Eğitim mi, spor mu?

“En iyi 20 oyuncudan biri olacağınız kesin değilse, ki bunu asla bilemezsiniz, bence üniversiteye gitmek fiziksel ve mental olarak olgunlaşmak için doğru bir karar olur.” Patrick McEnroe

Mete YAYLALI Spor
25 Ağustos 2021 Çarşamba

Kadın Tenisçiler Birliği WTA, bir haber yayınladı. Haber, dört profesyonel kadın tenisçinin Indiana Üniversitesi mezuniyeti hakkındaydı. 67 numara Polonyalı Magda Linette (29), Amerikalı 72 numara Shelby Rogers (28) ve Amerikalı çiftler 11 numara Nicole Melichar (28) haberin ana konusuydu. Sonuncu isim ise artık tenisi bırakmış Sırp Teodora Mircic (33).

WTA 2013’te WTBA adında bir yapı oluşturuyor, Women’s Tennis Benefits Association. Türkçeye tercüme edersek Kadın Tenisçiler Dayanışma Birliği denebilir. WTA diyor ki, “Bu kadar profesyonel tenisçimiz var, meslekte ter döküyorlar fakat hepsi bu işten hayatını kazanıyor mu şüpheli. Üstelik birikimi olmayanlar tenisi bıraktıktan sonra sorunlarla karşılaşabilir. Bu durumda bir dayanışma yapısı kurmamız lazım.” Düşünceyi gündeme getiren, WTA yönetimini harekete geçiren de Venus Williams! Williams’ın herhalde torunlarına yetecek kadar birikimi olmuştur, değil mi? Elbette. WTBA ilk hareket olarak bazı üniversitelerle işbirliği anlaşması yapıyor. Çünkü diyor ki “Tenisten sonra bu sporcuların uzun bir hayatı var; meslek sahibi olmaları ve bir eğitim görmeleri gerekir ki geleceklerine yön verebilsinler ya da düşündükleri bir kariyer planlaması varsa bu eğitimden yararlansınlar.” İşte haberdeki üç aktif, bir emekli profesyonel tenisçi Indiana Üniversitesinden mezun oluyorlar. Elbette dersler uzaktan alınmıştır ama yine de eğitimden geçip diploma sahibi olmuşlar. Venus Williams da aynı okuldan online programda mezun olduğu için hem düşünceyi masaya getiriyor hem de okulu bu projeye giriyor. WTBA ile okullar arasındaki anlaşmaya göre eğitim giderlerinin yarısını üniversite karşılarken, yüzde 25’İ WTBA üstleniyor, yüzde 25 de sporcuya kalıyor. Bu miktar yıllık $5,000 olarak hesaplanmış. Elbette bir kampus hayatı değil, online programdan bahsediyoruz.

Neden WTA kendisine üye olup aidat ödeyen profesyonel sporcuların kariyerlerinde eğitim gereğinin üstünde duruyor? Çünkü biliyor ki “Eğitim geleceğe giden yolda bir pasaporttur.”

Yazının başındaki söz, abisi John McEnroe kadar ünlü ve başarılı olmasa da, yine de teklerde 28, çiftlerde 3 numara olmuş, grand slam teklerde yarı finaller oynamış, çiftlerde grand slam kazanmış, kariyeri sonrasında idari görevler almış, ABD tenis federasyonu USTA yönetiminde oyuncu gelişiminden sorumlu genel müdürlük yapmış önemli bir isim. McEnroe bu başarılarına kariyerinin hangi döneminde ulaşıyor? Stanford Üniversitesi mezuniyeti sonrasında! Peki abisi efsane tenisçi John McEnroe nereden mezun olmuş? Stanford Üniversitesi! Elbette ikisinin üniversite kariyeri benzer değil. John McEnroe, kısaca MAC, 18 yaşında gelecek vaad eden amatör bir genç tenisçi olarak 1977 Roland Garros karışık çiftler şampiyonu oluyor. Ardından aynı yıl Wimbledon elemelerine wc ile katılıp ana tabloya yükseliyor ve yarı final oynuyor. Ödül parasını almadan ülkesine dönüyor ve Stanford Üniversitesine burslu yazılıyor. Okulda iki yıl okuduktan sonra profesyonel tura geri dönüyor ve 1981 yılında mezun oluyor. Tabii okuldaki süresinde Stanford okullar arası ligde şampiyona oluyor.

Burada adı geçen okullar arası lig ABD’de en büyüğü NCAA olan birkaç okul sporları federasyonu tarafından çeşitli branşlarda düzenleniyor. Bilgi olsun da bizimle mukayese edelim diye kuruluş tarihlerine bakalım. NCAA (National Collegiate Athletic Association-Ulusal Üniversite Sporları Birliği) geçmişi 115 yıl öncesine, 1906’ya gidiyor. Fakat okullar arası yarışmanın tarihi biraz daha eski, 1852’deki Harvard ile Yale arasındaki kürek yarışmaları. Bugün NCAA 24 spor branşında 480 bin sporcu öğrenciye sponsorluk yapıyor. Bizde ise Okul Sporları Federasyonu kuruluş tarihi 2005. Bizde de 15 branş var ama ne federasyonun amacı, ne de faaliyetleri bir NCAA değil. Olamaz mı? Az çok olabilir belki ama spora ve sporcuya değer veren bir ülke olmadığımız için olamıyor işte! Bizim ülkede spor dendiğinde akla futbol gelir ve sporda taraftarlık güdüleriyle hareket edilir, katılımcı değildir, spor hayatımızın bir parçası değildir.

“Eğitim mi, spor mu?” sorusu sadece bizim değil sporcusu olan her ülkede, karar noktasında ailenin masasına gelir oturur. Elbette her aile için çocuğun sportif başarıları gelecek için umut vericidir, belki de özlenen ve beklenen yıldız sporcu odur, belki de Wimbledon’daki şampiyon adayı odur ya da yakın gelecekte ülke onun adını duyacaktır. Hepsi olabilir de bunun olabilmesi için o güne kadar her ne yapıldıysa bir kenara bırakılıp başka bir boyutta mücadele edilmeli, her ne yapıldıysa kat be kat fazlası yapılmalı, her kimle çalıştıysa birkaç kat daha profesyonel kadrolar görev almalıdır. Bunlara rağmen başarı garantisi veren var mı? Verenler yalan söylüyor, böyle bir garanti yoktur, hayal tacirliğinin de gereği yoktur. Gözü karartıp 17-18 yaşındaki fiziksel ve mental olgunluğunu henüz tamamlamamış genç sporcuyu profesyonel tura, kendinden yaşça ve fizikçe daha güçlü kurtlar sofrasına sürmenin maliyeti tahmin edilemeyecek kadar büyük olabilir. Turnuva turnuva dolaşmak, bir otel odasından diğerine taşınmak, zorlu maçlar, değişen zeminler ve hava şartlarının getireceği sakatlıklar, psikolojik olarak henüz olgunlaşmama ve aileden uzak kalmanın yaratacağı zihinsel sorunlarla kırılmalar hem kariyerinin basamaklarında erken kopmaya hem de spordan uzaklaşmaya neden olabilir. Bu arada geciken başarılar, klasmanda geriye düşmeler ve bunların yaratacağı baskı da genç bir sporcunun önündeki en büyük engeller olarak görülür.

İşte burada “sporla eğitim” kavramı devreye giriyor. Ülkemizde üniversiteler arası ligler ABD modelinde olmadığı için eğitim bursu veren üniversitenin sporcuyu çalıştırma durumu yoktur. Bursu alsa bile sporcu kendi başının çaresine bakmak zorundadır. ABD üniversitelerinde sporcuya sağlanan imkanlar, sporcuya verilen değerle bizim buralardaki şartlar mukayese bile edilemez. Birçok üniversitenin kendi tesisi ya da hemen yakınında kullandığı tesisler vardır. Üniversite koçları eski sporculardır, eski sporcu-öğrencilerdir, üniversite koçluğu tecrübeleri vardır. Okulların çoğunda fitness merkezi, psikolojik destek veren kadroları vardır, sakatlıklarda tedavileri üstlenirler, sporcuların sağlık sigortası vardır, sınırsız malzeme imkanı vardır, her hafta sonu düzenli turnuvalarda mücadele ederler, seyahat masrafları karşılanır. Takımı güçlü okulların oynadıkları liglerde rakipler de güçlüdür, en iyi junior oyuncularla karşılaşırlar, maç gibi maçlar oynanır. Elbette sonunda orada bir takım vardır, takım arkadaşlığı vardır çünkü sporcu aslında takımı için korta çıkar. Takımın desteği arkasındadır, başarılı sporcu el üstünde tutulur. Sorunlar takım içinde paylaşılır, çözümler birlikte bulunur. 18 yaşındaki sporcunun tek başına ya da şanslıysa bir özel koçla ülke ülke dolaşmasıyla güzel bir dört yıl geçirip olgunlaşmış sporcunun profesyonel turdaki avantajlarını karşılaştırmak gerekir. Kadın sporcuların erken yaşlarda olgunlaşıp profesyonel turda daha erken yaşlarda başarıyı yakaladığı biliniyor fakat erkekler için ilk 100 ortalaması bugün 27-28 yaş. İstatistik olarak ilk 100 beklentisi, profesyonel hayata başlangıçtan sonraki beş yıl olarak görülüyor. Yani çok özel bir sporcu değilse 22-23 yaşlarında ilk 100 erkekler için beklenmiyor. Bu durumda iyi bir okul takımında geçirilecek dört yıl ardından kendini hazır hisseden her sporcu profesyonel tura çıkabilir. Sporcunun kariyerini çevirebilmesi için 125-150 civarında olup hızlıca ilk 100 içine girebilmesi bekleniyor. Elbette aile, sponsor ya da federasyon desteği alan şanslı sporcular, turda para kazanıp kendi masraflarını karşılamak gibi bir zorunluluk içinde değiller ama bunlar kaç sporcu? Bu destek nereye kadar devam edecek? Bu desteği bulamayanlar yılda 30 turnuvayı, antrenör ve seyahat masraflarını, tedavi masraflarını nasıl karşılayacak? Bu sporcunun 18 yaşından sonra klasmanda tırmanabilmesi için cebinden yapması gereken harcamaların hesabını yapan var mı?

Bugün bir ABD üniversitesinden spor bursu alabilmek kolay mı? Hayır.

Sporcunun üniversite sınavı sayılan SAT programından yeterli bir puan alabilmesi gerekiyor. Bu sınavda başarılı olabilmek için İngilizce bilmek, matematik öğrenmek gerekiyor. Lise notları ve bitirme ortalaması da hesaba katılıyor. Üniversite koçlarının dikkat ettiği bir konu da sporcunun bu branşta ne kadar odaklanmış olduğu. Tenisi ele alırsak 13-18 yaş arası ITF JR serileri dikkat edilen turnuvalar. Evinizde oynadığınız yılda beş turnuvanın burada bir anlamı yok. Oyuncu çantasını alıp dolaşabiliyor mu, hangi zorluk derecelerinde turnuva başarıları var, kiminle oynamış, kimi yenmiş ve kime yenilmiş, yılda kaç yurtdışı turnuva dolaşmış gibi kriterler var. 12 ya da 14 yaş milli takımına seçilip seçilmediği kimsenin umurunda deği ama 16 yaşında Fed Cup ya da Davis Cup takımına girmiş oyuncu değerlidir; 18 yaş Avrupa Gençler Şampiyonası’nda Klosters’de birkaç tur geçmiş, çeyrek yarı final oynamış sporcu değerlidir; ITF JR Grand Slam oynamış oyuncu değerlidir; ITF JR A serisi turnuvalarda iş yapmış oyuncu değerlidir. 12 yaşında Orange Bowl kazanmak önemli olabilir ama ITF JR Orange Bowl şampiyonu daha değerlidir. Benzer junior kriterleri dikkat çekicidir.

Genç sporcuların üniversite çağına gelene kadar böyle bir kariyer ve eğitim destek programında hazırlanması iyi bir Amerikan üniversitesinde eğitim bursu ile spor hayatına devam etmesi -bana göre- ıskalanmaması gereken bir fırsattır.

Amerika’da bu hayat kolay mı? Bunun da cevabı hayır! Anne baba evinden binlerce kilometre uzakta, başka bir ülkede başka bir iklimde ve saat diliminde, tek başına yaşamak kolay mı? Hayır.

Bu eğitim ve yaşantı herkese göre olmayabilir. Dersler ağır gelebilir, antremanlardaki disiplin ve şartlar ağır gelebilir. Yabancılardan oluşan bir takımın içinde sorunlar yaşanabilir. Uyum sağlamakta zorlanan oyuncular için değildir bu bahsedilen program.

13-14 yaşından itibaren ITF JR serileri ile yurtdışı turnuvalarda dolaşarak zorlukların üstesinden gelmeyi öğrenen oyuncu bu özgüveni kazanacaktır.

Bugün gelecek vaad eden, geleceğin yıldızı olarak görülen birçok junior oyuncu kendine ABD üniversitelerinde eğitim-spor bursu bulmakta. Hatta birçok üst düzey junior oyuncu profesyonel tur değil, iyi bir okulda iyi bir takımda oynamak ve eğitim görmek amacıyla yola çıkıyor. Örneğin ITF JR 2 numara 18 yaşındaki Hint asıllı Amerikalı Samir Banerjee, Columbia Üniversitesi ile anlaşma yaptı. Kendisi bu yılın Wimbledon Jr şampiyonu! Wimbledon Jr kazanan bir sporcunun profesyonel turda devam etmesi beklenirken o Columbia’da okuyup oynamayı tercih ediyor.

Bu yılki Tokyo Olimpiyatları öncesinde NCAA çok önemli bir bilgi verdi. Tokyo’da yarışacak sporcuların binden fazlası eski ve halen eğitim gören NCAA sporcu-öğrencilerinden oluşuyordu. ABD olimpiyat kadrosunun yüzde 75’i NCAA sporcu-öğrencisiydi. NCAA’nın listesinde beş Türk sporcu da bulunuyordu. Hepsi yüzme branşında olmak üzere Yiğit Aslan (Wisconsin), Ümitcan Güreş (Harvard), Berke Saka (Georgia Tech), Defne Taçyıldız (Georgia Tech) ve Baturalp Ünlü (Georgia Tech). Ümitcan Güreş ve Baturalp Ünlü halen öğrenci, diğerleri 18 yaşında ve bu yıl başlayacaklar. Bu oyuncuları NCAA koçları mı yetiştirdi? Ümitcan dört yıldır Harvard’da çalışıyor, oradaki yüzme koçunun ve takımın bu sürede katkısı olmuştur mutlaka. Baturalp henüz iki yıldır Georgia’da, okulun yüzme koçunun bir katkısı olabilir. Fakat diğer üç oyuncu ülkemizde yetişmiş ve kariyerlerine Amerika’da devam etmeyi seçen olimpik sporcularımız. Neden burada üniversiteye gitmeyi düşünmemişler acaba?

Maalesef sporcularımıza hem kariyerlerine devam edecek hem de eğitimlerini sürdürecek şartları sunamıyoruz. Eğitim ve spor gibi insan hakları evrenseldir, sınırları ve ülkesi yoktur. Başarı nerede geliyorsa ve sunulan şartlar nerede daha iyiyse birey oraya gitmelidir ve zaten de gidiyor.

Önemli olan iyi eğitimli, özgür düşünceli, özgüvenli, modern ve uygar bireyler olarak yetişmesidir.

Çocukları bu fırsatlardan mahrum etmeyelim. Onlara bırakacağımız en büyük miras budur.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün