Filmekimi´nden geriye kalan

Nicolas Bedos´un ´Maskeli Balo´su, Emanuele Crialese´nin ´Uçsuz Bucaksız´ı iki kaliteli film…

Viktor APALAÇİ Sanat
9 Kasım 2022 Çarşamba

Komedi türündeki aşk filmleriyle ünlenen Nicolas Bedos, konusu Fransız Rivyera’sında geçen bol karakterli, bol sürprizli hiciv yüklü bir öykü anlatıyor. Genç İtalyan yönetmen Emanuele Crialese 1970’lerin Roma’sından bir aile dramı anlatıyor.

‘MASCARADE’

Yön ve Sen: Nicolas Bedos

Gör: Laurent Tangy

Müz: Anne-Sophie Versnaeyen

Kur: Anny Danché - Clément Selitzki

Oyn: Pierre Niney - İsabelle Adjani - Marina Vacth - François Clouzet - Laura Morante - Emmanuelle Devos - Charles Berling

Maskeli Balo

Komedi türündeki aşk filmleriyle ünlenen Nicolas Bedos ‘Maskeli Balo / Mascarade ile yine bol karakterli, bol entrikalı, ihanetli, polisiye soslu bir filmle yürekleri ısıtıyor. Komedyen, senaryo yazarı, yönetmen, aktör Nicolas Bedos’un henüz yayımlanmamış kendi romanından uyarladığı bu son filmi, dünya prömiyerini yarışma dışı olarak gösterildiği Cannes Film Festivali’nde yaptı. İki yıl önce kaybettiğimiz sinema ve tiyatro oyuncusu Guy Bedos’un oğlu olan genç Nicolas Bedos’un (43) dört uzun metrajlı filmi var.

Guy Bedos’un ‘Bay ve Bayan Adelman’ ile 2017’de başlayan kariyerinin en parlak başarısı, En İyi Senaryo César Ödülünü kazandığı ‘Yeni Baştan / La Belle Epoque’ (2019). Filmde Daniel Auteuil’ün canlandırdığı, hayal kırıklıkları yaşamış 60 yaşındaki Victor, kendisine hayatının bir dönemine geri dönme fırsatı tanınınca, hayatının aşkını yaşadığı günlere dönmeyi seçiyordu. Guy Bedos’un senaryolarının özelliği bol karakterlere yer vermesi. Bu karakterlerin tümünü ünlü ve popüler oyuncular canlandırır.

Guy Bedos filminde Cote d’Azur zenginlerinin ihtişamlı dünyasından, para ve şehvetin başrolde olduğu hiciv yüklü bir öykü anlatıyor. Rahatsız edici olduğu kadar heyecan verici bir ‘renkli olaylar kokteyli’ sunuyor. Yine bol sürprizli ve bol karakterli bir burjuvazi eleştirisi olan ‘Maskeli Balo’yu, Bedos tansiyonu hiç düşmeyen dinamik bir mizansenle ilginç kılıyor. Cote d’Azur’da geçen Françoise Sagan romanlarıyla, Somerset Maugham öyküleri ve kendi yaşamının ‘acınası’ bir döneminden esinlenen Bedos filmini şöyle tarif ediyor: “Kendinden yaşlı kadınların himayesine giren kayıp bir ruhun hikâyesi diyebiliriz. Ve Fransız Rivyerasının son derece öznel bir portresi de diyebiliriz. Bu film genel olarak insani ilişkiler ve özel olarak da aşk ilişkilerine dair şahsi kâbusum.”

Filmin konusu şöyle: Yaşadığı bir kaza sonucu kariyeri sonlanan yakışıklı ve karizmatik Adrien (Pierre Nimoy), günlerini Fransız Rivyerasında geçimini sağlayan eski sinema ikonu Marthe (İsabelle Adjani) ile zaman öldürerek geçirmektedir. Adrien hem seks objesi hem uşak olarak hizmet vermekte, lüks villaya gelen güzel kadınlarla flört etme imkânını bulmaktadır. Bunlardan biri olan Margot (Marina Vacth), yaşlı para babası sevgilisini terk edip Adrien ile aşk yaşamayı tercih eder. Parasız olan âşıklar için, bölgenin görmüş geçirmiş lokanta sahibi Giulia (Laura Maurante) daha iyi bir hayat yaşamaları için bir plan yapar. Margot av olarak seçilen zengin emlakçı Simon’u seksapeliyle etkileyecek, fedakâr karısı Carole’u (Emmanuelle Devos) terk etmesini ve kendisiyle evlenmesi için ikna edecektir.

Ancak Adrien’e sırılsıklam aşık Marthe’ın ondan hamile kalması planları alt üst eder. İkilinin zengin olma hayaliyle kurdukları şeytani komplo, duygusal bir ‘maskeli balo’ya dönüşür. Genç jigolo Adrien, dolandırıcı olduğunu geç fark ettiği hamisi aktris eskisi Marthe’ı terk etmeden, tecrübeli İtalyan Giulia’nın kurduğu Makyavelist planı hayata geçirmiştir. Ancak bütün karakterlerin ikili oynadığı, gerçek yüzlerini maskelemeyi başardıkları ‘Maskeli Balo’da işlerin planlandığı gibi sonuçlanması zordur. Zira Avrupa sahillerinin bu en şık beldesinde yaşayan deneyimli insanların tümünün birer gizli ajandası vardır.

Gücün temsilcisi paranın kral sayıldığı bir coğrafyanın zalim dünyasıyla dalgasını geçen Nicolas Bedos izleyicisine dengelerin her an değiştiği yeni bir duygusal fresk sunuyor. Bedos’un senaryosundaki ‘renkli karakterler kokteyli’, Cote d’Azur’ün parıltılı dünyasında bir jigolo, bir yaşlı aktris, gözü yükseklerde bir erkek avcısı ve ellili yaşlardaki burjuva karakterlerden oluşan bir kokteyl. Müşterek tek özellikleri ise hiçbirinin masum olmadığı. Nicolas Bedos karikatür karakterler ve barok bir masal aracılığıyla, bir sosyal komedi inşa etmeyi denemiş.

Kendisine tümü deneyimli, birinci sınıf oyunculardan oluşan müthiş bir oyuncu kadrosu destek veriyor. Aralarında aksayan olmadığı gibi, tümü komik, alaycı ve acımasız olabiliyorlar. Nicolas Bedos’un bu karizmatik isimleri yönetirken büyük keyif duyduğu belli oluyor. 12 yıldır Comédie Française’de sayısız oyunda yer alan, sinemada 30 aşkın rol canlandıran Pierre Nimoy jigolo Adrien rolünde son derece başarılı. François Ozon’un ‘Peter Von Kant’ında olduğu gibi yaşına uygun rollerde usta oyunculuğunu kanıtlama fırsatını bulan İsabelle Adjani, eski tüfeklerden François Clouzet ve Emmanuelle Devos, Altın Palmiyeli ‘Oğul Odası’nın unutulmaz oyuncusu Laura Morante tecrübeleriyle öne çıkıp rollerinin hakkını veriyorlar. İki başrolden birinde Marina Vacth, François Ozon’un ‘Jeune Et Jolie’sinden beri en başarılı kompozisyonunu çıkarıyor.

***


2. film

Uçsuz Bucaksız / L’immensita

Filmekimi’nin en kaliteli filmleri arasında yer alan Emanuele Crialese’nin ‘Uçsuz Bucaksız / L’İmmensita’sı, 1970’lerin Roma’sında üç çocuklu bir aileyi odağına alan duygu dolu bir komedi- dram. Toplumsal dönüşümün, kültürel değişimin, ışıltıyla döküntünün, eskiyle yeninin arasında kalan 1970’lerin Roma’sı bir dönem, bir dünya. Kendi çocukluğundan esinlenen yönetmen Emanuele Crialese, Francesca Manieri ve Vittorio Moroni ile müştereken yazdığı senaryoda, çocukların varlığı yüzünden yıkılamayan kötü bir evliliğin portresini çiziyor.

Emanuele Crialese filmini şöyle tanımlıyor: “Kendimi dünyaya açmadım da, yüreğimi hikâyeme açtım demek daha doğru olur. Bu benim hikâyem; annem ve kardeşim de içinde. Filmin geçtiği dönemde, kurulmakta olan mahallelerde, televizyonun siyah beyaz olduğu, eski aile tipleriyle yeni sosyal değişiklikler arasında muallakta kalan bir dünyada geçiyor filmim.”

Konu şöyle: Clara (Penélope Cruz) ile Felice ( Vincenzo Amato) çocuklarıyla birlikte Roma’nın yeni modern apartmanlarından birine taşınırlar. Birbirlerinden tamamen kopan çift artık birbirlerine âşık değildirler, onları bir arada tutan tek şey çocuklarıdır. En büyük çocukları Adriana ( Luana Giuliani), kendini erkek olarak tanımlar ve kendisine Andrea olarak hitap edilmesini talep eder. Ancak bu durum ailenin bağlarını iyice zorlar. Mutsuz ailenin gurbetçi İspanyol bireyi Clara ile kendisini hamile bıraktığı sekreteriyle aldatan Felice, en büyükleri 12 yaşında olan üç çocuklarıyla bir cehennem hayatı yaşarlar. Astığı astık kestiği kestik Felice ev halkının tümünü, hatta kendisinden korkan annesini ( Aurora Quattrocchi) despotizmi ve kabalığıyla sindirir.

Adriana cinsiyet kimliğini kabul eden komşu kızı Sara ile yakınlaşır. Annesinin tasvip etmediği bu arkadaşlık, Adriana’nın Sara’ya âşık olmasıyla alevlenir. Ortak bir yabancı olma duygusuyla anne-kız, Clara ile Adriana daha da yakınlaşır. Mutsuz bir evlilikte perişan olan Clara, üç çocuğuyla, özellikle de kendisine uymayan bir bedende doğan en büyük çocuğuyla sürdürdüğü suç ortaklığına sığınır.

Son Venedik Film Festival’inde eleştirmenlerin ‘capcanlı, hassas, kırılgan’ sözleriyle övdüğü film, Patty Bravo, Raffaella Cara gibi dönemin en popüler müzisyenlerinden şarkılar ve ailenin siyah beyaz televizyon şovlarından esinlenerek anlık mutluluğu yakaladıkları danslarla dolu, hafızalara kazınacak bir komedi- dram.

1965’te Roma’da doğmuş olmasına rağmen Emanuele Crialese, Sicilya kökenli bir aileye mensup. 1991’de New York Üniversitesinde film yönetmenliği eğitimi aldığı ABD’ye gitti. İlk uzun metrajlı filmi ‘Once Will Be Stangers’i (1997) orada çekti. İngilizce olan film birçok ödül kazandı. Daha sonra ana vatanına dönen sanatçı 2002’de Valeria Golino ile Sicilya’daki Lampedusa Adasında ‘Respiro’yu, ardından ‘Nuevomondo’yu (2006) çekti. Fetiş oyuncusu Vincenzo Amato’nun yer aldığı bu filmde 20 yüzyılın başında göç sorununu ele aldı. ‘Terzaferme’nin (2011) ardından, 11 yıllık suskunluk dönemine son veren ‘L’İmmensita’yı yaptı.

Woody Allen’in ‘Vicky, Cristina, Barcelona’sıyla (2008) Oscar Ödülü kazanan Penélope Cruz, İtalyanca konuşan bir İspanyol gurbetçiyi canlandırdığı filmde kariyerinin en acımasız rolünü oynuyor. Çaresizliğin, çıkışsızlığın içinde kıvranan mutsuz ev kadını Clara’da, bilinen oyun gücünü sergileyen Penélope Cruz, bu aile dramında hayranlığımızı kazanıyor. Sinemadaki ilk deneyiminde, çocuk oyuncu Luana Giuliani, herkesten rol çalan yaman bir kız. Raffaella Cara’nın danslarını taklit ederken, güzel sesiyle şarkı söylerken, filmin koreografi sekanslarını bu genç istidat renklendiriyor.   

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün