İzmir Yahudilerinin tarihinin izinde 33 yıl…

Dr. Siren BORA Toplum 1 yorum
15 Mart 2023 Çarşamba

Doktora tez sürecinin başlangıcı olan 1990 yılında, İzmir Yahudi Tarihi ile ilgili araştırmalara başladım. 33 yıl geçti. Ara verdiğim on yılı hesaba katmazsak, tam 23 yıldan beri, İzmir ve çevresindeki yerleşim merkezlerinde ikamet eden Yahudi topluluklarının tarihine ilişkin araştırma yapıp; farklı ülke arşivlerinden edindiğim Osmanlıca, İbranice, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Almanca ve Raşi ya da Solitreo kaleme alınmış Judeo-Espanyol dillerindeki belgeler üzerinde günde neredeyse 18-19 saat çalışarak makaleler ve kitaplar kaleme alıyorum. 1999’da akademik çalışmalarıma ara verdiğimde, Gözlem tarafından basılan Türkçe bir kitap ve dört akademik makaleyi geride bırakmıştım. 2010 tarihinde, sahaya geri döndüğümde, ülkemizdeki Osmanlı ve İzmir Yahudi Tarihi araştırmalarını bıraktığım noktada buldum. 10-11 yıl içinde, hiç yayın yapılmamıştı. Yoğun çalışma tempom, nedenini sorgulamamı engellemedi. Sözünü ettiğim araştırma alanında çalışacak tarihçinin, tıpkı atletizmde, çoklu branşlarda düzenlenen yarışmalara tek başına katılan bir atlete benzemesi gerektiğini fark ettim. Zorlu çalışma süreci, göz korkutmuş olmalıydı… ‘Kadim’. ‘Kadim Yahudi Topluluğu’ tanımlaması, zikrettiğim sözcüğün, tam da yerli yerinde kullanımıdır. Yahudi tarihi üzerine araştırmayı, yazmayı seçen tarihçi, öncelikle, antik dönemden bugüne varlığını korumayı başaran kadim bir topluluğu araştıracağını bilmelidir. Bu topluluk, tek bir coğrafyaya, tek bir uygarlık dönemine ait de değildir. Bu yüzden, onun kültür envanterine, pek çok coğrafyanın dilleri, adetleri, gelenekleri, kültürleri dahil olmuştur. Üstelik, kadim olma olgusu, yanında bilgeliği de getirmiştir. O halde, bunca vasfa sahip bir topluluğun psikolojisini, sosyolojisini, tarihini kavrayabilmenin koşulu, onun sahip olduğu vasıfların -tabi ki, tamamına sahip olmak mümkün değil- bir bölümüne sahip olma gerekliliğidir.

Gi̇ri̇ş ve karşıda, dar kori̇dorla ulaşılan avlu

Öncelikle, ülke tarihleri, yöresel tarihler ve yöresel diller çok iyi bilinmelidir. İbranice öğrenmek ise, en önemli koşuldur. Çünkü İbranice, Tora dilidir. İbranice, mezar taşlarındaki yazıtların, kitabelerin dilidir. İbranice arşivlerde yer alan el yazısı belgelerin bir bölümünün dilidir. Üstelik, onları okuyabilmek için, her biri üzerinde, farklı uzmanlıklar gereklidir.  Ayrıca İbranice, dünya yüzündeki en zor dillerden biridir. Bu yüzden, kimse bana, “6 ay, 1 yıl ya da 2 yıl İsrail’de kaldım ve İbranice öğrendim” demesin. Sözü edilen zaman süreci, sadece meramı, azami 300-350 sözcükle ifade etmeyi sağlar. Öte yandan, Raşi Alfabesi ve Solitreo adı verilen, Judeo-Espanyol belgelerde kullanılan yazım teknikleri (alfabeler) de, uzmanlaşma ister. Judeo-Espanyol dilini her bilen, Raşi Alfabesini okuyamaz. Solitreo adı verilen el yazısını okuyabilmek ise yıllarca süren çaba ve çalışma gerektirir. Bu yüzden, bugün İsrail’de Raşi ve Solitreo üzerine uzmanlaşan profesörler dahi, hala, bazı Solitreo belgeleri okumakta güçlük çekmektedir. Dolayısıyla, konuya tamamen yabancı kalan akademisyen ve amatörler, kimin ne kadar Osmanlı Yahudilerinin tarihçisi olduğunu, kimin olmadığını ayırt edemez. Boşuna, tasnif çabası içine girmesinler. Ağır yükün altında ezilirler…

Şimdi, bu ayrıntıları neden yazdım. Açıklayayım…

Sözünü ettiğim koşullar altında, bunca yıllık araştırma ve çalışmalara rağmen, İzmir, İkiçeşmelik-Mezarlıkbaşı bölgesinde bir zamanlar mevcut sinagogların tümünün yerini hala saptayamadım. Bu sinagoglardan biri Bakiş Sinagogu’dur. 1617’de inşa edilen ve 18. yüzyılın ilk yarısına değin izini sürdüğüm bu sinagog, 18. yüzyılın ikinci yarısında bir anda literatürden kayboldu. İki seçenek mevcuttur. Ya, yangınlar sırasında (1744 ya da 1772) veya depremde (1778) yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. Yeni yapıya, farklı bir ad verilmiş olabilir ki, İzmir’de, benzer örneklere rastlanır. Ya da, mescide dönüştürülmüştür. İkinci olasılığın mümkün olabilmesi için, Müslüman İzmirlilerin ibadethaneye gereksinimi varken; Yahudilerin bu gereksinime sahip olmaması gerekir. Tabi ki eğer, Yahudilerin gereksinimleri göz ardı edilmediyse… 1778 depremi kenti yıkıp yok ettiğine göre, sözünü ettiğim tek taraflı gereksinim doğmuş mudur? Yanıt vermek oldukça güç. 

Mihrap olarak kullanılan kısım

Diğer sinagog, Çaves (Ciaves) Sinagogu’dur. Her ne kadar Bikur Holim Sinagogu’nun diğer adının Çaves olduğuna ilişkin yaygın bir inanış mevcutsa da; İzmir Kadısına gönderilen Hicri 1 Rebiül evvel 1191 (Miladi 9 Nisan 1777) tarihli belgede, ayrıca, Ciaves (Çaves) Sinagogu’nun varlığından söz edilmektedir. Bu sinagogun yeri meçhuldür. Muhtemelen, bugün Smyrna Agorası Kazı Alanına dahil olan Çaves Mahallesi sınırları içinde inşa edilmiş olmalıdır.

Ahşap kadınlar mahfeli

Yerini saptayamadığım son sinagog ise, Yam Sof (Kızıldeniz) Sinagogu’dur. İsrail Müzesi’nde sergilenen sinagoga ait Parohet’in camekanındaki tanıtımda şu yazılı: “İzmir, Türkiye, İthaf 1929”. Parohet üzerindeki İbranice ithafta, ne yazık ki, kent adı yazılmamıştır. Sadece Kahal Kadoş Yam Sof, 3 Elul 5689 (8 Eylül 1929) ve Yaakov Hayim Ben Mazal Tov mevcuttur. İzmir ve çevresindeki yerleşim yerlerinde ikamet eden Yahudi topluluklarının tarihi üzerine bunca makale ve kitap yazdım. Araştırmalarım sırasında, Yam Sof adını taşıyan bir sinagogun varlığına ilişkin herhangi bir bulguyla karşılaşmadım. Üç seçenek mevcut: Ya, Yam Sof sözcükleriyle, Musa’nın asası vasıtasıyla Kızıldeniz’i yarmasına atıfta bulunulmaktadır. Nitekim, Pesah’ın yedinci günü okunan Yam Sof Peraşası da mevcuttur. Fakat, Yam Sof sözcüklerine, LeKahal Kadoş (Kutsal Sinagog) ile başlanmıştır. Kısacası kastedilen, muhtemelen Kızıldeniz Sinagogu olabilir. Ya da Mısır göçmeni bir aile, geçmişine atıf yaparak bu paroheti yaptırmıştır. Ancak Mısır’da ne Kahire’de ne İskenderiye’de Yam Sof (Kızıldeniz) adına sahip bir sinagog vardır. Veya İzmir’de, İkiçeşmelik-Mezarlıkbaşı Birinci Juderia’da, bir zamanlar Yam Sof Sinagogu bulunmaktaydı. 28 Ocak 1928 tarihli Osmanlıca şehir haritasında, bu sinagog kayıtlı değildir. Elimde, İzmir ve çevresindeki yerleşim yerlerindeki sinagogların 1949 tarihli envanterleri bulunmaktadır. Solitreo ve Judeo-Espanyol dilinde kaleme alınan envanterler arasında, Yam Sof (Kızıldeniz) Sinagogu yer almaz.

17 Numaralı Parsel, fotoğraflarını paylaştığım yapı

Cemile Duman tarafından bana, 2022’nin son aylarında, Arapfırını’nın sokağında yer alan bir yapıya ait fotoğraflar gönderildi. Hem Cemile Duman hem Kaya Erdal Çapan, bu yapının bir sinagog olduğu söylentisinin varlığından söz ettiler. Adresi, Konak, Fevzipaşa Mahallesi, 442 sokak, 98 numara. 178 ada, 17 parselde yer alan yapı, mescit vasfıyla kullanılmıştı. Kayıtlarda, mescidin adı yazılı değildir. Münir Aktepe’nin söz ettiği, yeri saptanamayan Tahtalı Mescit olabilir mi, bilemiyorum. 1868 tarihinde kurulan ve 1923’te Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti adını alan kurum tarafından, muhtemelen cumhuriyetin ilk yıllarında aşevi ve depo olarak istihdam edilen yapı; şu anda Milli Eğitim Bakanlığı mülkiyetinde. Yapının kimin tarafından ve ne zaman inşa edildiğine ilişkin bilgi mevcut değil. Dolayısıyla, hangi cemaatin ibadethanesiydi bunu da kestirmek oldukça güç. İnşa edildiği yer, Birinci Juderia’nın sınırında, hatta dışında, izlenimi uyandırmakta. İzlenim sözcüğünü özellikle kullanıyorum. Çünkü Osmanlı Dönemi Birinci Juderia’sının sınırlarını, günümüzde, mahalle ve sokaklarla belirtmek zordur. Farklı yıllara ait haritalar üzerinde yapının noktasal yerini belirleyebilmek için kullandığım unsurlar, Hastane Caddesi ve Hahambaşı Mahallesi’ne dahil olan Naftali Sokak’tır. Bu işlemi yapmamın nedeni, yapının,  Birinci Juderia sınırları içinde olup olmadığını belirleyebilmektir. Yapı, adlarını zikrettiğim iki sokağın yakınında hatta hemen yanında yer almakta. İlk yüzeysel araştırmalarım ardından, yapının üzerinde durmamaya karar vermiştim. Fakat geçen hafta, yapının yakınında, Fevzipaşa Mahallesi 848 Sokak’ta, İzmir Arkeoloji Müzesi tarafından bir süre önce yapılan sondaj kazısı sırasında,  mikveli bir hamam olması ihtimali üzerinde durulan bazı kalıntılara ulaşıldığını öğrendim. Kesin bir tanı konmadı. Eğer bu kalıntılar, mikveli bir hamamı işaret ediyorsa, yakınında bir sinagogun mevcudiyeti şaşırtıcı olmayacaktır.

Yapı, tek katlı ve yüksek duvarlar arasında inşa edilmiş. Güneye bakan bahçe kapısından girildiği zaman, yapının hemen yanından uzanan dar bir geçitle arkadaki avluya ulaşılmakta. Altında, tüm sinagoglarda mevcut olduğu gibi bir bodrum kat yer alıyor. Yapıda restorasyon çalışmalarına başlanıp, ara verilmiş. Bodrum katın yarısı üzerinde, Beit Midraş’a benzer bir bölümün bir zamanlar var olabileceği izlenimi uyanmaktadır. Beit Midraş olarak nitelendirdiğim bölümün üstü açılarak, avlu alanına ilave edilmiş. Nitekim, avlunun yan duvarlarındaki izler, sözünü ettiğim bölümün bir zamanlar kapalı alan olduğunu işaret etmekte. Yapının orijinal ana giriş kapısı da kuzeyde, sözünü ettiğim üstü açılan ve arka avluya bakan cephededir. Çatı, komple yenilenmiş. Eskiden tavanda yer alan ahşap, bombeli göbek ise sökülmüş. Giriş kapısının üzerinde ahşap merdivenle çıkılan ve sonradan inşa edildiği anlaşılan ahşap bir kadınlar mahfeli (adeta ezrat naşim) mevcut. Tam karşıda, güneye bakan cephe duvarında, bir mihrap yer alır. Mihrabın iki yanındaki pencereler simetri oluşturmaz. Pencerelerin sonradan açılma ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır. Hemen üzerlerinde, iki küçük pencere daha mevcuttur ve onların simetrisi eşittir. Mihrap, yapının ilk inşa tarihinden beri mescid mihrabı mıdır? Yoksa, sinagogun Ehal’i (Aron Hakodeş) bozularak, mihraba mı dönüştürülmüştür? Bunu saptamam olanaksız. Öte yandan bazı İzmir sinagoglarında, Ehal/Aron Hakodeş, arsanın pozisyonuna göre, kimi zaman güney, kimi zaman güneydoğu duvarına konumlandırıldığından, yapıya ilişkin karar vermem oldukça güç. Üstelik, mesleki disiplinim dışı. Paylaştığım fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere, şu anda mescid görünümünde olan, fakat bazı özelliklerinden dolayı, sinagogu da anımsatan 442 sokak 98 numaradaki 19. yüzyıl yapısının tarihinin araştırılmasının ve yapıya ilişkin kesin bir tanı konmasının, İzmir kentinin, mahallelerinin ve İzmir Yahudilerinin tarihsel altyapısına katkı sunacağı aşikardır. Bu yapı hakkında araştırma yapacak akademisyenler, her türlü yardım ve katkıyı benden alabilir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün