Büyüme mi, enflasyon mu?

Tanju mu, Rıdvan mı, Atari mi, Commodore mu, James Webb mi, Hubble mı, Powell mı, Volcker mı, Melih mi, Eray mı, Fed mi, ECB mi, Dalek mi, Darth Vader mı, tarih mi, tekerrür mü, Ronaldo mu, Messi mi, Bodrum mu, Çeşme mi, Samos mu, Avşa mı, lahmacun mu, pizza mı, faiz mi, enflasyon mu…

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
27 Temmuz 2022 Çarşamba

İkilemlerle dolu insan hayatı. Geçenlerde Disney’in BBC’nin meşhur bilimkurgu serisi Dr. Who’nun yeni serisinin haklarını satın almak istediği haberi düştü. Bu kadar ikilem arasında bizleri bir de Dalek’ler mi daha kötü, Darth Vader mı tartışmasına sokmasalar ne iyi olur. Gücü kontrol etmek mi, zamanı mı derseniz felsefe tarihinde onarılamaz zaman yırtıklarının oluşmasına sanırım yol açılır. O nedenle bu tartışmayı burada kapatıp, önümüze bakalım. Gerçi önümüze bakalım derken zamanda yolculuk yapacağız biraz. Back to the Future yani. Volcker dönemine ışınlanıp, oradan bugünlere bakalım, sonra bizleri neler bekliyor, kim neyi nasıl görmek istiyorsa kararı okuyucuya bırakalım. Yapay zekânın yazdığı Türkiye’deki ilk haber, yapay zekâ kızımız CEYD-A ile ülkedeki ilk gazete röportajı, “Nobel buraya ödül havaya” yazılarımız Şalom’da bu sayfada henüz en iyi haber, en iyi röportaj, en iyi köşe yazısı ödüllerini alamamış olsa da, İstanbul Ekolü Roubini’den daha kâhin çıksa da, pes etmek yok. Selin Kandiyoti’ye dediğim gibi “O ödül bir gün buraya (bu sayfa-la-ra) gelecek”. Aslan veya Boğa Burcu değil, İkizler Burcu, ilgi çekmeye çalışıyor. Astroekonomistlik tutmayınca finansal astroloji denemesi, ya tutarsa. Yok, yani Astroekonomist sertifikası veren vardı da biz mi almadık. Mecbur kendimize verdik ülkenin ilk unvanını. Faiz, enflasyon, büyüme konuşacaktık, konu nerelere geldi. Volcker dönemi diyorduk. 1979-1987 dönemi Fed başkanı. Enflasyonu bitiren adam olarak bilinir.

Acaba öyle mi?

Konu uzun. Basit ve kısaca nasıl özetleyebiliriz, meramımızı anlatırız. Deneyelim bakalım. Montaigne denemişti, tuttu, Nasreddin Hoca göle maya çaldı, tutmadı. Fakat bu denemeleri engellememeli. Girişimciliğin cesareti, araştırmanın desteği olmasa bilimsel buluşlar, icatlar olmaz, insanlık ilerleyemezdi. Mesela Volcker şok faiz artışları yapmasa akademide bu kadar makale ve haliyle bu yazı olmazdı. Bu yazı olmazsa bu yazının alacağı ödüller de haliyle. Bu iktisat felsefesi içinde hala konuya gelemedik. Bir de basit ve kısa tutacaktık. TV ve gazetelerde, henüz Rusya-Ukrayna Savaşı yokken, enerji fiyatları artışa geçmiş ve enflasyon ben kalıcıyım diye bağıra bağıra gelirken, ilk kez Volcker Döneminden, Çin Modelinden, 1971-1989 arası dönemden bahseden kişi olarak şimdi faiz artışları aslında enflasyonun çözümü olabilir mi tartışmasını başlatayım. Malum her politika faizi artışında tebrik alan bir sürü merkez bankası var. Yapmayanları da iktisat biliminin sınırları dışına atanlar. Gerçi BOJ Kuroda geçen hafta pas geçince Japon Merkez Bankası da taca çıktı mı bilinmez. Kuroda ne dedi? Değerli Yen için öyle ufak tefek faiz artışları çözüm olmaz, kaldı ki gerekirse parasal genişlemeyi düşünebiliriz. Ama petrol zengini Norveç bile faiz arttırmıştı. Yedi milyon nüfusu beslerken faizi pek dert etmeyecek ülkeler olabilir tabii. Peki, 40 küsur ülke niye arttırdı o zaman? Arttırdılar da, politika faizleri enflasyonlarının üzerine çıktı mı? Kimisi parasının değerini denge seviyesinde korumak, kimisi talep enflasyonunu frenlemek, kimisi (panikleyerek) önden yüklemeli ama genelde enflasyonla mücadele etmek için bunu yaptı. İyi de niye o zaman reel faiz hala ortada yok sorusunun cevabını merak edenler için. Amaç büyümeyi engellemek değil, canlılığın yaratacağı kontrolden çıkışı frenlemek. Dünyanın büyümesinde aşağı yönlü revizyonlar varken, resesyon ve hatta stagflasyon gündemde varken, Phillips Eğrisinde neyi önceliklendirecekleri sorunu aslında konu. Yani kimileri enflasyon karşısında işsizlikten ödün vermeyi göze alırken, kimi ekonomiler GSYİH büyümesi ile enflasyon maliyetini göze alıyorlar. Kısa ve uzun dönemde tartışmalarına, Keynescilerle Parasalcılara kadar gidip de konuyu uzatmayalım. Belki bizdeki maliye politikaları ile parasal genişleme üzerinden enflasyonla (nominal) büyüme tercihine dair fikir verebilir. Liberation’un haberine göre, Fransız ekonomist Monnet enflasyonun etkilerini kompanse etmenin yolunun ücretlere zam yapılması olduğunu söylüyor. Girdik bir kere, gerçi uzun dönemde büyümenin istihdam yaratmayacağı sadece fiyatlar genel seviyesinin artacağını söyleyen görüş baskın olsa da dezenflasyon ile deflasyon arasındaki farkı artık çalışanlar anlayabilecek durumda. Yani fiyat değişimlerine dair algılar günümüz sosyal medyasında bir kilo incirin fiyatı üzerinden anında milyonlara ulaşabilir durumda. Asgari ücretin enflasyon karşısında bir süre sonra satın alma gücünü yitirebileceğini bilmek için kâhin olmaya, en iyi ekonomist ödülüne aday olmaya veya gösterilmeye gerek yok yani. Ay çok sıkıcı oldu yahu. Kimse de uyarmıyor. Hani basit anlatacaktın. Peki, o zaman sıcaklara geçebiliriz artık.

Nobel ödüllü iktisatçılar yanılmış, Fed yanılmış çok mu?

Paul Krugman’dan itiraf geldi. 19 Mart 2021 tarihli Bloomberg haberinde, Biden’ın ekonomi paketinin enflasyonu kontrolden çıkaracağı ve 1970’lerin enflasyon riskini barındırdığını ret ettiği haberine karşılık, yanıldığını New York Times’da 21 Temmuz’da yazıyordu. “The Theory of Interstellar Trade” gibi vizyoner bir makaleyi yazan idolüm en azından hatasını kabul edenlerden. Economic Policy Institute’de açık mektupla aynı görüşe imza atan 17 Nobel Ödüllü İktisatçı da çok fena yanıldılar enflasyon konusunda. MIT mi dersin, Princeton mı dersin, Stanford veya Harvard mı dersin, Stiglitz mi dersin, Janet Yellen’in eşi Akerlof mu dersin. Fed için bizde bir kesim diyor ya, orada çok iyi iktisatçılar, araştırmacılar, akademisyenler var yanılmazlar diye. Koca Nobel Ödüllü İktisatçılar yanılmış, resesyon, stagflasyon, küresel likidite krizi olur mu telaşında Fed FOMC mi yanılacak? Nitekim, Apple, Amazon, Tesla, Microsoft, Twitter, Netflix resesyon riskine karşı işe alımlarını yavaşlatan firmalardan bazıları. Peki resesyon ne kadar mümkün? İşte burada Volcker devreye giriyor. 1980-81 iki kere şok faiz artışı yaparak. Sonra ne mi oluyor, ekonomi bir soğuyor ki, Rusya doğalgazına bu kış çözüm bulamayan Avrupa Birliği gibi iki kere resesyona giriyorlar. İşsizlik de üstüne gelince stagflasyonu başarıyor Volcker ve FOMC. Nitekim Goodfriend ve King (2005) tarihli Elsevier makalelerinde Volcker’ın (Fed, FOMC) mükemmel olmayan kredibilitesinin yani faiz ve para politikasının dengesizliğinin aslında hane halkında tedirginlik yarattığı için talebi frenlediğini yazıyor. Yani bilinen ve beklenenin aksine, fiyatların öngörülebilir olduğu dönemde kısa vadeli faizin enflasyon için bir enstrüman olabileceğini söyleyen McCallum’s (1981) ve rasyonel bekleyişler ışığında para politikasının anlamlı olacağını söyleyen Parkin (1978), bugünkü akademinin ve merkez bankacılığının temel anlayışı olarak kabul ediliyor. Bunları yazanlardan biri Goodfriend, Richmond Fed araştırma departmanından. Tabii ki Richmond Fed resmi görüşü değil bunlar ve Fed’de iyi araştırmacılar var sözüne inanıyorsak Goodfriend iyi bir arkadaş, tersine inanıyorsak Goodfriend’in savları Richmond’ı bağlamaz. İktisat felsefesi öyle yapılmaz böyle yapılır. İncirin fiyatı ile iktisat felsefesi mi olur. Ama durun, Sargent ve Wallace (1975) ise fiyatların öngörülemez olduğu durumlarda politika faizi anlamsızdır diye de belirtmişler makalelerinde. Nitekim Bernanke ve arkadaşları da (BGW - 2004) petrol fiyat şoklarında para politikasında faiz artışının üretimdeki düşüşü büyüteceğini söyleyerek politika faizinin sabit tutulması gerektiğini savunmuşlar. Kısaca dışsal petrol (enerji) fiyat (ve arz) şoklarının içsel (ulusal) faiz ile büyümeyi vuracağını yazmışlardır. Nitekim Kilian (2009) bildirisinde stagflasyona giden süreçte para politikalarındaki değişikliğin daha baskın olduğunu, enflasyonda ise daha çok enerji (petrol) fiyat ve arzının önem arz ettiğini özetle söylemiş. Sommer (2002) ise makalesinde Volcker’ın faiz hamlelerinden çok arz ve daha çok enflasyon beklentilerindeki değişimlerin daha baskın olduğunu özetle belirtmiş. İddia o ki, 80-81 sonrası stagflasyonist süreçten çıkış (başta) Alaska ve Meksika’daki petrol kuyularının devreye girmesi ile sonrasında Reagan’ın maliye politikalarında vergileri indirmesiyle ancak kendine gelebilmiş. Nitekim satın alma müdürleri endeksi Avrupa Birliğinde ve ABD’de beklenenin çok altında gelerek sinyali çakmış durumda. Daha kötüsü doğalgaz vadeli kontratları tekrar burnunu yukarı çevirmiş durumda. Yani kısa lafın uzun sözü. Bizim merkez bankamızın metninde uzun zamandır bir cümle var ya: “Kurul, sürdürülebilir fiyat istikrarı ve finansal istikrarın güçlendirilmesi için atılan ve kararlılıkla uygulanan adımlar ile birlikte, küresel barış ortamının yeniden tesis edilmesiyle dezenflasyonist sürecin başlayacağını öngörmektedir.” muhtemelen son yılların gelmiş geçmiş en iyi para politikası metin özeti olarak okunabilir. Özetle, barış varsa fiyatlar sönecek, maliyetler düşecek, dezenflasyonist süreç başlayacak. Tabii bu iyi bir şey mi karar okuyucunun. Yani barış gelmezse bizim yapacağımız bir şey yok demek anlamında da okunabilir de o yüzden hani. Yok, faizler bir işe yaramıyor demeye çalışmıyorum, hobi olarak isteyen yine arttırsın veya azaltsın tabii. Para politikasında öncelik enflasyon ise (ki öyle olmalı) kur geçişkenliği önemli tabii ama daha önce grafiklerle yine burada ve kanallarda anlatmıştım, faiz yükü işletmelerde daha ağır. Politika faizini düşük tutmak artan piyasa faizlerine rağmen enflasyon altında borçlanmaya (hala) hizmet ediyor ancak paranın yansızlığı ile yatırımlara gidiyor mu, bu kadar oynak ve öngörülemez piyasalarda amacına hizmet ediyor mu ayrı bir tartışma konusu. Konu Fed faiz arttırdı, biz sabit bıraktık, doğru mu oldu, yanlış mı, Eray mı, Melih mi konusundan daha derin ve çetrefilli yani dostlar. Siz bakmayın yani öyle “swap harici net rezerv” diye akademik literatürde ve merkez bankalarının dokümanlarında olmayan bir hesaplama şekliyle döviz rezervleri ile, dış borç ile ilgili söylemlere. Derine inin, sorun, soruşturun. Mesela tonla swap yapan merkez bankası var dünyada. İsteyin bir “swap harici net rezerv” listesi. Kıyaslayın bu ülkelerle kendimizi, öyle karar verin. Tabii öyle bir liste bulabilirseniz. Akımla stoku karıştıran, özel sektörün döviz kredileri sanki hiç roll etmeyecekmiş gibi sadece stoku veren, bankaların kredilerinin yenilenmeyeceğini düşünen dış borç verilerini değil resmin bütününü görmeye çalışın. Sonra yine kararı kendiniz verin. Bu arada, ABD tahvil takasında temerrütler artarken, ters repo miktarı da 2,5 trilyon dolar seviyelerinde, mortgage faizleri 2008 öncesine geldi. Küresel bir likidite krizine, Lehman Biraderlere doğru hızla sürükleniyoruz. Bunu da buraya kayıt düşelim. Nakit hep kraldır.

Son Söz: Bayramda paralı otobanlardaki yoğun trafik ve lüks arabalar enflasyonun bir göstergesi olduğu gibi mola yerlerindeki benzin ve kahve vergisi kuyrukları da nominal büyümenin göstergesi. Bu sene geçen senenin yarısına yakın bir yerlerde büyüme olur demiştim. Büyüme mi, enflasyon mu, karar sizlerin.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün