Yasaklı Wimbledon ama yine de Wimbledon…

“Bundan sonra tek bir maç bile kazanamasam umurumda bile olmaz. Ömrümün kalanında ne yaparsam yapayım, nereye gidersem gideyim her zaman Wimbledon Şampiyonu olarak bilineceğim.” Goran Ivanisevic - Wimbledon 2001 Şampiyonu Hırvat Tenisçi

Mete YAYLALI Spor
15 Haziran 2022 Çarşamba

Bugün Novak Djokovic’in antrenörlüğünü yapan 50 yaşındaki Ivanisevic aslında çok önemli bir şey söylüyor. Elbette kariyerinin tek Grand Slam ünvanı 2001 Wimbledon olduğu için böyle söylüyor da denebilir ama öyle değil tabii. Sayısız demesek de birçok Grand Slam ünvanı taşıyan erkek ve kadın tenisçilere kulak verirseniz hepsi aynı şeyi söyler.

Wimbledon Merkez Kort çimlerine ayak basan tenisçi adeta efsanelerin ayak izlerini hisseder. Roland Garros’un toprağına bastığında hissetmez mi? Hissettim diyen yok henüz ama Serena Williams Wimbledon için böyle söylüyor.

Wimbledon’u tenisin mabedi yapan nedir sorusunun cevabını bulabilmek için bir kez Wimbledon’a gidip dış kortlarda bile olsa atmosferi yaşamak gerekir. Merkez Kort’u saymıyorum tabii, gerçek mabed orasıdır.

Wimbledon’un gelenekleri vardır, kuralları vardır, ritüelleri vardır. Mesela Merkez Kort’un bir sponsoru yoktur, izin vermezler çünkü oranın adı Merkez Kort’tur yüzyıllardır çünkü gerçekten de orası bütün alanın tam merkezindedir. Merkez Kort’un üstünü kapatmak için bile iki sene kamuoyunu hazırladılar, Londra’da afişler astılar, hatta anketler yaptılar. Anketlerden birinde ben de oy kullanmıştım. 2008 Wimbledon’da bir tarihin sona ermesine tanıklık etmiştim ve ertesi yıl ilk defa kortun üstü açılır kapanır bir yapıya kavuştu.

Hatırlarsanız 2020 Wimbledon, COVID salgını nedeniyle iptal edilmişti. Halbuki girişte kolonya dağıtsalar, dezenfektan ve maskelerle pekala da oynanabilirmiş. Yok havadan, yok market poşetinden, yok tokalaşmadan öpüşmeden ve manavdaki sebzeden meyveden bulaşıyor derken basit bir kolonya virüsün hakkından geliyordu. İki yılda dünyada (bilinen) 6,5 milyon insanın öldüğü salgın mesela bizde aniden yok oluverdi, maskeler fora edildi, hızla bütün tedbirler kaldırıldı ve gündelik hayatımıza döndük. Nasıl oldu bu iş? Eh aşı olduk ya ondan dediler. Malum ülke olarak özgür ruhlu ve isyankar olduğumuz için böyle maske-mesafe-hijyen gibi hayatımızı kısıtlayan önlemlere şiddetle tepki gösteriyoruz. Kafayı çekip mahalledeki sokak köpeklerine ve onlara bakanlara ana avrat küfreden ve sonra da “Bana köpekler saldırdı” diye magazin haberi yaptıran sanatçılar (!) da hep bu özgür ve isyankar ruhun dışa vurumudur. Sokakta köpek varsa onun özgürlüğü kısıtlanmaktadır.

Neyse konu dağıldı, canım sıkıldığı için oldu özür dilerim.

Yazının “hatırlarsanız” diye başlayan paragrafına dönersek, Wimbledon 2020 iptal edildi ve İngilizler sigortadan yüklü bir tazminat aldı. Neden? Çünkü yıllar önce salgın nedeniyle turnuvanın yapılamama riskine karşı sigorta yapmışlar ve yine yıllarca prim ödemişlerdi. Zararı çıkarmasa da herhalde yarısını tazmin etmişlerdir. Neden Avustralya, Amerika ve Fransa bunu akıl edememiş? Buyrun komplo teorisine: Salgının arkasında İngiliz derin devleti var! Neyse bunu yazan bir aklı evvel olmadı bugüne kadar ama şimdi okuyup da uyduran çıkabilir, sakın inanmayın. İngilizler böyle konularda çok sağlamcıdır, organizasyonu iyi yaparlar ve dış politikada olduğu gibi stratejik konularda çok tecrübeli kadroları vardır, sürekli yetiştirirler.

Sayılı günler kaldı

Wimbledon 2022 başlamasına sayılı günler kaldı. 135. defa açılacak Wimbledon kapıları. 27 Haziran-10 Temmuz arasında sadece İngiltere değil bütün dünya bir tenis şöleni için alanda veya ekran başında olacak.

Fakat bir eksiklik de olacak.

Nisan ayında turnuvanın sahibi ve organizatörü AELTC (All England Lawn Tennis Club) bir açıklama yaptı ve İngiltere topraklarında Wimbledon ile öncesinde oynanacak bütün turnuvalara (WTA Nottingham, Birmingham ve Eastbourne ile ATP Cinch ve Eastbourne) Rusya ve Belarus vatandaşı sporcuların katılımını yasakladı. Gerekçe olarak da İngiltere’nin Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde bulunduğu konum ile devlet tavrını gösterdi. Elbette cümleler arasında “Rus ve Belarus sporcularının güvenliğinin sağlanması” konusundaki endişeler de vardı ama aslında gerçek neden yine aynı açıklamanın içindeydi “Rusya ve Belarus bu tip büyük organizasyonlarda gelen başarı ile sporcular üstünden dünyada tanıtımını yapıyor ve bu işgal şartlarında Wimbledon’da bu reklama izin vermeyeceğiz.”

ATP-WTA ve ITF bu karara tepki gösterdi ve görüşmelerden İngilizler geri adım atmayınca dediler ki “Madem öyle, o zaman biz de bu turnuvaları puansız hale getiririz ve katılan oyuncular da puan alamaz.” Bu hamlenin doğruluğu elbette çok tartışılır. Çünkü birçok oyuncu 52 hafta sonunda geçen yılki Wimbledon puanlarını kaybedecek, yerine koyma şansı da olmayacağı için sıralamada ciddi düşüşler olacaktı. Hatta ilk 100 içindeki bir oyuncunun aniden dışarı çıkması da mümkündü. Bu da oyuncunun katılabileceği turnuvalarda olumsuz durum yaratacaktı. AELTC geri adım atmadı ve kusura bakmayın üzgünüz ama bizde işler böyle yürüyor dedi. Oyunculardan tepkiler gelince geri adımı ITF attı ve puansız turnuva uygulamasını Wimbledon ile sınırlı tutup diğer çim turnuvalara puan vermeye devam etti. Tabii Rusya ve Belarus sporcularının yasağı devam ediyordu. Böylece İngiltere’nin dediği oldu, ITF geri adım attı ama onlar da karizmayı bozmadan Wimbledon ile gücünü göstermiş oldu.

Sonuçta bir ülke diğerine saldırıp işgal etti, insanlar öldü ve ölmeye devam ediyor, ekonomiler zarar gördü ve görmeye devam ediyor, sporcular da bundan nasibini alıp bu tepişme arasında eziliyor.

Wimbledon’un bu kararı kimleri etkiliyordu?

Erkeklerde Rus sporcular Medvedev (1), Rublev (8), Khachanov (23), Karatsev (38) ve Belaruslu Ivashka (42).

Kadınlarda Belaruslu Sabalenka (5), Azarenka (19), Sasnovich (38) ve Rus sporcular Kasatkina (12), Kudermetova (24), Alexandrova (27) ve Samsonova (29). Kadınlarda ilk 100 içinde diğer dört sporcudan biri de Pavlyuchenkova.

Erkekler katılım listesindeki favori Medvedev yanında belki şampiyon olmasa da finalistlerden biri Rublev olabilirdi.

Kadınlar listesinde belki Swiatek favori görülse de Belaruslu Sabalenka final oynayamaz mıydı?

Olur ya da olmaz ama ya geçen haftaki WTA Hertogenbosch (Hollanda) çim kort finali gibi bir durum olur da Rus Ekaterina Alxandrova ile Belaruslu Aryna Sabalenka karşılarsa ne olacaktı?

Wimbledon finalinde Medvedev-Rublev ve Sabalenka-Kasatkina finallerini düşünelim bakalım!

Eğer ITF’in teklif ettiği gibi Rus ve Belaruslu sporcular “vatansız” olarak katılıp finale çıksalar hangi milli marş çalınacaktı? Sporcuların adının yanına istediğiniz kadar ülkesinin bayrağını koymayın tenisle ilgilenen herkes Medvedev’in Jamaikalı, Sabalenka’nın Türk olmadığını biliyor!

Wimbledon çeşitli gerekçelerin yanında bu ihtimali de değerlendirmiş ve şampiyonluk ya da final kürsüsüne bir Rus ya da Belaruslu sporcunun çıkıp konuşma yapmasını istememiş olmalıdır. Çünkü yazının başına dönersek Wimbledon şampiyonu olarak oradan dünyaya seslenmek ve hayatının sonuna kadar bu ünvanı taşımak eşsizdir.

Federer’in kariyerinde ilk defa pas geçeceği, Nadal’ın henüz katılıp katılmayacağı belli olmamasına rağmen katılsa da pek varlık gösteremeyeceği tahmin edilen, Zverev’in büyük ihtimalle sezonu kapattığı bir 2022 Wimbledon finali Djokovic ile Medvedev arasında geçebilirdi. Kadınlarda Rus ve Belaruslu sporcuların finali görme ihtimali düşük de olsa erkeklerde durum hiç de öyle değildir.

Elbette AELTC bu kararı alırken “Medvedev şampiyona olursa ne yaparız, milli marşı çalamayız skandal olur” falan diye düşünmemiştir ama böyle bir ihtimal var.

 

Türk sporcular

Wimbledon yaklaşırken henüz ana tabloda oynayacak Türk sporcumuz olmasa da elemelere katılacağı düşünülen Altuğ Çelikbilek, Cem İlkel ve son zamanlarda hızlı bir yükseliş grafiğinde olan İpek Öz listelerde görünüyor. Burada dikkatimi çeken bir konu da özellikle Altuğ Çelikbilek programında. Altuğ RG elemelerinde 18 Mayıs’ta ikinci tur oynayıp eleniyor. Ertesi gün Ergi Kırkın ile birlikte ABD turuna çıkıyorlar. Önce 31 Mayıs’ta Arlington, Texas sert zeminde bir challenger oynuyor ilk tur yeniliyor. Oradan Florida’ya geçip Orlando’da sert zeminde 7 Haziran’da bir challenger daha oynuyor yine ilk tur yeniliyor. Florida’dan İngiltere’ye geçip Ilkley Challenger çim zeminde bir turnuvaya katılıyor ve 13 Haziran’da ilk turda yeniliyor. Halbuki Orlando sert zemin ile aynı hafta çim zeminde Nottingham turnuvası var ona katılmıyor. Neden toprak kort haftası ardından herkes bir şekilde Wimbledon çim korta hazırlanırken neden bu sporcumuz Fransa’dan Florida’ya kadar gidip alakasız iki zeminde gereksiz turnuvalar oynayıp bu kadar saat farkı ve yorgunluğu üstlenip tekrar İngiltere’ye geliyor? İki çim kort challenger oynayıp aralarda da orada kalıp kamp yapabilse daha az yorgunluk ve daha az masraf olmaz mıydı? Koşa koşa Amerika’ya gitmek kimin fikriydi acaba?

Neyse bizim sporcuların antrenörleri mutlaka herşeyi en ince ayrıntısına kadar hesaplayıp sporcularını hazırlamış ve programlarını da ona göre yapmışlardır mutlaka. Çim kort ayakkabılarının sert zeminden farklı olduğunu da mutlaka biliyorlardır.

Biz Wimbledon’a geri dönüş yaparak yazıyı bağlayalım artık.

Wimbledon Rus ve Belaruslu sporcuları almayınca ve ITF de puan kartını çekince İngilizler ne yaptı?

Toplam para ödülünü geçen yıla göre %15 (£5.334.000) artırıp £40.350.000 yaptı.

Şimdi bakalım geçen yılın şampiyonu Novak Djokovic ünvanını koruyabilecek mi? Kadınlarda bu cümleyi kuramıyoruz çünkü Ashleigh Barty tenisi bıraktı.

Kapatırken…

Sporcuların Grand Slam turnuvalarından yasaklanması ilk defa olmuyor.

II. Dünya Savaşı ardından Alman ve Japon tenisçiler 1946-1951 arasında Grand Slam’lerden yasaklanmıştı.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün