Viktor Ullmann´ın ´MÜZİKAL PANORAMA´sı ve Leos Janáček

Renan KOEN Perspektif
10 Mart 2021 Çarşamba

Önceki yazımda yer verdiğim gibi, besteci, müzik eleştirmeni, çok yönlü Viktor Ullmann, sadece müzikteki değil sanatın diğer alanlarında da sahip olduğu derin bilgisini Theresienstadt’ta yazdığı müzik eleştirileri ile yansıtıyordu. Bu yazımda, Theresienstadt’ta gerçekleşen konserlere biraz daha yaklaşabilmemiz için Ullmann’ın ‘Müzikal Panorama’ adını verdiği müzik eleştirisine yer vermek istiyorum.

Ullmann’ın eleştirisinde, Piyanist Bernard Kaff’ın konser programı seçimi için kullandığı ‘asketik’ kelimesi beni çok düşündürdü. Almancası ‘asketisches’ olan asketik kelimesini araştırdığımda münzevi, dünya nimetlerinden elini eteğini çekmiş aşırı mütevazi yaşayanlara ve dini anlamda çile çeken Hint fakiri, Derviş, Kabalist gibi insanların meditatif, içe dönük yaşamları manaları olduğunu öğrendim. Ullmann’ın Kaff’ın eser seçimi için özellikle neden bu kelimeyi kullandığını tam olarak hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz ancak yine de bu kelime mahkûmların psikolojik durumları hakkında epey ipucu veriyor.

Halk müziği konusunda usta Çek besteci Janáček, 1854’te Çekoslovakya’nın Moravya bölgesinde bulunan Hukvaldy köyünde dünyaya geldi. Besteci, halen Moravya bölgesinde anıtsal niteliktedir. Moravya, aynı zamanda, Romanların büyük sayıda toplama kamplarına götürüldükleri bölgedir. 1928 yılında yaşama veda eden Janáček, dünya çapında önemli bir besteci olup, çok önemli eserlere imza atmış, halk müziği konusunda uzmanlaşmıştı. Halk müziğini seslendirirken, eşlik eden partilere rastgele baskın bir eşlik yazmak yerine halk dilinin müziğini yazmıştır. Bana kalırsa, asıl ustalık, halkların asıl hikâyesini anlatan sesli tarih niteliğindeki halk müziğini tamamen koruyarak çok seslendirmekte yatar. Evvelki yazılardan da bildiğimiz üzere Janáček, Pavel Haas’ın da kompozisyon öğretmeniydi. Dolayısıyla, Bernard Kaff’ın bu konser program seçimi Çekoslovakya müzik tarihini takip eder.

Leos Janáček’in ‘Im Nebel / Sisin İçinde’ adlı piyano eseri, bestecinin son piyano eseridir. Eser dört bölümden oluşan bir seriden meydana gelir. Besteci bu eseri yazarken yaşamında zor günler geçirmekteydi. Operasının sahneye konulması reddedildiği için psikolojik olarak, çektiği romatizmadan dolayı da fiziksel olarak acı çekmekteydi. Eserin ilk versiyonu 1 Nisan 1912 tarihinde tamamlanmış ve muhtemelen 1913 yılının başlarında revize edilmişti. İlk baskının prömiyeri ve yayını, aynı yılın sonlarında yapılmıştı. On yıl sonra yeni edisyonu, Janáček’in yetmişinci doğum günü şerefine sipariş edilmiş, 1922 yılının Aralık ayında eserin ilk Prag performansını gerçekleştiren piyanist ve besteci Václav Štěpán, müziği revize etmekle görevlendirilmişti. Ancak bu revizyon eserin özünü kaybettiği için 1913 yazımı çalınmaktadır.

 ‘Sisin İçinde’nin dört bölümünün tümü, iki zıt malzeme grubunun dönüşümünü ve aşamalı olarak değiştirilmesini içerir, ancak her hareketin üstündeki yapı diğerlerinden farklı olup, hiçbiri sabit durmaz. Eser, azami malzeme tasarrufu yoluyla şaşırtıcı bir ifade gücüne ulaşması açısından, şüphesiz Janáček’in başyapıtıdır. Thomas Adès'in dediği gibi, ‘Sisin İçinde’nin büyüklüğü klostrofobisinde ve müziğin her yönünü etkileyen araçların sadeliğinde yatıyor. Solo piyano, dört sağlam duvarlı dar bir alana dönüşür.

 

Müzikal Panorama1

Viktor Ullmann

‘Ostjüdische Weisen’2, litürjik şarkılar, hasidik sanat ve halk musikisi uzmanlıkla güzel tonal araçlar yardımıyla Ada Schwarz, Bay Golding ve Bay Hermann’ı duyuma getirdiler. Rapsodik okunan dini parçalar arasında melankolik, paralel üçlülerle ilerleyen düet ilgi çekti. Bu ilk türde aritmik, vokalleşen doğu unsuru üstün geldiğinde Levi Jizchak von Lerdytschew’in dünyaca ünlü ritmik-dansa benzer akışın parçası olan ilahileri, özellikle de Vittorio Weinberg’in repertuarında bulunan meşhur ‘Dudale’de göz önüne geldi. Halk ezgisi türünde batı ritmik simetrisi hepten puslu. Bütün bu tekrarlanan asude akorlar -sonuncuda bile minör anahtarı egemenliğini sürdürür, ki bu pretonal sesler ile aşikar bir uyum içindedir- algısı açık, ferasetli bir dinleyici kitlesi ile buluştular. Uyarlamalar oldukça fazla batı etkisinden izler gösterir, ancak bu süreçte folklorun şahsiyeti zarar görmemiştir. 

 Kurumdaki ilk oda müziği çalışmaları Taussig, Kling, Süssman, Mark ve Paul Kohn’u neşeli bir ensemble olarak bir araya getirdi. Daha sonrasında onlara Brahms’ın altılısından Karel Ancerl katıldı ki 2. viola olarak alçak gönüllülüğüyle saklı kalıyordu. Şefin imzası, buna karşın önde gelen Schubert beşlisini kayda değer biçimde gölgede bırakan reprodüksiyonda basılıydı. Ses uyumu ve üslubun arılığı için altılı takdiri hak etmekte. Schubert beşlisi kendini cümleden cümleye toparlasa da başarıları düşüktü. 

Bernhard Kaff cesurca çağdaş bir program çaldı. Daha yeni olan bu müzikten armoni bakımından endişe duyulsa da, az sayıda istisnai durum dışında klasik biçim terk edilmemişti. Tonal sistemden yani doğal üst tonlardan uzaklaşma, resimdeki hakiki doğa taklidinin terkine denk gelir. Paul Hass (Pavel Haas) ise bu sürece dahil olmaz, tersine, tonaliteye yeni sesler takdim eder. Böylelikle tonal bir 12 ton müziğinden bahsedilebilir. ‘Partita in alten stil’3 biçimleri, en azından süit muvman fenomenini koruyor. Hass’ın müziği tamamıyla tasvip edilmelik, canlı ve dinç, kolaylıkla çok sesli, piyano bölümünde saydamlıkla, enteresan ve zarif.  Ödülü ufak ariaya veriyorum, diğer suit muvmanlarını aşağılamaya yeltenmeden. ‘Partita’ ifadesinin tonal anlamda havada asılı duran ve farklı parçaların bireysel muvmanlarında kullanılıp kullanılmaması başlı başına bir soru. Partitada aslen tüm muvmanlar aynı cins tona sahiptir. O nedenle tabirin 2. süit olmasını tercih ederdim.  

 Kaff, partitayı ustaya çalar. Bu sefer oldukça asketik bir program seçmiş. Janáček’in ‘Im Nebel’ı4 piyanistler için her şekilde akla hayale sığmaz bir eser olmaya devam eder. Janáček koşulsuzlardan oluşan müzikal biçimi kabul eden geleneği gururla hor gören o küçük gruba dahildir. Bu gruba Mussorgsky de dahildir. Genellikle de dahiyane Autodidaktlar ve bazıları Schönberg ve Debussy olmakla beraber, olgun yaşlarda Canossa yolunu5 tutarlar ve kapalı klasik biçime geri dönerler. ‘Im Nebel’ -Bu kime Janáček operalarındaki Moravyalı köylülerin konuşma sesini çağrıştırmaz ki? Bu görülmemiş bir cesaretle piyanoya yansıtılır. 

Empresyonizmin öncüsü Mussorgsky, usta piyanist Kaff’ın temsil ettiği ikinci opera bestecisidir, akla yaraşır biçimde ilkiyle karşılaştırılır. Ve özlenir Ravel’in orkestrasyonu “Bir sergiden tablolar duruş”, üstünde görülmemeli Kaff çaldığında, teknikalitenin üstünde, renkli, tuhaf, her daim gerekli ama hiç rastgele biçimlenmemiş olanı. Sanat, yapabilirlik ve zorunluluktan doğar. Kaff’ın kişisel iradeye ihtiyacı yoktur; o, bestenin çerçevesinden çıkmadan, böylelikle ruhlu ve samimi çalar. 

Mussorgsky’nin döneminde çok sesliliğin yokluğu dikkat çeker. Uzun süre yorulmaz, kendini ‘Baba Yaga’nın Kulübesi’ ve hatta Kiev'in yüceltilmesine kadar taşır. Ah tabii başlıklar gereksiz olamazlar, ki bu başka bir soru; çünkü kim ‘Programm’ haince gizlerken, dans parçalarının narin ritminden ‘Kuluçkalanmamış Civciv Balesi’ni yaratabilir...?

 

1 Almanca’dan Türkçe’ye çeviri: Maide Çebi

2 Birebir Türkçe çevirisi: Doğu Yahudi tarzları (ÇN)

3 Birebir Türkçe çevirisi: Eski Üslupta Yazılmış Partita (ÇN)

4 Birebir Türkçe çevirisi: Siste (ÇN)

5 Canossa yolu, büyük bir utanç duygusundan bahseder. Bu söylem, 1077’de Roma İmparatoru IV. Henry’nin Papa VII. Gregorius’a İtalya’daki Canossa Kalesi’nde teslim oluşuna bir atıftır. (ÇN)

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün