François Ozon’dan düş kırıklığı

François Ozon’un Cannes seçkisine giren son filmi ‘85 Yazı’ beklentilere cevap vermekten uzaktı. Yönetmenin kariyerinde son derece başarılı başlayıp, son yarım saatiyle her şeyi batırdığı bir filmi yok. Bir İngiliz yazarın romanından uyarlanan senaryo filmin yumuşak karnı. Filmde bir gencin ölümüyle sonuçlanan eşcinsel bir ilişkiyi temize çıkarmaya çalışan, yama gibi duran bölüm son derece gereksiz olduğu gibi inandırıcı da durmuyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
28 Ekim 2020 Çarşamba

Yön ve Sen: François Ozon

Gör Yön: Hichame Alaouie

 Müz: Jean-Benoit Dıunckel

 Oyn: Felix Lefebre - Benjamin Voisin - Valérie Bruni Tédeschi - Philippine Velge - Melvil Poupaud - Isabelle Nanty

 

François Ozon Fransız sinemasının orta kuşak auteur yönetmenler arasında en çok sevdiğim yaratıcı isimdir. Son üç filminden ikisi birer başyapıttı. I. Dünya Savaşı sırasında yaşanan kırık bir aşk öyküsünün hikâyesi ‘Frantz’ (2016) ve Berlin’de Jüri Büyük Ödülü (Gümüş Ayı) kazanan ‘Yüzleşme / Grace A Dieu’ (2018) birer ustalık gösterisiydi. Bu son filmde Ozon, Katolik Kilisesinin büyük bir ayıbını, pedofil bir rahibin küçük çocuklara tacizini gizlemesini büyük cesaretle ele alıyordu.

Ozon’un bu yıl iptal edilen Cannes Film Festivalinin resmi seçkisinde yer alan son filmi ‘85 Yazı / Eté 85’i merakla bekliyordum. Filmi izledikten sonra salondan şu kanaatle ayrıldım: Bir Ozon hayranı olarak, filmlerinin tamamına yakınını izleyen bir insan olarak, yönetmenin kariyerinde son derece başarılı başlayıp, son yarım saatiyle her şeyi batırdığı bir filmi yok.

Bunun sebebini ‘85 Yazı’nın senaryosuna bağlıyorum. Ozon, genellikle kendi yazdığı senaryoların filmini yapar; yazımın başında adı geçen iki başyapıtta olduğu gibi. ‘85 Yazı’ İngiliz yazar Aidan Chambers’in 1982’de yazdığı ‘Mezarımda Dans Et / Dance On My Grave’ adlı romanından alınma. Filmin uyarlama senaryosunu yazan François Ozon, iyi başlayıp sonunu getiremeyen bir metnin kurbanı olmuş.

İçinde boşluklar barındıran bir senaryo

 

‘85 Yazı’, Abdellatif Kechiche’in 2013’te Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye kazanan başyapıtı ‘Mavi En Güzel Renktir / La Vie D’Adéle’iyle müthiş benzerlikler taşıyor. Her iki filmin eşcinsel (erkek ve kadın) kahramanlarının birinin ailesi varlıklı, diğeri fakir. Her iki filmin partnerlerinden biri diğerinden daha bilgili, paralı ve deneyimli olduğu için dominant bir karakterde. Her iki filmin finali de dramatik bir şekilde bitiyor. Her iki filmde de cüretli sevişme sahneleri var. Ancak ‘85 Yazı’na, benzeri olduğu filmin ‘erkek versiyonu’ demek doğru olmaz. Kechiche, filminde çok uzun lezbiyen sevişme sekansları kullanırken, Ozon bir tek sahneyle yetiniyor. Her iki yönetmen filmin son derece başarılı erotik sahnelerini ustalıklı bir estetik duygusu eşliğinde çekmişler.

İki film bir yerde birbirlerinden ayrılıyor. ‘Mavi En Güzel Renk’ son on yılın en başarılı aşk filmleri başyapıtlarından biri iken, ‘85 Yazı’ sonunu getiremeyen, François Ozon hayranlarını derin bir düş kırıklığına uğratan bir film.

‘85 Yazı’ Xavier Dolan’ın son Cannes Film Festivalinden eli boş ayrılan son filmi ‘Matthias ve Maxime’ ile konusu itibarıyla akrabalıklar taşıyor. Her iki filmin kahramanları bir ilişkiyi yaşamaya çalışan, bunu beceremeyen iki eşcinsel erkeği merkezine alıyor. Filmin son yarım saatini değerlendirmenin dışında tutarsak, Ozon’un filizlenen bir aşk hikâyesini, yaşanan duyguları, gençlik ateşini, Kanadalı meslektaşına oranla çok daha duyarlı ve ustalıklı bir dille sinemaya taşıdığını söylemek mümkün.

‘85 Yazı’, beni umutlandıran ve düş kırıklığına uğratan iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde iki yeni yetmenin büyüme öyküsünü ve (sadece altı hafta sürse de ) yaşadıkları yaz aşkının heyecanını, genç yaşta babasını kaybetmenin travmasını üstünden atamamış bir gencin bozulan psikolojisini, evlatlarına iyi bir gelecek hazırlamanın telaşını yaşayan iki annenin fedakârlığını, eşcinsel gençlerden birinin turist bir İngiliz kızı yatağına atma sürprizini François Ozon bilinen becerisiyle ustalıkla anlatıyor.

Altı haftalık mutluluk

80’li yıllarda Normandiya kıyılarındaki bir sahil kasabasında iki yeniyetme erkeğin yaşadığı bir yakınlaşma ve aşk öyküsünü anlatan ‘85 Yazı’, gençlerden birinin “Size bir cesedin öyküsünü anlatacağım” açıklamasıyla başlıyor. Böylece bize bir felaketin yaşanacağına hazırlıklı olmamız gerektiği bildirilmiş oluyor. Ailesiyle bölgeye iki yıl evvel taşınan 16 yaşındaki Alexis Robin (Felix Lefebre), arkadaşından ödünç aldığı bir tekneyle denize açılır. Fırtına patlak verince yelken açmak için oynak teknede acemice hareketler yapınca tekne devrilir. Dalgalara kapılan Alexis’i deneyimli denizci David Gorman (Benjamin Voisin) kurtarır. Böylece Alexis hayallerinin arkadaşıyla tanışmış olur. Kendisinden iki yaş büyük olan David, burjuva bir Yahudi ailesine mensuptur. Babası öldüğü için annesiyle (Valérie Bruni Tedeschi) yaşamakta ve işyerinde kendisine yardımcı olmaktadır. Sırılsıklam olan Alexis’i evine götürüp kuru giysiler vererek uğurlayan David ile ikinci buluşmasında Alexis lüks bir hayat yaşayan, hızlı motosiklet süren, gece kulüplerinde bolca içki tüketen arkadaşının etkileyici cazibesine kapılır.

David’in gösterdiği yakınlıktan etkilenen toy Alexis kendini hiç beklemediği bir aşk ilişkisinin içinde bulur. David’in içten pazarlıklı ve güven vermeyen davranışlarından, kısa süreli erkek partner arayıp bulmada deneyimli olduğunu anlarız. Alexis’in gözünden geriye dönüşlerle anlatılan filmde oğullarının tahsilini sürdürmesini veya bir işe girmesini arzulayan, iyi niyetli, sevecen anne-babasını tanıyoruz (İsabelle Nanty- Laurent Fernandez). Sorunlu oğlunun temiz bir gençle arkadaşlık kurmasından memnun olduğunu her haliyle belli eden David’in annesi Alexis’i mağazasında işe alır. Film burada “Acaba bu mutlu ilişki yazdan daha uzun sürecek midir?” sorusunu akla getiriyor. Tanımadığı bir dünyaya girdiği ve sevildiğini zannettiği için çok mutlu gözüken Alexis’in, bölgede tatilini geçiren, macera arayan turist İngiliz kızı Kate (Philippine Velge) ile yolunun kesişmesiyle hayatı alt üst olur. Alexis’in yüz vermediği Kate’i David yatağına atmakta gecikmeyince altı hafta süren ilişki beklenen dram ile son bulur.

Final bölümü çok kötü

Olayın gizemini araştıran polise yaşadıklarından hiç bahsetmeyen Alexis’e, okulda kendisine hep destek vermiş edebiyat öğretmeni Lefevre (Melvil Poupaud) anlatmakta ketum davrandığı şeyleri yazıya dökmesini tavsiye eder. Bu tavsiyeye uyan gencin iç dünyasını, sevdiği, bağlandığı insanla yaşadığı ve ‘hayatının en güzel gecesi’ olarak nitelediği aşk gecesini, David’in kaybından ve yasını tutmaktan duyduğu üzüntüyü öğreniriz.

Romanın yazarı Aidan Chambers ile senaryoya uyarlayan François Ozon eşcinselliği öven, bir gencin ölümüne neden olan bir eşcinsel ilişkiyi temize çıkaran sözleri (her şeyi berbat eden) turist İngiliz kızın ağzından söyletiyorlar. Filmde yama gibi duran bu felsefi bölüm son derece gereksiz ve hiç de inandırıcı durmuyor. Robin ailesinin geçmişinde de Jacky Amca adlı bir eşcinsel olduğunu öğrendiğimizde, Alexis’in annesi Jacky’nin ailede çok sevildiğini söyleyince, Ozon cinsel yönelim konusunda tavrını yinelemek durumunda kalıyor. Çıkışsızlık yaşayan Ozon elindeki romanın zaaflarını, içinde boşluklar barındıran senaryosuna taşımış. Filmin son 20 dakikası (iki sürpriz barındırsa da) final bölümü çok kötü.

Spor yapar gibi erkek partner peşine düşüp, bıktıktan sonra kirli çamaşır gibi fırlatıp atmak gibi bir huyu olan, “Ben değişiklikten hoşlanırım” diyen burjuva David rolünde Benjamin Voisin (24), David’in kendisini kırdığını ve İngiliz kızla geçirdiği gecede kendisini aldattığını itiraf edince kıskançlık krizine giren Alexis rolünde Felix Lefebre (22), son derce inandırıcı performanslarıyla öne çıkıyorlar.

Her daim mükemmel olmakla tanınan Valeria Bruni Tedeschi, kocasının ölümünden biricik oğlunun etkilenmemesi için her şeyi yapmaya hazır anne rolünün hakkını veriyor. François Ozon’un ‘Yüzleşme’sinde başrolü üstlenen Melvil Poupaud, edebiyat öğretmeninde rolü kısa da olsa klasını konuşturuyor.

Meraklısı için not: Orijinal romandaki ‘Mezarımda Dans Et’ başlığı Alexis’in sevgilisi David’e hayatta iken verdiği anlamsız sözden kaynaklanıyor.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün