PETER GYORİ VE ANLAYIŞ IŞIĞI

Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu, Avrupa Birliği Konseyi Çek Cumhuriyeti Dönem Başkanlığının açılış etkinliği olarak 30 Haziran´da Cemal Reşit Rey Konser Salonunda düzenlenecek olan ´Light of Understanding−Anlayış Işığı´ konseri, farklı kültürlerden yüzlerce sanatçının bir araya gelmesiyle oluşan eşsiz bir sanat eseri. Bu özel eserin yaratıcısı müzisyen Peter Gyori, eseri gibi kültürlerarası diyalogun eşsiz, bir o kadar da mütevazı bir temsilcisi. Kendisi ile tesadüfler dolu hayat hikâyesini, sanat yolculuğunu İstanbul´u ve İstanbul konserini konuştuk.

Mirey NASİ Sanat
22 Haziran 2022 Çarşamba

KELİMELER YETERSİZ KALDIĞINDA MÜZİK KONUŞUR…

Komünist bir ülkede kısmen kimliğinizden habersiz büyümüşsünüz. Bol macera, cesaret ve tesadüflerle birleşmiş bir hayatınız var. Hayat hikâyenizi bizimle paylaşır mısınız?

Hikâye biraz fazla uzun ama kısacası... Anne tarafından büyükanne ve büyükbabam Holokost'tan sağ kurtulmuşlar ama ne yazık ki tüm ailelerini ve küçük çocuklarını kaybetmişler. Savaştan sonra evlerine dönen ve aynı kaderi paylaşan dedemle anneannem evlenerek çocuklarının mucizesini yaşadılar; büyük kızları olan annem ve küçük oğulları yani dayım doğdu. 1968'de, henüz ben dünyaya gelmemişken, Rus tankları Çekoslovakya'ya girdi, bu sırada da dayım İsrail'e kaçtı.

Ben, sözde ‘normalleşme sürecinde’ doğdum. İsrail’de, sesini sadece telefondan duyduğumuz ve bize hep hediyeler gönderen bir dayım vardı. Büyükannem, büyükbabam ve ebeveynlerim dayımla, hem İsraillilerin hem de komünist bloktan gelenlerin, sorun yaşamadan ziyaret ettikleri tek ülke olan Romanya'da gizlice görüşüyorlardı. Ancak birisi bunu bir şekilde öğrendi ve ailem uzun süre pasaportundan oldu.

Bütün bu olaylar bir şekilde ailemde, Yahudilik hakkında gölge bir tartışma alanına yol açtı ve Yahudi olmanın gerçekten ne anlama geldiğini bilmeden büyüdüm. 1989'daki Kadife Devrim’den, üniversiteyi bitirdikten ve ne İngilizceyi ne de İbraniceyi yeterince bilmeden İsrail'de okumaya devam ettikten sonra her şey çok daha açık hale geldi. İlk defa bu kadar hayran olduğum ve hayatımın büyük bir parçası olan Yahudi bayramları, mistisizm ve felsefe hakkında derinlemesine bilgi sahibi oldum.

Yine Hollywood'dan alınmış gibi kısa ama gerçek bir hikâye beni asıl Hollywood'a getirdi…

İsrail'de okurken, aynı zamanda Ölü Deniz'deki bir otelin lobisinde garson ve piyanist olarak çalışıyordum. Bir gün Los Angeles’ta çok iyi bilinen bir sinagogun kızıl saçlı hahamı Mordecai Finley yanıma geldi, çok güzel ama neden bu kadar hüzünlü çaldığımı sordu.

Ona piyanonun psikoloğum olduğunu söyledim ve hayat hikâyemden söz ederek yaşamımla ilgili bir şeyler yapma isteğimden bahsettim. Kendisi aynı zamanda İbrani Birliği Koleji'nde profesördü, onunla iletişimde kalmaya devam ederek sonunda AJDC'den burs kazandım ve Los Angeles'taki İbrani Birliği Koleji'ne girdim. Orada hahamlarla ve ardından Yahudi Cemaati Merkezinde çalıştım. Sokakta gitar çaldım. Bir süre sonra bursumun, minimum bir yıl onlar için çalışmak koşulu olduğu için Prag'a geri döndüm.

Olağanüstü güzel ve kültürel bir şehir olan Prag bir yıllığına evim olacaktı, çünkü o zaman ABD'deki hayatıma ve kız arkadaşıma geri dönmeyi düşünüyordum. Ancak komünizm sonrası ülkeye dönüşün kültürel şoklarıyla tekrar karşılaştıktan sonra, Yahudi yaşamını yeniden inşa etmenin ve aynı zamanda Avrupa kültürüne erişmenin heyecanıyla Prag'daki hayatımın tadını çıkarmaya başladım.

Sonunda ABD'ye dönmedim, Prag Yahudi Cemaatinde çalıştım. Daha sonra Yahudi Cemaatleri Federasyonu Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda konuşmacı oldum.

Açıkçası o zamanlarda müziği biraz kenara koymak zorunda kaldım. Her şeyden önce Yahudi bir kız olan, hayatımın aşkı Magda ile Prag'daki sinagogda evlendim. Ancak kültürel ve sanatsal olarak kendimi ifade etmeyi ve sanat camiasının bir parçası olmayı gerçekten çok özlemiştim. Başlangıçta, Yahudi Cemaati çerçevesinde küçük konserler ve sanat gösterileri düzenlemeye başladım. Az sayıda seyirci ile başlayan konserler birkaç yıl sonra Prag ve diğer şehirlerdeki kültür çalışmalarının bir fenomeni haline geldi.

Çok özgün bir proje olan ‘Anlayış Işığı’ projesinin kurucususunuz, okuyucularımıza bunu anlatır mısınız?

Çalışmamın bir parçası olarak İsrail, Yahudi Cemaati ile ilgili tartışma ve panellere de katılıyordum. Ama aynı zamanda tüm bu taraflar hakkında sadece konuşmak değil, bir şeyler yapma isteğim de vardı. Sanat ve müzik, aslında konuşmadan herhangi birinin duygularını, fikirlerini ifade etmek, hatta farklı kültürler hakkında eğitmek için inanılmaz bir araçtır.

Prag'ın iyi bilinen İspanyol Sinagogu, bir Katolik kilisesinin yanında, çok özel bir konumda bulunur. Neredeyse birbirine bağlılar ve aralarında eski dönemin heterojen yönlerini simgeleyen ünlü yazar Franz Kafka'nın heykeli var. Sanatı kullanarak bu iki ibadethane arasında köprüler oluşturacak bir sunum yaratmak istedim.

Başlangıçta tek seferlik ‘Anlayış Işığı’ adlı bir etkinlik yarattım. Sinagog ve kilisede aynı anda düzenlenen, klasik müzikten caza, rock'tan alternatife, farklı müzik türlerini temsil eden müzisyenlerin sahne alacağı iki konser. Her iki yerde de 5-6 dakikalık bir program, böylece her biri aynı müziği farklı ibadethanelerde icra edecek ve en sonunda daha büyük bir podyuma sahip olduğu için sinagogda buluşarak son besteyi birlikte seslendirecekti.

Tek seferlik bir etkinlik olarak planlanmış olmasına rağmen 2004'ten beri hâlâ devam ediyor ve o zamandan beri yirmiden fazla ülkeden, her türlü sanatı temsil eden sanatçılarla çalıştım.

Son olarak projem, Avrupa Kültür Başkenti Belediye Başkanı tarafından ödül aldı. Müzik ve sanatın yeniden hayatımın bir parçası haline geldiği için kendimi çok mutlu ve ayrıcalıklı hissediyorum. Sanatı, farklı ama yine de bir sahnede performans sergileyen insanlar için köprü kurma süreci olarak, en güzel insani ifadelerinden biri olarak kullanabiliyorum.

Bu etkinlik, Çek televizyon ve radyolarında yayınlandı. Ayrıca, farklı kültürlere rağmen birlikte çalışmanın ne kadar önemli olduğunu ifade eden talk show programlarında da sunucuyum.

Siz ve müziğiniz, bir arada yaşamanın güçlü bir yansımasısınız; işlerinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Bir şekilde hayat, bazen bizi birleştiren unsurları göstermek yerine farklılıklarımızı öne çıkarır. Müzik, sanat, kendinizi nasıl ifade edeceğiniz konusunda size neredeyse sonsuz fırsatlar sunar ve gerçekten mutlu olmayan olaylardan etkilendiğimiz zamanlarda neredeyse iyileştirici, tedavi edici bir araç olur. Birkaç kelimeyle belki de ‘SANAT YOLUYLA DİPLOMASİ’, işimin en iyi tanımıdır.

Çok yakında İstanbul’da, farklı etnik köken, din ve kültürel geçmişe sahip yüzden fazla müzisyenle kültürel bir çeşitlilikten oluşan eşsiz bir konser vereceksiniz. Kim bunlar ve tüm bu müzisyenleri nasıl bir araya getirdiniz? Beni yerel sanatçılarla tanıştıran Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu oldu. Bu sanatçıların aralarından Renan Koen ile yakın bir şekilde çalıştım. Zoom ve WhatsApp'ta fikirlerimi, çalışmalarımı ve müzisyenlerden neler beklediğimi anlattım ki, bu sadece nota çalmaktan ibaret değil, aynı zamanda doğaçlamadan da üst düzey performans yetenekleri ile de ilgiliydi.

Klasik müzik, caz, alternatif ve halk müziği gibi farklı türlerin temsilcileri arasından seçim yapmayı, aynı zamanda konser İstanbul'da olduğu için Türkiye'de yaşamın içindeki çeşitli dinlerin sanatsal temsilcilerini istedim… Bu da benim için hem öğrenmek hem de şehrin halkının farklı dini yönlerini tanımak açısından harika bir fırsat oldu.

İstanbul’daki ‘Light of Understanding- Anlayış Işığı’ konserindeki yüzün üzerinde performans sanatçısı ağırlıklı olarak Türkiye’den geliyor. Böylece dinleyiciler, Alevi, Ermeni, Kürt, Sefarad, Sünni, Süryani, Roman, Rum ve ayrıca Çek sanatçılar tarafından icra edilen müziğin keyfini çıkarma fırsatı bulacaklar. En güzeli de performansın sonunda hepsinin birlikte, özellikle bu konser için bestelediğim bir senfonik eseri seslendirmeleri olacak.

Şubattaki İstanbul ziyaretimden önce tüm provalar zoom'da yapıldı. Temelde her sanatçıyla ekranda biraz zaman geçirdim ve görüştüm. Covid zamanıydı ve çevrimiçi çalışıyorduk. Daha sonra İstanbul’u ziyaret ettim ve bazılarıyla tanıştım. Mayıs'ta tekrar İstanbul'a geldim ve Çek Cumhuriyeti Başkonsolosu bu sefer bize bir günlük prova için mekânı sağladı.

Her sanatçı ile ayrı ayrı neredeyse on saat boyunca çalıştım. Çok yorucuydu ama söylemeliyim ki, bitirdikten sonra birçok sanatçı nihayet süreci anladı ve böyle bir etkinliğin parçası olabildiği için sevincini dile getirdi. Bu beni gerçekten çok mutlu ediyor ve kendimi bunun için ayrıcalıklı hissediyorum.

Ancak bunların hiçbiri, her şeyi organize eden Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu personelinin ve Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Jiří Čistecký’nin yardımı olmadan gerçekleşemezdi.

Bu İstanbul'daki ilk konseriniz. İstanbul'u nasıl buldunuz ve şehir ile konser konseptiniz arasında benzerlikler buluyor musunuz?

Bu şehir benim için ‘Anlayış Işığı’nın olması gerektiğinin eş anlamlısı… Ben şehre dışarıdan bakıyorum tabii ki…  Neredeyse bir turist gibiyim ama İstanbul benim gibilerin tapmaya ve sevmeye başladığı bir yer. Bir şekilde kendimi tam içinde hissettim ve sadece daha fazla zaman geçirmek istedim. Güzelliği, çehresi, mimarisi, tarihi, yemekleri ve genel olarak harika insanları nedeniyle bu şehre âşık olmamak imkânsız!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün