Terapi seansı tadında mistik yolculuk

Taylandlı Weerasethakul´un Cannes Jüri Ödüllü ´MEMORİA´sı vizyonda.

Viktor APALAÇİ Sanat
30 Mart 2022 Çarşamba

Film Taylandlı yönetmenin rüyalara, doğaya, zamana, felsefeye, metafiziğe olan ilgisini sürdürdüğünü gösteriyor. Weerasethakul, izleyicisinin filmini anlamaya uğraşmasını da beklemiyor. Kurduğu mistik dünyaya, halüsinasyonları olan, sürekli tedirgin, endişeli kadın kahramanını çözmemizi de beklemiyor. Bu rolde Tilda Swinton filmin ağırlığını omuzlarında taşıyor.

‘MEMORİA’

Yön. ve Sen: Apichatpong Weeraskethakul

Gör: Sayombhu Mukdeeprom

Kur: Lee Chatemametikool

Müz: Cesar Lopez

Oyn: Tilda Swinton - Elkin Diaz - Jeanne Balibar - Juan Pablo Urrego - Daniel Gimenez Cacho - Agnes Brekke

Apichatpong Weeraskethakul bir Cannes Festivali sırasında tanıştığı Tilda Swinton’a bahsettiği ‘Memoria’ projesinden İskoç aktristen onay alınca filmi adeta bu benzersiz oyuncuya teslim ediyor. Taylandlı yönetmen ülkesi dışında çektiği ve kendi dilinde olmayan (film İspanyolca ve İngilizce) ilk filmi olan ‘Memoria’ son Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülünü İsrailli Nadav Lapid’in ‘Ahed’in Dizi’ ile paylaştı. ‘Memoria’ Kolombiya’nın Oscar adayı oldu.

 

‘Memoria’ Taylandlı yönetmenin rüyalara, doğaya, zamana, hafızaya, metafiziğe, insan varoluşuna, arayışlarına ilgisini sürdürdüğünü gösteren bir drama fantastik film. Yönetmen uzun plan sekanslarıyla, her zaman sabit kalan, travelingi denemeyen, kahramanını takip etmeyen bir kamerayla kaydettiği sahneleriyle, izleyicisini adeta bir terapi seansına götürüyor.

Bir drama fantastik film

Weerasethakul, ilk kez birlikte çalıştığı Tilda Swinton ile yakaladığı uyumla övgüyü hak ediyor. Filmin tüm yükünü omuzlarında taşıyan deneyimli oyuncunun ‘Memoria’nın başarısında payı ve rolü büyük. Yönetmen bizleri, bu sinemasal meditasyon tadındaki filminde, kadın kahramanının bilinçaltında ve gerçeklik algısının sınırları etrafında bir geziye götürüyor. Bu, yalnız kendisinin duyduğu bir ses ile kadının bulanıklaşan bilincinin sınırlarında dolaşan bir ruhsal yolculuk.

Film bu bilmeceyi ağırlıklı olarak ses tasarımından güç alarak çözmek istiyor. Bu tercih ses tasarımını filmin ikinci başrolü yapıyor. Filmde ses mühendisliğinin yanı sıra elektronik punk tarzı müzik yapan, kurduğu grubun beş dakikalık nefis bir konserini dinlediğimiz karakterin aniden oltadan kaybolmasının sebebini anlamıyoruz. Filmin son bölümünde gökte süzülen uzay aracını da anlamlandırmakta zorlanıyoruz.

Esasen yönetmen izleyicisinin filmini anlamaya uğraşmasını da beklemiyor. Kurduğu mistik dünyayı, halüsinasyonları olan, sürekli tedirgin, endişeli kadın kahramanını çözmemizi de beklemiyor. Bu sebeple, klasik anlatım tarzına alışık, durgun, statik mizansenlere, bıktırıcı uzunluktaki sabit planlara tahammülü olmayan izleyicilerin ‘Memoria’dan uzak durmalarını öneriyorum.

Weerasethakul herkese hitap etmeyen, rafine zevklere sahip sinefillere seslenen sinema anlayışıyla ‘Memoria’da gaipten mistisizme, ölüler âleminden ormanlara, maneviyatla doğayı birleştiren garip bir öykü anlatıyor. Derin felsefe içerikli, hareket ve aksiyona yer vermeyen, durgun tempolu filmi, Taylandlı yönetmenin bir meydan okuması olarak görmek mümkün. Meditasyon seanslarını andıran filmleriyle, Weerasethakul bizleri mantıksal değil sezgisel bir dünyaya davet ettiği filminde, bizleri düşsel ve düşünsel bir yolculuğa davet ediyor. Bu yolculukta nedenini anlamaya çalıştığımız bazı konularda zorlansak da yönetmenin her şeyi bir mantığa oturtmanın gerekmediği savına katılmak mümkün.

Filmin açılış sekansında bir otel odasında uykusuz bir gece geçiren bir kadının silah sesine benzer bir sesten tedirgin olduğunu görürüz. Jessica Holland (Tilda Swinton) adlı bu kadın Kolombiya’nın kuzeybatısındaki Medellin şehrinde çiçek satan, orkide çiftliğinde çalışan, bir bahçecilik işletmesi sahibi gurbetçi bir kadındır. Solunum problemi yaşayan Bogota’daki kız kardeşinin (Agnes Brekke) hastanede olduğunu öğrenince hemen yanına gitmiştir.

Filmin ikinci sahnesinde Jessica’nın hastane ziyaretlerinin dışında geçirdiği saatlerde şehri keşfetmeye çalıştığını, kendisine tamamen yabancı bir coğrafyada bir keşif yolculuğuna çıktığını görürüz. Burada başına geleceklerden bihaber genç kadın, Bogota’da her gece duyduğu patlama seslerinden oldukça mustariptir. Jessica ara ara değişik mekânlarda duyduğu garip seslerin sebebini önce elle tutulur, gözle görülür dünyada arar. Duyduğu seslerle bir paranoya içerisine düştüğünü düşünen Jessica, ses mühendisi bir müzisyen olan Hernan’dan (Juan Pablo Urrego) yardım ister. O sesleri Herman’dan ses stüdyosunda yeniden yaratmasını talep eder.

Kolombiya’da And Dağlarındaki bir tüneldeki inşaat firmasında çalışan bir Fransız arkeolog ve ailesiyle tanışan Jessica, ince zevkleri olan, şair ruhlu ve entelektüel bir kadın olduğu için kendileriyle dost olur. Seyahat etmeye alışık genç kadın arabasıyla Kolombiya’nın cangıllarında bir keşif yolculuğuna çıkmaya hazırlanır. Gittiği psikiyatr Constanza kendisine halüsinasyon gördüğünü söyler. Tedavi olarak ilaç yerine, İsa’nın öğretisine uyması için dini içerikli bir kitap hediye etmiştir.

Nehir kenarında tek başına yaşayan, avladığı balıkları temizlerken tanıştığı Hernan (Elkin Diaz) ile Jessica ortak duygular taşıdığını fark eder. Kendisinden kafasının karışmasına neden olacak şeyler öğrenir. Kendisini asırlardır yaşayan bir uzaylı olarak tanıtan balıkçı Hernan, duyduğu sesleri sadece kadının duyduğunu ve uykusuzluğunu yalnızca kendisinin çözebileceğini söyler.

Televizyon seyretmeyen, şehir hayatından nefret edip evinin dışında hiçbir yere gitmeyi arzulamadığını söyleyen, ömrü boyunca doğada büyüyen, mütevazı bir köy evinde yaşayan Hernan, filozofça söylemlerde bulunan, ülkesinin yaşadığı iç savaştan acı hatıraları olan, garip ve gizemli bir kişidir. Çok geçmeden baskı yıllarında yaşadığı korkulu günleri öğreniriz. Anlatılanlardan etkilenen Jessica’nın gözyaşları, evrensel bir dünyanın yarattığı korkuların gözyaşlarıdır.

Ses tasarımı filmin ikinci başrolü

Apichatpong Weerasethakul 1970 Bangkok doğumlu bir yönetmen- senaryo yazarı-yapımcı-kurgucu ve görüntü yönetmeni. Mimarlık ve güzel sanatlar tahsili yapan Tayvanlı sanatçı, çalışmalarında belgesel ve kurgu arasındaki değişen sınırları keşfetmek için genellikle profesyonel olmayan oyuncularla çalışır, doğaçlama diyalogları filmlerinde kullanır.

Filmlerine yansıyan (röportajlarında sıkça tartışılan) temalar arasında rüyalar, doğa ve cinsellik (kendi eşcinselliği dâhil) var. 2006 yılında Venedik Film Festivalinin ana yarışmasına seçilen filmi ‘Syndromes and Century’ bu festivalde yer alan ilk Tayvan filmi olmuştu. 2010’da Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye Ödülünü kazanan, kariyerinin en önemli filmi ‘Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor / Loong Boonmee Rekeuk Chat’ bu festivalin en büyük ödülüne ulaşan ilk Tayland filmi unvanına ulaşmıştı.

Ben kendisini 2-3 kez Cannes Festivalleri sırasında gördüm. Weerasethakul’un bu festivalin gözde yönetmenleri arasında yer aldığını söylemek mümkün. Okunması ve telaffuz edilmesi son derece zor olan isminin, Festival Direktörü Thierry Frémaux tarafından takılmadan kolayca söylenmesine hayret ettim. Yönetmen, 2004’te Cannes’a ilk gelişinde ‘Sud Pralad’ ile ana yarışmada Jüri Ödülü kazanmıştı. 2015’te festivalin Belirli Bir Bakış bölümünde yer alan ‘Rakti Khon Kaen’ Cannes’dan eli boş ayrılmıştı.

Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor’da, böbrek yetersizliğinden ölmek üzere olan Boonmee Amca taşradaki evinde son günlerini sevdikleri ve akrabalarıyla geçirir. Metafizik konuların yanı sıra ilkel inançlara ve yeniden doğuşa göndermeler yapan film için Jüri Başkanı Tim Burton “Güzel, tuhaf bir rüya” tanımlamasını yapmıştı. Kendi hesabıma filmin Cannes tarihinin en kötü Altın Palmiyeli filmi olduğunu düşünmüştüm.

Filmin başrolünde uluslararası üne sahip yönetmenlerin gözde oyuncusu Tilda Swinton var. Kendisini bu yıl Pedro Almodovar’ın ‘İnsan Sesi / The Human Voice’unda ve Wes Anderson’un ‘The French Dispatch’inde izledik. İskoçya’nın kökü 9. yüzyıla uzanan aristokrat bir ailenin kızı olan Tilda Swinton (62), bir performans sanatçısı kimliğinin yanı sıra iddialı bir şair. ‘Memoria’da okuduğu şiirle bu hasletini de dile getiriyor. Tiyatro ve sinemada 100’e yakın rollerinin birinde, ‘Michael Clayton’ ile 2007 yılında En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar Ödülü kazandı. Cambridge mezunu, Sosyalist Parti üyesi bu özgün oyuncunun kariyerindeki en beğendiğim film, Lynn Ramsey’in ‘Kevin Hakkında Konuşmalıyız / We Need To Talk About Kevin’ (2011). ‘Memoria’nın uluslararası oyuncu kadrosunda, Fransız arkeoloğu canlandıran Jeanne Balibar var.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün