Ümitsizliğe düşmemeyi Avraam´dan öğreniyoruz

Hessi ENNEKAVİ Kavram
1 Mart 2023 Çarşamba

Avraam hayatı boyunca on büyük teste tabi tutulmuştur. Aslında daha ufak çaplı birçok testten daha geçmiş ve sonuçta hepsinden başarıyla çıkmıştır. Avraam’ın bu başarısının en önemli sebeplerinden biri, hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamasıdır. Her zaman Tanrı’ya güvenmiş, onu düştüğü durumdan kurtaracağına inanmış ve ümidini kaybetmemiştir. Daha ailesi ve etrafındaki herkes putperestken, o Tanrı’ya inanmış ve bu uğurda ateşe atılmayı dahi göze almıştır. Tüm yaşadıklarına rağmen ümidini kaybetmemiş ve sonunda Tanrı, onun eşini de yanına alarak bu putperest yerden kurtulmasını sağlamıştır. Sonra Mısır’a gitmek zorunda kalmış, orada karısı Paro tarafından alıkonulmuştur. Ama Avraam yine ümidini kaybetmemiş ve sonunda karısı ile birlikte, sağ salim ve servet de edinerek buradan da kurtulmuştur. Yeğeni Lot’u dönemin en güçlü kralları kaçırmış ve Avraam, yanına kendi gibi savaşmayı dahi bilmeyen öğrencilerini alarak bu kralları mucizevi bir şekilde yenmiş ve Lot’u kurtarmıştır. Tanrı, Sedom ve Amora’yı yok edeceğini Avraam’a bildirmiş, ama o ümidini kaybetmeden Tanrı ile pazarlığa girişmiştir. Daha sonra Gerar’ı ziyaretinde, bu kez Avimelek karısını alıkoymuş, ancak Avraam yine ümidini korumuştur. Sonunda yine karısıyla birlikte sağ salim ve servet edinerek oradan da çıkmışlardır. Karısı uzun yıllar kısır olmasına rağmen, Avraam ümidini kaybetmemiş ve geç yaşta da olsa sonunda istediği sonuca kavuşmuştur. Bu kadar sabırla baba olmayı bekledikten sonra Tanrı, oğlu Yitshak’ı kurban etmesini söyleyince de ümidini kaybetmemiş ve yine Tanrı’ya tam bir güvenle, oğlunu kurban olarak hazırlamış ve son anda Tanrı bir koç göndererek Yitshak’ı kurtarmıştır. Avraam’la ilgili bu konuda bunlar gibi sayısız örneği sıralayabiliriz. Ama Avraam’ın çok daha basit bir olaydaki tavrına dikkat çekmek istiyorum. Avraam sünnet olmuş, üçüncü ve en ağrılı gününde çadırın önünde misafir beklemektedir. İyilikseverliği ve misafirperverliği o boyuttadır ki, böyle bir günde bile misafir ağırlamayı istemekte ve ümitle beklemektedir. Peki, burada da ümidini kaybetmediğini nerden anlıyoruz? Tora’da, Avraam’ın günün en sıcak vaktinde çadırın önünde oturduğu belirtilmektedir. Avraam sünnet olduğundan beri Tanrı normalin üzerinde bir sıcak dalgası yollamış, hem Avraam’ın ‘berit’inin daha çabuk iyileşmesi için ortam sağlamış, hem de bu kadar sıcakta normalde hiç kimse dışarıda duramayacağı için, Avraam’a gelenlere bu acılı gününde hizmet etmesini engellemek istemiştir.  Yani kaç gündür ortalıkta kimse yoktur ve üstelik şimdi günün en sıcak vaktidir. Ama Avraam hâlâ ümitle çadırın önünde beklemektedir. Nitekim sonunda Tanrı ona üç özel misafir göndermiştir. Avraam ümitle beklemenin ödülünü almış, hem istediği gibi onları ağırlamış, hem de bu kişiler aslında özel melekler olduğundan, Avraam’ın ‘berit’i daha çabuk iyileşmiş ve de en önemlisi, yakında Sara’dan çocuk sahibi olacağının müjdesini almıştır. Sonuçta Avraam’dan öğreniyoruz ki, Tanrı’ya her zaman güvenmeli ve her ne durumda olursa olsun, ümidimizi kaybetmemeliyiz. Aşem bize uygun vakti geldiğinde hayrımıza olan şey neyse verecektir.

18. mizmorun gizemi

Pesah boyunca her güne ait okunması gereken teilimler vardır. Pesah’ın yedinci günü (Şevii şel Pesah) teilimi ise 18. mizmordur. Bu mizmor, Tanah’ta iki ayrı yerde iki kez yer alma özelliğine sahip tek mizmordur. Hem Ketuvim’de yer alan Teilimlerin içinde, hem de Neviim’de yer alan Şemuel II kitabında aynı metne rastlamaktayız. Her iki yerdeki metin de 51’er pasuktan oluşmaktadır ki, 51 sayısının, iki ‘atseret (durdurma)’  bayramıyla da ilgisi vardır. Bu atseretlerden bir tanesi Elul’dan itibaren 51. gün olan Şemini Hag Atseret, diğeri ise Pesah’a göre 51. gün olan Şavuot’tur. Yine 18. mizmorun okunduğu Şevii Şel Pesah da, senenin son ayı olan Veadar’a göre 51. gün okunmaktadır. Pesah’ın yedinci günü Kızıldeniz’in yarılması mucizesinin yaşandığı ve aynı zamanda Maşiah’ın geleceği farz edilen bir gündür. Nitekim, mizmorda Maşiah’a değinme olup kurtuluştan ve suların derinliklerinden çıkmaktan bahsedilmektedir.

Magdil mi, Migdol mu?

Ekmek içeren bir öğünde, belli bir miktar ekmek yendiği takdirde okunan Birkat Amazon duasında bir kelime dikkatimizi çeker. Normal zamanda ve hafta içi günlerde bu duayı okurken ‘magdil’ derken Şabat ve bayram günleri ‘migdol’ demekteyiz. Bu iki farklı seslendirme, ilgili cümleye de farklı iki ifade vermektedir. ‘Magdil yeşuot malko’, kralının kurtuluşunu büyütür anlamına gelirken, ‘migdol yeşuot malko’ ise kralı için kurtuluş kulesidir anlamına gelir. Aslında bu iki kelime farkı, bu terimin Tanah’ın iki ayrı yerindeki yazılış farkından kaynaklanmaktadır. Ketuvim’de yer alan 18. teilimde ve aynı metni içeren Şemuel ll kitabında bu terim iki farklı şekilde yazılmıştır. Teilim 18’deki magdil kelimesi orijinal yazılımı olup, bazı fikirlere göre bir yanlış yazılım sebebiyle Şemuel ll de migdol olarak yer almaktadır. 2. Bet Amikdaş zamanı Helen’iler Tora okunmasını yasaklamışlardı. Bu nedenle o dönem haftanın belli günlerinde okunması gereken Tora bölümleri yerine, o konuyla bağlantılı Neviim’den (Peygamberler Kitabı) bölümler, izinli olduğu için okunurdu. Daha ilerde bu yasak kalktıktan sonra da, Tora okunmasını takiben Neviim’den ilgili bölümü ‘aftara’ adı altında okuma geleneği devam etmiştir. Aynı şekilde yasaklı dönemlerde, ketuvim-yazılar- kitabından da okuma ve çalışma yapmak Şabat’ları yasaktı. Dolayısıyla Ketuvim’de yer alan teilimin içinde geçen metindeki gibi magdil söylenmiyor, yine serbest olan Neviim’de yer alan Şemuel ll’deki metinde yazdığı şekilde migdol deniyordu. Bu adet de daha sonra sürdürüldü ve hafta arası magdil derken, Şabat ve bayramlarda migdol denilmeye devam edildi. Ayrıca bu yerinde bir karardı. Çünkü kurtuluş giderek gelişir, büyür ki normal günler magdil, yani kurtuluşu büyütür ifadesi anlamlıdır. Şabat ise, Maşiah günlerini, dolayısıyla kurtuluşun kendisini ifade eder. Bu durumda ‘migdol/ kurtuluş kulesidir’ ifadesi daha anlamlı hale gelir.

Bunları biliyor musunuz?

* Roş Aşana’nın isimlerinden birinin ‘yom akise/ örtülü gün’ olduğunu. Bunun bir sebebinin, Roş Aşana’nın aynı zamanda bir ‘roş hodeş/ ay başı’ günü olması sebebiyle ayın gökyüzünde adeta örtülü ve görünmez vaziyette bulunduğunu. Roş Aşana’da simgesel olarak günahlarımızın da örtülü olduğuna inandığımızı. Ayrıca da her roş hodeş öncesi yapılan ilanın Roş Aşana yapılmaması suretiyle, Satan’ı bize karşı hangi gün göksel mahkemede konuşacağı konusunda şaşırtmak olduğunu. Teilim 81’de Roş Aşana’ya atfen “Yeni ayda şofar çalın saklanmış günde” dendiğini. Bu günün mahkeme günü olmasına rağmen, adeta gizli bir bayram gibi kabul edildiğini.

* Tanrı’nın bu dünyadaki varlığı olan Şehina’nın mutlu insana geldiğini, kederli insandan ise uzaklaştığını. Bunun Tora ve Tanah’taki en bariz örneklerinin, Yona ve Yaakov olduğunu. Yona’nın bir Sukot Bayramı su çekme törenlerinin sevincine kapılıp aşırı mutluluk hissiyle kendisine peygamberlik geldiğini ve Tanrı’nın onu Nineve halkına teşuva yaptırması için görevlendirdiğini. Yaakov’un ise, Yosef’in vahşi bir hayvan tarafından parçalandığı haberini aldığında, kederinden Şehina’nın kendisinden uzaklaştığını ve Yosef’in aslında yaşadığı haberini alacağı sonraki 22 yıl içinde Tanrı’nın kendisiyle iletişim kurmadığını.

* Bale Musar’a göre teşuvanın üç mücevheri olduğunu. Bunların ilkinin ‘kol/ ses’ olup tefila ve Tora’nın sesine işaret ettiğini. İkincisinin ‘mamon/para’ olup tsedakaya işaret ettiğini. Üçüncüsünün de ‘tsom/ oruç’ olduğunu. Bu üçünün baş harflerinin ‘kamats’ kelimesini oluşturduğunu ve bunun da Zohar’a göre en yüksek seviyedeki sesli harf olup Keter sefirasına karşı geldiğini.

* Teşuva kelimesinin bir anlamı ‘cevap’ken başka bir anlamının da ‘dönüş’ olduğunu. Daha derin bakışla kelimeyi bölersek, Teşuv-a (hey harfi) ortaya çıktığını. Hey harfinin Tanrı’yı simgelediğini ve kelimenin bu şekilde esas manasının, Tanrı’ya dönüşü ifade ettiğini. Aynı zamanda hey harfinin gematriasının beş olduğunu ve teşuva yaptığımız Kipur günündeki beş yasakla bağlantılı olduğunu.

* Ünlü heykeltıraş Mikelanj’a, David heykelini nasıl koca bir taş kütlesinden bu kadar mükemmel oyduğunun sorulduğunu. Onun da, David olmayan her şeyi yontup çıkarınca geriye David’in kendisinin kaldığını belirttiğini. Bu olayın, bizim teşuvayı anlamamız için bir mesaj içerdiğini. Teşuva yaptığımızda, Tanrısal öz benliğimize geri dönerek aslında özümüze ait olmayan fazlalıkları attığımızı.

* ‘Ha Satan/ şeytan’ kelimesinin gematriasının 364 olduğunu ve bu suretle senenin 364 günü etkin olabildiğini. 365. gün olan Kipur’da ise,  Bene Yisrael’in teşuva yapmış ve günahlarını kendileri itiraf etmiş olmalarından dolayı, artık Satanın o gün suçlayıcı bir fonksiyonu kalmadığını ve bu şekilde Tanrı ile baş başa kalabildiğimizi.

* Midraş’ın “İnsan anne karnında 40 gün içinde meydana geldiği ve Sina Dağında 40 gün bitiminde verilen Tora’yı ihlal ettiği için, 40 kırbaç cezasına çarptırılır” dediğini. Bu nedenle insanın her yıl 40 gün boyunca teşuva yapması gerektiğini. Bu 40 günün Elul ayından Kipur’a kadar olan 40 gün olduğunu. Bu dönemde yapılan teşuvanın, adeta mikve sularının insanı arındırdığı gibi temizlediğini. Nuh tufanında da Tanrı’nın, dünyayı o kötü nesilden 40 gün boyunca sularla arındırdığını. Bir mikvenin içinde bulunması gereken su miktarının da 40 sea olduğunu ve bunun 960 litreye karşılık geldiğini. 40 günün de 24 saatten 960 saat ettiğini ve bu süre zarfında yapılan teşuva ile mikveye girmiş gibi arınacağımızı. Nitekim Tanah’ta “Yisrael’in mikvesidir Aşem” dendiğini.

Sorularınız ve görüşleriniz için e-posta adresim; [email protected]

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün