“Klezmer müziği kendi hikâyeni bilmeden çalınabilecek bir tür değil”

Geçtiğimiz günlerde İstanbul´dan, ruhu müzikle ifade eden spiritüel bir klarnet ustası geçti. İKSV´nin düzenlediği 29. İstanbul Caz Festivalinde piyanist Léo Jassef´in eşliğinde, Cemal Reşit Rey salonunda gerçekleşen konserinden sonra usta klarnetçi, ruhun yolcusu YOM ile konuşma fırsatı buldum.

Renan KOEN Söyleşi
27 Temmuz 2022 Çarşamba

Müzik yolculuğunuz nasıl başladı ve bu yolculuktaki duraklarla birlikte müzik şimdi sizi nereye getirdi?

Müzikal yolculuğum çok küçükken başladı; beş yaşındayken klarnet çalmaya başladım. Hep devam ettim; biraz tesadüfen biraz da aile kökenlerim beni klezmer (Doğu ve Orta Avrupa) müziğine yönlendirdi. İnanılmaz sanatçılar keşfettim, onlarla dünyanın her yerine gittim ve çaldım. Doğaçlama ve caz öğrendim, dünyanın her köşesinden gelen harika müzisyenlerle tanıştım. On seneden beri gerçekten araştırma yapıyorum, ruhanilik ve müzikteki meditasyon alanında. Hedefim, çalarken dünyayı keşfetmekten ziyade dinleyicilerime dünyayı ruh ile keşfettirmek. Uzun bir süre insanları dans ettiren bir müzik yaptım, bir rock/electro-rock grubum vardı. Şimdi ise aradığım müzik daha çok bir saat boyunca dinleyicilerde bir halüsinasyon yaratma amaçlı.

 

İnsan ruhuna müzikle dokunmayı ve müziğin de dünyaya yayılmış bir ruh olduğunu hissediyorsunuz. Nefesinizle birçok dünyayı yumuşacık birleştiriyor, onlara can veriyorsunuz. Bu iki ruh birbirleriyle nasıl bir iletişim halinde YOM’un evreninde? Bu iki ruhun iletişimi kesilince neler oluyor sizce?

Bu, başarıyla yaptığımı iddia etmediğim komplike bir çalışma ve araştırma. Müziğin konservatif olan yapısal tarafında durmadan her zaman derine gittiğim bir yer. Nota olmadan, teknik olarak nasıl çalıyorum diye bir kaygı olmadan. Benim için önemli olan tek şey müzik yoluyla derin bir mesaj paylaşmak dinleyici ile. Bu, o anda bulunduğumuz ruh halinin enerjik bir sonucu oluyor. Müzikal bir sonuca gitmenin ısrarcılığındansa, ruh hallerinin kendi oluşturduğu enerjik alanı müzik yolu ile paylaşıyorum. Şiir yazmak için kelimeleri kullanmak veya çok yüksek derecede ruhsal bir felsefe yapmak gibi. Bir noktada kelimeler önemini yitirip oradan çıkan derin fikir önemli olmaya başlıyor. Her zaman duyguya yakın kalmaya çalışıyorum, çünkü duygu doğru teması sağlıyor. Çünkü eğer çalarken etkilenirsek son derece hakiki bir noktaya dokunabiliriz. Ruhun derinliğini müzikle ifade edebilmek benim hedefim.

Bahsettiğiniz bu keşfi sahnede de mi yaşıyorsunuz? Yoksa sahnede, daha önceden keşfettiklerini mi paylaşıyorsunuz?

Sahneye her çıktığımda bu hakiki teması yani ruhun derinliklerini müzikle ifade edebilmenin yollarını tekrar ve tekrar araştırıyorum. Teknik olarak tabii ki her zaman çalışıyorum, seslendirdiğim parçanın ana yapısını da önceden belirliyorum. Fakat bu yapının içerisinde sahnede gerçek duyguyu ve o andaki derinliği paylaşabilmek için müziği tekrar sorgulamak lazım. Çok zor bir şey. Beş yaşımdan beri klarnet çaldığım için en kusursuz olduğum alanın müzik, en iyi ifade aracımın klarnet olduğunu düşünüyorum, yoksa belki şiir ve felsefe yoluyla da ruhun derinlikleri ifade edilebilir.

“BU ALBÜMDE AİLENİN TÜM NESİLLERİ BİRBİRİNİ SORGULUYOR”

Son albümünüz olan Celebration’u çok büyük bir zevk ve huşu içinde dinliyorum. Bu albümün sizdeki içsel yolculuğundan biraz bahsedebilir misiniz?

‘Celebration’ albümünü, eşim oğlumuza hamileyken besteledim. Her sabah saat beş ile sekiz arası eşimi uyandırmamak için parmak ucunda ve duvar piyanomuzun sessizlik fonksiyonunu kullanarak yaptım. Yedi-sekiz ay kadar sürdü. İlk çocuğumuzdu, hamilelik sürecinde, doğduğunda olacakları merak ediyordum. O zaman stüdyom olmadığı için albümü evde besteledim. Hafif bir şekilde çalıp notaları yazıyordum. İlk başta bunun sadece bir besteleme süreci düşündüm ancak daha sonra fark ettim ki, aslında tüm albüm, piyanonun sessizlik fonksiyonuyla yapılmış bir piyano albümü oldu. Benim için ‘Celebration’ albümü, oğlumun nasıl biri olacağı ile ilgili kurduğum fanteziyi anlatıyor. Fakat oğlum, onun kişiliğiyle ilgili kurduğum fanteziden çok, kendi getirdiği karakterini yaşıyor ve aslında bu albüm oğlumdan ziyade beni anlatıyor. Bu ruhuyla da hem muazzam ama hem de sorgulamalarla dolu olan, kendi küçüklüğümü anlatıyor; kendimle ve babamla, annemle ilgili olan sorular... Mesela ‘Ancestors Dance’ parçasında, Doğu Avrupa Yahudi geçmişiyle, atalarla ilgili olan çok önemli bir anlatım var. Yapılması gereken bir onurlandırma var; benim için müzikte her zaman atalarıma dayanan bir kısım vardır. Köküm Klezmer müziği ve bu müzik kendi hikâyeni bilmeden çalınabilecek bir müzik değil. Sonuç olarak bu albümde ailenin tüm nesilleri birbirlerini sorguluyor.

“İSTANBUL DÜNYANIN KLARNET BAŞKENTİ”

İstanbul çok çeşitli hallerin ve ruhların buluştuğu, birlikte yaşayabildiği bir yer. İstanbul’a gelmiş ve buraya nefesinizle dokunmuş olmaktan dolayı neler hissediyorsunuz?

Dürüst olmak gerekirse buraya gelmek bende çok büyük bir baskı yarattı. Burada yapılan birçok şeyi biliyorum, birçok müzisyeni tanıyorum, özellikle birçok Türk klarnetçiyi dinledim. Benim için İstanbul dünyanın klarnet başkentidir. Klarnette en sevdiğim şehir burası, özellikle Türk Roman halkı. Ayrıca İstanbul’da birçok proje yapıldı, örneğin electro ve psikedelik müzik türlerinin arasında kalan bir tür ile Moğolistan’a kadar giden Asya kıtasının müziği, aynı zamanda Balkanlar’ın oryantal yapısı hep bu şehirde yapıldı. 3000 senelik Yahudi köklerimin müziği çok ilgimi çekiyor, bu sebeple hep Doğu ve Ortadoğu müziği dinliyorum. Çok çeşitli müzikal birliktelilerim arasında bir ağız kopuzu sanatçısı ile on sene süren konserlerimiz oldu. Ayrıca Hindistan’da çaldığım zamanlarda da çok farklı müzisyenlerle çaldım. Türkiye’de de klarnet konusunda benim için çok önemli müzisyenler var, dolayısıyla Türkiye’ye gitmek çok farklı oluyor. Aslında bu yüzden de bu söyleşiyi konserden sonra yapmak benim için daha iyi oldu, çünkü İstanbul’a geldiğimde üzerimde çok büyük baskı vardı. 12 sene önce çalmaya geldiğimde böyle hissetmemiştim, çünkü o zamanlar bu kadar farkında değildim, Türk klarnetinin ne olduğunu tam bilmiyordum. Burada nereye gidiyorsak her yerde klarnet duyuyoruz, dünyada eşi benzeri yok. Sokak müzisyenleri, mağazalarda çalan müzikler... Her yerde klarnet sesleri... Fransa’da hiç klarnet duymayız mesela. Ayrıca İstanbul, farklı kültürlerin bir tanışma, bir araya gelme yeri ve bu benim uzun zamandır yaptığım bir şey, tanışmak için zaman harcamak.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün