´Tikun olam´ ruhu ´Yurtta sulh, cihanda sulh´ ruhu ile bir araya gelirse…

Deprem felaketinden sonra ülkemize gelen Yahudi yardım kuruluşu JDC´nin Bölge Direktörü Sam Amiel ile Türkiye´deki yardım faaliyetlerini konuşmak üzere bir araya geldik.

Asım ŞENGÖR Söyleşi
1 Mart 2023 Çarşamba

6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye sekiz saat arayla iki büyük depremle tam da ‘Bereketli Hilal’ sınırları üzerinde sarsıldı. 11 şehrimizi vuran bu talihsiz iki büyük deprem maalesef 45 binden fazla vatandaşımızın vefatı ve 100 binden fazla binanın oturulamaz hale gelmesiyle sonuçlandı. Türkiye, beklenen ancak arka arkaya gelmesi gerçek bir talihsizlik olan bu iki deprem neticesinde yardım kapasitesinin üzerinde bir desteğe ihtiyaç duydu. Bunu duyan ülkeler dünyanın her bir köşesinden, Türkiye’ye yardım etmek için koştu. Bir Türk vatandaşı olarak bunları görmek beni şahsen duygulandırdı ve insanlık adına bir nebze daha ümitle doldurdu.

Yardıma gelenlerden biri de Amerika’da kurulan, dünyanın her tarafındaki Yahudilere ve doğal afetlerden etkilenen her insana yardım ulaştırmak amacı ile kurulan American Jewish Joint Distribution Committee (JDC) oldu. Kısaca, Joint adı ile anılan bu organizasyon Yahudilikte benimsenen ‘Tikun olam’, yani dünyanın daha güzel bir yer olması için onarılması felsefesini bir yol gösterici olarak özümsemiş. JDC’nin Türkiye ile bağları aslında kuruluşuna kadar gidiyor. Tesadüfe bakın ki bu kurum, Osmanlı’da başkent Konstantiniyye’de Amerikan elçisi olarak görev yapan bir Amerikalı Yahudi büyükelçinin, I. Dünya Savaşı’ndan etkilenen ve Osmanlı topraklarında yaşayan Yahudilere yardım toplama çabasıyla başlıyor. Konstantiniyye’den New York’ta yaşayan bir hayırsever olan Jacob Schiff’e giden bir telgrafta harpten etkilenen Yahudilere destek olmak için ekonomik yardım isteniyordu.

Bugün bu kuruluş hâlâ etkin ve dünyanın değişik bölgelerine yardım iletmeye devam ediyor. Bugün JDC’nin Türkiye’deki yardım faaliyetlerini konuşmak üzere, Bölge Direktörü Sam Amiel ile görüşüyorum. Sam Amiel aslen Edirneli bir Sefarad ailenin torunu ve Seattle, ABD doğumlu. Gençliğinde İsrail’e göç eden Amiel, 25 senedir İsrail’de yaşıyor ve bir o kadardır JDC çatısı altında çalışıyor. Kendisini gururlu bir Türk Yahudi’si olarak tanımlayan Sam Amiel, yıllarca JDC bölge müdürlüğünü yürüten Ami Bergman’nın da halefi.

Amiel, Türkiye’deki deprem felaketini duyduktan aşağı yukarı 30 saat kadar sonra bölgeye, JDC’den meslektaşı Leora Wine ile gelmiş. Bu kadar eski ve köklü bir organizasyonda kararların nasıl verildiğini merak ettiğim için Amiel’e Türkiye’ye bu kadar çabuk gelmenin bir karar zinciri içerisinde mi yoksa, tek bir kişinin kararına bağlı kalmadan, ihtiyaç tespiti üzerine doğal bir tepki neticesinde mi verildiğini sordum. Cevabı çok net oluyor: “Hayır, bu karar tek bir kişi tarafından verilmedi! JDC çatısı altında GRID (Global Response and International Development –Küresel Müdahale ve Uluslararası Kalkınma) adlı bir departman var. Bu departman dünyadaki doğal ve beşerî felaketleri takip etmekle sorumlu. Buradan gelen bilgi dahilinde, ihtiyaç duyduğumuzda biz, Amerikalı Yahudiler için, bir bağış mekanizması kurup, JDC’nin bu bölgelerdeki yardım faaliyetlerinde etkili olabilmelerini sağlıyoruz. Bunu yaparken temel gayemiz bir Yahudilik fikri etrafında değil, tamamen insanî odakla bölgeye yardım götürebilmek.” Bununla beraber Amiel ekliyor: “Tabii bölgede oranın yerlisi olan Yahudilere de yardım götürebilirsek, bu bizim için iki amaca birden ulaşmış olmak gibi oluyor. Mesela Antakya’daki durum buna güzel bir örnektir.”

 

Sam Amiel ve Leora Wine

JDC yaptığı yardımları tek başına ve doğrudan yapmıyor. Her zaman gittiği yerlerde, yerel kuruluşlarla iş birliği içine girip, insanî yardım ana fikri ile hareket ediyor. JDC 30-48 saat içerisinde temsilcileri ile Türkiye’ye ulaşmış ve birden fazla şehirde durum ve hasar tespiti yapmış. İçerisinde Gaziantep, Adana ve Osmaniye’nin de bulunduğu bu şehirlerde durum tespiti yaparken, bunu tek başına değil yerel kuruluşların desteği ile gerçekleştirmiş. Uluslararası Mavi Hilal ile eskiden beri iş birliği içerisinde olduklarını kaydeden Amiel, “1999 Gölcük Depremi ve 2011 Van Depremi sonrasında da ülkeye yardım getirebilmek için Mavi Hilal ile iş birliği yapmıştık” sözleri ile deprem yardımlarını ilk defa yapmadıklarını dile getirdi.

Yardımların nasıl getirildiğini daha detaylı sorduğumda Amiel şöyle cevap veriyor: “Prensip olarak bireylere doğrudan yardım yapmıyoruz. Amacımız toplumlarla veya yerel yardım kuruluşları ile iş birliği yapıp onların ihtiyaçlarını giderebilmeleri doğrultusunda onlara destek olmak. Haliyle en çok iş birliği yapıp beraber çalıştığımız kurumların başında İstanbul Hahambaşılığı geliyor. Afet bölgelerindeki yardım faaliyetlerimiz genelde Yahudi Cemaati ile iş birliği geliştirip, onlarla beraber, ortaya çıkan ihtiyaca destek olma şeklinde ilerliyor. Van’daki depremden sonra da böyle ilerledik. Orada bir okulun onarılması için kaynak oluşturup bunun Yahudi Cemaati vasıtasıyla bölgeye ulaştırılmasını ve neticesinde okulun inşasını sağladık. Orada kurduğumuz bağlar ise hâlâ taze. Özetle ve haliyle JDC hiçbir faaliyete tek başına girmiyor. Şunu da belirtmek isterim ki, Türkiye’deki ortaklarımızın ister Yahudi Cemaatinden ister yerel organizasyonlar olsun hem bir toplum olarak hem de bölgenin vatandaşları olarak böyle bir ağır felakete bu kadar etkili bir şekilde tepki verebilmeleri, benim için çok duygu yüklü bir sahneydi.”

Amiel JDC’nin işleyişi hakkında şu ifadeleri kullanıyor: “JDC için önemli olan, bir felaket vuku bulduğu anda bölgeye gidip, durumun ciddiyetini tahlil edebilmek ve bu konuda kurumumuza bağış yapanlara geri dönüş sağlayabilmek. Bu mekanizmayı ayakta tutarak afet bölgelerine gereken yardımın yapılabilmesi için ihtiyaç olan ekonomik kaynağı sağlayabiliyoruz. Bu şekilde bağışçılarımız da bölgelerin toparlanmasında çok etkili oluyor.”

Bir yardım kuruluşu olan JDC’nin işi afetten afete ilerlemeyip, sürekli devam ediyor. Sadece kriz anlarında müdahale edebilmek için değil ama aynı zamanda toplumları aktif bir şekilde takip ederek onların gelişebilmeleri ve ilerleme kaydedebilmeleri için de destek olmaya çalışıyorlar. Bununla beraber JDC’nin birincil görevini sorduğumda Amiel’den, JDC’nin öncelikli olarak ABD haricinde yaşayan Yahudi toplumlarının refahıyla ilgilendiğini, bu toplumların stabil ve dirençli toplumlar olabilmeleri için çaba sarf ettiğini öğrendim. Amiel desteklerinin tarzını “Biz bu insanlara teknik ve ekonomik destek sağlıyoruz. Ancak bize ne kadar az ihtiyaçları olursa bizim için o kadar iyi. Bu toplumların bize ihtiyacı ne kadar az olursa, biz kendimizi o kadar başarılı sayıyoruz” sözleriyle aktardı.

“Bir toplumla ilişki kurmaya başladığımızda ve bu topluma yardım için fikir geliştirdiğimizde aslında toplumun en zayıf ve savunmasız bireylerine yardım üzerine odaklanıyoruz. Genelde bu insanlar toplumun fakir bireyleri veya yaşlıları oluyor. Barınyurt Yaşlılar Evi ve Or-Ahayim Hastanesi ile yaptığımız iş birliği ve onlara sunduğumuz destek bu yaklaşımımızın başlıca örneklerinden. Bugün Barınyurt’a giderseniz JDC’nin bağış plaketini görebilirsiniz.”

Tabii ki bir topluma destek sadece zayıf ve savunmasızlara yapılan destekle sınırlı değil. Toplumlar bir organizma gibi gelişen ve evrilen oluşumlardır. Buna ithafen Amiel’in “Toplumlardaki gençlerin gelişimi bizim için önemli bir konu. Bu bağlamda Yahudi Cemaatine, destek vererek ve belli girişimlerde bulunmak isteyen gençlere destek olacak mekanizmaları başlatarak da katkıda bulunuyoruz. Bu şekilde Yahudi gençliğinin içinde bulundukları topluma daha fazla katkıda bulunabilmelerini amaçlıyoruz” sözleri JDC’nin Yahudi gençleri ile olan ilişkisini ortaya koyuyor.

Nihai olarak, Sam Amiel, JDC’nin tamamen apolitik bir kurum olduğuna net bir şekilde dikkat çekiyor. Türkiye’nin başlıca yardım kuruluşlarından biri olan Kızılay ile bir iş birliğine gidip gitmediklerini merak ettiğimde bana “Biz esas olarak yerel Yahudi cemaatleri veya o ülkenin sivil toplum kuruluşlarıyla çalışıyoruz. JDC olarak bireylere yardım etmiyoruz ve cemaatlerin bireysel ihtiyaçları tayin edip onları gidermelerini bekliyoruz. Dolayısıyla geleneksel olarak devlet kurumları ile iş birliğine girmiyoruz. Mesela Uluslararası Mavi Hilal ve Gaziantep’te Empati kuruluşları çalıştığımız ve güvenilir olarak tanımladığımız, uzun süredir iş birliği içinde olduğumuz kurumlardan bazıları. Partnerlerimizi seçerken onları iyi tanımaya, yerel olmalarına ve bu kuruluşların uluslararası şeffaflık ve iş yapma standartlarında çalışmalarına özellikle önem veriyoruz” sözleri ile yıllardır yaptıkları aktivitelerin temel prensiplerini aktardı.

Özetle JDC, yıllardır Türkiye ile çeşitli kuruluşlar yolu ile iş birliği içinde olan bir Amerikan Yahudi organizasyonu. Bugün Joint, Türkiye ile ilişkilerini bir Türk Yahudi’si olan Sam Amiel yönetiminde sürdürmeye devam ediyor. Amiel, bu işin onun için sadece profesyonel bir iş olmadığını ve Türkiye’deki Sefarad kökleri ile tekrar bir bağ kurabilmesi için önemli ve duygusal bir fırsat olduğunu ifade ediyor. Amiel Yahudi Cemaati için ‘Bugün maalesef Türkiye’deki Yahudi Cemaati sayıca gitgide küçülüyor, JDC’nin her zaman arka planda, sessiz dev olarak, yardıma hazır bir şekilde bekliyor’ diye hatırlatma yapıyor. Bununla beraber ekliyor da, “Yardımlarımız Yahudi Cemaati’ne yapılan yardımlarla sınırlı değil ve bu ülkenin diğer vatandaşlarına da ihtiyaç ortaya çıktıkça yardım için elimizden geleni yapmaya hazırız.”

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün