Bir yalanın bedeli

İki genç kadın yönetmenin ´TANRININ YARATTIKLARI´ draması vizyonda.

Viktor APALAÇİ Dünya
10 Mayıs 2023 Çarşamba

Film bir İrlanda balıkçı köyünde yaşayan bir kadın ve oğlunun hayatına odaklanan psikolojik bir dram. Konuyu yalancı şahitlik yapan bir annenin duyguları ve iç dünyasında kopan fırtınalar üzerinden anlatan film, izleyiciyi ahlaki bir labirentin içine çekiyor.

‘GOD’S CREATURES’

Yön: Saela Davis - Anna Rose Holmer

Sen: Shane Crowley

Gör: Chayse İrwin  

Mü: Danny Bensi - Saunder Jurriaans

Ku: Jeanne Applegate - Julia Bloch

Oyn: Emily Watson - Paul Mescal - Aisling Franciosi - Declon Conlon - Toni O’Rourke - Marion O’Dwyer

Prömiyerini 2022 Cannes Film Festivali’nin ‘Yönetmenlerin 15 Günü’nde yapan ‘Tanrının Yarattıkları / God’s Creatures’ bir balıkçı köyünde yaşayan anne ve oğlunun hayatına odaklanan bir dram. New York Brooklyn’de yaşayan, siyahi yönetmen, senaryo yazarı, kurgucu Saela Davis ve yapımcı, yönetmen Anne Rose Holmer on yıldır sürdürdükleri iş birliği ardından müştereken yaptıkları ilk uzun metrajlı filmleri, İrlanda yapımı ‘Tanrının Yarattıkları’nda beraberliklerini sürdürüyorlar.

İlk filmlerini yapan iki yönetmenden beklenmedik bir beceriyle Davis - Holmer ikilisi tansiyonu hiç düşmeyen ve mahalli rengi yansıtan mizansenleriyle, sağlam bir psikolojik drama yapmış. Rüzgârlı bir balıkçı köyünde bir anne, beklenmedik bir olayın ardından oğlunu korumakla kendi doğru ve yanlış algısı arasında kalır. Oğlu için söylediği yalan, bu gergin, duygusal destanda ailelerini ve birbirine sıkı sıkıya bağlı toplulukları paramparça eder.

Güven duygusunun parçalanması

Fodhla Cronin O’Reilly’nin romanından uyarladığı senaryoda Shane Crowley, ilk senaryosu olmasına rağmen zengin çizilmiş karakter tahlillerine yer veriyor. Annelik içgüdüsüyle oğlu için hırsızlık yapan, mahkemede yalan beyanda bulunan Aileen’in korumacılık duygusunun sınırları senaryoda iyi çizilmiş. Film aile sevgisi, güven duygusunun parçalanması, ahlak, dürüstlük, şefkat, yalan, sevgi ve etik temaları hakkında önemli şeyler söylüyor. Filmin haksızlığa uğrayan kadın kahramanı ‘Karanlıkta hepimiz Tanrının yarattıklarıyız’ yorumunu yapıyor. Film şu soruya cevap arıyor: ‘Annelik her zaman içgüdüsel olarak çocuklarını koruyacaktır, ama bu bazen yanlış mı yönlendirilir?’

Ağır tempolu, monoton başlayan film ikinci yarısında bambaşka bir kulvara saparak köydeki dengeleri değiştiren duygusal bir drama dönüşür. Etkileyici bir baba-oğul çatışmasının ardından film iyi düşünülmüş, iyi yazılmış, etkileyici bir finalle noktalanıyor. Karanlık gökyüzülü kasvetli bir atmosferde geçen konusuyla film izleyiciyi ahlaki bir labirentin içine çekiyor. Senaryoda gece sahnelerine ağırlık verilmesi, filmin kahramanlarının yaşadığı karanlık ruh hallerini yansıtması için tercih edilmiş. Film yalancı şahitlik yapmak zorunda kalan bir kadın üzerinden ‘Oğlunu korumak için bir yalanın bedeli nasıl ödenir?’ sorusuna cevap arıyor.

Filmin konusuna gelince… Aileen O’Hara (Emily Watson) ıssız bir İrlanda balıkçı köyünde, deniz ürünleri işleme fabrikasında vardiya yöneticisi olarak çalışmaktadır. Açılış sahnesinde, köyde geleneklere göre uğursuzluk getirmemesi için yüzme öğretilmeyen çocuklardan birinin denizde boğulduğunu izliyoruz. Aileen’in iş arkadaşı Mary (Marion O’Dwyer) oğlunun acısıyla yüzleşir. Yedi yıl önce köyden ayrılıp Avustralya’ya göç eden O’Hara ailesinin oğlu Brian’ın (Paul Mescal) beklenmedik bir şekilde cenaze törenine katılmasını herkes memnuniyetle karşılar. Aileen, kocası Con (Declan Conlon), yeni doğum yapan kızı Erin (Toni O’Rourke) ve bitkisel hayattaki kayınpederi Paddy ile ailesini yeniden bir araya getirmekten dolayı mutludur. Aileen iş saatleri dışında hasta Paddy’ye ve Erin’in bebeğine bakıyordur. Brian köyden ayrıldıktan sonra dedesi Paddy’nin bakamayıp terk etmek zorunda kaldığı istiridye çiftliğini canlandırmak istediğini söyler. Aileen’in istiridye tuzaklarını tohumlamak için fabrikadan torbalarca istiridye çalmasına Sarah (Aisling Franciosi) tanık olur, ancak onu ele vermez. Brian eski sevgilisi Sarah’a rastlayınca kendisine içki ısmarlayıp deniz kenarında bir tur atmayı teklif eder. Sarah eski romantik ilişkisini canlandırmakla kendisini kandıran Brian’ın kendisine tecavüz ettiğini söyleyerek şikâyetçi olur.

Polisin sorguladığı Aileen olay gecesi oğlunun evde kendisiyle birlikte olduğunu iddia ederek yalancı tanıklık yapar. Mahkemede aynı tanıklığı tekrarlayınca Brian serbest bırakılır. İşyerinde beklenmedik bir şekilde bayılan Sarah, geçirdiği travma yüzünden günlerce işe gelmeyince, devamsızlık yüzünden işten kovulur. Fiziksel kanıt eksikliği nedeniyle açtığı davayı kaybeden Sarah köyün erkekleri tarafından dışlanır. Söylediği yalandan sonra Aileen de köy halkıyla giderek yabancılaşır. Bu kendisini radikal bir karar alma eşiğine getirir. Mağdur Sarah’ın yaşadığı çaresizlik ve çıkışsızlığa üzülen Erin annesine tavır koyar, ‘Artık çocuğuma bakmanı istemiyorum’ der. Tecavüze uğradığını kanıtlayamayan Sarah’ın bardan kovulduğu sahnede, kirli erkek dayanışması ayıbını içimizde hissediyoruz.

 

Örnek kadın dayanışması

Senaryo, konuyu Aileen’in duyguları ve iç dünyasında kopan fırtınalar üzerinden anlatmayı tercih etmiş. Brian’ın Avustralya’daki kayıp yıllarından, bu yolculuğa sebep olan babasıyla ihtilaflarından, Erin’in bebeğinin babasından, Brian ile Sarah’ın zamanında yaşadıkları duygusal günlerden hiç bahsetmiyor. Ailenin reisi Con oğlu Brian’ın karakter zaaflarını erken teşhis ederken, karısı Aileen oğlunu korumak isterken kendisine zarar verdiğinin bilincinde değil. Oğlunun kötü ruhlu biri olduğunu geç keşfetmesi sayısız drama yol açar. Mağdur Sarah’ın yanında yer alan Erin, annesi ve erkek kardeşine karşı gelerek, kadın dayanışmasının iyi bir örneğini veriyor.

Aslında vicdan sahibi Erin, O’Hara ailesinde sağduyunun temsilcisi. Annesinin söylediği yalanı içine sindiremeyen ve açık sözlülükle bunu kendisine söyleyen Erin, annesinin bebeğiyle ilgilenmesine dahi tahammül gösteremiyor. Baba Con oğlunun sorumsuzluğuna katlanamayan, bunu dile getirdiği için oğlunun Avustralya’ya göç etmesini tetikleyen, iyi niyetli, dürüst, sessiz bir köylü. Aileen oğlunu korumak içgüdüsüyle, telafi edilmesi zor bir yalancı şahitlik yapmak durumunda kalıyor. Çok genç bir kıza kur yaparken gördüğü Brian’ın olaydan pişmanlık duymadığına tanık olduğunda, Aileen oğlunu korumakla suçsuz bir genç kadının haksızlığa uğraması arasındaki vicdan azabı ikilemini yaşıyor.

Filmde Dany Bensi ve Saunder Jurriaans’ın folklor tadındaki müzikleri eşliğinde, Sarah’ın güzel sesinden yerel halk şarkıları dinliyoruz. Uyumlu oyuncu kadrosunda iki müthiş oyuncunun mükemmel performanslarını izliyoruz: 1967 Londra doğumlu Emily Watson ve 1996 doğumlu İrlandalı aktör Paul Mescal. Lars Von Trier’in Cannes’da Jüri Büyük Ödülü ve En İyi Film César Ödülünü kazanan ‘Dalgaları Aşmak / Breaking The Waves’inde (1996) Bess kompozisyonuyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ına aday gösterilen Emily Watson, bu filmde de harikalar yaratıyor. Kocasının bir kaza sonucu kötürüm kalmasıyla tarifsiz acılar yaşayan acılı eş Bess’ten sonra, ‘Tanrının Yarattıkları’nda zor durumda kalan, çıkışsızlık yaşayan Aileen kompozisyonuyla, Watson ‘travma yaşayan kadın’ rollerindeki becerisini yineliyor.

Paul Mescal ailenin bir baltaya sap olamamış, haylaz, sorumsuz, oportünist, zayıf karakterli, ilkesiz, duygusuz, acımasız oğlu Brian’ı canlandırıyor. Kendisini şöhrete kavuşturan, Oscar adayı yapan ‘Aftersun’da (2022) olduğu gibi Paul Mescal çıkışsızlık yaşayan, mutsuz bir genç erkeği canlandırıyor. Bu ikinci önemli rolüyle iyi bir karakter oyuncusu olma yolunda sağlam bir adım atıyor. Talihsiz Sarah’ı canlandıran İrlandalı-İtalyan aktris Aisling Franciosi, Doğrucu Davut Erin’de Toni O’Rourke rollerinin hakkını veriyorlar.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün