Hayatıma aşığım! Ya siz?

Yataktan ne kaldırıyor sizi? Aşık olduğunuz bir hayat yaşayın.

Anita KANETİ Yaşam
15 Aralık 2021 Çarşamba

Hayatınızı tutkuyla yaşıyor musunuz? Hayatınızı yaşamak için heyecan duyuyor musunuz? Doyasıya yaşıyor musunuz? Yaşamak için bir iştahınız var mı? 

Önceki yazımda hayatınızın amacı ne demiştim; Einstein “Amacınızı bulun ve sizi ona götüren yollardan gidin, götürmeyen yollardan gitmeyin” derdi demiştim. Görüyorum ve arttırıyorum. Hayat amacını bilen bir insan hayatını yaşamak için coşku duyar, yanıp tutuşur. Kendi içinde karışık olan bir insan tutuklaşır, oradan oraya savrulur, mesafe kat edemez. Önceki yazımdan sonra bana ulaşıp benim için hayatın amacının ne olduğunu soranlar oldu, işte bu yazı da biraz buna istinaden ortaya çıktı.

Tıp doktorlarının altını çize çize söylediği gibi insan vücudu bildiğimiz en karmaşık ve bir o kadar da kırılgan bir makineyken hayatta kalmamız nasıl mucizevi olmaz ki. Onun için her sabah o mucizeyi yaşamak için heyecanla uyanabilsek diyorum.

Sabahları yataktan kalkmak…

O zaman soruyorum, sizi yataktan ne heyecanla kaldırır? Katıldığım bir eğitimde katılımcılardan biri “Sabahları uyanmakta zorlanıyorum, ne yapmalıyım?” diye sormuştu. Eğitmen bize şöyle bir senaryo vermişti: “Eğer sabah 4’te benimle sahilde buluşursanız size 10 bin dolar vereceğim, buluşur musunuz?” Hiç tereddüt etmeden hepimizin “Evet!” dediğini çok net hatırlıyorum. Eğitmen de bunun üzerine bize demişti ki, “Hayatınızda 10 bin dolar kadar, hatta daha fazla değer verdiğiniz uğraşlarınız olsun her sabah hiç zorluk çekmeden kalkarsınız.” Boş her anında elinde telefon, oyun oynayan, Instagram’da dolaşan (kendimden biliyorum) kıymetli günümüz insanları; 10 bin dolar değerinde ne uğraşlarınız olabilir de her sabah yaşama aşkıyla ve büyük bir coşkuyla yataktan kalkarsınız?

Yakın zamanda ‘Lucifer’ diye bir dizi izlemeye başladım Netflix’te. Şeytanın cehennemden sıkılıp dünyaya gelip insanları cezalandırmaya burada devam etmesiyle ilgili ilginç bir dizi. (Tavsiye ederim.) Bir bölümünde şeytanın karşılaştığı insanlardan biri: “Benim Allah’ım para. Bunun için yaşıyorum, sabahları bu uğurda çalışmak için uyanıyorum” diyordu. Bu beni epey bir düşündürdü. Neleri hayatımızın merkezine koyuyoruz diye düşündüm, neler için uyanıyoruz sabah o yataktan kalkıyoruz diye düşündüm. Kariyerimiz, beğenilmek ihtiyacımız, hayattan zevk alma isteğimiz... Bunlar etrafımda gördüğüm bazıları. Hepsi çok kıymetli ve bizi biz yapan şeyler. Hepimiz bambaşka şeyler yaşıyoruz ve hayat bizi farklı farklı şeylere önem verecek hale getiriyor… Bunları fark ederek, bizim için neyin önemli olduğunu sorgulayarak bizi heyecanla yaşama bağlayacak değerlerimizin çıkacağına inanıyorum.

Hayattan zevk almak…

Hayatımızı nasıl geçireceğimiz konusunda Latin edebiyatında çok bahsi geçen iki farklı görüş var. Biri Horatius’un (carpe diem: anı yaşa sözünün sahibinin) geldiği Epiküriyen ekolü, diğeri ise Marcus Aerelyus ile de tanınan Stoisizm ekolü. Epiküriyenler ‘hayattan zevk almak hayatın asıl amacı olmalıdır’ derken, Stoisizm ekolü ‘onurlu yaşayan birinden daha büyük bir zevk alan yoktur’ der. Zevke ulaşma yolları farklı da olsa ikisinin ortak noktası da hayattan zevk almaya odaklı yaklaşımlardır. Oysa ki modern hayat bunun için çok komplike değil mi? Hayat bitmek bilmeyen zorluklarla dolu. Gerçekten buraya geliş amacımız keyif olabilir mi? Öyleyse de hayatımızı mutlu olma uğurunda yaşamak bize gerçekten keyif getirir mi? Hayatta kendi mutluluğumuzdan çok daha büyük şeyler olabilir mi mesela? Her gün sosyal olup, kafe/müze gezmek veya da bize keyif veren şeyleri yaparsak gerçekten mutlu olur muyuz?

Mutluluk araştırmacısı, Amerikan Psikoloji Enstitüsü geçmiş başkanlarından, psikolog Martin Seligman bu konuda bizi aydınlatan isimlerden. Araştırmaları sonucunda üç seviye mutluluk olduğunu söylüyor. Bunların bazılarına sahip olup diğerlerine sahip olmamak da mümkün diyor. Bunlar:

  1. Keyif almaktan gelen mutluluk – Bu mümkün olduğunca pozitif duygu dolu hayatlar ve bu pozitif duyguları arttırmak için gerekli yeteneklerin (anda kalabilmek gibi) geliştirilmiş olduğu hayatları anlatmak için kullandığı tabir. Bolca fiziksel zevk veren şeylerin peşinden koşmak, tatlı yemek, partilere gitmek, masaja gitmek vb. Bu mutluluk seviyesi insanın genetiğine çok bağlı. Yani toplumun ciddi kısmı bu şekilde çok uzun vadede mutluluğu yakalayamıyor. Buna ek olarak, keyif almaktan gelen mutluluk kolayca alışkanlık haline gelip mutlu eden o şeyin değerini hızlıca kaybedip daha fazlasını istemeye sebep oluyor. Buna vanilyalı dondurma etkisi diyor Seligman: İlk kaşıkta tadını iliklerimize kadar hissettiğimiz, sonuna yaklaştıkça artık tadını bile fark etmediğimiz birçok fiziksel zevk gibi.
  2. Uğraşlardan gelen mutluluk – Bu flow state diye tabir edilen, yaparken zamanın nasıl geçtiğini unuttuğu uğraşları olan, gerçekten kendini adadığı uğraşları veya hayatta rolleri (ebeveyn olmak gibi) olan kişilerin yaşadığı mutluluğu anlatıyor. Bir öncekinde keyifli hissederken burada aslında hissedilen hiçbir şey yok. Uğraşları ve kendilerinden başka hiçbir şey yok, zaman bile duruyor. Mesela piyano çalarken müzikle bir olan piyanistlerin yaşadığı haz. Bir öncekinin aksine bu genetiğimizden etkilenmiyor ve buna ulaşmak için herkes onları flow state’e (yaptığı işle bir olduğu, zamanı unutma haline) getirecek uğraşları bulabilir. Bunlar kişinin başarılı olduğu ve yapmaktan keyif aldığı yeteneklerini geliştirmesiyle bulunuyor.
  3. Anlamdan gelen mutluluk – Seligman’a göre bu gerçekten saygıdeğer bir mutluluk seviyesi. Burada da kişinin yeteneklerinin ve değerlerinin bilincinde olması hakim. Ama bir öncekinin aksine, bir şeylere ait olmak, kendinden daha büyük bir amaca katkı sağlamak için kullanıyor olması gerekiyor. İşte Seligman’a göre en üst seviye mutluluk bu.

Bütün bunlar üzerine, yaptıkları araştırmalarla hangisinin uzun dönemli mutluluğu daha çok etkilediğini araştıran Selligman ve ekibi bir tek anlamlı hayatın uzun vadede mutluluğa ciddi etkisi olduğunu, ikinci seviyenin kısmen etkisi olduğunu ve birinci seviyenin hiç etkilemediğini görüyor. İlginç değil mi?

Tam da bu noktada ben diyorum hayatın amacı tam da bu – 3. seviye mutluluğu getiren şey – anlam. Sonucunda en yüksek seviye mutluluğa ulaşıyor olmak belki de hayatın amacının bu olduğunun bir kanıtı? Değilse de çok güzel bir katma değer en azından! Çünkü bana göre hayatın amacı, kendine bir şeyler katmak, kendini kendinden büyük bir şeye bağlamak için belki okumak, öğrenmek, kendini geliştirmek. Belki bundan daha da fazlası, bardağını güzelliklerle doldurup taşırmak ve başkalarına da bir şeyler katmak. Kendini geliştirip, kendinden büyük bir amaca hizmet etmek. İyilik yapmak... İyilik kazansın diyenlerdenim ben. Kendimize de başkalarına da bol bol sevgi verdiğimiz günlerin hayaliyle yaşayanlardanım ben. Bu sebeple de yaşam koçluğu alanına giriş yapanlardanım, bu niyetle bu yazıları yazanlardanım. İyi ki de yapanlardanım, şu an size en yüksek mutluluk seviyesinden sesleniyorum. İyi ki de yapanlardanım, aşık olduğum bir hayat yaşıyorum.

Nil Karaibrahimgil’in de şarkısında söylediği gibi: “İnsan filmlerde görüyor rüyalarını rafa kaldırmayanları, bazen romanlarda okuyor söylenenlere aldırmayanları, ne mutlu rüyasına uyananlara”. 15 yaşında dünyamızı koruyun diyen Greta Thunberg’i veya 90’larında yoga eğitmeni olup gençlere ilham veren Facebook fenomeninin hikayelerini imrenerek izlemiyor muyuz? Sizin kendinizden büyük nelere dokunma arzunuz var? Sizin için hayatın amacı ne olsun? Sizi yataktan neler aşkla kaldırır? Sizin hayatı yaşama iştahınızı ne kabartır?

Görüşlerinizi Şalom Twitter hesabından bekliyorum. Daha fazlası için beni Instagram’da @coachanitakaneti hesabında bulabilirsiniz.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün