Kendine hak görmek…

Ebeveynlik dediğimiz şey yaşadığımız sürece eşlik etme hali çocuklarımıza.

Aylin GERON Yaşam
7 Haziran 2023 Çarşamba

Ebeveynliği yanlış anladığını düşündüğüm anne babalar var:

Çocuğunu hep mutlu etmenin, isteklerini yerine getirmenin asli görevleri olduğunu zannediyorlar. Çocuklarını üzgün görmeye tahammül edemiyor, onların sorunlarını kendi sorunları gibi görerek her yolu ve yöntemi kullanarak çözmeye çalışıyorlar. Programlarını yapıyorlar, ufak ayarlar çekerek olası pürüzleri önden temizliyorlar, başarıları kendi başarıları, başarısızlıkları da kendi başarısızlıkları olarak algılıyorlar. Çocukları hakkında konuşurken birinci çoğul şahıs yani ‘biz’ ifadesini sıkça kullanıyorlar. Arkadaş sohbetlerinde şikâyet etseler de kendilerini çocuklarına “hizmet etmeye” adamış ebeveynlerden bahsediyorum. 

Bu ebeveynlik tarzının olası ‘ürünü’ nasıl olur sizce? Kendi yaklaşımımızın sonuçlarını değerlendirmeden kolaylıkla başkalarının ebeveynlik yöntemlerini ve ürünlerini eleştirebiliyoruz.

Hatta ergenlerin bazı davranışları karşısında “Bu neyin kafası!” diye düşünürken bile buluyoruz kendimizi.

Neyin kafası olacak? Ebeveynin kafasının izdüşümü….

Bu kadar basit!

***

Çocuklarımız dünyayı uzunca bir süre bizim gözlerimizden görür. Ebeveynleri için dünyadaki en kıymetli varlık, en biricik, en özel olsalar da evrendeki toz zerrecikleri oldukları gerçeğinin farkında değildir ergen! Herkesten ona böylesine ‘ayrıcalıklı’ davranılmasını bekler. Ergenler doğaları gereği kendilerini dünyanın merkezinde görür.

Bir de sürekli agresif tutumlar sergileyen, dünyadan ve dolayısıyla herkesten ‘alacaklı’ gibi davranan, ebeveynlerinin onları memnun etmek için etrafında fır döndüğü ergenler var ki işte bugün biraz daha yakından onlara bakalım istiyorum. Otoriteye sevmeyen, hatta tanımayan, talepkâr ve en önemlisi hayal kırıklığı ve reddedilmeye tahammül edemeyen ergenler! Sürekli destek ve ilgi isteyen, hep ‘haklı’ olan ergenler!

Sert bir duvara çarpınca ağzından “Niye ki?”,Yapamazlar!”, “Bu haksızlık!”, “Bana ne!”, “Abartıyorlar”, Benim suçum değil…” gibi sorumluluk almayan, kaçak oynayan, pasif agresif kelimeler dökülen ergenler… Engellendiğini düşünen ergenlerin sıkça söylediği bu sözler tartışmaya zemin hazırlayan ifadeler değil mi?

Hak etmediğini bile kendine hak gören, sadece varlığı ile ayrıcalık talep eden ergenler…

Zorbalığa meyilli, aile içinde gücü eline almış ergenler… Ve neredeyse onların tepkilerinden çekinen ebeveynler…

Aktif öğretmenlik yaptığım yıllarda sıradan bir çatışmada bile müdür yardımcısına dönüp “Senin paranı ben ödüyorum” diyen öğrencilerle karşılaştım. Kopya çekerken yakalandığında “Benim suçum değil, abartmasınlar” diyeni duydum. Yaptırım gereken davranışı için aldığı cezaya teşrif etmeyen, “bana ne… yapamazlar” deyip ailesine de durumu çarpıtarak anlatanlara şahit oldum.

(Deli divane ‘haksızlığa’ uğramış evladını zorba eğitim sisteminden korumaya gelen, gerçeği maalesef göremeyen ve çocuğunun sonsuz memnuniyeti ile kendi mutsuz çocukluklarını iyileştirmek isteyen ebeveynler de gördüm!)

Size de bir şeyler yanlış gelmiyor mu?

Bu yanlışlar çocuğun karakteri deyip geçmek çözüm getirir mi? Ya da terapi midir hemen ilk yapılması gereken?

Lütfen biz böyle değildik geyiğine girmeyin. Biz tabii ki böyle değildik, olamazdık. Farklı toplumsal şartlarda, ortamlarda yetiştirildik.

Kendinizle karşılaştırmaya başladığınız andan itibaren sadece aranıza bariyerler koymaya devam edersiniz.  Einstein’ın dediği gibi problemi yarattığımız düşünce şekliyle çözemeyiz. Yeni bir bakış açısına ihtiyacımız var.

Bunun için

-                  Anlamaya çalışmak

-                  Zaman zaman ‘küstahlık’ boyutuna gelmiş davranışların altındaki ihtiyacı görmek

-                  İhtiyaç ile isteği ayırt edebilmek

-                  Kendinle çocuğun arasındaki alanı gözetebilmek (O ben değil! Ben de o değilim!)

-                  Çocuğunu gerçek hayat ile buluşturabilmek (iniş/çıkış, mutluluk /hüzün, gerginlik/huzur, vb, hayatta sadece olumlu his ve durumların olamadığı gerçeğinden bahsediyorum)

Her davranışın altında bir ihtiyaç yatar. İhtiyaçlar karşılandığında sergilenen davranışlar olumlu, verimli karşılanmadığında ise savunmacı, negatif oluyor.

Kendine her şeyi hak gören, ayrıcalıklı muamele talep eden ergenlerin hangi ihtiyacı karşılanmıyor olabilir acaba?

Sınır koyulmayan, sorumluluk verilmeyen, davranışlarının sonucunu yaşaması engellenen her ergen…

Ergenlik zaten kafaların karıştığı bir dönem. Sorgulama zamanı. Benlik algısı oluşmaya başlıyor. Ben kimim? Ne istiyorum? Ne istemiyorum? Doğrularım ne? Hareket alanım neresi? Sınırlarım nerede başlıyor ve bitiyor? Bir yap boz gibi kendini kurguluyor bu çetrefilli süreçte. O yüzden iş burada ebeveyne düşüyor.  Çarpıtılmış bir gerçeklikte büyütmek, sanal mutluluklar ülkesinin veliahtları gibi davranmak yerine hayata hazırlamak. 12-13 yaşlarına geldiğinde bir gecede dönüşemeyeceğiniz için yaşına uygun sorumluluk, sınır ve sonuç farkındalıklarla eşlik etmek hayat yolculuklarına.

SORUMLULUK

Çalıştığım gençlere soruyorum: Ne gibi sorumlulukların var?

Cevap kısa ve net:

-                  Ödev, okul, notlar falan…

-                  Başka?

-                  Başka yok.

-                  Odan? Kıyafetlerin? Harçlığın? Ev işlerinde? Evcil hayvanınla ilgili bir şeyler?

-                  Yok.

Sorumluluk aslında katkı demek. Eve, aile düzenine katkı. Bana ihtiyaç var. Bu yaptığım önemli.

Ben yapmazsam, yardımcımız yapar, annem halleder, babam çözer zaten diye düşündüğü zaman o katkıya gerek de kalmaz.

Sonra şikâyet ediyor ebeveynler. Neymiş? Gençlerin motivasyonu, heyecanı düşükmüş…

Her şeyin onlar için başkaları tarafından halledildiği bir düzende onlara hiç ihtiyaç duyulmazken sadece keyfini öne çıkarması doğal değil de nedir? Sunduğunuz konfor onları engelliyor. Olabilir.

Önce öz bakımının sorumluluğunu vererek başlayın ufak yaşlardan itibaren. Yemek vaktinde sofrada olması da sorumluluk, kirlilerini çamaşır sepetine götürmek de. Haftada bir evcil hayvanınızın bakımını o üstlensin. Küçük başlayın. Yaşına oranla arttırın. Tatilleri özellikle yaz tatillerini değerlendirin. Yaklaşık 10-12 hafta süren koca tatili eğlence ve serbestlik üzerine kurgulamayın. Okul ödevlerini sallamayın. Hayat ile ilgili katkı sağlayacak fırsatlara yönelin.  Çalışsınlar, para kazansınlar. Kaç para olduğunun önemi yok. Bağış yapmaya yönlendirin. Topluma katkı sağlamanın manevi doyumunu tattırın.

Kolaysa sen yaptır diyenlerinizi duyar gibiyim….

Direnecekler, şikâyet edecekler, yapmak istemeyecekler, unutacaklar, sallayacaklar. Caymanın bin bir yolunu arayacaklar. Hemen ertesi gün müthiş bir düzenle ‘sorumluluklarını’ yerine getir-e- meyecekler. Ama burada ısrarla vaz geçmeden sorumlulukları gerekirse yeniden şekillendirerek sağlam durmak gerek. (İşte asıl zor olan burası! Ağlayan, dövünen, bağıran, inatlaşan çocuğunuzla sabır ve anlayışla tepkisel olmadan iletişimde kalabilmek)

Unutmayın, hiçbir ağacın meyvelerini hemen yiyemezsiniz. Olgunlaşmasını beklemeniz gerekir.

SINIR

Kabul edilebilir davranışlar ile kabul edilmezlerin arasındaki net çizgidir sınır. Ergenler de sınırlarını anlamak için zorlar. Nereye kadar gidiyor şu sınırlarım bilmek ister. Sınır güvendir. Sınırsızlık serbestlik gibi görünse de risk ve endişe içerir. Risk bu yaşlarda çekici olsa da güven sağlıklı varoluş için temel oluşturur. Hayır diyemeyen ebeveynler, çocuklarının mutsuz olmasından, kızmasından, üzülmesinden çekinen ebeveynler kendine her şeyi hak gören ergenlerin mimarı değil de nedir?

Neyi yapabileceğini neyi yapamayacağını biliyor mu evdeki ergen?

Bu soruya samimi cevabınız gelişim alanınız.

Bunlar da sınıra toslamış ergen ifadeleri J

“Bana ne!”, “Bana karışamazlar!”, “Haksızlık bu!”, “İstediğimi yaparım!”, “Şaka mı bu?!”

Sınırlar yaşla ve deneyimle genişler elbet. Hak edişler de burada önemli rol oynar.

 

SONUÇ

Bu son madde aslında en önemlisi. Davranışlarının sonuçlarını yaşamayan gençler, son dakika kurtarılan gençler, torpille, tanıdıkla, parayla, statüyle yolunu bulmayı deneyimleyen gençler…

Peki neden? Cevabı basit.

Aman üzülmesinler… Ayağı taşa değmesin!

Senin ayağın hiç taşa değmedi mi? Sen hiç üzülmedin mi?

Zor günlerin, yağmurlu ve fırtınalı dönemlerin değil mi senin yeşillenmeni ve güçlenmeni sağlayan? Ona da bu fırsatı ver. Yere düştüğünde hemen kaldırmak refleksin olabilir. Orada yerde ona eşlik edebilirsin. El uzatmak her zaman o anda ihtiyaç olmayabilir. Kendi becerileriyle yerden kalkmayı nasıl öğrenecek sen her seferinde el verirsen?

Ebeveynlik dediğimiz şey yaşadığımız sürece eşlik etme hali çocuklarımıza.

Vakti geldikçe geri çekilerek.

Bazen sadece izleyerek.

Bunu kabul etmek de sancılı…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün