Damdaki Kemancı…

Son Tarih Atölyesinin başlığı, günümüz toplumlarının karışık yapıları içinde yaşanan birçok olaya açıklık getirmesi açısından tekrarlamaya değer: “Normal İnsanlardan Katil Komşulara!”

Marsel RUSSO Perspektif
29 Haziran 2022 Çarşamba

İnsanın yerleşik düzene geçmesi ile başlayan süreç, topluluk halinde yaşama gereği kazanması lazım gelen olgunluğu vaz geçilmez hale getirmiştir. Uygarlık çıtasını yükseltirken, insanoğlunun, bir yandan da farklılaşması, değişik dilleri, inanışları, yaşam tarzlarını benimsemesi ve geliştirmesi, gelecek beklentilerini çeşitlendirmesi, ancak bir zenginlik olarak kabul edilmeliyken, durum hiç de öyle olmamıştır.

Kâh değişik topraklarda yaşayan toplumlar birbirleri ile savaşmış, kâh aynı coğrafyayı paylaşanlar düşman olmuşlar, normal insanlardan katil komşulara evrilmişlerdir. Uzak tarih bir yana, hemen yakın dönemler de dehşet verici olaylara tanıklık etmiştir.

Çeşitli toplumlar arasında Yahudiler etnik, dini veya benzeri farklılıklar yüzünden en çok saldırıya uğrayan halkların başında geliyor. Üç bin yılı aşan tarihleri boyunca, kâh kendi topraklarında kâh diasporada bu böyle süregelmiştir. Durum, bugün Ukrayna – Rusya savaşına tanık olan bölgede de öyle olmuştur.

Ukrayna’da Yahudiler

Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir çevirimiçi toplantısında tanıma fırsatı bulduğum tarihçi Eugeny Kotlyar eski ile yeni arasında yok olmaya aday değerleri yaşatmayı kendine görev edinmiş. Dördüncü ayına giren savaşın ortasında dahi çalışmalarına devam ediyor olmasının, kendisi için değeri büyük. Harkiv Devlet Sanat ve Dizayn Akademisinde öğretim görevlisi olan Kotlyar, Yahudi kültürünü ve mirasını geleceğe taşımanın, ülkedeki sanatsal güzelliklerin tehlike altında olduğu böylesi bir dönemde daha da anlamlı olduğu görüşünde.

Bir zamanlar bir Yahudi cenneti olan bu coğrafyanın kentlerinde, shtetls diye adlandırılan köylerinde, vadilerini süsleyen su yolu kenarlarında yaşayan nüfusun üçte birinin Yiddiş konuştuğunu göz önüne alırsak, burada birikmiş kültür zenginliğini anlayabiliriz. Sınıfsal olarak geri kalmış olarak görülen Yahudi halkı, esas itibarı ile her şeyi ile içinde yaşadığı toplumdan farklı hissetmiştir kendini. Dini uygulamaları, dilleri, giyim kuşam şekilleri, isimleri, meslekleri ve kendilerine uygulanan ötekileştirici bin bir kanunla, mutlu ve huzurlu muydular?

Ukrayna edebiyatına mal olmuş bazı eserlerde, yerel halkın Polonyalı işverene ve onların işlerinde yöneticilik yapan Yahudilere karşı direnişleri romantik şekilde epik içerikle hikaye edilir. O dönemlerde Habsburg monarşisinin egemenliği altındaki Ukrayna’nın batı bölgelerinde de durum değişik değildir. Burada da, çalışkan Ukraynalı maden işçilerinin Yahudi patronları tarafından nasıl aldatıldıklarını, uygun olmayan şartlarda çalıştırıldıklarını anlatan hikayeler çokça mevcuttur. Tembel Yahudi bir yandan köylünün iyi niyetini su istimal eder, öte yandan onun Hıristiyan kimliği ile dalga geçer. Bolşevik devrimi öncesi devirde Yahudilere karşı çokça dile getirilen bu ve benzeri söylemler, Slav folklorunun vaz geçilmezleri içinde yer alır…

Sonrasında sahneye girecek Bolşevik Yahudi tiplemesi buna tam bir paradoks teşkil edecekse de, ne böylesi bir tutum içindeki toplum, ne de bu tutumun muhatabı Yahudiler, durumu net olarak açıklayabilecek durumdadırlar.

Şalom Alechem´in, Yahudi bireyi betimlemesi

Eserlerini Yidiş dilinde veren ünlü yazar Sholem Rabinovich, ya da popüler ismi ile tanındığı şekli ile Şalom Alechem, Yahudi bireyi hasım bir ortamda yaşayan dindar kimliğiyle betimler. Aynı toprakları paylaştığı Ukraynalı ile kendisi Tanrı tarafından farklı yaratılmışlardır. Ünlü karakteri sütçü Tevye’ye dedirttiği gibi: “Tanrı insanı kendi suretine yaratmıştır, ancak her suret birbirine benzemez…” Tevye için yarattığı dünyada, Yahudi, trende üçüncü sınıf varsa onu tercih eder; zira bu hem ona hem de diğer Yahudilere yetendir. Aralarında kendilerini evinde hissedeceklerdir. “Bizler, İsrail’in çocukları hep birlikte, kardeşler arasında…” fikri hem dayanışmaya hem de sorumluluğa gönderme yapar.

Tipik bir shtetl kimliği ile Tevye’nin köyü Anatevka, tarihin kıvrımları arasında kalan hayatı günümüze taşıyan güzel bir örnektir. Yan yana yaşayan tüm toplumların kendine özgü bir alanı vardır, bunu ihlal etmezler. O alandan çıkmadıkça, kimse kimseye karışmaz. Ancak ticaret geliştikçe toplumlar arası ilişkiler değişik bir hal alacak, her şey karma karışık olacaktır: “Goyim, atlar, inekler, domuzlar, Çingeneler, arabalar, tekerlekler, hasat, ve Yahudiler… Hem de her çeşidinden…”

Her durumda, normal zamanlarda Yahudiler ile Hıristiyanlar arasındaki yaşam barış doludur. Hatta buna arkadaşça demek dahi olasıdır. Köylü çiftçiler arabalarını Yahudi köylerine sürerler, tahılları Yahudilere ait değirmenlerde un haline getirirler, sonra da satılması için köy merkezine, Yahudi dükkânlarına bırakırlardı. Yahudiler bunu satar, anlaştıkları fiyattan ödeme yaparlardı. Hatta belki, bazen, Yahudi dükkânlarında durur demir işlerini halleder, terziden, kunduracıdan, kalaycıdan, camcıdan alışveriş ederlerdi. Ukraynalılar köy merkezlerinden biraz uzakta otururlar, kendi tarlalarını en iyi şekilde işletmenin telaşı içinde olurlardı.

Ülkenin doğusunda Yahudiler, Rus bürokratlar ve kent merkezine konuşlanmış asker bölükleri ile iç içe yaşarlardı. Batıda ise, tüm asaletlerine rağmen eski güçlerinden çok uzakta olan Polonyalı burjuvalarla bir arada olurlardı.

Endüstrinin gelişimi ile değişen konum

Endüstrinin gelişmesine koşut demiryollarının inşası ile toplumlar kapalı durumlarından sıyrılırlar. Fabrikalarda çalışan işçiler, trenle uzaklardan gelenler ya da uzaklara gidenler, yaşantıdaki ve ilişkilerdeki romantik saflığı alıp götürecektir. Taşrada yaşamını sürdüren Yahudi toplumlarını kentlere taşıyacak, onları zengin tüccar konumuna yükseltecek bir sürecin sonunda, dericilikte, tütünde, şekerde önemli firmalar kuracaklar, Ukrayna’nın en zengin bölgesinde, Kiev çevresinde etkilerini gitgide arttıracaklardır. Aile ismi ile tanınan birçok şirket iş hayatında önemli yerlere gelecek, söz sahibi olacaktır.

Artık Yahudi bireyi trenin üçüncü sınıf vagonunda seyahat etmeyecek, kendinden olanlarla birlikte olmaktan o kadar da keyif almayacaktır. Kent ile köy arasında açılan mesafe, yalnız Yahudi toplumlarını değil ülkenin tamamını ele geçiren bir sürtüşmeye zemin hazırlayacaktır. Zengin ile fakir, sanayi ile tarım, işçi ile işveren, yöneten ile yönetilen ayırımı belirgin olacak ve sonunda kendini ele verecektir.

Öylesi bir çatışma alanı oluşacaktır ki, Yahudi’nin düşman tarifi hep muğlak kalacaktır. Cephesi belli olmayan ortamda, düşmanın kimliği haftadan haftaya değişiklik gösterecektir. Halkın arasına karışacak, arka sıralardan sataşmalarda bulunacak düşman, gazetelerin, ulakların yaydıkları haberlerle, resmi ağızlardan duydukları cesaretlendirici mesajlarla, Yahudilere olan saldırılarını meşrulaştıracaklardır. “Hırsız, hain Yahudi tehlikeli bir hal almaktadır, düşmanı desteklemekte, ulusa karşı komplolar kurmaktadır”.

Bu iklimde girişilen pogromların ortak özellikleri kamuya açık ve katılımcı olmaları, ritüelik bir anlayışla gerçekleştirilmeleridir. Karnaval havasında, sarhoş kalabalıkların dans ederek, şarkı söyleyerek, yer yer sevinç çığlıkları atarak giriştikleri eylemler, insanları öylesine cezbeder hale gelir ki, normalde evinden dışarı adım atmayacaklar dahi, neşeli grupların arasına katılmakta beis görmezler. Bir komşusunu, bir meslektaşını, bir müşterisini, bir öğrencisini, bir aile dostunu kendisine saldıranların arasında gören kurban için, bunu anlamak kolay değildir. Benliğini yabancılaşma, çaresizlik gibi içinden çıkılması zor duygulara kaptırır. Yaşadığı travma, fiziksel yaralanmalardan çok daha derindir.

Askeri veya güvenlik ile ilgili hiçbir gerekçesi yoktur bu saldırıların. Yahudi toplumunun yeni politikalara, yeni ekonomik ve toplumsal şartlara nasıl konumlandırılacağını bilemeyen sistemlerin, bilerek ve isteyerek giriştikleri eylemlerdir pogromlar. Ermeniler, Müslüman Kırım Tatarları, azınlıktaki değişik Hıristiyan sektleri, hatta bazı Ukrayna toplumları dahi bu durumdan nasiplerini alırlar. Ancak Yahudiler toplumun her katmanının daimi aşağılaması, fiziksel ve moral saldırısı altında çileli yaşantısını sürdüren tek halktır. Herkes Yahudi’de suçlayacak bir şey bulur.

Sonuç?

Anatevka’dan çıkıp yeniden dünyanın dört bir yanına dağılan halk… Devrime katılıp kendilerine zulüm görmeyecekleri bir yaşam kurmaya çalışanlar. Geleceklerini ‘bal ve süt diyarında’ arayanlar… Her durumda, her zaman, her şart altında damdaki kemancı misali bir denge tutturmak durumunda kalanlar…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün