Duayenin Portresi Mimarlar Odası tarafından mercek altında!

TMMOB Mimarlar Odası, İstanbul Büyükkent Şubesi Yayınları kapsamında hazırlanan Tarihi Portreler serisinde Refael Avidor karşımızda. Daha önce yine Mimarlar Odası tarafından basılan Pera Darmadenas kitabından sonra ´Mimarlar Odası Tarihinden Portreler/ Refael Avidor´ adlı kitap da Mimarlar Odası tarafından yayınlanan ikinci kitabı oldu.

Işıl AMANOEL Sanat
7 Aralık 2022 Çarşamba

Fotoğraf: Marco Pellerano

 

Kitapta duayenin portresini hem kendisi hem de kadim meslektaş ve dostları çiziyor; ayrıca iki röportaj da bulunmakta. Bunlardan biri, 2018’de Şalom Gazetesinde kendisi ile yapmış olduğum Avidor’dan Rengarenk Galata’ röportajım.

Avidor, sözlü tarih görüşmesinde hayatını, yaşadıklarını çok samimi ve canlı bir şekilde aktarıyor. Çocukluğu, gençlik yılları, büyüdüğü mahalle, ailedeki göçler, 68 kuşağında öğrenci olmak, idealist bir gencin idealleri için savaşı, eylemleri, yargılanması, üniversite ve Mimarlar Odası yönetimde aldığı görevler, mesleğinde yaşadığı çelişkiler-zorluklar, aile hayatı, serbest meslek yaşamı, Oda Platformunda yaptığı katkılar, değişen İstanbul, Galata- Pera resim sergileri, basılmamış kitapları derken gerçek yaşamını sansürsüz bir şekilde okuyucusuna aktarılıyor. Gelin Avidor’la yine büyük bir keyifle yaptığım söyleşiye geçelim.

Mimarlar Odası Şubesinin çıkarmış olduğu yeni kitabınızın oluşumundan bahseder misiniz?

Mimarlar Odası İstanbul Şubesinin bir yayın serisi var:Mimarlar Odası Tarihinden Portreler’. Beni de seçtiler. İlk görüşmemi 4 Eylül 2019’da mimar arkadaşım Mehmet Yazıcı’yla yaptım. Oda çalışmalarına birçok katkısı olan eski bir arkadaşım… Kitapla ilgili çalışmalar 2022’nin ekim ayına kadar sürdü. Otobiyografik bir çalışma… Mimarlar Odası İstanbul Şubesine beni PORTRELER’e dâhil ettiği için teşekkür ederim.

 

Bu kitapta birçok meslektaşınız portrenizi çizdi. Kitabın bir bölümü bir nevi ömürlük bir andaç niteliğinde. Hissiyatınız ne oldu?

Evet, çok haklısınız. Yazdıkları çok değerli. Benim üzüntüm tüm arkadaşlarıma yer verme olanağına sahip olamamam... Umarım beni bağışlarlar…

Kitabın önsözünü Hasan Çakır yazmış. Son cümlesinde gönlünüzün gizli bahçesine nüfus edilemeyeceği için portrenizde hep bir şeylerin eksik kalacağına, ancak şiirleriniz yayınlanırsa, bu gizli bahçenin renkleneceğine değindi. Bize şiir kitaplarınızdan söz eder misiniz?

Evet şiirlerim… Duygularımı şiirle ifade etmek isteği… YEL adlı yayınlanmamış bir kitabım var. Bir de Paul Géraldy’nin bir kitabını çevirdim: Sen ve Ben, henüz yayınlanmadı. İkisini de resimledim. Bu vesile ile YEL’den bir şiirimi anmak isterim…

1980’de, 12 Eylül darbesi olduğu zaman İsrail’de yaşayan kardeşim Mark İstanbul’daydı. Babamla beni ziyarete gelmişti. Ben de o zaman DİSK’e bağlı BANK-SEN Sendikası Dış İlişkiler Dairesinde çalışıyordum. İzin aldım. “Hadi Bodrum’a gidelim…” dedik. Tam 12 Eylül sabahı Bodrum’da Kenan Evren’in sesiyle uyandık. Bir gün sonra deniz kıyısına indik ve şu şiiri karaladım:

Arşipel’de bir öğle vakti / deniz düşlere dokunmuş ipek bir halı/ sırma saçlım / örsen öremezsin / yüzsen yüzemezsin / koşsan koşamazsın / hiç mi hiç kavuşamazsın.

13 Eylül 1980

Şiir, derleme antoloji gibi edebiyat kategorilerinde eserler üreten bir yazarsınız. Şiir kitaplarınız haricinde, basılmamış birçok kitabınız da var…

Evet, bu kitapları Portreler’de anmaya çalıştım. Başlık: ‘Yayınlanmayanlar’ (s.72):

1-Anı-Öykü: Genellikle yaşamımdan bölümleri ifade eder. Öyküleri resimledim.

2-Anne-Babamın Kitapları: Annemin, babamın kitaplığından okuduğum Fransızca kitaplar… Özetleri, kapakları ve resimlerim.

3-Mektup-Fotoğraf ve Belgeler: Annemden, babamdan ve aileden kalan fotoğraf, mektup ve diğer belgelerin bir özeti. Bu işi ben yapmasam benden sonra kimsenin yapmayacağı, yapamayacağı düşüncesiyle…

Kitabınızda tüm yaşamınızdan önemli kesitleri büyük bir samimiyetle anlatıyorsunuz. Biraz çocukluğunuzdan, yaşadığınız mahallelerden bahseder misiniz? Yeldeğirmeni o zamanlarda nasıl bir mahalle idi?

Çocukluğum Yeldeğirmeni demek. Kadıköy Yeldeğirmeni… Orada doğdum. Kozmopolit bir mahalleydi. Rum, Ermeni, Yahudi ve Müslümanlar… Mahallenin en yüksek apartmanı Kehribarcı Apartmanında oturuyorduk. Apartmanın önü bizim oyun bahçemizdi. Denize uzanıyordu. O apartman hâlâ varlığını sürdürüyor. 1957’de Şişli’ye geldik.

68 kuşağından İTÜ Mimarlık Fakültesinde öğrenci temsilcisiydiniz. 1968 öğrenci olayları ve yargılanma sürecinizi anlatır mısınız?

Öğrenci olaylarından Portrelerde epey ayrıntılı söz ediyorum. İTÜ Mimarlık Fakültesi’ne 1963 yılında başladım. 1971’de mezun oldum. Önce Mimarlık Fakültesi Öğrenci Birliği Yönetim Kuruluna, sonra da İTÜ Öğrenci Derneği Yönetim Kuruluna seçildim. Başkanımız da İnşaat Fakültesinden Harun Karadeniz’di. 1975 yılında hapishanede kanserden öldü.

Öğrenci Birliğinden sonra da Devrimci Gençlik Federasyonu (Dev-Genç) İstanbul Bölge Yürütme Kurulu’na seçildim. Bölge Yürütme Kurulu Başkanı Cihan Alptekin’di. Kızıldere’de öldürülen… 1971’deki 12 Mart Memduh Tağmaç darbesinden sonra da 1972 Mart’ında hapse girdim. Dev-Genç Davası’ndan yargılandım. Mahkeme devam ederken, 1974 Mayıs’ında tahliye edildim. Ama tahliye, TCK’nın 141. maddesinden sekiz yıl ceza almama engel olmadı. Ecevit Affı tekrar hapse girmemi önledi. 1974’te Mimarlar Odası İstanbul Şubesinde çalışmaya başladım. 1978’e kadar… 1978’de Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kuruluna seçildim. Aynı yıl DİSK’e bağlı BANK-SEN Sendikası’nın Dış İlişkiler Dairesinde çalışmaya başladım. 1980’e kadar. Bu çalışmanın nasıl sonlandığını ve şiirimi okudunuz. O tarihten sonra serbest çalışmaya başladım.

Sizce mimarlığın sosyal öneminin ve yaşamsal değerinin millet olarak bilincinde miyiz? Yıllar içinde bu bilinç yok mu olmaya başladı yoksa zaten böyle bir bilinç bizlerde hiç kodlanmamış mıydı?

Mimar Sinan’ın yaşadığı topraklardayız. Eserleri gözümüzün önünde… Ama elbette toplumun ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel düzeni değiştikçe mimarlığa bakış, mimarlığı ele alış şekilleri değişiyor.

Mete Göktuğ yazısında, ‘Yaşanılır Şehirler’ tezi doğrultusunda şehirsel kültürü ve şehirsel bilinci arttırmaya yönelik projelerinizden bahsetti. Sizce yaşanılır şehir ne demektir? Sizin de yaşadığınız İstanbul, yaşanılır bir şehir midir?

Güzel soru… Kitabın 70. sayfası… Mimarlar Odası’nın bir yayınından söz ediyorum. Hasan Çakır’la birlikte hazırlamışız. Tarih 1975… Kapitalist Şehir Bünyesindeki Felaketler Çaresizdir… Broşürden bir alıntı yapmışım:

Kapitalist şehir bünyesindeki felaketler çaresizdir. Çünkü kapitalizmde şehir bünyesi aşırı kâr ve toprak vurgunu şartlarında hareket eder, gelişir. Bu gelişmede ortaya çıkan felaketler ancak kârlı oldukları zaman veya halkın tepkisi karşısında demagoji, halk avcılığı gerektirdiği zaman ele alınırlar. Halkın her gün eziyet ve sıkıntısını çektiği bu felaketler kapitalizmde alt edilemezler.”

‘Portreler’de hemen sonra gelen başlık: ‘Yaşanılır Şehirler’ (s.71):

Sovyetler Birliği, Moskova... Moskova’nın baş mimarı Posokhin’in kitabı. Bu kitabı yayınlayarak ve her fırsatta ancak sosyalizmde yaşanılır şehirler olabileceğini ifade etmeye çalışmışız. Böylece, “Sizin de yaşadığınız İstanbul yaşanılır şehir midir?” sorusunu yanıtladığımı düşünüyorum.

Meslek pratiğindeki çelişkileri çok samimi bir dille aktarıyorsunuz. Doğrular ve öğretiler dışında yapmak zorunda bırakıldığınız süreçler olabiliyor; sanıyorum bu her mimarın kaderi. Bu durumu neye bağlıyorsunuz? Meslek yaşamınızla ilgili unutamadığınız bir anıyı kısaca paylaşır mısınız?

Portreler’deki, ‘Bir İş Günü’ öyküsü bence bu sorulara bir cevap sayılabilir. Öykünün başındaki iki paragraftan başlayalım. Sabah, işe gidiyorum… (s.73):

Marşa bastım. Almadı. Bir daha… Gene almadı. Külüstür bize hizmet etmeyi reddediyordu. Çavuşu terminale bırakacaktım bugün.

Memleketine gidecekti. Nasıl olacaktı arabasız? Bir yolunu bulurduk herhalde. Mecburen arabayı bıraktım. Tamirle uğraşacak ne vaktim ne de nakdim vardı. Minibüs… Sonra motora bindim. Motoru severim. Saat epey ilerlediği için kalabalık değil. Gazeteyi aç, oku. Etrafa bak. Simit ye. Sarayburnu, Boğaz… Motordan sonra otobüs…

Öykünün sonu. Akşam işten dönüyorum… (s.78):

“Sonra dönüş. Otobüs gene motor. Gecedir. Motorda insanlar yorgun ve suskundur. Şehrin ışıkları suya vurmuştur. Gözlerini sudan alamazsın.”

Bir İş Günü’nde ruh halimi anlatmaya çalışmışım… Sorularınıza cevap verebildim mi bilmiyorum…

Kitabınızı okuyucularımız nereden temin edebilir?

Kitap TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nden temin edilebilir.

Önümüzdeki dönem için sizden yeni bir sergi mi yoksa kitap mı beklemeliyiz?

Sorunuza teşekkürler… Henüz ne yapacağımı bilmiyorum doğrusu.

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün