İlk hayat dersi

James Gray´in yarı otobiyografik ´Armageddon Time´ıyla Cannes defterini kapıyoruz.

Viktor APALAÇİ Sanat
17 Ağustos 2022 Çarşamba

Ailenin gücü ve Amerikan rüyasının nesiller boyu peşinde koşması hakkında, James Gray son derece kişisel bir yetişkinlik hikâyesi anlatıyor. Ancak çok sıkıcı başlayan ilk yarısıyla, düşük tempolu anlatımıyla, parıltısı az bu film, yönetmenin en sönük yapıtı. Sevgi temasına odaklanan bu politik ve tarihi film, 1980’lerin Queens’inde bir Yahudi aileyi odağına alıyor. Başta Anthony Hopkins olmak üzere, üç Oscar ödüllü oyuncunun varlığı filmi kurtarmaya yetmiyor.

75. Cannes Film Festivali’nin hemen başında gösterilen ‘Armageddon Time’ bazı eleştirmenlerce yarışmanın favorilerinden biri olarak gösterildi. James Gray’in bu yarı otobiyografik draması, her zamanki fetiş konusu ‘aile’ üzerine bir büyüme hikâyesi anlatıyor. Ailenin gücü ve Amerikan rüyasının nesiller boyu peşinde koşması hakkında son derece kişisel bir yetişkinlik hikâyesi.

Hayatın acımasızlığı

Film izleyiciyi 1980’lerin Queens’ine, NewYork’ta Reagan öncesi Amerika’sına götürüyor. James Gray filmini “Reagan’ı başkan seçmeye hazırlanan Amerika’nın arka fonunda, dostluk ve sadakati keşfeden yüce gönüllü bir büyüme hikâyesi” şeklinde tanıttı. Filmin geçtiği dönemde Gray’in Know-Forest School’da okuduğu yıllarda, emlak zengini Donald Trump’ın babası Fred Trump, okulun yönetim kurulunda bulunmuş, Donald Trump ise okulun öğrencileri arasında yer almıştı.

UCLA’nın eski öğrencisi James Gray bu nostaljik öyküsünde bir toplumsal eleştiriye soyunuyor. Yönetmen sadakat, ihanet, isyan gibi filmlerinde sık kullandığı temaları, 80’li yılların bir Yahudi ailesinin yaşantısı üzerinden Armageddon Time’da işlemeyi sürdürüyor. Çok sıkıcı başlayan ilk yarısıyla, düşük tempolu anlatımıyla, baba-oğul iletişimini yansıtmadaki beceriksizliğiyle, parıltısı az bir film olan Armageddon Time James Gray’in en sönük yapıtı.

Sevgi temasına odaklanan bu politik ve tarihi film, ailenin gücü ve Amerikan rüyası gibi temaların hakkını veremiyor. Filmin kahramanı 12 yaşındaki Paul Graff, sanatsal özlemlerini teşvik eden büyükbabasını da içeren sıcak bir ailede büyür. Film Paul’u günlerini ressam olmayı düşleyerek geçirirken, geleceğe dair beklentiler ve sorumluluklar altında ezilen bir çocuk olarak tasvir ediyor.

En iyi arkadaşı, Afrikalı-Amerikalı bir çocuk olan, demanslı büyükannesiyle yaşayan John Crocher’dir. Birbirlerinden ayrılmaz bu ikilinin marihuana paylaştığı bir olaydan sonra, Paul’un ailesi kendisini ağabeyi Ted’in gittiği özel bir okula transfer etme kararını alır. Donald Trump’ın da mezunları arasında olduğu bu okulun öğrencileri tamamen beyaz, ayrıcalıklı ve önyargılıdır.

Devlet okulundaki can yoldaşı John ile görüşmeyi sürdüren Paul, ebeveynlerinin ve çevresinin müdahalesiyle karşılaşınca radikal bir karar alır. Yaşadıkları bunalımlı ortamdan kurtulmak için iki arkadaş, John’un ağabeyinin yaşadığı Miami’ye kaçmaya karar verirler. İkili, hayatlarından kaçmak ve Florida’ya gitmek için birlikte riskli bir plan yaparlar. Yol parasını denkleştirmek için Paul’un bulduğu yol, okuldaki bilgisayarların birini çalmaktır. Çaldıkları bilgisayarı satmaya çalıştıkları kişi onları polise ihbar edince iki kafadar tutuklanır. Olaylar kötü yolda geliştiğinde, siyah çocuk beyaz arkadaşını kurtarmak için suçu üstlenerek geleceğini tehlikeye atar.

Filmin başkahramanı, Ukrayna kökenli muhafazakâr bir Yahudi ailesinin 12 yaşındaki oğlu Paul Graff’ın para bulmak için bulduğu yol olan okuldaki bilgisayarların birini çalma fikri, aklıma hemen ‘400 Darbe’ filmini getirdi. François Truffaut’nun ilk uzun metrajlı kült filmi 400 Darbe / Les Quatre Cents Coups’ (1959) başyapıtında, Truffaut’nun çocukluk dönemini canlandıran Jean-Pierre Léaud, Antoine Doinel’in aynı yöntemi kullanarak, arkadaşıyla birlikte üvey babasının iş yerinden bir daktilo çalışını oynamıştı. Yakalanınca da ıslahevini boylamıştı.

400 Darbe’nin sönük kopyası

James Gray’in hayatından izler taşıyan ‘Armageddon Time’ın ‘Devlet okulundan kendisini ayrıcalıklar dünyasına taşıyan özel bir okula giden 12 yaşındaki bir çocukla ilgili olduğunu’ belirtmişti. Gray’in çocukluğunda böyle bir tecrübeyi yaşayıp yaşamadığını bilmiyorum. Ama filminin ‘400 Darbe’nin kötü bir kopyası olduğunu iddia edebilirim. Bilgisayar hırsızı iki çocuğun hüsranla neticelenen Florida rüyasının ardından, Paul’un gerçeği gizlediğini gören zenci arkadaşı John suçu üstlenir, her şeyi kendisinin planladığını söyleyip Paul’un geleceğini kurtarır.

Tipik bir ‘loser’ olan John’un yaşadığı düş kırıklıklarından sonra hayattan hiçbir beklentisi kalmamıştır. John’un itirafı (!) peşin hükümlü, zenci düşmanı, ırkçı, faşist polisi rahatlatır. Paul ise hayatın acımasızlığı hakkında ilk hayat dersini alır. Bu otobiyografik film, Gray’in sinemasında önemli bir konuma sahip aile ilişkileri etrafında şekillenir. Yakın dönemde izlediğimiz, yönetmenlerinin kişisel yaşamlarından izler taşıyan ‘Roma’ (2019), ‘Licorice Pizza’ (2021), ‘Belfast’ (2021) ile kıyaslandığında ‘Armageddon Time’, ‘beyaz ayrıcalığına’ dair samimi bir eleştiri sunsa da, benzerleri yanında pek hafif kalıyor.

Holokost dehşetini yaşamış, temerküz kampı kurtulanı büyükbaba Aaron Graff, küçük Paul’e şefkatle yaklaşan, kendisine doğru yolu bulmasına çalışan, onu topluma kazandırmak için çaba sarf eden ailenin tek bireyidir. Geçen yıl Florian Zeller’in ‘Baba / The Father’ı ile ikinci Oscar ödülünü kazanan 85 yaşındaki Anthony Hopkins’in bu roldeki görkemli performansı filmi kurtarmaya yetmiyor. Filmin iki başka Oscar’lı oyuncusu var. Anne Ester Graff’ı canlandıran Anne Hathaway 2012’de Les Misérables’ ile, Donald Trump’ın kız kardeşini canlandıran Jessica Chastain (Anthony Hopkins ile aynı yıl, 2021’de) The Eyes of Tammy Faye’ ile Oscar Ödülü kazanmışlardı.

Hoş Jessica Chastain’in rolü çok kısa. Kendisini sadece elit ailelerin çocuklarının gittiği okulda yaptığı bir konuşma sahnesinde izliyoruz. Anne Hathaway ise sönük bir performans sergiliyor. Teknik kadronun bir ünlüsü de görüntü yönetmeni Darius Khondji. İran doğumlu Fransız kameraman Khondji, ‘Armageddon Time’da yönetmen James Gray ile üçüncü çalışmasını gerçekleştiriyor.

Yönetmen- senaryo yazarı- yapımcı- tüm filmlerinin senaryolarını yazan 53 yaşındaki New York doğumlu Rus Yahudi’si James Gray, Cannes Film Festivalinin gözde yönetmenleri arasında sayılır. Armageddon Time’ ile Cannes’a altıncı kez gelen Amerikalı genç sanatçının Cannes’da gösterilmeyen üç filmi, bilim-kurgu türünü denediği bir önceki filmi ‘Yıldızlara Doğru / Ad Astra (2019), ilk uzun metrajlı filmi ‘Küçük Odessa / Little Odessa’ (1994) ve biyografik tarihi film ‘The Lost City of Z’ (2016). Cannes yarışmalarına yönettiği beş filmle katılan James Gray, 2013 yılında Guillaume Cannet’nin Kan Bağları / Blood Ties’ın senaryo yazarı olarak festivale gelmişti. Bir kez de ana yarışmada jüri üyeliği görevini üstlendi.

James Gray, 25 yaşındayken yaptığı ilk filmi Küçük Odessa’ ile uluslararası şöhreti yakaladı. Film, Venedik Film Festivalinde Gümüş Aslan Ödülünü kazandı. Cannes yarışına katıldığı ikinci filmi ‘The Yards’ (2000) bir aksiyon filmiydi. Onu takip eden, yine Joaquin Phoenix’in oynadığı ‘We Own The Nights’ (2007) bir dram filmiydi. İlk romantik filmi ‘İki Aşık / Two Lovers’ (2008) ve romantik drama ‘Göçmen / The Immigrant’ (2013) ile James Gray, fetiş oyuncusu Joaquin Phoenix ile dördüncü işbirliğini yaşıyordu.     

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün