Hayat: İnteraktif dizi filmi

Bir yapımcı bir dizi film yapacağı zaman önce senaryoyu hazırlar. Sonra senaryoda geçen mekânları oluşturur, film setlerini hazırlatır. Sonra dizide rol alacak kişileri ayarlar. Tanrı da adeta bir film yapımcısı gibi, önce filmin senaryosu olan Tora´yı yazmıştır.

Hessi ENNEKAVİ Kavram
3 Kasım 2021 Çarşamba

Bir yapımcı bir dizi film yapacağı zaman önce senaryoyu hazırlar. Sonra senaryoda geçen mekânları oluşturur, film setlerini hazırlatır. Ardından dizide rol alacak kişileri ayarlar. Önce figüranlar, yardımcı rollerde onayacaklar, sonra ana karakter oyuncuları ve en sonda da başrol oyuncularını belirler. Özellikle ana karakter oyuncuları ve başrol oyuncularının senaryoya uyumlu özelliklerde olması gerekir.

Tanrı da adeta bir film yapımcısı gibi, önce filmin senaryosu olan Tora’yı yazmış, sonra senaryoda geçen mekânlar olan evreni ve dünyamızı tasarlamış, onları filme uygun şekilde dekore etmiştir. Ardından figüranlar, yardımcı oyuncular vs olarak doğadaki çeşitli ögeleri, bitkileri ve muhtelif hayvanları seçmiş, en sonda ise başrol oyuncuları olarak insanları yaratmıştır. Bu başrol oyuncuları dizinin başında Adem ve Havva iken, ilerleyen zamanda Noah, Avraam, Yitshak, Yaakov, Moşe gibi dizinin gidişatına uygun karakter özelliklerindeki başrol oyuncuları devreye girmiştir.

Dizide her zaman muhtelif zamanlarda oynayacak, yeri gelince sahne alacak yardımcı ve ana karakter oyuncuları olmuştur. Tanrı her role uygun karakteri oluşturup o rolde oynatmıştır. İyiliksever insan rolünde Avraam vardır. Kudretli, yargısal insan rolünde Yitshak vardır. Dengeyi ve birliği sağlayan insan rolünde Yaakov vardır. Ama bu filmin sabit bir senaryosu olmasının dışında, interaktif özelliği de vardır. Yani oyuncular senaryoda yazan rolleri kendi iradeleriyle ve özgür seçimleriyle farklı şekillerde de oynayabilmekte ve bu durumda film, olayların gidişatına göre farklılaşabilmektedir. İşte biz de, aslında bu dizi filmin ilerleyen bölümlerinde rol alan oyuncularız ve oyun şeklimizle filmin gidişatını etkilemekteyiz. Hepimiz bu filmi mutlu sona ulaştırmak için bir şeyler yapmak durumundayız. Ve bir an evvel... Çünkü filmin sonu yaklaşmaktadır…

Avraam’ın Sara’nın ölümüne fazla ağlamaması

Tora, Sara’nın ölümü üzerine, Avraam’ın onu methetmek ve ağlamak üzere geldiğini belirtir. Ama Tora’da bu amaçla kullanılan ‘velivkota / onun için ağlamak’ sözcüğündeki ‘kaf’ harfinin küçük yazılmış olduğunu görüyoruz. Bu yazılım, Avraam’ın ağlama şekline bazı vurgular yapar. Tora’nın 70 yüzü olması gibi, bu durumun da birden çok açıklaması vardır. Bunlardan bazılarını sıralamak istiyorum. Öncelikle Avraam, geliş amacı olan Sara’yı methetmek kısmını alenen yapmak istemiş, ama üzüntüsünü ve ağlayışını kendisine özel tutmuştur. Sara’nın ölümü, sanki Yitshak’ın kurban ediliş haberini duyması üzerine olmuş gibi gözükmektedir. Oysaki Tora, Sara’nın o güne kadar doya doya yaşadığını ve yaşam yıllarının zaten bu kadar olduğunu vurgular. Avraam da ağlama seviyesini bu bilinçle düşük tutmuştur. Ayrıca her gece Arvit duasında Tanrı’dan, Satan’ı önümüzden ve arkamızdan uzaklaştırmasını isteriz. Önümüzdeki Satan, onun bizi tuzağa düşürmeye çalışan veya iyi bir davranıştan vazgeçiren yönüdür. Arkamızdaki Satan ise daha da tehlikelidir. Yaptığımız iyi bir davranış ya da mitsvadan sonra, karşımıza o konuyla ilgili negatif bir durum çıkarır ve yaptığımız mitsvadan pişman olmamıza neden olur. Böylece tüm çabamız boşa gider. İşte Avraam bu tuzağa da düşmek istemedi. Tanrı’nın Yitshak’ı kurban etme emrini dinleyip bu yüzden karısını kaybetmiş olabileceği düşüncesine kapılıp ekstra ağlamadı. Başka bir midraş, bize Avraam’ın, ölen karısının yüzüne bakarak, onun ölüm meleği tarafından canının alınmamış olduğunu (yüzü bembeyaz değildi ve koku yoktu), yani ‘Tanrı’nın öpücüğüyle’ tabir edilen şekilde öldüğünü anladığını ve içi rahatlayarak onu hemen Mahpela Mağarasına gömmek için harekete geçtiğini belirtir. Yine geleneksel bilgilere göre, Avraam’ın yas döneminin Kipur ile Sukot arasına denk geldiği ve yom tov günleriyle kesildiği de vardır. Her ne kadar Tora o zaman henüz verilmemiş ve bu günlerin yom tov olacağı belirtilmemişse de Atalarımız bu günleri biliyor ve dikkate alıyordu. Tüm bu sebeplerle Avraam’ın, karısı Sara’nın ölümüne neden fazla ağlamadığını açıklayabiliyoruz.

Avraam bir dev miydi?

Midraş’ta ilginç bir ifade vardır: “Avraam bir devdi, 74 kişinin yediğini yedi.” Bu söz tabii ki Avraam’ın manevi yönünden bahsetmekte. Şemot’ta bahsedilen, Moşe, Aaron, Nadav, Abiu ve 70 ileri gelenin dağa çıkıp bir vizyonla Tanrı’yı algılayıp Tanrı’nın Onuruna bakarak yiyip içmeleri olayında, toplam 74 kişi bu deneyimi yaşamış oldu. İşte Midraş’taki bu söz, Avraam Avinu’nun bu dev manevi deneyimi tek başına yaşamış olduğunu vurgular.

Sukot neden Tişri ayının 15’inde kutlanır ve neşelenme bayramıdır?

Çardaklar bayramı olarak da bildiğimiz Sukot, basit anlamda Mısır çıkışında çölde Tanrı’nın Bene Yisrael’i çardaklarda yaşatmasının anısına kutlanır. Ancak Mısır çıkışı İbrani takvimine göre Nissan ayında olmuş ve o zamandan çardaklarda yaşanmaya başlanmıştı. Ayrıca daha derin anlamda Sukot, ‘Onur Bulutları’nın Bene Yisrael’i çölde çevreleyerek korumasını simgeler. Ama Onur Bulutları da ilk defa hemen Mısır çıkışı, yani Nissan’da, Sukot denen konaklama yerinde ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla aslında Sukot’u kutlamak için en mantıklı görünen zaman Nissan ayıdır. Ancak Tora’da, Sukot Bayramını Tişri ayının 15’inde kutlamamız emredilmiştir. Basit anlamda bu duruma şöyle bir açıklama getirebiliriz ve bunu, Sukot için ‘zeman simhatenu/sevinç zamanı’ adı verilmesinden yola çıkarak, Tişri ayında artık son hasatların da yapılarak ambarların ürünlerle dopdolu olmasının sevincine bağlayabiliriz. Ama 15 Tişri tarihinin daha derin bir anlamı vardır. Evet, Onur Bulutları Nissan ayında gelmişti, ama hemen ardından altın buzağı günahından sonra, bu koruyucu bulutlar ortadan kalkmışlardı. Hatta Moşe’nin tekrar Sina Dağına çıkıp ikinci 10 Emir tabletleriyle indiği ve Bene Yisrael’in affedildiği Kipur günü dahi, bulutlar henüz geri gelmemişti. Tanrı 10 Tişri’deki Kipur günü halkını affetmişti, ama henüz günah öncesindeki yakınlık sağlanamamıştı. Bunun üzerine Tanrı, Bene Yisrael’e Mişkan’ın kurulması emrini verir. Aslında Tanrı, bu emirle halka kendisine olan bağlılık derecesini ölçmek için bir fırsat vermişti. Nitekim Bene Yisrael bu fırsatı çok iyi değerlendirmiş, inşaata her türlü maddi ve manevi katkıda bulunmak için adeta birbirleriyle yarışa girmişlerdi. Bu suretle Tanrı’ya sevgi ve bağlılıklarını kanıtlayınca, Tanrı 15 Tişri’de Mişkan’ın inşasına başlama emrini vermiş ve aynı gün, Onur Bulutları tekrar ortaya çıkmıştı. Artık bu bulutlar, Kipur’da affolunduğunu ve temiz bir sayfa açarak Tanrı ile yeniden yakın bağlantının kurulduğunu simgeler. Esas bu nedenle Sokot, ‘Zeman simhatenu/ Sevinç zamanı’dır ve Tişri ayında kutlanır.

Bunları biliyor muydunuz?

*Vefat eden bir kadının aşkava (anma duasında) okunan ve duanın başlangıcı olan ‘Eşet hayil mi yimtsa’nın, her cuma akşamı Şabat Seudası öncesinde okunan ‘Eşet Hayil’ duasından alınmış olduğunu, bu duanın da Şelomo Ameleh’in Mişle kitabında bulunan bir bölüm olduğunu. ‘Eşet Hayil’in, aslında Şelomo Ameleh’in, erkeklerin eşlerini ve annelerini onurlandırmaları için yazdığı 22 alfabetik harfle başlayan akrostiş bir şiir olduğunu ve 22 pasuğundan her birinin, Tanah’taki kadın şahsiyetlerin iyi eylemlerini yansıtmakta olduğunu…

*Moşe’nin kayınpederi Yitro’nun yedi ismi olduğunu. Bunlardan birinin ‘ekleme - arttırma’ anlamındaki ‘Yeter’ olduğunu. Bu adın, hem onun isminin, yabancı milletten biri olmasına rağmen, Tanrı’nın mucizelerini duyunca hemen Bene İsrael’e katıldığı için Tora’ya ‘eklendiğini’ ifade ettiğini, hem de bu davranışından dolayı ismine ‘vav’ harfi eklenerek Yitro olarak çağrılmaya hak kazandığını. Vav harfinin gematriyasının 6 olduğunu. Bu şekilde de isminin değerinin arttığının ve diğer 6 ismini de bünyesine topladığının ifade edildiğini. Aynı zamanda ismine eklenen bu ‘vav’ harfinin, zamanında Avraam’a mezarlık arazisi satmak için çıkarcılık yapan Efron’un isminden eksilen ‘vav’ harfi olduğunu.

*10 Emrin sonuncusu olan ‘başkasına dair bir şeyi arzulama’ yasağının, adeta 10 Emrin tümüne denk görüldüğünü. Bunun bir sebebinin, diğer emirlerin eylemsel içerikleri olmasına rağmen, burada sadece Tanrı’nın algılayabileceği duygusal ve düşünsel bir içeriğin olmasını. Her eylemin başlangıç noktasında aslında bir duygu ve düşünce bulunduğunu. Ayrıca bu emrin temelinde, en yüksek derecede Tanrı’nın takdirini kabullenme olduğunu. Bu emirde bahsi geçen insanın malının, mülkünün ve karısının, Tanrı’nın takdirinin başlıca göstergeleri olduğunu…

*Tarihte ilk dua eden kişinin Adam olduğunu. Tora’da, Tanrı’nın yaratılışın üçüncü günü tüm bitki âlemini yarattığını, ama altıncı gün insan yaratıldığında henüz hiçbir bitkinin ortaya çıkmamış olduğunu. Çünkü Tora’nın, daha yağmurun yağmamış olduğunu ve toprağı işleyecek insan olmadığını vurguladığını. Bu aşamada Adam’ın, bitkilerin ortaya çıkması için yağmur yağması gerektiğini ve bunun için de, kendisinin Tanrı'ya dua etmesi gerektiğini fark ettiğini. Ancak o gerekli duayı ettikten sonra yağmurun yağıp bitkilerin topraktan ortaya çıkıp yeşerdiğini… Adam kelimesinin harflerini ‘A-D-M/ Alef-Dalet-Mem’ olarak alt harflerine açarsak ve açılmış halinin baş harfleri olan A-D-M’leri ayırırsak, kalan harflerin ‘mitpalel’ yani dua etme kelimesini oluşturduğunu. Yani Adam’ın özünde dua mekanizmasının bulunduğunu.

*Yaratılışın ilk günü, Tanrı’nın ‘Yei or/ ışık olsun’ dediğini. Buradaki ‘yei’ kelimesinin gematriyasının 25 olduğunu. Bunun da yaratılışın ilk gününün 25 Elul olduğuna dair bir ipucu olduğunu. Nitekim insanın yaratıldığı altıncı gün olan 1 Tişri’nin aynı zamanda ‘Roş Aşana: senenin başı’ olmasından da yola çıkarak altı gün geri gidersek, yine 25 Elul tarihine ulaşabileceğimizi.

*‘Netilat yadayim / ellerin ritüele göre yıkanması’ teriminin, Bet Amikdaş zamanı Kohenlerin göreve başlamadan kiyorda ellerini yıkmalarından kaynaklandığını. Aslında ‘netila’ kelimesi yıkamak anlamına değil, ele almak anlamına geldiğini. Bet Amikdaş’taki kiyorda ellerin yıkanması için bir kap bulunduğunu ve bu kaba ‘natla’ adı verildiğini. Kohenlerin kiyorda suyu bu kaba doldurup oradan ellerini yıkadıklarını. Bu ritüelden dolayı netilat yadayim teriminin ortaya çıktığını. Günümüzde sabah uyanıp dualarımıza başlamadan evvel ve ekmekli bir seudaya oturmadan önce ellerimizi ayni ritüelle yıkayarak, o kutsallığı ve Bet Amidaş’ta var olan saf suları andığımızı.

Soru ve yorumlarınız için e-posta adresim hessiennekavi@gmail.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün