Ekonomi ve kurumsal yapılanmada seçim sonrası beklentiler

Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU Ekonomi
21 Haziran 2023 Çarşamba

Seçim telaşı bitti ama geçim telaşı devam ediyor. Gözler ekonomide ve yeni ekonomi bürokrasisinin neyi ne kadar ve nasıl yapacağında. Ekonomik tablo çeşit çeşit. Her şeyden önce Türkiye artık yaşanacak değil, tatil yapılacak bir ülke. Çile yaşam savaşı vermek zorunda olan yerli ve millinin, tatil keyfi ise değeri yerlerde sürünen ulusal para sayesinde yabancının ve yabandan gelen yerlinin. Ne yazık ki artan turizm geliri, eriyen rezervleri telafi etmeye veya artan cari açığı azaltmaya yetmiyor. Ülkenin makro istikrar açısından gösterdiği tablonun dış itibar ölçüsü 12 Haziran’da 525.03 olan beş yıllık CDS değeriydi. Bu değerin 15 Haziran itibarı ile 489.17, 18 Haziran itibarı ile 471.98 seviyesine inmesi önemli. Ama yetmez[1]. Çünkü ekonomi sorunlu, Türk lirası daha da sorunlu. Resmi istatistikler yılın ikinci çeyreği için yüzde 4, yılsonu için yüzde 2,6 büyüme gösteriyor. Bu bile enflasyonist büyüme. Çünkü enflasyon çeyrek değeri ile yüzde 39,6, yılsonu beklentisi ile yüzde 43,9 değil. Belki bunun en az üç katı. Bütçe ve Cari İşlemler açıklarının GSYİH payları sırasıyla yüzde -4,4 ve yüzde -4,8 olabilir mi? Ya işsizlik yüzde 10 mu? O zaman önce resmi istatistikleri gerçekleri yansıtır hale getirmek gerekiyor.                                                         

Kötü Gidişin Sorumlusu

Bu durumun ‘sorumsuzu’ bir yana, sorumlusu kim veya ne? Ekonomik çöküşün günahı öncelikle son 10-12 yıldır sürdürülen kötü ekonomi yönetiminin. Israrlı akıl dışı ve ideolojik takıntı haline getirilen faiz politikası sonucunda harcamaların artması, elbette enflasyonu patlatacaktı. Azalan yurt içi tasarruflar, engellenmeyen israf, yolsuzluk ve hesapsızlık ülkenin itibarını arttırdı mı? Kösteklenen tarım, dört-beş ayrı hedefe odaklanan sınır ötesi askeri harekât hızlı inişin yurtiçi ayağı sorumluluğunda paydaş. Ancak elbette Avro bölgesindeki durgunluğun, dünyayı kırıp geçiren pandemi kapanmalarının, Suriye iç savaşı nedeniyle Türkiye’yi basan mültecilerin, bir yılı aşkın süredir devam eden Ukrayna-Rusya savaşının, sellerin ve en önemlisi şubat depreminin de etkisi çok büyük.

Geçmişte nice ekonomik kriz yaşandı. Ama bu defa 2001’deki gibi yanımızda IMF reçetesi ve yeniden yapılanma planı, stand-by denetim ve kredisi yok. Tersine IMF’ye verilen Merkez Bankası, TÜİK, Maliye, BDDK ve Hazine gibi kurumların özerkliği sözünden geri adım var; bürokrasinin siyasi vesayet altına sokulması hatası var. Ayrıca 2001’de olduğu gibi AB üyelik süreci için uyulmaya çalışılan Maastricht ve Kopenhag kriterleri yok; AB’ye üyelik umudunun itici gücü yok. Şimdi artık Türkiye sorunlarını kendi başına çözmek zorunda. Ama burası dayanıklı bir ülke. Bize gecenin en karanlık saatinde bile güneşten göz yummamız gerektiği öğretildi. Bir an önce sorunların çözülmesi gerekiyor ki kaçarcasına giden profesyonel gençler bu ülkede hala umut ve gelecek olduğunu görsün. Lokomotifin yeniden rayında ivme kazanması için önce ayırımcı, düşmanlaştırıcı söylemlerle bozulan toplumsal dokuyu düzeltmek, güven tazelemek ve toplumsal uzlaşmayı sağlayarak alınacak ekonomik önlemlere destek aramak önemli.

Neyi, Nasıl Yapmalı?

Acil bekleyen konulardan biri çalışanları ve emeklileri, dörtnala giden enflasyona karşı korumak. Ama bir ikna ortamı yaratılmalı ki, popülist yaklaşım, ücret-maaş-enflasyon sarmalı yaratmasın. Yoksa makroekonomik istikrar bu yönden yara almaya devam eder. İkinci en acil konu, hesapsız ve ideolojik faiz indirimlerinin sonlandırılması ve gemiyi kayalara çarptırmadan, karaya oturtmadan ekonominin ateşinin düşürülmesi. Bu açıdan Merkez Bankasının yeniden para politikası dümenine oturması şart. Bir üçüncü husus, ilk beş aylık bütçe performansındaki veriler de gözetilerek, ek bütçe çıkarılması olmalı. Evet, özetle ve öncelikle: 

• Türkiye’nin kamu bürokrasisi yeniden politika üretme erkine ve özerkliğine kavuşmalı. Çünkü ülke yokuş aşağı hızla giderken artık gelişmeleri, tek bir kişinin ağzından çıkacak günübirlik ve kimleri tercih ettiği belli olmayan kararlarına bırakma lüksü yok. Bu anlamda başta TÜİK’in yeniden fabrika ayarlarına dönerek doğru ve güvenilir veri akışı sağlamaya başlaması önemli. Artık 2017 anayasasıyla birer sekreterlik haline gelen bakanlıkların, adalet sisteminin, geriye ne kaldıysa hazinenin ve en önemlisi Merkez Bankasının gereken hızla, geciktirmeden ve gerektiği ölçüde özerk kararlarını yeniden alması hayati değere sahip.

• Mali disiplini kollayıp koruyarak eşzamanlı bir istikrar ve büyüme programının mutlaka yürürlüğe konulması şart. Bakın paket açıklanması yetmez. Pek umutlu olmasam bile BDDK gibi özerk kurumların istisnalara izin vermeksizin mali denetim görevini ifa etmesi ve siyasi vesayetin gölgesinden çıkması istikrar için önemli.

• Lütfen kurumlarla daha fazla oynamayın. Özellikle TCMB’yi İstanbul’a taşımaya kalkmayın.

• Acil olarak dış kaynak ihtiyacı var. Resmi rezervlerin yerine konması; kur dalgalanmalarının istikrara olan olumsuz etkisinin azaltılması; yeni ve deprem zararı dâhil onarıcı yatırımlar ve dış ticaret finansmanın karşılanması için en az 200- 300 milyar dolar gerek. Böyle bir para nasıl, nereden ve hangi koşullarda bulunur? Çin, Katar, Suudi Arabistan ve Emirliklere avuç açmanın gerçek ve gölge maliyeti ne olur? Eşleştirilmiş finansman bir etkinlik denetimidir. Doğrudan yatırımın da hangi alana yapılacağı önem taşır. Ama borç karşılığı ülkenin ekilebilir topraklarının, kıyılarının, hazine arazilerinin, stratejik sanayi dallarının kısmen veya tamamen devri gibi hatalara düşülmemelidir. Bir de artık yapılan ve yapılacaklarla ilgili şeffaflığın yeniden gündeme girmesini isterim.

• Acı reçeteler istisnasız uygulanırsa önümüzde çok zor iki yıl olacağa benzer. Önemli olan zorluklara katlanmada da adaletin gözetilmesi, yükün sadece bordro ve vergi mahkûmlarının sırtına yüklenmemesi.

• Nihayet inşaat sektörüne dayanan büyüme yerine, özellikle tarım ve hayvancılıkta verimliliği arttırıcı politikalarla kalkınmaya ağırlık verilmesi öneririm. 


[1] CDS (Credit Default Swap), Kredi risk veya kredi temerrüt takası primi olup, alınan borcun geri ödenememe riskini belirleyerek bir tür sigortalama için kullanılmaktadır. Bu değer Türkiye için yüzde 7,87 iflas, buna karşılık yüzde 40 düzelme beklentisini yansıtmaktadır.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün