Weitzman ve ANU müzeleri üzerinden Yahudi dünyasının bugününe bakmak

Deneyimsel öğrenme merkezleri olarak tasarlanan yeni nesil müzeler, kimi zaman çok merak edip tanışma fırsatı bulamadığımız, kimi zamansa farkında olduğumuz ama görmezden geldiğimiz ´öteki´ gruplara bir adım da olsa yaklaşma fırsatı sunuyor.

Kültür&Sanat&Spor
21 Haziran 2023 Çarşamba

Ceki Hazan

Dünya nüfusu son yüzyılda, bilinen tarihte eşi benzeri görülmemiş bir hızda katlanarak arttı ve 8 milyarı geçti. 21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarına yaklaşırken, dünyadaki Yahudi nüfusunun 15 milyonun biraz üzerinde olduğu tahmin ediliyor. II. Dünya Savaşı öncesindeki sayılarla bugünü kıyasladığımız zaman dikkat çekici bir tablo karşımıza çıkıyor.

 

1939

2023

Dünya nüfusu

2,3 milyar

8 milyar

Toplam Yahudi nüfusu

16,6 milyon

15,3 milyon

Türkiye nüfusu

17 milyon

85 milyon

İstanbul nüfusu

990 bin

16 milyon

Genelde bu tür bir sayısal tabloyu Türkiye’de gösterdiğimde sayılara gelen ilk itirazlar İstanbul’un nüfusunun 20 milyonu, Türkiye’nin 90 milyonu aştığı üzerine oluyor. Biraz da bu sebeple şu açıklamayı yapmakta fayda görüyorum: Bir şehrin veya bir ülkenin nüfusu hesaplanırken orada kalıcı olarak ikamet edenler hesaplanıyor. Dolayısıyla turistik veya başka bir amaçlı kısa ya da uzun süreli gelenler ve hareketliliği de hesaba kattığımızda farklı sonuçlara ulaşmamız kaçınılmaz olacaktır. 

Yukarıda belirttiğim sayısal tartışma şehir, ülke gibi coğrafi sınırları belirli yerlerde yapılırken etnik, dini, kültürel grupların sayısının hesaplanması beraberinde daha farklı soruları doğuruyor. Dünyadaki toplam Yahudi nüfusunu da hesaplamak için öncelikle “Yahudi kimdir?” sorusuna yanıt vermek gerekiyor. Nüfusbilim uzmanı Sergio della Pergola ile birlikte Kudüs İbrani Üniversitesinde bulunan araştırma ekibi her yıl dünya Yahudi nüfusunu belirli bir metodolojiyle hesaplayıp elde ettikleri sonuçları paylaşıyorlar. The Jewish Agency for Israel (JAFI) tarafından 2022 yılı Eylül ayında açıklanan son verilere göz atacak olursak dünyada en çok Yahudi nüfusun bulunduğu ilk 25 ülke sıralaması şu şekilde:

 

En Çok Yahudi Nüfusuna Sahip ilk 25 Ülke

#

Ülke Adı

Yahudi Nüfusu

Toplam Nüfusu

1

İsrail

7.080.000

9,5 milyon

2

ABD

6.000.000

333 milyon

3

Fransa

442.000

67 milyon

4

Kanada

394.000

38 milyon

5

Birleşik Krallık

292.000

67 milyon

6

Arjantin

173.000

46 milyon

7

Rusya

145.000

145 milyon

8

Avustralya

118.200

26 milyon

9

Almanya

118.000

83 milyon

10

Brezilya

91.000

214 milyon

11

Güney Afrika

51.000

60 milyon

12

Macaristan

46.500

9,6 milyon

13

Ukrayna

40.000

41 milyon

14

Meksika

40.000

126 milyon

15

Hollanda

29.700

17 milyon

16

Belçika

28.000

11 milyon

17

İtalya

27.000

60 milyon

18

İsviçre

18.800

8,6 milyon

19

Uruguay

16.300

3,4 milyon

20

Şili

15.800

19,8 milyon

21

İsveç

14.900

10,4 milyon

22

Türkiye

14.300

85 milyon

23

İspanya

12.900

47,3 milyon

24

Avusturya

10.300

8,9 milyon

25

Panama

10.000

4,4 milyon

Kaynak: jewishagency.org/jewish-population-rises-to-15-3-million-worldwide-with-over-7-million-residing-in-israel  (Eylül 2022)
nationsonline.org/oneworld/population-by-country.htm 

İlk tepki olarak çevremdeki pek çok kişi gibi ben de “Türkiye'de 14 bin Yahudi var mı ki?” sorusunu sormuştum. Bu soruma ek olarak şunu da sorabilirsiniz: “Türkiye’deki Yahudi tanımıyla, İsveç’teki, Şili’deki tanım aynı mı?” 

Çevremde “Çok kafa yorma bu konulara!” diyerek makro dünyanın karmaşıklığından kaçınmaya çalışanlar bu sorularla kendi küçük mikro hayatlarında yüzleşmek durumunda kalabiliyor. Karma evlilikler, yabancı gelin-damatlar, göçler söz konusu olunca dizi ve film senaryolarına konu olacak çok sayıda hikaye ortaya çıkıyor. Bu yazının amacı demografik tartışmaları derinleştirmek, sayıları çarpıştırmak yerine Yahudi toplumunun günümüzdeki çeşitliliğini iki müzeye yaptığım ziyaretler üzerinden ön plana çıkarmak.

Son birkaç yıldır başta İzmir olmak üzere Türkiye’deki Yahudi toplumuyla yakından çalışan biri olarak “Gençlerimiz kültürümüzü yeterince öğrenmiyor, kültür mirasımıza sahip çıkmıyor.” gibi kaygı dolu cümleleri sıklıkla duyuyorum. İşte bu noktada öğrenme merkezleri ön plana çıkıyor. 

Bunlardan bir seçenek formal eğitimin verildiği okullar ve üniversiteler. Diğeri de her yaşın dahil edilebildiği, okul dışı eğitim olarak adlandırdığımız kültür-sanat ve spor faaliyetlerini de içeren merkezler. Bunların başında da kültür ve spor dernekleri, toplum merkezleri ve elbette müzeler geliyor. 

2023 yılı içerisinde bu konuda iki önemli müzeyi birkaç kez defa yerinde inceleme fırsatım oldu. Bunlardan ilki Philadelphia’daki The Weitzman National Museum of American Jewish History (Amerikan Yahudi Tarihi Müzesi), diğeri de Tel Aviv’deki ANU Museum of the Jewish People (ANU Yahudi Toplumu Müzesi). Yazının geri kalanında okuması kolay olması açısından bu müzelerden Weitzman ve ANU müzeleri olarak bahsedeceğim.

Weitzman Müzesi ziyaretimden izlenimlerim

2022 yılı içerisinde İzmir’deki faaliyetlerimiz kapsamında Amerikan Yahudi tarihi üzerine çeşitli sunumlar yapmak amacıyla konuyla ilgili kitap ve belgeselleri de yakından inceleme fırsatım olduğu için ekstra bir ilgiyle müzeyi ziyaret ettim. 1976 yılında kurulmuş olan müze, şu anda bulunduğu yeni binaya geçtikten sonra 30 milyon dolarlık borca girmesinin ardından 2020 yılında iflas ettiğini açıkladı. Ünlü ayakkabı tasarımcısı Stuart Weitzman’ın desteğiyle borçlarını ödeyen müze 2021 yılında Weitzman Müzesi olarak tekrar faaliyetlerine başladı. Pandemi döneminin de etkisiyle çok sayıda müze gibi Weitzman Müzesi de çevrimiçi etkinlikler ve sanal turlar düzenliyor. Örneğin theweitzman.org/coreexhibition ve nmajhtour.org sayfaları üzerinden müzeyi sanal turla gezebiliyorsunuz. Philadelphia şehir merkezindeki diğer müzelerden farklı olarak bu müzenin girişinin ücretsiz olması dikkatimi çekti. Hatta öyle ki dışarıdaki yağmurdan kaçmak için içeride vakit geçiren birkaç kişiye rastladım. Altı katlı binanın giriş katında hediyelik eşya dükkanı, -1. katında konferans ve seminer salonları, en üst katında ise geçici sergiler için ayrılmış bir alan bulunuyor. 

Müzeyi gezmek oldukça basit. Yukarıdan aşağıya olacak biçimde her katta ayrı bir dönem ele alınıyor. 

  • 1654 - 1880: Foundations of Freedom (Özgürlüğün Temelleri)
  • 1880 - 1945: Dreams of Freedom (Özgürlüğün Hayalleri)
  • 1945 - Günümüz: Choices and Challenges (Seçenekler ve Zorluklar)

Amerikan kolonilerini, Amerikan Bağımsızlık Savaşı ile Amerikan İç Savaşını kapsayan 1654-1880 dönemini işleyen kat, ilk sinagogların, mezarlıkların ve diğer ihtiyaç duyulan kurumların ülkenin farklı noktalarında nasıl kurulduğunu, Avrupa’nın farklı noktalarından gelen Yahudilerin Amerikan hayatına ne şekilde uyum sağladıkları ya da sağlayamadıkları üzerine anlatılan hikayeleri barındırıyor. 

1880-1945 dönemini anlatan kattaysa milyonlarca kişinin Avrupa’dan Amerika’ya kitlesel olarak göç etmesi, bu kitlelerin Amerika’daki yaşam mücadeleleri ve elbette “Amerikan rüyası” olarak adlandırılan refaha ulaşanların hikayelerini barındırıyor. 1880-1924 arasında yoğun bir göç varken, daha sonra göçlerin ülke yönetimi tarafından engellenmesi, Avrupa’da Nazi rejiminin iktidara gelişi ve Holokost’u durdurmaya karşı Amerikan Yahudilerinin kendi aralarında yaşadığı zorluklar işleniyor. 

1945 ve sonrasındaki dönemin anlatıldığı katta ise İsrail devletinin kurulma aşaması ve sonrasında Amerikan Yahudileri ile İsrail arasındaki inişli-çıkışlı dönemler, karşılıklı beklentiler ve Sovyet Yahudilerinin bir kısmının ABD’ye göçleri ve entegrasyon süreçleri ele alınıyor.

Başta çocuk ve gençler olmak üzere her yaş için bir deneyimsel öğrenme merkezi olarak tasarlanan müzede rahatlıkla birkaç saatinizi geçirip konu hakkında bir kitap okumuş ya da belgesel izlemiş kadar bilgiye sahip olarak ayrılabiliyorsunuz.

İbranicede ‘Biz’-ANU

Tel Aviv Üniversitesi kampüsü içerisinde yer alan ANU Müzesinin de benzer bir misyon taşıdığını söyleyebiliriz. Philadelphia’daki müzeyle aynı dönemde, 1978 yılında açılan müzenin eski adı Nahum Goldmann Yahudi Diasporası Müzesi ya da İbranice bilinen adıyla Beit Hatfutsot (Diaspora Evi) iken 2010 yılında başlayan yenileme çalışmaları sonrasında müzenin iç tasarımıyla birlikte ismi de değişti. İbranice “biz” anlamına gelen ANU, Yahudi Halkı Müzesi ismiyle yan yana 2021 yılı mart ayında kapılarını açtı. Diaspora Müzesinin eski tasarımındaki ana hikaye Diaspora Yahudilerinin İsrail’e göç etmesi, bir diğer deyişle ‘Aliya’ yapması üzerine kuruluydu. Yenilenen müzede İsrail ve diaspora Yahudileri ayrımı yapmaksızın Yahudi dünyasının çeşitliliği, hareketliliği, kültürel farklılıkların zenginliği temalarının ön plana çıkarıldığı görülüyor. Benim gibi çok uzun yıllar önce Beit Hatfutsot iken gidenlerin merak ettiği “Sinagog maketleri ve soy ağaçlarıyla ilgili veri tabanları duruyor mu?” sorusuna da büyük bir mutluluk ile “Evet” yanıtını verebilirim. Giriş katındaki kafeterya ve hediyelik eşya alanları da gayet güzel tasarlanmış.

 

ANU Müzesi tüm Yahudi toplumlarını ele almaya çalıştığı için elbette tarihsel ve coğrafi kapsamı çok daha geniş. Müzenin yeniden yapılandırılması aşamasında 100 milyon dolardan fazla bağış toplandığını da düşünürseniz elbette beklentiniz büyük oluyor. Örneğin müzenin tanıtım filminde belirtildiği üzere toplam bütçenin yaklaşık 15 milyon dolarlık kısmı video filmler, interaktif ekranlarda sunumlar ve benzeri ekipmanlarla içerikler sunabilmek amacıyla kullanılmış. 

Bu çapta bir dönüşümün finansal ve stratejik planlamasının liderliğini Rusya kökenli İsrailli Nevzlin ailesi ile bu ailenin 2005 yılında İsrail’de kurdukları Nadav Vakfı üstlenmiş. Irina Nevzlin aynı zamanda müzenin yönetim kurulu başkanlığı görevini yürütüyor. Müzenin uzun süredir destekçilerinden 93 yaşındaki Alfred Moses’in geçtiğimiz ay New York’taki açık artırmada dünyanın en eski el yazması Tevrat’ı olarak kabul edilen ‘Codex Sassoon’u müzeye bağışlamak üzere 38 milyon doları gözden çıkararak satın aldığını da eklemekte fayda var. Müzeye destek olan bir başka bilinen kurum San Francisco merkezli Koret Vakfı. Müze binası içerisinde yer alan müzenin eğitim ve araştırma birimi, the Koret School for International Jewish Peoplehood, özellikle Yahudi kültürü üzerine çalışan eğitimcilere yönelik faaliyetler yürütüyor. 

ANU Müzesinde de Weitzman Müzesindekine benzer şekilde turunuzu en üst kattan zemin kata doğru yukarıdan aşağıya olarak gerçekleştirmeniz öneriliyor. Üç farklı kata bölünmüş olan sergide Weitzman’daki gibi kronolojik bir sıralama yok. Weitzman Müzesi’ndeki 370 yıllık hikayeye karşılık olarak ANU’daki hikaye binlerce yılı kapsıyor.

Müzenin web sayfasında (anumuseum.org.il/the-new-museum) her katta neler görebileceğiniz kısa videolarla özetlenmiş.

  • Mozaik: Günümüzde Kimlik ve Kültür
  • Yolculuk: Nesiller Boyunca Tarihsel Hikaye
  • Temeller: Ortak Zemin, Evrensel Mesaj

Bizleri ‘Biz’ Yapan Müzeler

ANU Müzesinde, bu yazıda yer verdiğim gibi farklı coğrafyalara yayılmış ve bu coğrafyalardaki diğer kültürlerle, edebiyat, müzik, mutfak sanatları gibi farklı alanlarda etkileşime geçmiş ve bunları daha sonra göç ettikleri yerlere beraberinde götürmüş toplulukların hikayesini anlatma çabasını hissediyorsunuz.

Weitzman Müzesindeki yazılı ve görsel anlatılarda “Amerikalılık” vurgusunun ağır bastığını söyleyebilirim. Her iki müze de Yahudi nüfusu içerisindeki tarih boyunca zorunlu veya tercihen yapılan göçlerin beraberinde getirdiği karmaşıklığa vurguda bulunuyor. Bu çeşitlilik, çok kültürlülük ve çok kimliklilik kimileri için gurur kaynağı iken, kimileri ise bunu bir tehdit olarak görüyor. 

İsrail’de Bnei Brak ile Ramat Gan arasında veya ABD’de Williamsburg, Borough Park gibi bölgelerde bir sokaktan öbürüne geçtiğiniz anda, içinde bulunduğunuz dünyanın bir anda değiştiği, tek tipleştirilmeye asla uygun olmayan kitlelerden bahsediyoruz. Bu müzeleri inceledikçe aynı kıyafetleri giyen ve bir araya geldiklerinde “Waldo nerede?” oyununa dönüşebilen Hasidik toplulukların da aslında tek tip olmadığını ve kendi küçük dünyamın aslında ne kadar kısıtlı olduğunu daha iyi anlıyorum. Belki de insan doğası gereği farklı düşüncelerin, inançların, hayat tarzlarının birileri istese de istemese de devam edeceği ve bunun da kaçınılmaz olarak anlaşmazlıkları ve çatışmaları doğuracağını kabullenmekte fayda var. 

Yazının ilk bölümünde sayılardan bahsederken yapılan tanımların beraberinde sayıları da değiştirdiğinden bahsetmiştim. “Yahudi kimdir?”, “İsveç’teki Yahudi tanımıyla Türkiye’deki aynı mı?” sorusunu sormuştum. Bu soruların kısa cevapları yok. Verilen her cevap beraberinde yeni soruları ve tartışmaları getiriyor. Yüksek miktarlarda yatırım yaparak klima, ses sistemi, interaktif ekranlar, engelli dostu tasarımlar gibi çok sayıda noktaya dikkat etmeniz ve gelen misafirlerin konforuna önem vermeniz bekleniyor. Bu tarz müzeler için asıl zor olansa fiziki olarak konforlu, güvenli ve ilgi çekici bir alan yaratıp bu alan içerisinde ziyaretçilerin kendi zihinsel ve duygusal konfor alanlarından çıkmalarına aracı olmak. Biz eğitimcilere düşense bu müzelerin tasarladığı duygu ve düşünce yolculuklarını oluşturduğumuz içerikler ve yaptığımız etkinliklerle daha fazla çocuk, genç ve yetişkine iletebilmek.

Bu yazıyı kaleme alırken 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi Müdürü ve Küratörü Nisya İşman Allovi’nin geçtiğimiz günlerde Avrupa Yahudi Müzeciler Birliği (AEJM) yönetim kadrosuna seçilmesi haberini okuyunca hem müzecilik hem de Yahudi kültürü eğitimi adına çok sevindim. Nisya’yı bir kez daha tebrik eder, İstanbul’daki müzeyi henüz görme fırsatı olmayanlara da ilk fırsatta burayı ziyaret etmelerini öneririm. Müzelerimizin sadece dünü değil, bugünü ve yarını da yaşatmaya devam etmeleri dileğiyle…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün