Yahudi bir kadının Auschwitz-Birkenau gezisi

Perspektif
14 Ocak 2022 Cuma

Ömer Faruk Alpdoğan

Günlerce süren bir yolculuk, yük vagonlarının içerisine on yedi kişi zor sığarken tam 77 kişiyle birlikte, susuz, gıdasız, havasız kaldığını hayal et. O kalabalık içerisinde, tuvalet ihtiyacını gidermeye utandığını, bağırsaklarının ağrılarla sızladığını, midene kramplar girdiğini, havasızlıktan başının döndüğünü, alnından akan terin göz çukurlarına düşüp gözünü yakıverdiğini, üzerindeki kıyafetin ter sebebiyle ıslanmış olmasının seni nasıl rahatsız ettiğini hayal et. Yolculuk esnasında, hayata veda eden cesetlerin yaydığı o ağır kokuların, sana eşlik ettiğini hayal et. Vagonları dışarıdan sürgüledikleri için çaresizlik içerisinde çare arar gibi haykırdığını hayal et. Birkaç günün sonunda verilen molalarda, dışarıdan açılan sürgülerin içeriye soğuk hava vermesiyle, terden ıslanan vücudunun bir an da buz kestiğini ve vagondaki cesetlerin barbarca taş yığınlarının üzerine gelişigüzel atıldığını hayal et. Ölü bebekleri, hamile kadınları, zihinsel ve fiziksel engelli çaresiz insanları hayal et. Günlerce süren yolculuk sonrası demir vagonlarının soğuduğunu ve hayatta kalanların, hayata veda edenlerin kıyafetlerini alarak sırasıyla ısınmak için kullandıklarını hayal et. Nefes almanın dahi güçleştiği, yutkunmanın acı verdiği, açlık sebebiyle mide uğultuları işittiğini, açlıktan kokan ağız kokularının ve dışkı kokusunun mide bulandırıcı etkisi sebebiyle kusan insanları hayal et. Susuzluktan sıcak, acımsı idrarını içmek zorunda kalanları hayal et. Vagonun son durağa gelmesine rağmen, içinde saatlerce bekletildiklerini hayal et. Sonunda sürgünün açıldığını Polonya’nın soğuk ayazında, kalın paltolarıyla, deri eldivenleri ve botlarıyla onları karşılayan Nazileri ve Almanca “Çalışmak özgürleştirir” anlamına gelen “Arbeit Macht Frei” adlı kampa giriş yaparken, Nazi Marşı’nı ıslık çalarak seslendiren, insanlar üzerinde canice deneyler yapan bir şeytanla Josef Mengele ile karşılaştıklarını hayal et. Fiziksel-zihinsel engellileri bir tarafa, çocukları bir tarafa, çalışabilecekleri ve çalışamayacak kadar çelimsiz olanları bir tarafa ayırdığını hayal et. Bir annenin, engelli çocuğundan, bir kız çocuğunun ise annesinden çığlıklara eşlik eden gözyaşları ile koparılışını hayal et. Fiziksel ve zihinsel engelli çocukların annelerinin gözleri önünde katledildiğini hayal et. Günlerce süren yolculuk sebebiyle, kişisel bakımlarından yoksun bırakılan kadınların, Nazi askerlerinin kahkahaları eşliğinde zorbalıkla kıyafetlerinin çıkarılışını ve çıplak vücutlarının utancından dolayı elleriyle yüzlerini kapatıp, ölmek isteyen kadınları hayal et. Hepsinin saçlarının kazıtıldığını, tozlu sabun ve tazyikli suyla yıkandığını, suyun basıncından dolayı kemiklerinin dahi ağrıdığını hayal et. Sonrasında, o kadınlar soyunurken, kendilerine kahkaha atan Naziler tarafından vajinal ve oral olarak tecavüze uğrayışlarını hayal et. Kimilerinin isyan edip idam edildiğini, kimilerinin evlat acısıyla Tanrı’ya isyan ettiğini hayal et…

Sen bunları hayal etmekte dahi zorluk çekerken, milyonlarca Yahudi, Çingene ve azınlık gruplara mensup olan kadınlar bu durumu yaşadı. Peki sana düşen ne? Saygı göstergesi olarak yalnızca anma törenlerine katılıp, bir buket karanfil bırakıp, hayatına kaldığın yerden devam etmek mi! O kadınları herkes saygıyla anar ama biz hissederek analım ki belki o zaman gözlerimizden samimi bir damla yaş gelir. Belki o zaman o kadınlar hak ettiği o yüce statüye kavuşur ve inanıyorum ki o zamanın ilk adımı, bu makaleyi sonuna kadar okumanızla başlamış olacaktır.

(Tüm Holokost kadınlarını sevgiyle, saygıyla ve kalpten hissederek anıyorum.)

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün