Düşündürücü bir psikolojik gerilim

Charlie Kaufman’ın NETFLIX’te vizyona giren son filmi: ‘Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum’

Viktor APALAÇİ Sanat
30 Eylül 2020 Çarşamba

Tedirginlikleri, korkuları, endişeleri barındıran, umutsuzluk taşıyan gerçeküstü olayları anlatan senaryolarıyla tanınan Kaufman bu filmle sinemada üçüncü yönetmenlik denemesini yaşıyor. Ian Reid’in romanından alınan film bizleri hiç bir şeyin görüldüğü gibi olmadığı bir dünyaya götürüyor. Atmosfer yaratmadaki becerisi ve diyaloglardaki ustalığıyla tanınan Kaufman ayrıksı bir sinemacı ve 21. yüzyılın en iyi senaristlerinden biri olduğunu kanıtlıyor.


Tedirginlikleri, korkuları, endişeleri barındıran, karanlık, umutsuzluk taşıyan gerçeküstü senaryolarıyla tanınan Charlie Kaufman ‘Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum / I Am Thinking Of Ending Things’ ile sinemadaki üçüncü yönetmenlik denemesini yaşıyor. Netflix’te vizyona giren bu film ile Kaufman atmosfer yaratmada usta, ayrıksı bir sinemacı olduğunu tekrar kanıtlıyor. Ian Reid’in psikolojik gerilim türündeki romanından alınan film bizleri hiç bir şeyin görüldüğü gibi olmadığı bir dünyaya götürüyor. Romanda önemli değişiklikler yaptığı söylenen Kaufman, bu 16. senaryosunda müthiş bir diyalog ustası ve 21. yüzyılın en önemli senaryo yazarlarından biri olduğunu kanıtlıyor. 

Bilinçaltının karanlık dehlizlerinde

Film bizi bilinçaltının karanlık dehlizlerinde bir yolculuğa çıkarsa da, akıl karıştırıcı gözükse de, fantastik ve metafizik özellikleriyle çok katmanlı bir bulmacayı andırıyor. Gerçeküstü olaylar ve fantezileriyle bu yaratıcı yol filmi Kaufman’ın yalnızlık, yaşlılık, sosyal uyumsuzluk gibi fetiş temalarını işliyor. Zekice yazılmış diyaloglar eşliğinde, Kaufman karşılıksız aşk ve intihar düşüncesi üzerine ilginç şeyler söylüyor. 

Charlie Kaufman, izleyicisinden filmlerini izlerken entelektüel bir katkıda bulunmasını talep eden bir yönetmen. Senaryolarında izleyicinin kucağında bulduğu bilmeceler var. Kaufman sorduğu bilmecelere izleyicisinin cevap aramasını istiyor. Alacağı cevapların önemi yok. Bütün cevaplar kendisi için geçerli. “Cevabın yanlışı, doğrusu şu olmalı” gibi bir tutumu yok. 

Film kafası karışık bir genç kadının hikâyesi olarak başlıyor. Yedi haftadır birlikte olduğu sevgilisi Jake’e (Jesse Plemons) dair şüpheleri olan bir genç kadın (Jessie Buckley), gözden uzak bir çiftlikte yaşayan sevgilisinin anne-babasıyla tanışmak için onunla kar kıyamet bir kış günü yolculuğa çıkar. Otomobil yolculuğu sırasında yaptıkları uzun sohbetin ardından geldikleri çiftlik evinde tuhaf şeyler olup bitmeye başlar. Sevgilisinin ve ailesinin davranışlarından genç kadın her şeyin göründüğü gibi olmadığını ve yeni sevgilisi hakkında bilmediği çok şeyin olduğu gerçeğiyle yüzleşir.  

Adını hiç bir zaman öğrenemeyeceğimiz genç kadın ile Jake’in araba yolculuğu, çiftlik evinde tanışma yemeği ve Jake’in okuduğu lise binası ziyareti olarak film üç mekânda geçiyor. Bir iç ses genç kadının aklından geçenleri ve rahatsızlıklarını dile getiriyor. Jake’in kar fırtınasına rağmen şehre dönüş yolunu uzatması, bir dondurmacıya uğramak bahanesiyle yoldan ayrılması, okuduğu liseyi göstermek için oyalanması ve boş binaya gidip sevgilisini arabada yalnız bırakmasıyla film kulvar değiştiriyor. Tırmanan tansiyonla film gerilimden korku türüne geçiş yapıyor. 

Uzun bir ayrılık diyalogu

Filmin final bölümünde üniformasıyla sık sık karşımıza çıkan yaşlı ve gizemli hademenin kim olduğu bilmecesini çözmeye çalışıyoruz ve kafamız her geçen an biraz daha karışıyor. ‘Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum’da karakterlerin konuştuğu her şey ve filmlere, müziklere, kitaplara yapılan bütün göndermeler, filmin sonunda ortaya çıkan bulmacayı çözmek için bize sunulan ipuçları oluyor. İki sevgili John Cassavetes’in eşi ve fetiş oyuncusu Gena Rowlands ile yaptığı dram filmi ‘Etki Altında Bir Kadın / A Woman Under The Influence’ı (1974) uzun uzun tartışıyorlar.

Charlie Kaufman, bir saatlik araba yolculuğu sekansında ve Jake’in anne-babasıyla yemek masasında yaptıkları havadan sudan konuşmalardan iki sevgilinin ilişkisinin neden yürümediğinin ipuçlarını veriyor. Film ilk izlenişinde kendini ele vermiyor. Kaufman izleyiciden filminin gizemli dünyasını kavramak için birden fazla izlenmesi gerektiğini talep ediyor, “Kaçırdığınız çok şeyi tekrar izlediğinizde kavrayacaksınız” diyor.

Filmin son yarım saati Stephen King’in korku-gerilim türü başyapıtları ‘Cinnet / The Shining’ ve ‘Ölüm Kitabı / Misery’den esinlenmişe benziyor. Psikopat yüzünü keşfettiğimiz Jake karakterinin, Stanley Kramer ve Rob Reiner’in Jack Nicholson ve Katy Bates tarafından canlandırılan cani ruhlu kahramanlarından farkı yok. 

Filmin çiftlik evi bölümünde Jake’in anne ve babasını aynı sekansta gençlik ve yaşlılık halleriyle görüyoruz. Burada film David Fincher başyapıtı ‘Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi / The Curious Case Of Benjamin Button’u akla getiriyor. O filmde Brad Pitt ihtiyarlıktan bebekliğe yaşlanıyordu. Günümüzde Christopher Nolan gibi yönetmenler ‘zaman’la oynamaktan çok hoşlanıyorlar. Bu modaya uyan Charlie Kaufman, filmin final bölümünde, bomboş lisenin ıssız koridorlarını silerken, başkahramanlarından Jake’i ihtiyarlık haliyle hademe olarak gösteriyor.

Film müthiş etkileyici bir final sekansıyla noktalanıyor. Lisenin boş koridorlarında, Fred Zinneman ustanın klasik müzikali ‘Oklahoma’yı (1955) akla getiren, görkemli bir koreografi eşliğindeki bale sahnesi nefes kesiyor. Pawel Pawlikowski’nin ‘Ida’ (2013) ve ‘Soğuk Savaş’filmlerindeki siyah-beyaz fotoğraflarıyla harikalar yaratan Polonyalı görüntü yönetmeni Lukas Zal’in özenli çalışması, Kaufman’ın mizansenine katkıda bulunuyor. 

Filmin dört oyuncusunun En İyi Oyuncu ve En İyi Yardımcı Oyuncu Oscar adayları arasına girmeleri kuvvetle muhtemel. Brie Larson’a teklif edilen, programı uymadığı için aktrisin reddettiği, ismi geçmeyen kadın sevgili rolünde Jessie Buckley (Chernobyl), yeni sevgilisini terk etmeyi aklına koymuş entelektüel kadın rolünde şaşırtıcı bir performans çıkarıyor. Kapalı kutu Jake rolünde Jesse Plemons (The Irishman) gizli ajandası olan gizemli sevgili rolünün hakkını veriyor. Avustralyalı aktris Toni Colette sorunlu ve şizofren kadın rolleri için Hollywood’un en çok aranan oyuncusu oldu. Bu filmde de mükemmel. Charlie Kaufman’ın yazıp, yönettiği ‘Anomalisa’nın (2015) oyuncusu David Thewlis bu yeni işbirliğinde oğlu Jake ile iftihar ettiğini her fırsatta dile getiren baba rolünde kusursuz.

İyi senarist iyi yönetmen olur mu?

Sinema kariyerine senaryo yazarlığıyla başlayarak yönetmenliğe geçiş yapan sayısız örnek var. Bunların içinde, son 20 yılda yazdığı senaryolarla Alejandro G. Innaritu’ya şöhretin kapısını açan Guillermo Arriega, sonraları yönetmenliğe soyundu. ‘Paramparça Aşklar, Köpekler/Amores Perros’ (2000) ile başlayan beraberlik ‘21 Gram’ (2003), Oscar’lı ‘Babel’(2006), Cannes ödüllü ‘Biutiful’ (2010) ile devam etmiş, ikili yollarını ayırdıktan sonra Innaritu dört Oscar’lı bir yönetmen olmuştu. Guillermo Arriera, 2008’de ‘The Burning Plain’ile başlayan yönetmenlik kariyerini iki filmle sürdürmüştü. 

Yazar-yönetmen Charlie Kaufman’a dönecek olursak, adını duyurduğu ‘Being John Malkovich’ (1999) ve üç yıl aradan sonra ‘Tersyüz / Adaptation’ ile Spike Jonze’a iki müthiş senaryo yazmıştı. Kaufman, Fransız sinemasının iddialı yönetmeni Michel Gondry’ye kariyerinin en kaliteli iki filmine imza attığı iki senaryoyu altın tepsi içinde sunmuştu:‘Human Nature’ (2001) ve kendisine ertesi yıl En İyi Senaryo Oscar Ödülünü getiren ‘Sil Baştan /Eternel Sunshine Of The Spotless Mind’. Bu şekilde Kaufman, beş Oscar adaylığından birini ödüle dönüştürme başarısını göstermiş oldu. Bu arada George Clooney’nin yönettiği ‘Confessions of a Dangerous Mind’ın (2002) senaryosunu yazdı. 

Yönetmen olarak kamera arkasına geçme kararı alan Charlie Kaufman, biri televizyon için olmak üzere (‘How and Why’) dört film yönetti.  İlk yönetmenlik denemesini ‘Synecdoche, New York’ (2008) ile yapan Kaufman’ın ‘Anomalisa’sı (2015) Venedik Film Festivalinde Jüri Büyük Ödülüne layık görülse de gişede başarısız oldu. 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün