Prof. Moshe Arditi´nin Kadir Has Ödülü mutluluğu

Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden 1981´de mezun olduktan sonra kariyerine ABD´de devam etme kararı alan Prof. Moshe Arditi, 1998´den beri Cedar Sinai Hastanesinde çocuk enfeksiyon bölümü başkanlığını yürütüyor. Prof. Arditi 12 sene önce aynı yerde Enfeksiyon ve İmmünolojik Hastalıklar Araştırma Merkezini kurdu. Bu merkezde bağışıklık sisteminin enfeksiyonlarda verdiği aşırı ve uzun tepkilerin özellikle de kalp ve damar hastalıklarına ve çocuklarda Kawasaki Hastalığına dönüşerek kronikleşmesi araştırılıyor. Prof. Arditi son iki yıldır çoğu araştırma merkezinin yaptığı gibi odağını dünyayı etkisi altına alan COVID hastalığına çevirdi. Bilim dünyasında 177 makale ve 22 bin atıf ile yaptığı katkılardan dolayı kendisi bu yıl Kadir Has Üstün Başarı Ödülü ile onurlandırıldı. Kendisiyle ödülü hakkında ve özellikle ´uzun COVID başta olmak üzere salgında son durumu konuştuk.

Selin KANDİYOTİ Söyleşi
30 Mart 2022 Çarşamba

İmmünoloji ve enfeksiyon hastalıkları alanına 25 senelik katkılarınız için Kadir Has Üstün Başarı Ödülüne layık görüldünüz. Hislerinizi alabilir miyiz?

Türkiye’den gideli 41 sene oldu. Hem hasta görüyorum hem de araştırmalar yapıyorum. ABD’de birçok ödül aldım ama ilk defa olarak Türkiye’den bir ödüle layık görülmek çok önemli.    

Enfeksiyonların nasıl aşırı enflamasyona yol açtığının ve kalp hastalıklarını tetiklediğinin mekanizmasını buldunuz. Nitekim bu mekanizmaya göre kalbi korumak için ilaç tasarlanıyor. Bu buluş COVID enfeksiyonu için de geçerli midir?

Grip hastalığı ya da başka viral enfeksiyonlarda olduğu gibi, enflamasyonun çok arttığı COVID hastalığında, kalp rahatsızlığı olanların kalp damar hastalıkları tetiklenecek ve daha kötü hale gelecektir. Bunun yüzde kaçı etkilediğini hala araştırıyoruz.

Genel grip hastalıklarının enflamasyonu arttırıp damarlarda daralmayı (ateroskleroz) daha da arttırması aşikardır. Koroner hastalığı olanlarda doğal olarak COVID’in bunu daha fazla tetiklediği düşünülebilir. Bunun yanı sıra COVID başka sorunlar da doğuruyor; pıhtılaşma problemleri var, ayrıca kalp kasını direkt etkilediği (miyokardit) gibi, kalp kasındaki sinir sisteminin iletişimini etkileyip aritmiye yol açması durumu da var. Her COVID geçirende olmuyor tabi ki, nadiren oluyor.

Her yıl olunması gereken grip aşısının, yaşlılarda veya koroner damar hastalığı olanlarda ne kadar önemli olduğu biliniyor çünkü kesinlikle enfarktüsü önleyici etkisi var. Bazı insanlar bu aşıların önemini bir türlü anlamıyor.

COVID konusunda yoğunlaştığınız konu, çocuklarda nadiren görülen “Çok Sistemli Hiper Enflamatuvar Hastalığı (MIS-C)”. Bu hastalığın Toksik Şok hastalığına sebep olan süper antijenle çok benzer bir süper antijenden kaynaklandığını ispatladınız. Sonra da bu süper antijenin COVID virüsünün dışındaki spike proteinde varlığını tespit ettiniz. Bu tespit ‘Uzun COVID’ hastalığını da açıklıyor mu?

Dediğin gibi Prof. İvet Bahar ile yayınladığımız makalede, COVID virüsünün Spike proteininde Toksik Şok’ta gördüğümüz bakteriyel süper antijene benzeyen bir motif bulduk. Bu süper antijenin tetiklediği MIS-C hastalığı sadece çocuklarda değil yetişkinlerde de görülüyor. Bunun otoimmün, -bağışıklık sisteminin ürettiği antikorların vücudun kendi dokularına saldırdığı- bir hastalık olduğunu biliyoruz. Bu arada Uzun COVID’in de otoimmün bir hastalık olduğu ortaya çıkıyor. Bu yüzden hipotezimizi genişlettik ve MIS-C yanına Uzun COVID’i ekledik çünkü ikisini de aynı mekanizma açıklıyor. Literatürde şu vardır: Virüs bazı şahıslarda haftalarca bağırsaklarında rezervuar olarak kalabilir. Virüs bağırsak geçirgenliğini arttırır ve süper antijen kana karışır. Hasta bu yüzden defalarca, aylarca süper antijene maruz kalır. Bu sürekli maruz kalma durumu otoimmün hastalığa yol açar. Uzun COVID mağdurları da COVID virüsünün süper antijenine devamlı ve uzun süre maruz kalıyor ve otoimmün reaksiyon gösteriyorlar.

Bu mekanizma benzerliği Uzun COVID tedavisi için bir aday ilaç ortaya çıkarır mı?

İvet ile yayınladığımız beş makaleden birinde COVID süper antijeninin Toksik Şok hastalığına sebep olan bakteriyel süper antijene çok benzediğini tespit ettik. 40 yıl öncesinden çok enteresan bir yayın bulduk: Doğumdan sonra Toksik Şok’a girmiş bir kadınla ilgili. Kadının semptomları bir yıl sürmüş, beyin sisi, konsantrasyon eksikliği, basit hesaplamaları yapamama, isimleri hatırlamama, yorgunluk, baş ağrıları… Toksik Şok süper antijeni bunları yapabiliyor. Biliyorsunuz bunlar Uzun COVID’in de belirtileri. Ve COVID virüsünde buna benzer viral süper antijen var. Bu ilginç benzerlikle bu süper antijene karşı monoklonal antikor üretebilir ve Uzun COVID’i önleyebiliriz belki de. Tabi ki, 80’lerde Toksik Şok hastalığına karşı monoklonal antikor geliştirdiler. Bunlardan biri hiç kullanılmadı sadece hayvanlarda denendi. Biz İvet ile beraber bilgisayar simülasyonunda bu kullanılmamış antikorun COVID’in süper antijenine yapışabileceğini ve önleyebileceğini bulduk. Sonra laboratuvarda hücreleri COVID ile enfekte ettik ve söz konusu 80’lerden kalan monoklonal antikoru kullandığımızda virüsün hücreleri enfekte edemediğini gördük. Yani var olan ilaç işledi. Henüz insan deneylerine geçmedik. Teorimiz doğru ise süper antijeni durdurabildiğimiz için Uzun COVID’i tedavi edebileceğiz.

COVID bitmiş gibi davranıyoruz. Yanlış mı yapıyoruz?

Ben tedbiri elden bırakmamak şartıyla iyimserim. Kalabalıklarda, iç mekanlarda maskeye devam edilmesi, aşı sertifikalarının kontrol edilmesine devam edilmesi taraftarıyım.

COVID rakamları yeniden yükselmeye başladı ancak başlangıca nazaran çok daha iyi bir durumdayız çünkü birinci olarak aşılarımız var. Booster aşısının çok etkili olduğunu gördük hatta bazı bağışıklık sistemi çalışmayan ya da 65 yaş üstü olan insanlarda dördüncü aşının da -İsrail verilerine göre- iyi sonuçlar verdiğini gördük. Burada bir parantez açmak isterim. Bazı insanlar “Ben dört aşı oldum yine de COVID kaptım” diyorlar. Aşılar hiçbir zaman enfeksiyonu önlemek için yapılmaz, aşılar enfekte olduktan sonra hastalığın derecesini azaltmak için yapılır. Veriler de gösteriyor ki üçüncü aşıdan sonra insanlar hastalığı hafif atlatıyorlar. İkinci olarak birçok ilaç geliştirildi. Monoklonal antikorlar (antikorların en güçlüsünün bulunup laboratuvarda klonlama ile çoğaltılması) bulundu. Bağışıklık sistemi çalışmayan insanlara ise hastalığa maruz kalmadan verilen bir monoklonal antikor kokteyli var. Pfizer’ın Paxlovid ilacı yüzde 95 hastalığın ilerlemesini durduruyor. 65 yaş üzeri ve bağışıklık sistemi çalışmayanlar insanların hastaneye kaldırılmasını engelliyor. Dünyaya henüz yayılmadı ama ABD’de kullanılıyor, hastalara bedava şekilde dağıtılıyor. Türkiye’de de kullanımda olan Merck’in Molnupiravir’i yüzde 35 civarında etkili. Annem geçenlerde COVID olduğunda Sağlık Bakanlığı kapısına bedava gönderdi. Ancak tabi aşı ve ilaçlardaki bu olumlu gelişmeler pandeminin bittiği anlamına gelmiyor. Dünyayı aşılamakta düşük oranda kaldık. Bırakın Afrika’yı, ABD’de bile oran düşük. Bu seviyelerle ileride çıkacak varyantları önleyemeyiz.

Yeni varyantlardan endişeli misiniz? Aşıların koruyuculuğu devam etmez mi?

Ben aşıların yeni varyantlara etkin olacağını düşünüyorum. Aşıların etkisini ekarte edecek varyantların çıkmasının ihtimalini az olarak görüyorum. Dördüncü aşının eylül ayına doğru olması gerektiğini düşünüyorum. Hatta bir grip aşısıyla beraber verilebileceğini ve gelecekte de her senede bir tek tip bir aşıya dönebileceğini ümit ediyorum. Bunun çalışmaları yapılıyor. Varyant spesifik aşıya gerek olmayacağını düşünüyorum.

Salgını doğru yönetebildik mi dünyada?

Aşılamada gerektiği gibi hızlanamadık. Booster aşılarının önemini tam anlatamadık halka.

Özellikle çocuklarda aşılamanın önemi ortada. Örneğin, Türkiye’de 12’nin altında aşılama yok halbuki 5 ila 12 yaş arasında herkesin aşı olması lazım. ABD’de aşılıyoruz. Hatta 5 yaş altı COVID aşısı da yolda. Niye Türkiye’de 12 yaş altına aşı açılmadı; bunu sürekli tenkit ediyorum.

Yepyeni bir virüs çıkarsa buna bilim camiası ve devletler olarak hazırlıklı mıyız?

Maalesef devletler ve insanlar bu tip şeyleri unutuyor. Örneğin SARS salgınında olduğu gibi virüs zayıflayınca araştırmalar durdu, yeteri kadar yatırım yapılmadı. Tabi 100 senedir bu denli bir salgın görmemiştik ve çok hazırlıksız yakalandık. Şimdi herkes dersini almış görünüyor. 6 milyonu aşkın insan öldü sonuçta, ekonomi durdu. COVID araştırmaları için fazlaca fonlar ayrıldı. Ancak şimdi açılmalarla birlikte hemen fonlarda azalma olduğunu görüyoruz. Bu tip pandemiye hazırlık çalışmaları çok kaynak ister. ABD’de bilim dünyasında neden Kongre fonu kesiyor diye sesler yükseliyor. Salgın yaratacak yeni bir virüs çıkarsa o herhalde Influenza ailesinden olur diye düşünüyorum. Umarım aldığımız dersleri öyle bir durumda çabucak uygulayabiliriz. Aşı açısından özellikle bu mRNA teknolojisi ile kesinlikle çok çabuk şekilde cevap verebileceğiz.

Son olarak sırf Suadiye’den göç eden iki beyin, siz ve İvet Bahar, ABD’de tıp camiasının önde gelen isimleri haline geldiniz ve her ikiniz de Kadir Has Ödülü ile onurlandırıldınız. Beyin göçüyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu anlamda ödülün sizin için anlamını bir kez daha alabilir miyim?

Beyin göçünü önlemek çok zor. 80’lerden beri artarak devam etmiş. Son senelerde doktorlara şiddetin inanılmaz boyutlara gelmesi kabul edilebilecek bir durum değil. Araştırmacılar zaten Türkiye’de araştırmaya yeteri kadar fon ayrılmadığı için çoktan göç etti. O tesisler, fonlar ve yatırımlar Türkiye’de olmadığı için zaten bunu engellemek çok zor. Kadir Has Üniversitesinde diğer ödülü alan bilim insanı çiftin de dediği gibi yurt dışında olsan da yine de Türkiye adına başarılı oluyorsun. Tabi ki Türkiye’ye de faydan olabiliyorsa veya Türk öğrencileri de yetiştirebiliyorsan bunu tam bir beyin göçü olarak görmemek lazım. Bu bilim insanlarını kaybedilmiş gibi görmek yerine böyle görürsek yurtdışında başarılı olmuş bu insanlar daha fazla iş birliklerine dahil olacaktır, öğrencilerle türlü organizasyonlar yapacaklardır. Kadir Has Üniversitesi bu anlamda köprü kurdu bu yüzden kutlamak gerek.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün