Hatay

İzak BARON Yaşam
15 Şubat 2023 Çarşamba

Mart 1983 Tuzla Piyade Okulu.

Yedek subay eğitimi bitiminde kuralar çekiliyor, torbaya elimi atıyorum, aklım az önce Hakkari-seyyar jandarma çeken arkadaşımda, tuttuğum katlı kağıdı komutana uzatıyorum. Komutan bizim bölükten, yüzünü buruşturup okuyor yüksek sesle: “124. Seyyar Jandarma Alay Komutanlığı Emrine – Hatay.” Çok bir şey hissetmiyorum, Hatay iyi hoş da seyyar jandarmalık nereden çıkmıştı!

Seyyar jandarmalık algısı pek sevimli değil. Aile telaşlı. ‘Hudut’ görevi, nedeni bilinmese de pek kolay değil deniyor, 12 ay geçirilecek, uzun zaman! Gün geliyor, babamla birlikte otobüsle yola çıkıyoruz, yol neredeyse 24 saat. Atahan Otel’e yerleşiyoruz, Antakya’daki alay komutanlığına ‘teslim olma’ya birkaç gün var daha. İstanbul’dan edinilen adreslere gidiliyor, Kebudi’ler var çarşıda, manifaturacı. Sohbetler ediliyor, Antakya hakkında bilgi alınıyor. “Keşke Antakya’da kalsan” deniyor. Güzel şehir, ortadan geçen nehir üzerindeki köprüsü, hemen kenarındaki geniş park, meydandaki postane binası, renkli çarşı, mütevazi esnaf lokantaları, künefeciler, birkaç gün içinde keşfediliyor. “Keşke Antakya’da kalsam” diyorum, ama olmuyor, bir hafta sonra hududa, Yayladağ’a gönderiliyorum. Babama veda etmenin hüznü ve ‘hududun tedirginliği’ var.

Dönüp baktığımda, güzel anılar ve deneyimlerle dolu güzel bir yıl hatırlıyorum. Büyük kısmı Yayladağ’da geçen, ama sık sık Samandağ ve Antakya’ya ve diğer ilçelere de uzanan güzel bir yıl. Seyyar jandarmalık kısa sürede öğreniliyor, hava kararmadan çıkılan devriyeler, sabaha kadar uğranan hudut karakolları, yol aramaları, sabahın ilk saatlerinde taburda çıkan taze ekmek kokusu… Yeni deneyimler, hiç aşina olunmayan çevre koşulları, yalnızlıkla başa çıkma; derler ya askerlik 12 ay ama bir ömür boyu anlatılır, bu da öyle.

Samandağ’daki karakol deniz kenarında. Arada bir uğruyorum. Havası, insanları bir başka. Karakol, merkezde değil ama olsun. Balık yemek için fırsat. Yayladağ’dan dar ve dik bir dağlık yol üzerinden gidiyoruz, zor ama sonu keyifli bir yolculuk.

En sevdiğim haftada bir Antakya’ya gitmek. Tabur kantinine mal almak, alaya uğramak görevleri var ama gizli hedefim toptancı ziyaretlerini öğle saatine denk getirmek, “Hoş geldin komutanım” karşılamaları ile fırından gelen tepsi kebabı ve sıcak pide eşliğinde kurulan yer sofrasına buyur edilmek. Sonra Antakya’nın dar sokaklarında kaybolmak, çarşıda dolaşmak, illa meydandaki künefeciye uğramak. Son iki ayı tamamen Antakya’da geçiriyorum. Garnizon nöbetçi subaylığı var, tüm Antakya benden soruluyor, gece boyu devriye, “önemli”yim! Seviyorum bu şehri.

Yıllar sonra Antakya yerli/yabancı turistlerin gözdesi oluyor, bu sefer turist olarak gidiyorum. Eşime, arkadaşlarıma bildiklerimi anlatıyorum. Öyle ya buranın yerlisi sayılırım. Antakya Havrası’nda şabat duasına katılıyoruz, sonrasında muhteşem bir ‘seuda’ bizi bekliyor. İyice küçülmüş cemaat ama gönüller geniş, doyumsuz sohbetler ediliyor. Sonrasında tekrar sokaklara dalıyorum, uzun yıllar öncesinden aklımda kalanların peşinde.

Ve 6 Şubat haftası başlarken, sarsılan Hatay ile gençliğimin unutulmaz bir yılı da yıkılıyor.

Çok üzgünüm.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün