Yok hükmündedir

Hessi ENNEKAVİ Kavram
18 Mayıs 2022 Çarşamba

Bazen siyasetçilerin açıklamalarında ilginç bir ifadeye rastlarız. Kendi ülkelerinin de üyesi olduğu uluslararası bir kuruluş, o ülke için bağlayıcı bir karar veya bir ceza verdiğinde siyasetçi çıkıp der ki; “Bu karar veya ceza bizim için yok hükmündedir.” Bu ilginç bir tepkidir, çünkü uluslararası kuruluşların kararları üye olan her ülkeyi bağlar. Buna uyulmamasının birçok yaptırımları ve cezaları vardır. Ama ilgili ülkenin siyasetçisi, adeta başını kuma gömen devekuşu misali bu kararı ‘yok hükmünde’ görebilmektedir. Bu durumu manevi hayatımıza uyarlayabiliriz. Nitekim bazı Yahudilerin, Tora’da yazan emirlere benzer bir gözle baktığını görüyoruz. Kişi, üyesi olduğu Yahudi topluluğunun temeli olan Tora’da yazan bir kuralı, işine gelmediğinden veya insani sınırlı mantığına uymadığından, kendisi için yok hükmünde görebilmekte ve hayatına bu şekilde devam etmektedir. Oysaki Tora’daki tüm emirler istisnasız tüm Yahudileri bağlar ve bunlara uymamanın getireceği ciddi cezalar vardır; bazen bu dünyada, bazen de gelecek dünyada... Tora’yı yaratılıştan bile önce Tanrı’nın kendisinin yazdığını ve yaratılışın belli bir evresinde onu Yahudilere verdiğini, Yahudilerin de Tora’yı istekle ve tüm nesilleri için bağlayıcı şekilde kabul ederek aldıklarını unutmamak gerekir. Tanrısal mantıkla yazılmış Tora’daki bazı kuralları mantıksız bulduğu için uygulamadığını söylemek de, aslında kişinin insani mantığının ne kadar sığ olduğunun bir göstergesidir. Tora’nın kurallarını bu şekilde ‘yok hükmünde’ görerek hayatını sürdürmek, devekuşu misali başını kuma sokmaktan başka bir şey değildir.

Pesah masamızdaki dört farklı çocuğa derin bir bakış

Pesah Bayramının en önemli mitsvalarından biri Agada’nın okunmasıdır. Agada dört tip çocuktan söz eder. Tora’nın farklı yerlerinde sözü edilen bu dört çocuk şunlardır: Bilge çocuk, raşa (kötü) çocuk, saf çocuk ve soru sormayı bile bilmeyen çocuk. Bu çocukların sorduğu sorular, onların karakter özelliklerini gösterir. Bilge çocuğun sorusu olan “Tanrı’mız Aşem’in size emretmiş olduğu tanıklıklar, hükümler ve kanunlar nelerdir?” görüldüğü gibi üzerinde düşünerek hazırlanmış akıllıca bir sorudur. Kötü çocuğun sorusu “Bu ibadetin size ne yararı var?” biraz alaycı ve kendini olayın dışında tutan bir havadadır. Saf çocuğun sorusu “Bu ne?” biraz şaşkın ve safçadır. Soru sormayı bilmeyen çocuk ise Pesah konusunda soru soracak kadar bile bilgisi olmayan çocuktur. Bu dört çocuktan, özellikle bilge olanın ve kötü olanın soruları daha derin incelemeye değer. Bu iki soruda aslında hem benzer, hem de farklı yönler vardır. Benzer olan yön, iki çocuk da soruyu ‘size’ diye hitap ederek sorar. Farklı olan yönler ise, bilge çocuk ‘Tanrımız Aşem’ vurgusu yapar ve Tanrı’nın emirlerini incelemiş olduğunu gösterir. Kötü çocuk ise ‘size’ derken, sanki bu emirler onu hiç bağlamıyormuş ve kendini olayın dışında tutuyormuş gibi alaycı bir vurgu yapar, dahası Tanrı’dan hiç söz etmez. Adeta bu uygulamaları birileri uydurmuş gibi bir ifade kullanır. Bilge çocuk ise ‘Tanrımız Aşem’ diyerek, Tanrı’nın emirlerinin onu da bağladığının farkında olduğunu ifade eder. Onun buradaki ‘size’ vurgusu, kendisi henüz çocuk yaşta olduğundan, mitsvaları (emirleri) henüz uygulamakla yükümlü olmadığı ve şimdilik sadece izleyip öğrenmeye çalıştığı içindir. Biraz daha derine de inersek Tora’da yer alan bu dört çocukla ilgili dört pasuktan üçünde, çocuklar için ‘lemor/söylemek’ kelimesi geçerken, sadece kötü çocuğun sorusunda bu kelime yer almamaktadır. Peki, nedir ‘lemor’ sözcüğünün vurgusu? Moşe Tanrı’ya, İsrael’e girebilmek için yalvarırken ‘lemor’ sözcüğünü kullanmıştır. Orada bu sözcüğü kullanmasının anlamı, Tanrı’dan yalvarışına bir cevap beklemesidir. Yani ‘lemor’ sözcüğünü kullanan çocuklar, aslında gerçekten sorularına cevap beklemektedir. Ne bu kelimeyi, ne de Tanrı’nın adını kullanmayan çocuk ise, bir cevap dahi beklememekte, gerçekten bir şey öğrenmeyi düşünmemekte, hatta bu ibadeti yapan kişilerle adeta alay etmektedir. Nitekim her çocuğa verilmesi gereken açıklayıcı cevaplar varken, kötü çocuğa ise, daha sert ve onun keskin dişini ve alaycılığını köreltecek bir cevap verilmesi söz konusudur. Tüm bunlara rağmen Agada, her bir çocuğu vurgularken başında ‘ehad/bir’ sözcüğünü kullanır; ‘bir bilge’, ‘bir kötü ‘vs...’ Bu vurgudan da iki sonuç çıkar. Birincisi her bir çocuk kendi içinde farklı bir şahsiyettir ve Şelomo Ameleh’in dediği gibi, kendisine uygun yolla eğitilmelidir. Yani her çocuğu, kendi özelliklerine göre algılayıp ona göre cevaplar vermeli ve eğitmeliyiz. İkincisi ise, ‘ehad’ sözcüğünün gematriası 13’tür. Dört çocuk için dört kez geçen ehad bize 4x13=52 sayısını vermektedir ki, bu da ‘ben/çocuk’ kelimesininkine eşdeğerdir. Yani hepsi bizim çocuklarımızdır ve hepsinin eksiksiz Pesah masasında oturması gerekir.

Bunları biliyor musunuz?

* Tufan neslinin sürekli birbirinden çaldıkları için, kimin maddi varlığının tam olarak ne olduğu belli olmadığından ve hırsızlıklarla sürekli değiştiğinden, Tanrı'nın insanlara maddi bir ceza ile ders verme şansı kalmadığını. Bu nedenle cezanın artık direkt canlarına geldiğini.

* Noah için Tora’da “Kendi neslinde kusursuzdu” derken, kullanılan kelime olan ‘Be Dorotav’ sözcüğünün aslında çoğul olduğunu. Yani aslında ‘nesillerinde’ dediğini. Noah’ın hem ‘tufan neslini’, hem de ‘Babil Kulesi neslini’ gördüğünü ve hepsinde kusursuz kaldığını belirttiğini.

* Tufanın yeryüzünde 40 gün sürdüğünün belirtilmesinin, buna yol açan ana günahın soygunculuk, gasp vs olduğuna bir ipucu teşkil ettiğini. Nitekim İbranicede soygun, yağma kelimesinin ‘gezel’ olduğunu ve gematriyasının 40 ettiğini. Ayrıca tufan anlamındaki ‘mabul’ kelimesini de ‘M-bul’ şeklinde açabileceğimizi. Bu şekilde M’nin sayısal değerinin 40, ‘bul’un anlamının da kargaşa olması dolayısıyla 40 günlük bir kargaşayı ifade ettiğini.

* Tora’da Yaakov’un çocukları arasında soyundan en detaylı olarak bahsedilen kişinin Levi olduğunu. Levi’nin torunlarının, hatta torun torunlarının dahi detaylarının verildiğini. Bunun sebeplerinden birinin, Levi’nin Moşe ve Aaron’un babalarının dedesi olması olduğunu. Diğer bir sebebinin, Levi’nin kardeşleri arasında en uzun yaşayan (137 yıl) kişi olması ve bu sürede çocuklarının nesillerini daha iyi eğitme şansı bulması olduğunu. Bir diğer sebebinin ise,  Levi’nin yaptığı teşuva sonrası çok yüksek bir manevi düzeye ulaşarak, soyunun hem Mısır’da asimile olmayıp kölelik yaşamaması, hem de altın buzağı günahında yer almamaları olduğunu.

* Tora’da dolu belasından bahsederken “Bu kez tüm felaketlerimi kalbine göndermek üzereyim” dediğini. Burada ima edilen şeyin, Tanrı’nın, emrini çiğneyenleri cezalandırmak için kullandığı üç unsur olan ateş, rüzgâr ve suyun hepsini birden bu belada kullanmış olduğunu. Geçmişte Sedom ve Amora’yı ateşle, tufan neslini suyla, Babil neslini de rüzgârla cezalandıran Tanrı’nın, dolu belasında bu kez bu üç unsurun hepsini bir arada kullandığını. Tanrı’nın rüzgâr yardımıyla içi ateş dolu buz taneciklerini Mısırlıların üzerine yağdırdığını.

* Tefila’nın doruk noktası olan ve günde üç kez okuduğumuz Amida duasında 19 beraha olduğunu ve toplamda günde 3 x 19=57 berahaya ulaşıldığını. 57 sayısının hem ‘zan/besleyen’ kelimesinin, hem ana besin kaynağımız olan ‘dagan/tahıl’ kelimesinin, hem de ‘ohel/ yemek’ kelimesinin gematriyası olduğunu. Dolayısıyla tefila sayesinde beslenmemizi ve geçimimizi garanti altına alabileceğimizi.

* Bet Amikdaş’ta her gün yapılan ‘ketoret/tütsü’nün Tanrı’nın yargısını yumuşattığını, gerektiğinde salgınları durdurabildiğini ve parnasa için de segula olduğunu. Bet Amikdaş zamanı Kohenlerin ketoret getirebilmek için kura çektiklerini ve ketoret getiren Kohen’in bir dahaki kuraya isminin konulmadığını. Yani her Kohen’in hayatında bir kez dahi olsa ketoret getirdiğini ve bu sayede parnasa segulasına sahip olup zenginleştiğini.

* Behorot orucunun, Yahudilerin bir yıl içinde tutması gereken yedi oruç arasında farklı bir durumu olduğunu. Bu orucun ne Tora’da, ne de Tanah’ta yer almadığını. Rabilerin, Yahudi behorların Mısır'daki son beladan kurtulmaları anısına koydukları bir oruç olduğunu. Sonuçta hem Tanah’ta yer almadığından, hem sadece geçmişteki bir mucizeyi anma amaçlı olduğundan, ayrıca hem tüm halkı kapsamayıp sadece behorları ilgilendirdiğinden ve de orucun bitimi bayrama bağlandığından, oruçlu şekilde yemeğe başlamadan uzun bir seder ve Agada süreci gerektiği için, Behorot orucunun diğer oruçlardan farklı olarak herhangi bir mitsva seudasıyla kesilebildiğini.

* Purim’de Yahudilerin öldürülmesini içeren ilk fermanın Pesah öncesi 13 Nisan’da yollanmasına ve üç günlük oruç sonrası Aman’ın 16 Nisan’da asılmış olmasına rağmen, bu durumu değiştirecek ikinci fermanın yollanması için Ester ve Mordehay’ın 70 gün beklediklerini. Bunun sebebinin de, ikinci fermanın şüpheyle karşılanmaması için ilk fermanı götüren ulakların 127 ülkeden geri dönmeleri ve bu ikinci fermanı da aynı ulakların götürmesini sağlamak olduğunu.

* Megilat Ester’in 166 pasuktan oluştuğunu. Bunun da Tora’da, Amalek konusunu ele alan kısımlardaki toplam kelime sayısına eşit olduğunu. ‘Büyük Allel’ olarak bilinen ve Yahudileri düşmanlarından kurtardığı için Tanrı’ya şükran ifade eden 136 no’lu teilimde de yine toplam 166 kelime yer aldığını.

* Pesah’ın en önemli mitsvalarından birinin Pesah sederinde yapılan ‘Agada/Anlatı’ olduğunu. Burada Mısır çıkışı anlatılmasına rağmen, Moşe’nin adının sadece bir kez geçtiğini. Dahası bu anlatıyı çocuklarına anlatan ilk kişinin de Moşe olduğunu. Çünkü Mısır’dan çıkıldığı sırada Moşe’nin çocuklarının, karısı ile beraber kayınpederi Yitro’nun yanında bulunduğunu.

Soru ve yorumlarınız için e-posta adresim: hessiennekavi@gmail.

Etiketler:

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün