Babam ve basketbol

Artık ne kadar olduğunu hatırlamadığım bir süredir parçası olduğum Şalom´a yazdığım en zor, en kalpten yazı bu olacak. Burada basketbol hakkında iki kelam edebilmemi sağlayan, spor aşkını bana veren babamı artık anılarımda, yazılarımda yaşatacağım.

İgal ERS Spor
8 Aralık 2021 Çarşamba

Daha önce yazılarımdan herhangi birine rast geldiyseniz, kulağa klişe olarak gelme pahasına “basketbol hayatın bir parçasıdır” dediğimi görmüşsünüzdür. Bunu derken samimiydim çünkü basketbol benim için babamla birlikte vakit geçirme, hayatlarımızı paylaşma, gerektiğinde dert yanma gerektiğinde eğlenmek için bir araçtı aynı zamanda. Yıllar içinde, yurtdışında yaşadığım dönemlerde aldığım veya gönderdiğim günaydın mesajının parçasıydı. İstanbul’da olduğum zamanlarda perşembe akşamlarının değişilmez planıydı beraber Euroleague maçı izlemek.

Bunların ötesinde kendi deyimiyle genç bir ruha sahip olduğundan dolayı benim ve arkadaşlarımın İzzet Abi’si olmasının da vesilesi oldu basketbol. Obradovic önderliğinde Fenerbahçe’nin yaptığı atılımla geçirdiği altın dönemde arkadaşlarım da bizim muhabbetimize dahil olmuştu. Yerel spor kültürümüzün getirdiği gibi ‘totemlerimiz’ vardı. Örneğin maçın saati ne olursa olsun, yarıda kahve içilmesi şart olmuştu. Sigara dumanı eşliğinde geçen maçlarda her türlü duygu geçişlerini beraber yaşardık. Bu süreç içinde kız arkadaşlar, okul, iş dertleri ve daha birçok konu konuşulurdu. Benim ikinci yurtdışı macerama çıkmam bu durumu değiştirmemişti, ekip maç izlemeye devam etti. Nasıl Obradovic Fenerbahçe’ye bir kültür oturttuysa, biz de kendi çapımızda bir basketbol kültürü oturttuk aramızda.

Babamın bana (bize) kazandırdığı basketbol kültürü devam ediyor ancak onun yokluğunun acısı hâlâ çok taze benim için. Sosyal medyada gördüğüm her transfer dedikodusunun ekran görüntüsünü ona atamamak, onun bana amatör bir scout edasıyla attığı “Şu çocuğa bir bak kimmiş” mesajını almamak çok zor. O çok sevdiği Fenerbahçe'nin Euroleague maçlarını izlerken elimin telefona gidip mesaj atmak istemesine engel olmak daha da zor.

Yakından takip ettiğim spor yorumcularından biri olan Mehmet Demirkol’un sürekli tekrarladığı bir lafı var: “Bir ebeveyn çocuklarına bir enstrüman, bir dil ve bir spor vermeli.” Bu sözünde ne kadar haklı olduğunu şimdi kat be kat daha iyi anlıyorum. Babamın bana verdiği bu sporla yaşadığım değişik ülkelerde envaı çeşit insanla ortak bir dile sahip oldum. New York’ta bir kapıcıdan, Paris’teki taksi şoförüne, İspanya’da Yunan bir restoran sahibine kadar herkesle iletişim kurmamı sağladı.

Bunun ve bunun gibi bana kattığı sayısız şey için ona sonsuza kadar minnettar kalacağım…
 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün