hızı, Tatlı Cadı´nın bir burun kıvırmasıyla zihin okuması, Süpermen´in uçması, Back to the Future filminde Marty´nin zamanda yolculuğu, Hulk´un fiziksel gücü…

Aylin GERON Yaşam
5 Temmuz 2023 Çarşamba

Bunlar benim ilk aklıma gelenler. Çocukken her birine özenmişimdir. Ne de olsa sorun çözmede çok etkili oluyor bu ‘süper güçler’.

Zaman geçtikçe ve ben hayatın içinde deneyimlendikçe sanıyorum süper güç tanımım değişti.

Hızın örneğin bir güç olmadığını fark ettim. Hep hızlı olmakla övünen ben ‘yavaşlamanın’ asıl süper bir ‘güç’ olduğunu öğrendim. Hızlıyken sadece aksiyon var; his yok. Hissederek yaşamak her hissi kapsayarak. (Yazması kolay yapması zor!)

Görünmezlik mesela… Görünmez olduğunda insan üzülüyor. Temel ihtiyacımız görülmek, duyulmak. Varlığımızın kanıtı gibi. Dolayısıyla görülmek süper güç; görünmezlik değil!

Zihin okuma ise zehirli bir sarmaşık… Başkalarının fikirlerine ve düşüncelerine kendininkinden fazla önem vermeni destekliyor. Ben ne istiyorum, neye ihtiyacım var gibi yaşamamızı şekillendiren soruların yanıtlarını duymamızı engelliyor zihin okuma… İlla da bir zihin okuyacaksam o da benimki olsun ki farkındalığım gelişsin diye düşünüyorum artık.

Işınlanma kulağa harika geliyordu bir zamanlar. Teknolojik, pratik… Bir oradasın bir burada. Halbuki zaten zihnimle ben sürekli bir yerlere ışınlanıp duruyorum Olduğum yerde olabilmekmiş asıl marifet. Şimdi ve burada olmak süper güç değil de nedir ki?

Zamanda yolculuk romantik… Kokular, tatlar, fotoğraflar aracılığı ile yapılabilecek bir şey. Çok da abartmamak lazım. Ölümsüzlük ise korkutucu; ölüm kadar.

Dedim ya süper güç tanımım değişti. Ben bugünkü kafamla bir süper güç seçecek olsam sabrı seçerdim.

 “Sabır bir bilgelik şeklidir. Her şeyin kendi zamanı geldiğinde gelişeceği gerçeğini anladığımızı ve kabul ettiğimizi gösterir” diyor Jon Kabat-Zinn.

Starbucks’ta kahvenin hazırlanışı beklerken baristayı yargılıyorsan, arabayla giderken önünde ağır ağır seyreden sürücüye saydırıyorsan, evden çıkarken beklemek zorunda kaldığın çocuğuna yükseliyorsan o içindeki aceleci beni sakinliğe davet etmen gerekiyor olabilir.

Sabırlı olmak, sabır göstermek hiçbir şey yapmadan sakince beklemek değil. Sabır, aktif ve bilinçli bir hal. Hayatın senin kontrolünün dışında geliştiğine kabul verdiğin bir hal. Daha empatik ve şefkatli bir hal. Özellikle ebeveyn rolümüzde.

Gebelikle başlıyor sabır. Dokuz ay beklemek gerek kucağına almak için bebeğini. Cinsiyetini öğrenmek için bile 16 hafta geçmeli. Doğum ayrı bir süreç. Büyümesine eşlik ve önderlik ederken biraz da herkesin benzer evrelerden geçiyor olması ‘sabır’ göstermemizi kolaylaştırıyor. Diş çıkartması, konuşması, yürümesi, hızlandıramayacağımız bir süreç; ama okul öncesi harfleri, sayıları hatta okumayı öğretenler (kendi öğrenenler değil) sabırla sınava erkenden girivermiş oluyor.

Ama asıl sınav ergenlikte! Duygusal, fiziksel ve bilişsel olarak değişimin çok hızlı ve hatta korkutucu olduğu bir dönem ergenlik. Bir de tabii kimsenin süreci kimseye benzemiyor. İkiz de olsa kardeş de olsa fark etmiyor. Herkes kendi zamanında yaşıyor.

‘Araf’ta ergenler

Evinde ergeni olan herkese söyleyeceğim ilk şey onların henüz yetişkin olmadıklarını tam da ‘araf’ta olduklarını hatırlamanız hatta hiç aklınızdan çıkarmamanız.

Fiziksel değişimleri yanıltıcı oluyor ve yetişkinimsi görünen bu çocuklara davranışlarımız ve onlardan beklentilerimiz çok ‘hızlı’ değişiyor. Bu değişim ve dönüşümün tamamlanmasına sabır gösteremiyoruz çoğu zaman. Peşin hükümlülükle yargılıyor ya da sabırsızlıkla kaldıramayacağı beklentilere giriyoruz. 

Örneğin arkadaş ilişkilerinde biraz çekinik ise bizimki anti-sosyal mi acaba diye bir tohum atıyoruz zihnimize ve tabii zihin kanıt aradığından her davranışı bu biçimde yorumluyoruz. Sabır göstermek gerek. Kendi iletişim şeklini belirleyene kadar. Sertçe yargılamadan empati kurarak ve zorlandığı yeri görerek. Eleştiriyi sevene rastlamadım hele ergenlerde hiç! Yol göstermek ve gösterdiğin yolun görülmesi için dilin şefkatli olması şart.

“Sen aramaz sormazsan böyle yalnız kalırsın!”

Hem eleştiri hem yargı var. Sabır burada devreye giriyor olmalı. Öyle seyretmektense bu durum için yargılarını ve hatta endişelerini kenara koyarak dinlemeyi deneyebiliriz. Buna etkin dinleme diyoruz. Tüm bedeninle göz temasını koruyarak orada onunla kalarak dinlemek. Sabır işte. Lafını kesmeden, varsayımlar yapmadan, akıl vermeden onu duymak için anlamak için dinlemek. Soruları sadece derinleşmek için sormak. Hislerini yakalamak. İfade etmesini desteklemek. Hislerini de yaşadıklarını da yargılamadan ve problemlerini çözmeye çalışmadan dinlemek.

Ebeveynliğin özellikle yeni nesil ebeveynliğin fabrika ayarlarında sorun çözme var. Akıl vermenin üst versiyonu.

Tüm bunlardan arınmış bir dinleme ve hatta ilişki hali gerçekten sabırlı olmayı gerektiriyor.

Peki sen ne yapacaksın?

Neye ihtiyacın var?

Senin için yapabileceğim bir şey var mı?

Sorularına gelen cevapları sindirmek, ihtiyacı olduğu yerde cesaretlendirmek.

Sabır ile…

Şefkat ile…

Deneyin. Ne kadar zor olduğunu anlamanız çok sürmeyecek. (Tatlı Cadı gibi burnumuzu oynatsak da o sabır haline giriversek güzel olmaz mıydı?)

Başka bir örnek de sınırları zorlayanlardan gelsin.

Ne verseniz daha fazlasını isteyen, size uymasa da bazen “mahalle baskısıyla” onay verdiğiniz sayısız durum geliyordur aklınıza. Hele yaz tatilinde!

Sabır burada nerede diye merak ediyorsanız haklısınız hiç yok! Değerlerinize ters düşmesine rağmen “evet” dediklerinize neden onay verdiğiniz tamamen sizinle ilgili, çocuğunuzun ısrarcılığı değil. Sınırlarınızı esnetmekle sınırsız kalmak da aynı şey değil. Değerler eğitimi ve sağlıklı sınırlar korkunun olduğu ortamda değil sabır ve şefkatin olduğu ortamda yeşeriyor. Diyaloğu açık tutarak değerlere sahip çıkmak. Üzülse de aman boş ver üzülmesin diyerek bazı hisleri pas geçmesine sebep vermeden. O mutsuz keyifsiz haline sabır göstermek belki de… Ebeveynler çocuklarının mutsuz olmalarına tahammül edemiyor. Halbuki yaşamda her his var; sadece memnuniyet ve keyif üzerine kurgulanmış hayatlar gençleri geleceğe hazırlıyor olabilir mi?

Gördüğünüz gibi burada da gösterdiğimiz sabır öyle hiçbir şey yapmadan beklemek değil, duyarsız olmak değil. Tam terine açık iletişimle değerlerin ve önceliklerin sağlıklı bir şekilde ifadesi. Başkalarının değil kendi doğrularınla ve yetişkinliğe doğru ilerleyen gençlerin ‘özgürlük’ ihtiyaçlarını da dengede tutarak.

Sabırla ilmek ilmek örmek.

Ah Tatlı Cadı oynat burnunu!

***

Çocukluktan yetişkinliğe bu geçişe sabır gösteremeyen ebeveynler de var. Kararlı, ne istediğini bilen, karşına aldığında tutarlı ve mantıklı sohbet edebilen hatta sorunlarını paylaşabildiğin, fikirlerini sorduğun bireylere dönüşmelerine sabır gösteremeyenler. Domatesin kızarmasını beklerken sorun yok ama evladının dönüşümünü ve gelişimini beklemeye sabır yok! Burada desteğin önemi tartışılmaz tabii ama o kadar da hızlı olmadığına kabul vermek. Görüntüye aldanmamak. Hatta sözlerine de! O büyüdüğünü iddia eden gencin içinde fırsat kollayan endişeyi ve heyecanı görmemek sadece dışına bakmak ve kaldıramayacağı yani gerçekleştirmesi mümkün olmayan talepler ve beklentiler içinde bulunmak da ilişkiyi bozan bir etken. Kendi zamanında açan çiçek gibi, ağaçta farklı zamanlarda olgunlaşan meyveler gibi onu beslemeye devam etmek ve sabretmek…

Son olarak sabır gösterebilmek için her yaşa uygun (ergenler dahil) birkaç tüyo:

- Kontrol sende değil! Ama kendini ve tepkilerini kontrol edebilirsin!

-  Senin fikirlerin ve yöntemlerin tek doğru değil. Dinleyebilirsin.

-  Sen kimseden daha ‘önemli’ ya da ‘öncelikli’ değilsin!

Belki de Tatlı Cadı’ya ihtiyaç yoktur. Ne dersiniz?

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün