Asi…

“Biri olmak istedim. İyi olduğumu ve turnuvaları kazandığımı biliyordum - bu bir tür kabul edilme yoluydu.”

Mete YAYLALI Spor
10 Mart 2021 Çarşamba

1971 yılı Eylül ayının ilk haftası…

New York şehri, Queens bölgesinde Forest Hills yerleşim yerinde West Side Tennis Club ya da tam tercüme edersek Batı Yakası Tenis Kulübü.

1892 yılında 13 kişi bir araya gelmiş, ünlü Central Park’ta bir arazi kiralamış, üç toprak kort ile bir kulüp binası yaparak bu kulübü kurmuş. On yıl sonra Central Park daha da değerlenince kira kontratı iptal edilmiş ve kulüp biraz daha kuzey doğuya Columbia Üniversitesi yakınına taşınmış ve bu defa sekiz kortları olmuş. Orası da değerlenince, altı yıl sonra bir daha taşınmış, Broadway yakınlarında binaların arasında 12 çim ve 15 toprak kortlu bir kulüp olmuş. 1911 Davis Cup turnuvası bu kortlarda yapılmış, binlerce seyirci gelmiş. Bakmışlar ki New York’ta arazi değerleniyor ve kulübü de habire taşımak zorunda kalıyorlar, ertesi yıl gidip Forest Hills’de bir yer satın almışlar. İngilizlerin ünlü Tudor tarzı kulüp binası bir yıl sonra bitmiş. 1915 yılındaki, bugünkü adıyla US OPEN, bu kortlara taşınmış ve çok başarılı bir organizasyon ardından bir stadyum yapmaya karar vermişler. Bugün de aktif olan kulübün stadyumu 14 bin kişi oturma kapasiteli ve at nalı şeklinde özel bir tasarımdır. ABD’li Althea Gibson ve Arthur Ashe tarihin ilk siyah Grand Slam şampiyonaları olarak bu kortlarda kupa almıştı. Billie Jean King metal raketle Grand Slam kazanan ilk sporcu olarak bu kortlarda kürsüye çıkmıştı (1967).

İşte 1971 yılının US Open turnuvası böyle bir geçmişe sahip özel bir kulüpte oynandı. ABD Tenis Federasyonu, 16 yaş altı ulusal şampiyonlukta zafere ulaşan genç bir kıza bu turnuvada wild card verdi. 16 yaşındaki sporcunun adı, gelecek 20 yılın dünya kadın tenisine damga vuracak olan Chris Evert elbette. Wild card ile tenis kariyerinin ilk ve en büyük adımını bu kortlarda atan genç Chris Evert, beklenmedik bir başarı gösterecek ve yarı finale kadar çıkacaktı. Yarı finalde Billie Jean King karşısında varlık gösteremese de maçı 13,500 kişi izlemiş ve maçtan sonra da büyük övgüler almış, Amerikan tenisinin altın kızı olarak görülmüştü.

28 yaşındaki Billie Jean King kariyerinin altıncı Grand Slam finalinde vatandaşı 23 yaşındaki Rosemary Casals ile karşılaşacak ve zafere adını yazdıracaktı. Rosemary Casals da 1970 ardından 1971 US Open finalinden de eli boş dönmüştü.

 

Gül goncası Rosebud

İşte bu yazının konusu, biraz tarihte dolaşıp gelsek de, tenis tarihinin asi kadınlarından belki de en ünlüsü, bazen Rosie bazen de gül goncası anlamına gelen Rosebud olarak anılsa da aslında halk arasında Rebel (Asi) ünvanlı, adını biberiye bitkisinden alan Rosemary Casals.

16 Eylül 1948 tarihinde San Francisco’da dünyaya geldi. Anne-babası El Salvadorlu göçmendi, hayat şartları çok zorluydu ve aile dayanamadı. Doğumundan bir yıl sonra Rosemary ve ablasını akrabalarına bırakıp geri döndüler. Çocuklar bir işçi çevresinde fakirlik içinde büyümek zorunda kaldı. Yine de bu yokluk ve güçlüklerde büyük amca Manuel’in, 1950’lerin ortalarında, kızların bir spor yapması için uğraşması ve teşvik etmesi dikkat çekicidir. Büyük amca Manuel Casals 6 yaşındaki Rosemary’nin hayatındaki ilk ve belki de tek tenis antrenörüdür. Buradaki detaya dikkat etmek gerekiyor. Manuel yakınlarda bir fabrikada çalışmaktaydı ve tenis oynamasını bildiği, yeğenlerinin sporu öğrenmelerini sağladığı görülüyor. 1954-1955 yıllarındayız.

Rosemary yaşıtlarına göre oldukça kısa boyludur fakat çok atletik olması, agresif ve hırslı oyunuyla dikkat çekicidir. Liseye geldiğinde, biraz da yaşının etkisi olmalı, asi lakabını yavaş yavaş hak etmeye başlar. Herkesin kendi yaş grubuyla oynaması, erkek oyuncuların kızlarla korta çıkmayı reddetmesi gibi teamüllere isyan eder, kavga çıkarır ve sonunda kendisinden birkaç yaş büyük erkek ve kız oyuncularla antrenmanlar, maçlar yapmayı başaracaktır. Elbette bu zorlamanın kabul görme nedeni Rosie’nin müthiş atletik özellikleri ile agresif oyun tarzı olmalıdır. 1,58 m boyunda, neredeyse kortların en kısa boylu oyuncusu olarak hiçbir smaçı kaçırmayan, file önünde geçilemeyen, puanı almak uğruna bütün vuruşları deneyen, bacak arası vuruşlarıyla ünlü bir sporcu olduğunu bütün tenis kamuoyunun görmesine az bir süre kalmıştır.

Junior tenis dönemi Rosie için sadece fizik yetersizlikler ya da cinsiyet ayrımcılığı ile değil sınıf farkı ve maddi imkânsızlıklarla da boğuşmakla geçiyordu. Hikâyenin geçtiği dönemde tenis üst sınıf beyazların pahalı tenis kulüplerinde, kapalı bir sosyal çevrede zaman geçirdikleri bir aktiviteydi.

Rosie’nin etnik kökeni ve yoksul geçmişi diğer oyuncular arasında ciddi bir dezavantaj yaratır.

“Bütün diğer çocukların güzel raketleri, güzel kıyafetleri, güzel beyaz ayakkabıları vardı ve antrenmanlara Cadillac’la geliyorlardı. Fakir olduğumuz için kendimi damgalanmış gibi hissediyordum.”

Pahalı tenis kulüplerinde beyazlar içindeki oyuncuların mücadelesinde zengin üyelerin kibar (kendisine göre sahte) alkışlarından nefret etti. Kendisine yakıştırdığı gibi renkli giyinip korta çıkmayı tercih etti, sergilediği üstün mücadelenin takdir edilmesini ve hak ettiği alkışları almayı istedi. Beyaz giymeyi reddettiği için 1972 Wimbledon Turnuvasından ihraç edilmesine az kalmıştı. Turnuvanın kadınlar yarı final maçında Billie Jean King ile karşılaşacaktı. Ön yarısı mavi renkli VS logosu ile kaplanmış beyaz tek parça bir kıyafetle maça çıktı. “VS” Amerikan sigara markası Virginia Slims logosudur fakat ardında başka bir hikâye daha vardır. Neyse bu maçtaki kıyafetine itiraz etmekte geç kalmalarına rağmen ertesi gün partneri Billie Jean King ile oynayacakları çiftler yarı finaline de benzer bir kıyafetle gelince ortalık karışacaktı. Turnuva yönetimi kıyafet kurallarına uymazsa diskalifiye edileceğini bildirir ve sonunda kıyafet değişir. Fakat Rosie Casals basına açıklamalarda bulunur.

“Eğer VS logosuna itiraz ediliyorsa kıyafetlerdeki Fred Perry logosuna da itiraz edeceksiniz; oyuncuları taşıyan Leyland firmasının araçlarının reklamına da ve skorboard sponsoru Commercial Union’a da itiraz edeceksiniz.”

 

Rosie ve Virgina Slims

Neden Rosie Casals özellikle VS logosu taşıyordu?

16 yaşında Kaliforniya’nın en iyi junior oyuncusu, aynı zamanda ülkenin de ilk on oyuncusu içindeydi. Bu dönemde yolları Billie Jean King ile kesişir. Kısa boyuna rağmen etkili smaç ve file önü oyunlarındaki volelerinin en büyük silahı olması Casals ve King takımını başarıdan başarıya götürecektir. 1966 yılında ülke içinde açık ve kapalı bütün turnuvalarda başarılı olan çift ertesi yıl hem US Open hem de Wimbledon çiftler şampiyonu olacaktır.

Amatör ve profesyonel tenisçi tartışmalarında Rosie Casals asi ruhunun gereğini yapmaktan geri durmadı elbette. Genel uygulama olarak tenis turnuvalarında amatör tenisçiler profesyonellere göre daha fazla tercih ediliyordu. Turnuva organizasyonu profesyonellere para ödeyip oynamalarını sağlarken, amatörler el altından aldıkları ufak tefek ödemelerle organizasyon bütçesini rahatlatıyordu. Buralarda parlayan oyuncular da hayatını sürdürebilmek için profesyonel seriye geçiyor fakat bu defa da Wimbledon gibi sadece amatörlere açık turnuvalara katılamıyordu. Zengin amatörler ise elbette durumdan şikayetçi değildi. İşte mücadelenin odak noktası burasıdır. Sadece zengin amatörler ve profesyoneller değil bütün sporcuların ayrım yapılmaksızın aynı turnuvada oynamalarını sağlamak, pastanın herkes tarafından başarısı oranında paylaşılması. Bunun yanında Casals ve King başka bir mücadeleye de giriştiler: Kadın ve erkek sporcuların eşit ödül parası almaları. İki asi sporcu önce diğer kadın tenisçileri örgütlemeye başladı. Casals ve King önderliğinde kadın tenisçiler, 1970 yılında Pasifik Güneybatı Şampiyonası’nı boykot etmekle tehdit ettiler. Federasyon bu talebi kabul etmeyince boykota gittiler ve kendi turnuvalarını organize ettiler. Turnuvanın ana sponsoru da işte bu sigara markasıdır: Virginia Slims Invitational.

‘Original 9’ olarak bilinen dokuz kadın sporcu bu organizasyonu başlattı. Turnuva oynanırken Pasifik Güneybatı Şampiyonası kadın sporculara para ödülünü istenilen düzeye çıkardı, fakat ABD Tenis Federasyonu USLTA (bugün USTA) isyankar(!) kadın tenisçileri turnuvalardan men ettiğini açıkladı. Birkaç hafta sonra, onlar olmadan kadın tenis turnuvalarının olmayacağını anlayıp cezalarını kaldırdı.

Rosie Casals bu ilk turnuvanın şampiyonu olarak tarihe geçti.

1972 Wimbledon’da Rosie Casals işte bu markanın ve aslında turnuvanın reklamını yapıyordu.

Casals ve King’in başı çektiği bu hareket 1973 yılında WTA (Women’s Tennis Association - Kadın Tenisçiler Birliği) kurulmasına yol açacaktı.

1988 yılına kadar aktif profesyonel tenis hayatını sürdüren Rosemary ‘Rosie’ Casal bugün 73 yaşında ve hâlâ tenis oynuyor, tenis organizasyonları yapıyor, bir medya şirketi var.

El Salvadorlu göçmen bir ailenin ufak tefek fakat patlamaya hazır bomba gibi kızı, kurallara isyan eden ve değiştirmeye çalışan her zaman renkli asi ruhlu sporcusu Rosie ‘Rebel’ Casals…

“Yüksek maliyetler yüzünden çocuklar spor yapamıyorsa, ortada bir sorun var demektir. Spor hayat dersleri verir ve kendine güveni geliştirir. Tenis kortlarında o kadar çok zorluk ve şanssızlığın üstesinden gelmek zorunda kaldım ki, bu da bana kadınların teniste eşit haklara sahip olmaları için mücadelemde yardımcı oldu. Genç kadınların toplumda eşit hakları olduğunu öğrenecekleri bir yere ihtiyacı var. Gençlik çağında yapılan sporlar işte bunu sağlıyor.”

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün