Kafesin ardındaki bu kuş, hapsedilmiş mi yoksa koruma altında mı?

Bilen biliyor, yıllardır söylediğim bir sözdü. “Anka kuşu misali, kendimi kendimden yeniden yarattım” der dururdum. Derken onun kuşları ile karşılaştım: Bennu kuşları. Anka kuşunun antik Mısır´daki arketipi. İlk olarak Muse Contemporary´nin Levent´teki galerisinde karşılaştığım Bennu, daha sonra Alaçatı´da görüldü, derken Beyoğlu Kültür Yolunda Saint Antoine Kilisesinin bahçesine geçti. Aynı zamanda Balat´ta, Küçük Mustafa Paşa Hamamında ´Bennu Stasis /Aydınlıkta Yeniden Buluşacağız´ mekâna övgü yerleştirmesinde (küratör Sinan Polvan) görüldü. Birken iki, iki iken üç ve üçten çok olarak karşımıza çıktı. Bennu hareketi, gençleşmeyi, yeniden doğuşu simgeliyordu. Oysa stasis durmayı çağrıştırıyordu. “Gerçekte hiçbir şey tam olarak durmuyor. Zamanın içinde ayrıştırabileceğin bir an. Dolayısıyla stasis denge anlamına geliyor” diye açıklıyordu sanatçı. “Yukarının aşağıya aşağının yukarıya eriştiği an.”

Dalia MAYA Sanat 1 yorum
1 Aralık 2021 Çarşamba

Küçük Mustafa Paşa Hamamının taş duvarları Bennu kuşlarının şırıltısıyla dolarak yeniden canlanıyor. Zaman içinde bir yolculuk bu yaptığımız. Hamamın bir zamanlar suyla ve sabun kokularıyla temizlenip arınan ziyaretçileri şimdi de Bennu kuşlarının mırıltısına eşlik eden müzik ve taze kesilmiş çim kokularıyla şifalanıyorlar.

Baba tarafından Yahudi kökenli Güney Afrikalı sanatçı Jake Michael Singer’in paslanmaz çelik çit malzemesini kesip birbirine yapıştırmasıyla yarattığı dev kuşlar sert ve dayanıklı malzemeyi bir araya getirerek nasıl da insanı maddenin ötesinde spritüel ve uçucu olanın akışına taşıyabileceğinin kanıtı gibi. Kuşların üretildiği malzemeler de benzeri bir paradoksa işaret ediyor. Çit yapmak için, bir şeyleri içeri ‘hapsetmek’ için kullanılan paslanmaz çelik malzemeden ‘özgürlüğü simgeleyen’ kuşlar yapmak. Bu paradoks sanatçının yaşadığı Güney Afrika’nın aparteid tarihi ile de bağlantılı. Ancak politik olarak adı tanımlanmış olmasa da dünyanın her bir köşesinde bir çeşit aparteid/ayrımcılık hali yaşanmıyor mu? Yaşadığımız güvenlikli sitelerin Johannesburg’de beyazların yerleşik olduğu yüksek duvarlarla çevrili yaşam alanlarından çok mu farklı? Ya da yaşadığımız ülkeden başka bir ülkeye gitmek istediğimizde bir pasaporta ihtiyacımız varsa, özgür müyüz? Bu açıdan bakınca, ayrımcılık insanlığın bir anomalisi değil de sürecin doğal bir sonucu olmuyor mu?

Hamamın girişinde tek bir Bennu kuşu bir kafesin içine hapsedilmiş. Yoksa kafesin içinde korumaya mı alınmış? Bizler her birimiz evlerimizde, yaşadığımız şehirlerde özgür müyüz? Yoksa kendi evlerimizin, hatta kendi düşüncelerimizin, duygularımızın içinde hapis miyiz? Özgürlükle hapislik arasındaki sınır nerede başlıyor? Nerede bitiyor?

Muse Contemporary’nin kurucusu Ayşe Pınar Akalın’ın aracılığıyla altı aydır İstanbul’da yaşayıp bu sergi için çalışan Jake Michael Singer süreç içinde şunu da fark etmiş. “Özgür olmak için güvende olmanız gerekir. Kendinizi güvende hissetmezseniz nasıl özgürce hareket edebilirsiniz ki?

Buhar odasında bir Bennu kardeşleri ile grup halinde uçuşuyorlar. Sanatçının Murmuration /Mırıldanma serisinden bu kuşlar. Kuşların davranış şekli bu. Bireylerin bir araya gelerek bir grup halinde hareket etmesine çağrışım yapıyor. Ancak bütünün bu hareketi bireyinkilere benzemiyor. Gücün organizasyon içinde dengeli olarak dağıldığı, merkezi olmayan sosyal gruplaşma hali. Balık filolarında, nöral ağlarda, insan kalabalıklarında olduğu gibi. 

Uzun uzun anlamını konuşabiliriz” diye düşüncelerini kesiyor Jake Michael Singer, “Ancak iyi bir sanat eseri bana göre kavramsal anlamından öte, insanları duygusal olarak kendine çekebilen eserdir. Bence bir sergide herkes kendini eserin içinde bulabilmeli, eseri deneyimleyebilmelidir.” Bu arada, sergi için özel tasarlanmış müzikle birlikte bir akış haline geçiyor insan. Öyle bir akış ki… Her ne kadar sanatçının eserlerini üretirken asteroid Bennu hiç aklında yoksa bile, serginin açılış günü asteroidin de dünyaya en yakın olduğu zamana denk gelmiş. “Rastlantı, eşzamanlılık, denk düşüşler, akış… İnsan her zaman süptil olanın, maddenin ötesinde olanın arayışında…” Güney Afrika coğrafyası da buna uygun. 1870’li yıllarda Litvanya’dan Güney Afrika’nın unutulmuş ve ıssız topraklarına gelmiş bir Yahudi ailenin çocuğu o. 

Bennu heykellerinin yanı sıra iki resim çalışması da eşlik ediyor sergiye. Serginin adındaki “Aydınlıkta Yeniden Buluşacağız” temasına ait eserler bunlar. İki renk boya ile tekrar eden kısa kesik çizgilerden oluşan meditatif bir çalışma. Kısa çizgiler Bennu’ları oluşturan kısa çelik parçaları çağrıştırıyor. Resimleri oluşturan iki renk boya bir araya geldiğinde morlara, kırmızlara yeşillere, mavilere dönüşüyor. Bütüne baktığınızda Güney Afrika manzaralarını yansıtıyorsa da manzara çok önemli değil. İzleyici resmin içinde kayboluyor sonra yeniden kendisini buluyor. Kaos düzene, düzen kaosa eviriliyor. Bir nevi yeniden doğuş burada da var. Resme biraz yakınlaşıp detaylara baktığınızda sanatçının nerede sakin olduğunu, nerede sinirlendiğini, nerede kıvrandığını görüyorsunuz. Bu meditatif çalışmayı yaparken aklına düşen sözcükleri tuvalin arkasına yazıyor. Sözcükler her biri derin anlamlar, Çin kültürüne atıfta bulunan hikâyeler taşıyor beraberlerinde…

Hepsi bir arada Hamam’da. İhtiva eden ihtiva edilenle bir olmuş, doğuyor, yenileniyor, gençleşiyor, ölüyor, yeniden doğuyor. Olma ve yeniden olma süreci. Aydınlıkta yeniden buluşma süreci. Tıpkı Güney Afrika’nın kimsenin bilmediği uzak topraklarına gelip yerleşen bir Yahudi ailenin Afrikalılaşması gibi. Doğada kendini yeniden bulmak gibi.  Sanatçının babasının ölümünden sonra amcasının söylediği Afrika sözü gibi… “Cennet Bahçesinde yeniden buluşacağız.” Cennet bahçesi, Afrikalıların cennet bahçesi kadar Yahudi kültürünün de Cennet Bahçesi… Belki de hepimizin özlediği, yer çekimine rağmen boşlukta uçuşma hali… Her şey ve hiçbir şey, aynı anda…

Jake Michael Singer’in işi öylesine sihirli bir ortama taşıyor insanı. Nefesinizi tutup içinde kayboluyor ve sonra kendinizi yeniden buluyorsunuz. Bennu gibi, kendinizi kendinizden yeniden doğururcasına.

ANTİK MISIR MİTOLOJİSİNDE BENNU

Mısır Mitolojisindeki ilgili yaradılış anlatısına göre Asıl varlık Atum, doğruyu söyledi ve kalbinden Bennu adında bir çıktı. Dünyanın ilk suları üzerinde uçan Bennu, sonunda bir kayayayerleşti. Ardından yaradılışın doğasını belirleyecekti. Yenilenme, gençleşme, güneşin doğuşu ve katarsis. Hareket, enerji, su ve hava.  “Böylesi bir katarsis sergisinin hamamda gerçekleşmesi ayrıca etkileyici.”

ASRTEROİD BENNU

Hava ve birken iki, iki iken üç, üçten de çok olma asteroid açısından da dikkati çeken bir konu. Çünkü bu asteroid bir çeşit çekim gücü ile bir arada duran bağımsız materyallerden ve aralarında yüzde 20 ila 40 oranında boşluktan oluşuyor. Jake Michael Singer’in kuşlarında boşluk yok ancak parçaların bir araya gelişlerindeki tüm o yoğun çelik ağırlığına rağmen boşluk kadar hafif biretki yaratıyorlar izleyicide. “Boşluk ve doluluğun aynı bütünün parçaları olduğunu düşünüyorum” diye açıklıyor sanatçı. “Birinin olması için diğerinin de olması gerekir. Bir şeyin dolması için önce boş olması gerekir. Eserimi ihtiva eden bu hamam gibi. Belki de tarihin boşluğunu taşıyordu… Burada yıkanmış tüm insanlığın, burada olan herkesin yokluğunu.”

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün