Gelecek uzayda

Astrofizikçi Dr. Selçuk Topal ile Mars´ta koloni kurmayı, göktaşında altın bulmayı, uzayda piknik yapmayı ve Ay´ın karanlık yüzünü konuştuk.

Cüneyt DİRİCAN Söyleşi
27 Ocak 2021 Çarşamba

Uzayda yaşamı araştıran astrobiyoloji bilimi adına pandemi bir fırsat mı? Uzaydan Dünya’ya virüs gelmesi veya tersi mümkün müdür?

Evrimsel olarak bakıldığında bir organizmanın hayatta kalabilmesi, etrafında gelişen olumsuzluklara veya genel itibarıyla değişikliklere ne derece uyum sağladığı ile alakalıdır. Virüslerin mutasyon geçirdiği bir gezegende insanoğlu savunma mekanizmalarını elbette geliştirmeli. Ancak bu bilimde ne kadar iyi olduğunuzla alakalı bir durum. COVID-19 milyonlarca can aldı; bu gerçekten korkunç! Ancak tıp biliminin sergilediği üstün çaba sayesinde katbekat sayıda insan da bu virüsten kurtuldu, kurtulacak. Gezegende yaşadığımız her buhran anına bu şekilde pozitif yönden bakmaya çalışıyorum. Ancak bir şeyden de bahsetmeden edemeyeceğim. Bu ölümcül virüse rağmen bilimin önemini kavramakta zorlanan insanların çokluğu da beni virüs kadar dehşete düşüren bir başka gerçek. Bu tarz insanlar virüsten daha tehlikeli. Virüs böyle insanlar nedeniyle daha hızlı yayılıyor. Durum böyle iken, ben uzaydan Dünya’ya virüs geleceğini hiç sanmıyorum. Bize gezegendeki insan görünümlü virüsler yetiyor nitekim.

Plüton neden bir gezegen değil? Gezegen olmasına nasıl karar veriliyor?

Gelişen teknoloji ile birlikte Güneş Sisteminde çok fazla asteroit keşfedilmeye başlandı. Bu asteroitlerin bazıları gezegenler gibi nispeten küresel. Ve bazı asteroitlerin, Güneş etrafındaki yörüngeleri vb. durumlar göz önüne alındığında, gezegenlerle ortak özelliklere sahip olduğu anlaşıldı. Bu nedenle Uluslararası Astronomi Birliği 2006’da, üç basit maddeden oluşan bir gezegen tanımı yaptı. Bir cismin gezegen olabilmesi için yıldızı etrafında bir yörüngeye sahip olmalı, küresel bir şekle sahip olmalı (kütle çekimi nedeniyle) ve kendi yörüngesinde yeterince büyük kütleli olmalı ki yörüngesini diğer cisimlerden temizleyebilsin. Kuiper Kuşağının içinde olduğunu söyleyebileceğimiz Plüton ise yörüngesinde yalnız değil. Kuiper Kuşağında daha büyük kütleli cüce gezegenler (veya asteroitler) bulundu. İşte bu nedenle Plüton bir gezegen değil, bir cüce gezegen. 1930 yılında Amerikalı bir astronomun keşfettiği ve Amerikalılar tarafından keşfedilen tek gezegen olan Plüton’u Amerikalılar tekrar gezegen yapmaya çalışıyor. 

 

GEZEGENLERİN RETROSU

Gezegenler geriye veya ileriye hareket eder mi? Retroların insan üzerinde etkisi var mıdır?

Gezegenler Güneş etrafındaki elips (basık daire) yörüngesinde hareket eder. Yörüngeler mükemmel bir çember olmadığı için gezegenler yörüngelerinde bazen hızlı bazen ise yavaş ilerler. Bunun sonucunda, örneğin A gezegeninden B gezegenine bakan biri B gezegenini bazen ona doğru geliyormuş bazen ise odan uzaklaşıyormuş gibi görür. Bugatti Veyron ile yolda giderken Murat 131’i geçen biri Murat 131’e bakıp onun geriye gittiğini iddia edebilir. Ancak aslında olan, Bugatti’nin çok hızlı gidiyor olduğudur. Gezegen retrosu denilip aşırı derecede anlam yüklenen bu olayın geometrisi bu kadar basit. Ortaokul düzeyi. Gerçek anlamda gezegenin yörüngesinden kalkıp size doğru gelmesi söz konusu değil. Ve elbette bu retro denilen olayın size zerre etkisi yoktur. Elbette bir insan gezegenin gerçekten üzerine geldiğini ve giderek ona yaklaştığını zannederse gerilimli anlar yaşayabilir. ‘Ay! Üzerime üzerime geliyorlar!’ gibi. Mesela şekeri ve tansiyonu yükselebilir veya boncuk boncuk terlemeye başlayabilir. Ancak bunlar göklerdeki cisimlerle değil de gökyüzüne gereksiz derecede anlam yükleyen o kişinin ruh hali ile ilgili değişimlerdir. Ayrıca astronomik olarak gerçekten yükselen veya alçalan bir şey yoktur. Dünya kendi ekseni etrafında döndüğü için biz gezegenleri o an yükselip alçalıyor zannederiz.

İkizler Paradoksu dikkate alındığında bizden ileride veya geride bir uygarlık var demek mümkün mü?

Sanırım hayır. Evrenin bir tane zamanı olmadığı ve zamanın kütle ve hıza bağlı olarak deforme olabileceği doğrudur (genel ve özel görelilik). Ancak her uygarlık kendi zamanını yaşıyor olmalıdır. Bir referans sistemleri vardır. Eğer evrenin her yerinde fizik kuralları aynı ise, her uygarlığın kendi referans sistemi içerisinde gerçekleşen olayların oluş hızı da aynı olmalıdır. İvmelenmiş bir sistem ile göreli olarak sabit bir sistem arasındaki bu zaman farklılığı görelidir. Eğer bir uygarlık evrimsel olarak daha erken hayat bulmuşsa ve insanoğlundan daha fazla kafa çalıştırmışsa elbette bizden ileride olabilir. Evrenin (13,8 milyar yıl) ve Dünya’nın yaşına (5 milyar yıl) bakınca bizden önce birçok başka uygarlığın gelişmesi için yeterince vakit vardı.

 DÜNYANIN GEÇMİŞİ

Uzay-zaman bükülebiliyorsa uzaya ışık hızına yakın çıkarsak dinozorları görebilir miyiz?

Hayır, zaman ileri akar. Hızlanarak yapabileceğin şey, geride bıraktıklarına kıyasla kendin için zamanı yavaşlatmak olacaktır. Yani böyle hızlı bir yolculuk sonunda evine dönünce geride bıraktıklarının geleceğine yolculuk yapabilirsin. Ancak, eğer sonsuz derece iyi çözünürlüğe sahip bir teleskobu olan bir uygarlık bize yeterince uzaktan bakıyorsa, bizim geçmişimizi görebilir. O uygarlığın uzaklığına bağlı olarak gezegenimizin milyonlarca yıl önceki halini de görebilir. Dünya’ya bakınca yeryüzünde fink atan dinozorları görebilir mesela. Evrende ne kadar uzağa bakarsak o kadar geçmişe bakarız aslında. Mesela herkes şu an bile geçmişe zaman yolculuğu yapmaktadır. Her baktığı yerde geçmişi görür. Aynada yüzüne bakan biri aslında birkaç nanosaniye önceki haline bakmaktadır, o anki haline değil.

Dünya’nın ekseni kayar mı? Bu eğiklikler başka gezegenlerde kayarsa yaşam oluşturacak ortamı mümkün kılar mı?

Elbette. Dünya’daki mevsimlerin oluşma nedeni dönme ekseninin (veya o eksene dik olan Ekvator düzleminin) yaklaşık 23,5 derece eğik olmasıdır. Ancak bu eğim açısı da yaklaşık 40 bin yıllık bir periyotla 22 ile 24,5 derece arasında değişir. Ancak mevsimlerin oluşumu tek başına bu eksen eğikliği olamaz. Nitekim bir mevsim oluşması için öncelikle o gök cisminin bir atmosfere sahip olması gerekir. Gezegenin yıldızına olan uzaklığı ve buna bağlı olarak birim yüzeyine gelen enerji miktarı da önemlidir. O nedenle bir gezegen belki mükemmel bir eksen eğikliğine sahip olabilir ama yıldızından çok uzakta veya çok yakın olduğu için yaşamı mümkün kılacak koşullar oluşmamış olabilir.

 UZAY VE EKONOMİ

Ticari uzay bir fırsat mı yoksa yeni bir rekabet, güç ve savaş alanı mı?

Uzay, uzaya yatırım yapanlar için zenginlik ve yeni bir güç alanı iken uzaya yatırım yapmayan, günlük meselelerle boğuşan ülkeler için ise fakirlik ve diğer bir yenilgi sahasıdır. Bazı ülkeler uzaya ciddi şekilde yatırım yapıyor. Çünkü uzayda para var. O nedenle sadece devlet olarak değil özel şirketler ve üniversiteler olarak uzaya çok daha fazla yatırım yapmak zorundayız.

Güneş etrafında bir yılı daha hızlı tamamlayan bir gezegende kredi kullanırsak daha az veya fazla mı faiz öderiz?

Muhtemelen hayır. Sanırım o gezegenin saniye, dakika, saat, gün ve yıl tanımına uygun bir bankacılık sistemi de olurdu. Ama evrenin neresine giderseniz gidin eminim bankalar her şekilde kâr ederdi. Kara deliğe çok yakın bir gezegende de olsanız banka her zaman kazanır, onu aldatamazsınız. Elbette bu soruya bir tüketici olarak yanıt veriyorum. Ben de kredi kullandım birkaç kez. Örneğin size ne kadar kredi verileceği ve maksimum ne kadar vade olacağı sizin yaşınız, mesleğiniz, kronik bir hastalığınızın olup olmaması gibi birçok hayati konuyla yakından ilgilidir. Yani siz Dünya’dan ayrılıp her an süpernova olarak patlayabilecek bir yıldız etrafında dolanan bir gezegene taşınacaksanız ve bu taşınma için Dünya bankalarından kredi çekecekseniz kimse size kredi vermez. Her an yok olabilecek bir gezegene gidiyorsunuz nitekim. Süpernova patladığında muhtemelen o sistemdeki tüm gezegenler buhar olur. Ancak bir şekilde bankayı aldatıp krediyi aldınız diyelim. Banka işin aslını sonradan öğrenirse emin olun sizden o kredi tutarını faiziyle geri alana kadar o yıldızın süpernova olarak patlamasını engellerler. Emin olun yaparlar bunu! Banka her zaman kazanır.

Altını bir göktaşında bulduk diyelim, özgül ağırlığı orada daha fazla ise göktaşında mı daha değerli olur, yoksa yolculuğunda gittiği yerlerde mi?

Bu gerçekten ilginç bir soru. Söz konusu altın Dünya’ya getirildiğinde farklı bir özgül ağırlığa sahip olacaktır. Bir materyal kullanım alanındaki koşullarına göre değerlendirilmelidir diye düşünüyorum. Yani böyle bir senaryoda sanırım nerede bulduğun değil de nerede kullanacağın baz alınacaktır. Şimdi aklıma geldi de acaba o günler geldiğinde asteroitlerden ya da Dünya dışı gök cisimlerinden elde edilmiş altın düğünlerde takı olur mu? “Geline amcasından XF-123b asteroitten 1 tam altın!” gibi mesela. Böyle bir durumda Dünya’dan çıkarılan altına da fakir muamelesi yapılır herhalde. Teknik olarak altın burada daha değerli mi olmalı yoksa daha ucuz mu olmalı bilmiyorum ama sırf gezegen dışından alındığı için bir vergi uygulanır diye düşünüyorum. GSAV (Güneş Sistemi Aşar Vergisi) gibi mesela. Yani her halükarda burada daha pahalı olur.

Fermi mi Drake mi ikileminde sizin tarafınız kime daha yakın?

Aslında ikisi farklı. Fermi “Nerede bu uzaylılar?” sorusuna yanıt arar. Drake denklemi ise Dünya dışı uygarlıkların yüzde kaçının ileri seviye bir uygarlık olabileceğini tahmin etmeye çalışır. Evrende yalnız mıyız? Bence hayır. Bir gün zeki canlılarla karşılaşacak mıyız? Bu soruya da yanıtım hayır. Nitekim evren çok büyük bir yer. Fermi veya Drake hangisini seçtiğimi soruyorsanız bence en büyük Beşiktaş!

Diyelim ki Dünya’ya ulaşan bir radyo sinyali anlamlı ve tekrar ediyor. İzlenecek süreç nedir?

Aynı koordinatlara biz de sürekli ve anlamlı sinyaller göndermeliyiz. Hatta bu sinyalleri şifreli göndermeliyiz ki yeterince zeki olup olmadıklarını anlayalım. Mesela iki kelimeyi bir araya getiremeyen ve İngilizceyi adeta katleden Trump’ın konuşmalarından birkaç bukle gönderilip bu adamın gerçekte ne demek istediğini anlayıp anlamadıkları test edilebilir. Görelim bakalım, sözüm ona ilerlemiş uygarlık ne kadar ilerlemiş!

 MARS MI VENÜS MÜ?

Mars veya Venüs'te bir koloni kurma olasılığı var mı?

Mars için böyle bir olasılık var. Ancak Venüs’te bence bu iş olmaz. Nitekim Güneş Sisteminin en sıcak gezegeni Venüs cehennemin sözlükteki karşılığı adeta. Aslında iki gezegen de ölümcül ama Mars daha az ölümcül ve Dünya’ya benzer özellikler gösteriyor. Mars’ın bir günü Dünya’nın bir gününden sadece 40 dakika daha uzun. Mars’ın eksen eğikliği ise neredeyse Dünya’nın eksen eğikliği kadar. Atmosferinin neredeyse tamamen karbondioksit içerdiğini, küresel bir manyetik alanı olmadığını (gezegen yüzeyinde ciddi radyasyon söz konusu) ve ortalama sıcaklığının da -65 derece olduğunu hesaba katmazsak (Evet biliyorum! Çok şeyi hesaba katmadık!) Mars Dünya’ya çok benzer. Venüs ise bizi cidden psikolojik bunalıma sokardı. Tüm o cehennem koşullarını göz ardı etsek bile bir günün bir yıldan daha uzun olduğu bir gezegende kimse devlet memuru olmak istemez…

Ay’ın karanlık yüzü bize neden hiç görünmüyor?

Ay’ın kendi ekseni etrafındaki dönme dönemi ile Dünya etrafındaki bir turu için geçen süre neredeyse birbirine eşit olduğu için Dünya’dan bakan bizler Ay’ın sadece bir yüzünü görebiliyoruz. Diğer yandan, bu sadece yüzde 50’sini gördüğümüz anlamına gelmiyor. Keza Ay’ın kuzey ve güney salınımları nedeniyle aslında yaklaşık yüzde 60’ını görürüz.

Gezegen ve yıldızları hep küre olarak canlandırıyoruz. Küre olmayan, örneğin küp gibi geometrik gök cisimleri var mı?

Değişik şekillere sahip gök cisimleri var elbette. Ancak birkaç yüz kilometre daha büyük cisimler küresel olma eğilimdedir. Bunun nedeni ise cismin içten ve dıştan gelen kuvvetler ile bir dengeye ulaşmasıdır. Kütle çekimi kütlenin uzayzaman örtüsünü bükmesi anlamına geldiği için küçük kütleli cisimler daha büyük kütlenin uzayzaman ‘çukuruna’ düşme eğilimindedir. Bu olayın üç-boyutlu olduğunu hayal edin. Ortaya çıkan cisim küreye benzer olacaktır. Eğer bu cisim dönüyorsa kutuplardan biraz basık olmasını ve ekvator bölgesinde ise biraz şişkin olmasını beklersiniz. Dünya da tam olarak böyle bir gezegendir.

Bizimkisi gibi atmosfere sahip bir gezegende mangal ve piknik yapmak mıdır hedeflenen? Niye oralara gitmek zorundayız?

Sanırım bunun en büyük nedeni bizzat bizimle alakalı. Geçmişten günümüze baktığımızda insanoğlu durmaksızın ilerlemiş. İnsanlığın bilgi birikimi sürekli arttı. Bizi atmosfer dışına çıkaran bu bilgi birikimi ve bilgiye ulaşmamızı sağlayan meraktı. Ancak bizim uzaya çıkma hedefimiz Mars’a bilmem kaçıncı Halk Ekmek satış noktası açmak değil, uzayda yayılırken geliştireceğimiz yeni teknolojilerdir. Bir zamanlar hayat barındırdığını düşündüğümüz gezegenlerin neden şimdi hayat barındırmadığını veya oralarda bir yerlerde hangi koşullarda hayat olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Bu sayede Dünya’nın ve onun üzerinde yaşayan bizlerin bu kozmostaki gerçek yerini daha iyi anlıyoruz. Dünya’nın kötü günlerine hazırlanıyoruz aslında. Örneğin Mars’ta koloni kurabiliyorsan, Dünya’nın en soğuk ve en radyasyonlu yerinde de koloni kurabilirsin.

Evren sürekli genişlerken bizim galaksimiz niye Andromeda Galaksisi ile çarpışmayı planlıyor?

Çünkü evrenin genişlemesi galaksi kümeleri arasındaki uzayda etkilidir. Galaksi kümelerinde etkin olan kuvvet ise kütle çekimidir. O nedenle aynı galaksi kümesinde yer alan Andromeda bize bodoslama geliyor. Biz bulunduğumuz grubun en büyük kütleli galaksileriyiz. Ama heyecan yapmaya gerek yok. 4 milyar yıl daha yaşamayı düşünenler hariç hiç kimse gerilmemeli. Çarpışma ortalama o zamanlarda olacak.

Yaşam olasılığı için illa bir güneşin varlığı şart mıdır?

Anladığımız formda yaşam bir şekilde enerjiye ihtiyaç duyuyor. Isı önemli bir faktör. Elbette aşırı gelişmiş bir uygarlık bir yıldızın enerjisini değil de başka enerji kaynakları kullanıyor olabilir. Yani oralarda bir yerlerde şu an bilmediğimiz bir yöntem ve enerji girdisiyle hayatına devam eden canlılar olabilir. Pek tabii kara enerjinin gizemini çoktan çözmüş ve onu enerji kaynağı olarak kullanan uygarlıklar da olabilir. Belki de bizimle o nedenle iletişim kurmuyorlar. Bizler ise Kardeşev Ölçeği’nde henüz 0.7 düzeyindeyiz. Onlar ise belki 3. Yani evrendeki her şeyi enerji olarak kullanabiliyor ve Asya’yı Avrupa’ya birleştiren 500T otobüs hattı gibi evrenin bir köşesinden diğerine kolaylıkla gidiyor olabilirler.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Öncelikle bu güzel sorular için çok teşekkür ediyorum. Her ne sürç-i lisan ettiysek affola. Hangi meslek ve eğitim düzeyinden olursa olsun uzaya ilgi duyan herkese büyük bir saygı duyuyorum. Nitekim gelecek uzayda! Bu isimle devam ettiğim bir sosyal sorumluluk gayreti olan uluslararası ödüllü Gelecek Uzayda projem kapsamında yüz binlerce gence seminerler verdim. Birçok mecrada 120’yi aşkın popüler bilim makalesi yazdım, yazıyorum. Hiçbir televizyon programının astronomi ile alakalı program davetini geri çevirmedim. Amacım uzay bilim ve teknolojilerini ve genel anlamda bilimi halkımıza en doğru ve en ilgi çekici şekilde anlatabilmek. İletişimin ciddi derecede ilerlediği bir çağda olmamız harika ancak aynı zamanda herkesin her şey hakkında konuşabilme cesareti gösterdiği bir çağdayız. Yani ciddi bilgi kirliliği söz konusu. O nedenle kendi alanımda tabiri caizse bir temizlik yapabilme, bir başvuru kaynağı olabilme amacıyla bir de YouTube kanalı açtım. www.youtube.com/drselçuktopal Kaostan Kozmosa Evrenin Hikayesi isimli kitabım ise bir kozmik yolculuk ve o yolculuğu yapanlar için bir bilim ve astronomi rehberi. Okuyuculardan harika yorumlar alıyorum! Uzaya ve bilime ilgi duyan herkese bir astrofizikçinin kaleme aldığı kendine has üslubuyla ülkemizde bir ilk olan kitabımı tavsiye ediyorum. Herkese sağlıklı ve mutlu zamanlar diliyorum.

 Dr. Öğrt. Üyesi Selçuk Topal

Astrofizikçi

Lisans ve yüksek lisans öğrenimini Ankara Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümünde tamamlayan Topal, doktora derecesini 2016 yılında Oxford Üniversitesi Astrofizik Bölümünden aldı. Doktora süresince bir yıl Japonya Nagoya Üniversitesi Astrofizik Bölümünde ziyaretçi araştırmacı olarak bulundu. Ülkesine dönen Topal uzmanlık alanı olan galaksilerde moleküler gaz ve galaksi evrimi konularında akademik çalışmalarına devam etmektedir. Felsefeye ilgi duyan Topal, 2017’de felsefe lisans eğitimine başladı. Uzaya ve bilime ilgi duyan herkes için 2013 yılından bu yana bazen online bazen de şehirleri bizzat ziyaret ederek popüler astronomi seminerleri veriyor. #gelecekuzayda ismiyle sürdürdüğü bu proje uluslararası ödüllü, marka patentli, kâr amacı gütmeyen ve alanında ülkemizdeki en büyük gönüllü bilim-toplum ve astronomi projesi olma özelliğini koruyor. Vermekte olduğu seminerler, birçok dergi ve gazetede yayımlanan popüler bilim ve astronomi makaleleri, hazırladığı eğitici astronomi videoları ve katıldığı TV/ radyo programları vasıtasıyla temel ve güncel astronomi bilgilerini ilgi çekici ve en doğru şekilde halkımızla paylaşmaya gayret gösteriyor. Halen düzenli olarak çocuklar için Süper Penguen dergisinde yazılar yazan Topal büyükler için ise Onedio ve zaman zaman Bilim ve Teknik dergisinde popüler astronomi yazıları kaleme almakta. İngiliz Kraliyet Astronomi Topluluğu, Uluslararası Astronomi Birliği ve Avrupa Astronomi Topluluğu üyelikleri bulunan Topal evli ve iki çocuk babası. Kaostan Kozmosa Evrenin Hikayesi isimli popüler bilim ve astronomi kitabının yazarı olan Dr. Selçuk Topal'ın tüm çalışmaları hakkında daha detaylı bilgiye www.astronomselcuk.com adresinden ulaşılabilir.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün