Cannes´ın ödüllü filmleri

74. Cannes Festivali jürisi cesur kararlarıyla takdir topladı.

Viktor APALAÇİ Sanat
18 Ağustos 2021 Çarşamba

Geçen haftaki yazımda, geçen yıl pandemi yüzünden yapılamayan 74. Cannes Film Festivali’nin, kayıp geçen bir yılın acısını çıkarırcasına çok yoğun ve zengin bir sinema şöleni olarak yaşandığını yazmıştım. İnsan ve kadın haklarını öne çıkaran, her tür ayrımcılığa, adaletsizliğe karşı tavır alan hümanist filmlerden, yaratıcı ve özgün eserlerden, politik sinemadan yükselen cesur seslerden oluşan zengin seçkisiyle, Cannes’ın son yılların en iddialı yarışmasını yaşadığını da ilave etmiştim.

Spike Lee başkanlığında, beşi kadın dokuz kişilik jüri heyeti, cesur ve yenilikçi bir yaklaşımla, genç yönetmenleri ve oyuncuları ön plana çıkaran, yenilikçi girişimlere prim veren dengeli bir ödül listesi oluşturdu.‘Titanyum / Titane’ ile ana yarışmaya yenilik ve heyecan katan Julia Ducournau Altın Palmiye Ödülü’nü ‘tek başına’ kazanan ilk kadın yönetmen olarak Cannes tarihine geçti.

Kuosmanen Cannes’dan eli boş dönmüyor  

O filmden ve Büyük Ödül’ün iki sahibinden biri olan Asghar Farhadi’nin ‘Bir Kahraman / A Hero’sundan bahsedip, ödülün ikinci ortağı Juho Kuosmanen’in ‘Compartmen No. 6’ini bu haftaki yazıma bırakmıştım.

Bu film genç Norveçli yönetmen Kuosmanen’in (42) 14 yıllık kariyerinin ikinci uzun metrajlı filmi. İlk filmi ‘Olli Maki’nin En Mutlu Günü / The Happiest Day In The Life Of Olli Maki’ 2016 yılında Cannes Film Festivali’nin yan bölümü Belirli Bir Bakış’ın En İyi Film Ödülünü kazanmıştı. Kuosmanen ikinci filmi ‘Compartmen No. 6’ ile ana yarışmanın ikincilik ödülü sayılan Büyük Ödül’e ortak olmayı başardı.

Film iki yabancının, entelektüel bir kadınla basit bir işçinin hayata bakış açılarını değiştirecek yolculuğunu duyarlı bir sinema diliyle anlatıyor. Bu yol filminde, arkeoloji öğrencisi, Moskova’nın kültürlü çevrelerinde yaşayan Finlandiyalı Laura, Murmanak’taki yazıtları görmek için bir tren yolculuğuna çıkar. Kompartıman arkadaşı, Rus madenci Ljoha ile çok farklı olsalar da yolculuk boyunca aralarında bir bağ kurulur.

Kültürlerarası bağlara yaslanan, iki zengin karakter tahlili yapan ustalıklı senaryosunu akıcı bir mizansenle perdeye aktaran Finli usta, duyarlı, samimi, dürüst sinemasıyla Cannes takipçilerinin hayranlığını kazandı. Ve henüz iki filmiyle, ilgiyle izlenmeyi hak eden yetenekli yönetmenler arasında yerini aldı.

Juho Kuosmanen ödül töreninden sonraki basın konferansında, Cannes’da geçirdiği iki haftanın geçmek bilmediğini söyleyerek “Bu film iki insan arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Zaten tüm öyküler insan ilişkilerini anlatır” dedi.

Ödüllü açılış filmi ‘Anette’ 

Amerikalı ünlü pop rock grubu Sparks Kardeşlerin yazdıkları senaryo ve hazırladıkları müzik partisyonundan yola çıkan ‘Anette’ projesini hayata geçiren Leos Carax, Cannes jürisi tarafından En İyi Yönetmen Ödülü ile taçlandırıldı. 30 yıllık kariyerindeki sadece yedi filmle pek de üretken sayılamayacak bir yönetmen olan Leos Carax’ın başyapıtı ‘Köprü Üstü Aşıkları / Les Amants Du Pont Neuf’tür (1991).

1960 doğumlu, Cahiers Du Cinema okulunun yaramaz çocuğu Carax, yüksek hedefleri ve taviz vermezliğiyle ünlüdür. İlk defa müzikal türünde film yapan Fransız yönetmen, ‘Anette’te bir stand-up komediyeni olan Henri (Adam Driver) ile opera sanatçısı karısı Ann’ı (Marion Cotillard) ve ilk çocukları olduğunda hayatlarının nasıl değiştiğini konu alıyor. Eşsiz bir yeteneğe sahip kızları Anette doğduğunda, göz alıcı hayatları beklenmedik bir dönüş yapar.

Kışkırtıcı ve karizmatik güldürü ustası Henry ile opera dünyasının ünlü sopranosu Ann arasındaki fırtınalı ilişkiye odaklanarak başlayan film, sonraları Anette’in gözünden anlatılıyor. Babası tarafından çok küçük yaşta sahneye şarkıcı olarak çıkarılan Anette hasletleriyle herkesi şaşkına çeviriyor. Filmde, mizansen ustası Leos Carax kıskançlık, aşırı şiddet, şöhretin getirdiği sorunlar, aşk gibi temaların hakkını veriyor.

Proje için kendisine işbirliği öneren Ron ve Russell Mael Kardeşler’in müthiş etkileyici müzik partisyonu Carax’ın en önemli silahı oluyor. Oyuncu kadrosunda Adam Driver, filmi bir ‘one-man show’a dönüştürmeyi çalışırken, Oscar Ödüllü Fransız aktris Marion Cotillard iyi oyunculuğu ve mükemmel sesiyle öne çıkıyor. Cotillard, Edith Piaf’ı canlandırdığı ‘Kaldırım Serçesi / La Mome’ (2007) filminde olduğu gibi şarkıları kendi sesinden okuyor.

Yol filmi başyapıtı 

Ryusuke Hamaguchi’nin yol filmi ‘Otomobilimi Sen Sür / Drive My Car’ı festivale katılan eleştirmenlerin Altın Palmiye için favori filmiydi. Üç saatlik süresine rağmen, su gibi akan diyaloglarıyla, senaryoda ustalıkla çizilmiş karakterleriyle, Japon yönetmenin duygu yüklü sinema diliyle, film yazgıları kesişen dört farklı karakterin öyküsünü anlatıyor. Jüri, Hamaguchi- Tahamara Oe ikilisini En İyi Senaryo Ödülüne layık gördü. Filmde aktör ve yönetmen Yusuke Kafuku çok sevdiği eşinin ölümünden iki yıl sonra, bir oyunu yönetmek için Hiroşima’ya gider. Düşünme ve çalışma metodu araba kullanmak olan Kafuku’nun şoför olarak tuttuğu genç kadın Misaki ile yol boyunca yaptıkları sohbetler neticesinde, iki yolcu arasında bir bağ kurulur.

Hagamuchi ödül töreninden sonra yaptığı basın konferansında “Filmimin konusunu Haruki Murakami’den alması ve senaryo yazılımına, full time senarist Takamara Oe’nin katılması çok önemli. Kendisinin beni sürekli yazmam için cesaretlendirdiği için müteşekkirim. Bu çok uzun filmde beni projeyi gerçekleştirmemde cesaretlendirdiği için, oyuncularıma da performansları için teşekkür ediyorum” dedi.

Caleb Landry Jones

Port Arthur canisine en iyi aktör ödülü    

‘Nitram’ filmiyle En İyi Erkek Oyuncu seçilen, Teksas doğumlu Amerikalı aktör Caleb Landry Jones’un 35 filmlik kariyerinde yer aldığı en önemli filmler arasında ‘3 Bilboard Ebbing Çıkışı, Missouri’, ‘Kapan’ gibi iki Oscar’lı film ve ‘The Florida Project’ var. ‘Nitram’, Avustralya’nın Tazmanya kentindeki 1996 Port Arthur katliamına yol açan olaylara odaklanıyor. Film Avustralya tarihinin en ölümcül olayların arasında yer alan, 35 kişinin ölümü, 23 kişinin yaralanmasına neden olan Martin Bryant tarafından gerçekleştirilen katliamın hikâyesi.

Silahlı saldırının failini canlandıran Caleb Landry Jones, yarışmadaki birçok ünlü rakibini geride bırakıp En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü kucakladı. Saldırının faili Martin’in ters yazılmış hali ‘Nitram’ filme adını veriyor. Martin Bryant hâlihazırda müebbet hapis cezasını çekiyor.

Filmi “Son derece rahatsız edici ve ürkütücü derecede inandırıcı” bulan Variety şunları ekledi: “Bir kişiyi kitlesel katliama neyin ittiğine dair bir meditasyonun verdiği rahatsızlık, elinizde tutup bırakamadığınız bir havai fişeğe benziyor. Port Arthur’dan haberdar olmayan nesillere hitap eden ‘Nitram’ hipnotize edici biçimde huzur kaçıran bir film.”

Renate Reinsve

Feminist Julia rolüne aktris ödülü     

En İyi Kadın Oyuncu Ödülü için ‘12 Bölümde Julia / Verdens Verste Menneske’ filminin genç oyucusu Renate Reinsve’nin (38) seçilmesine kimsenin itirazı olamazdı. Eleştirmenlerin favori gösterdiği Norveçli aktris, Joachim Trier ile daha önce ‘Oslo 31 Ağustos’ başyapıtında birlikte çalışmıştı. Trier’in ‘Oslo Üçlemesi’ni bitiren filmde Renate Reinsve, ne istediğini bilen, cinsel yaşamında özgür, sanatçı ruhlu, modern ve bağımsız bir genç kadını canlandırıyor.

Kara komediyle dramayı harmanlayan bu feminist filmin bütün yükünü omuzlarında taşıyan genç oyuncu, sıcakkanlı, mahalle baskısına karşı kendini savunabilen Julia karakterinin hakkını mükemmel performansıyla veriyor. Film, yakında 30 yaşında olacak olan ve aşk hayatı pek parlak sayılmayan Julia’nın hayatına odaklanıyor. Sürekli değişen hayallerin peşinde koşan, 45 yaşındaki çizgi roman yazarı Aksel ile birlikte yaşayan Julia, genç ve yakışıklı Eivind ile yolu kesişince hayatı bambaşka bir hal alır.

Kolombiya’da bir Taylandlı

11 yıl önce Apichatpong Weerasethakul ‘Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor’ ile Cannes tarihinin en sürpriz Altın Palmiye galibi olmuştu. Taylandlı yönetmenin bu yıl Cannes’da Jüri Ödülüne ortak olduğu ‘Memoria’ sının konusu, ülkesinden çok uzak bir coğrafyada, Kolombiya’da geçiyor. Filmde Tilda Swinton’un canlandırdığı bir İskoçyalı kadın olan, orkide yetiştiricisi Jessica Holland, Kolombiya’ya hasta kız kardeşini ziyarete gider.

 Başına geleceklerden bihaber Bogota’ya gelen Jessica’nın yolu genç bir müzisyen ve bir inşaat firmasında çalışan Fransız bir arkeologla (Jeanne Balibar) kesişir. Şehre alışmakta zorluk çeken kadın her gece duyduğu güçlü patlama seslerinden mustariptir. Uyumasını engelleyen seslere artık tahammül edemeyen Jessica, kendisini asırlardır yaşayan bir uzaylı olarak tanıtan bir balıkçıdan yardım ister.

74. Cannes Festival’inin ödül listesine Jüri Ödülü’nün ortağı olarak giren, Nadav Lapid’in Ahed’in Dizi / Ha’berech’ filminden 14 Temmuz sayımızda etraflıca bahsetmiştim. Bu şekilde Cannes Festivali defterini kapatmış oluyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün