Kısa Hikâye: Bir Küçük Melek Çocuk

Bu kısa hikayemi sizlerle paylaşmaktan onur duyuyorum. Sayfanın altında ele aldığım konuyla ilgili derinlemesine bilgi bulacaksınız. Amacım farkındalığı arttırmaktır. Umarım keyifle okursunuz.

Fortün Levi KOÇ Kültür&Sanat&Spor
30 Haziran 2022 Perşembe

Zeynep okula gelirken gözlerini boyamaya başladı. Geçtiğimiz hafta sonu annesi ona alışveriş merkezinden pamuklu, beyaz bir genç kız sutyeni dahi almış. Biliyorum, çünkü bana her şeyini anlatır. Zeynep benim sırdaşımdır. Beni her zaman can kulağıyla dinler ve bebekleriyle oynamama izin verir. Ablamla aynı sınıfta olduklarından ara sıra bize geldiği olurdu. Biz öyle tanıştık.

“Annem artık oğlanlarla arama mesafe koymam gerektiğini söylüyor. Değişiyormuşum. Oysa ben onlarla yakalamaca oynamayı seviyordum” diyor. Kafam karışmış soruyorum: “Gözlerine sürdüğün şeyin adı ne? Tüm kızlar bunlardan mı kullanıyor?”

“Bunun adı maskara. Annemle beraber bir kozmetik mağazasından aldık, şimdilik sadece buna izin veriyor. Ama ileride, gerçek bir kadın olduğumda bütün makyaj malzemelerinden kullanabileceğim” Gözleri parlıyor anlatırken. “Nasıl yani? Kırmızı ruj bile sürebilecek misin?”

Bu sefer eve dönerken çok heyecanlı hissediyorum. Öyle ki; yolda gördüğüm kırmızı arabaları saymadığımı fark ediyorum apartmanın kapısında. Dönüş yolunda her zaman bir şeyleri sayarım. Özellikle kırmızı arabaları. Nadir olduklarından sayması da kolay oluyor.

Eve varır varmaz annemle babamın yatak odasına koşuyorum. Annemin kocaman bir makyaj masası var. Üzerinde sadece düğünlerde kullandığı çiçek esanslı parfümleri, şık kolyeleri, bir sürü güzel tokası var. Hepsi ışıl ışıl… Parıltıyı severim. Bence annem şık elbiseler ve makyajla adeta bir periye dönüyor.

Masanın sağ köşesindeki minik çekmeceyi açıyorum. En güzel görünümlü kırmızı ruju dudaklarıma sürüyorum. Boynuma annemin kıymetli inci boncuklu kolyesini doluyorum. Son olarak da mor kadife eldivenlerini ellerime geçiriyorum. Aynada kendime baktığımda adeta dilim tutuluyor. Çizgi filmlerde hep gördüğüm güzeller güzeli prenseslere benziyorum ben. Büyümek için heyecanlanıyorum birden.

Arkamdan geldiğini duyduğum ayak sesleriyle yaşadığım bu büyülü an hemen darmadağın oluyor. Kalbim öyle hızlı atmaya başlıyor ki; sanki boğazımdan geçip ağzımdan fırlayacakmış gibi hissediyorum. Daha da fenası boğazımda düğümlenip beni nefessiz bırakacakmış gibi… Arkamı döner dönmez uzun boylu babamla karşı karşıya geliyorum. Gölgesi beni karanlığa boğuyor. Beni bu halde görünce şaplağı suratıma indiriyor. Babam vurduğunda acır. Sağ kulağıma denk gelen tokatla, kafamın içinde güçlü bir çınlama başlıyor. Yine de beni çekiştirirken söylediklerini çok net duyuyorum: “Sen Necati’nin oğlu yumuşak mı dedirteceksin el âlame ulan! Ele güne rezil mi olacağız senin yüzünden, hayırsızın evladı!”

HAZİRAN AYI “ONUR AYI” – SEVGİ SEVGİDİR

 

Dünya çapında gerek ergenlik öncesi gerekse tam bu çağı yaşayan çokça çocuk, her gün “farklı” oldukları için toplumun bilinçsiz zorbalığına uğruyor. Ne yazık ki bu zorbalık özellikle okul ve aile gibi köklü bağlamlarda baş gösteriyor. Bilmedikleri, üzerinde dahi düşünmedikleri kavramlarla karşı karşıya kalıyor, bastırılıyorlar.  Bu hikayemde; masum çocuklarımızın, gençlerimizin sağlıklı yetişkin bireyler olmadan önce, hayatı tanıdıkları, benlik kavramını biçimlendirdikleri, hayata karşı duruşlarını belirledikleri kritik dönemlerinde içine sürüldükleri bu girdabı en saf haliyle sizlere aktarmaya çalıştım. Çocuklar sadece gülüp oynamak ister…

Onur Ayı nedir? Neden bu ayda kutlanır?

Onur Ayı dünya genelinde kutlanan LGBTİ+ bireyler ve LGBTİ+ bireylere destek veren kişiler tarafından gerçekleştirilen bir dizi etkinlikler ve törenler bütünüdür. LGBTİ+ haklarının çıkış noktası olan Stonewall ayaklanmalarının yıldönümü olduğundan her yıl haziran ayında kutlanır ve genelde son haftasında Onur Yürüyüşü ile süslenir. 1950-1960’lı yıllarda ABD’li eşcinseller büyük bir ayrımcılığa uğruyorlardı. O yıllarda tüm dünyada olduğu gibi ABD’de de LGBTİ+ hakları yoktu, aksine bu kişiler toplumun dışına itiliyorlardı. Açıkça cinsel yönelimini veya kimliğini belli etmek tehlikeli ve cesaret isteyen bir karardı. O günlerde bar ve kafeler LGBTİ+ bireylere servis vermiyorlardı. Ayrıca bu tür işletmeler sık sık polis tarafından baskına uğruyor, LGBTİ+ bireyler gözaltına alınıyor, fişleniyorlardı. 28 Haziran 1969’da Manhattan’daki StoneWall Inn adlı bir bar sık sık olduğu gibi polis baskınına uğradı. Polis memurları durumun kontrolünü elden kaybedip uyguladıkları şiddetle barın önünde normalden fazla bir yığılma olmasına sebebiyet verdiler. İşte ilk kez o gün “Eşcinsel olmaktan utanmıyoruz!” diyerek polise karşı koyan grubun başlattığı direniş büyüdü ve bu direniş LGBTİ+ hakları mücadelesinin bir dönüm noktası olarak Stonewall ayaklanmaları adı altında tarihte yerini buldu. Bu olay günümüz LGBTİ+ haklarının yapıtaşı olmuştur. Her ülkede kabul görmeseler de hukuki olarak LGBTİ+ haklarını ve evliliklerini destekleyen otuz ülke bulunmaktadır.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün