Sarsıcı bir kahramanlık öyküsü: 1917

Savaş karşıtı mesajıyla, şaşırtıcı teknik üstünlüğüyle, dokunaklı ve gerilimli öyküsüyle, ‘1917’ etkileyici bir kahramanlık freski. Görüntü yönetmeni Roger Deakins’in Oscar Ödülü ‘1917’nin sahte bir tek plan-sekansla çekildiği eleştirilerini boşa çıkardı. Mark Taylor ile Stuart Wilson’a En İyi Ses Miksajı Oscar’ını veren Akademi, ‘1917’nin teknik üstünlüğünü taçlandırmış oldu. Dedesinin anılarından yola çıkarak yaptığı bu filmde Sam Mendes bizleri I. Dünya Savaşı siperlerinin karanlık labirentlerinde gizemli bir yolculuğa götürüyor. Film bir cehennem atmosferinde, hayatta kalma savaşı veren iki askerin yaşadığı ölüm korkusunu izleyiciye geçirmede başarılı.

Viktor APALAÇİ Sanat
19 Şubat 2020 Çarşamba

‘1917’nin görüntü yönetmeni Roger Deakins’i Oscar ile ödüllendiren Akademi, filmin sahte bir tek plan-sekansla çekildiği eleştirilerini boşa çıkardı. Ses Miksajı Oscar’ıyla ‘1917’nin teknik üstünlüğü taçlandırılmış oldu.

Savaş karşıtı mesajıyla, şaşırtıcı teknik üstünlüğüyle, dokunaklı ve gerilimli epik öyküsüyle ‘1917’ etkileyici ve sarsıcı bir kahramanlık freski. II. Dünya Savaşı filmlerine referans olarak gösterilen Steven Spielberg’in ‘Er Ryan’ı Kurtarmak’tan 22 yıl sonra, Sam Mendes ‘1917’ ile I. Dünya Savaşı denilince akla gelecek ilk filme imzasını atmış.

‘1917’, I. Dünya Savaşı’nın kan, gözyaşı ve çamur deryası siperlerinde geçen bu saate karşı yarış serüvenindeki ustalık gösterisiyle, bazı sekanslarıyla sinema antolojilerine geçmeyi hak ediyor.

İmkânsız bir görev emri

’1917’ bizleri 1. Dünya Savaşı siperlerinin karanlık labirentlerinde gizemli bir yolculuğa götürüyor. Bu savaşın doruk noktasında, iki İngiliz askere gerçekleşmesi imkânsıza yakın bir görev verilmiştir. Zamana karşı yarışta düşman bölgesini geçip, tuzağa düşürülecek 1600 askerin ölüme gitmesini durduracak bir mesajı iki askerin ulaştırmaları gerekmektedir.

Sam Mendes’in etkileyici mizanseni, Roger Deakins’in kamerası, Thomas Newman’ın müzik partisyonu, Lee Smith’in dinamik kurgusu, iki genç aktörün (George MacKay- Charles Chapman) olağanüstü gerçekçi yorumu, ‘1917’ izleyicisini lirik ve büyüleyici bir yolculuğa çıkarıyor.

Sam Mendes kurmaca öyküsünü, I. Dünya Savaşı’na gönüllü olarak katılan, boyu kısa (1.62) olduğu için mesaj taşıyıcısı olarak görevlendirilen kıdemsiz onbaşı dedesi Alfred H. Mendes’ten esinlenerek yazmış. Bu savaşın üçüncü yılında bir tek günde geçen konusuyla ‘1917’ insanlık durumu üzerine sarsıcı bir başyapıt.

Filmin senaryosu büyükbabasının Sam Mendes’e küçükken anlattığı, kendi ve arkadaşlarının yaşadığı hikâyelerden esinlenerek yazılmış. Sam Mendes’in filmini tek plan-sekans ile anlatma tercihi, mizansenini, olayı gerçek zamanlı olarak anlatma ihtiyacından kaynaklanıyor.

Mendes, “İzleyicilerin iki ana karakterinin yolculuğundaki her adımı onlarla beraber atmasını, her nefesi beraber almasını istedim” diyor. Bunu sağlamak için kazılan 1,5 kilometre uzunluğundaki siperlerde filmin teknik ekibi ve tüm oyuncu kadrosu altı ay müddetince provalar yapmış.

Filmde Almanların iletişim hattını kestikleri, mutlak bir ölümün eşiğindeki 1600 askeri kurtaracak mesajı taşıyan Schofield (George MacKay) ve Blake (Dean- Charles Chapman) adlı iki askeri kamera an be an takip ediyor.

Kocaman farelerin cirit attığı, açlığın, rutubetin, soğuğun hüküm sürdüğü hendekleri ile ‘1917’ sinema tarihinde cehennemi hendek savaşları üzerine yapılmış en gerçekçi ve en etkileyici filmi.

Neden tek plan-sekans

Sam Mendes ve deneyimli teknik ekibi, ellerindeki zengin malzemeli konuyu sinema sanatı tekniğinin ulaştığı zirveden yararlanarak, “önemli olan filmin etkileyiciliğini artırmak için konunun nasıl anlatılacağıdır” mesajı eşliğinde anlatıyorlar.

Görüntü yönetmeni Roger Deakins’in inanılmaz bir meydan okuması ile, uzun bir plan-sekans olarak tasarlanan film büyüleyici görsel yapısıyla öne çıkıyor. Bu beklentiye cevap verebilmek için, bu 100 milyon dolar bütçeli filmin teknisyen ve oyuncuları aylar süren bir hazırlık sürecinden geçmişler. Ancak en az iki sahnede filmin tek plan kuralına uymadığı görülüyor.

İlkinde, kilometreler boyunca hendekleri aşmaya çalışan iki askerin, top ve mermi ateşi altında kaldıklarında, korunmak için girdikleri sığınakların zifiri karanlığı, teknisyenlere post prodüksiyon sürecinde, planları kurguyla birleştirme imkanını tanımış.

İkincisinde, Schofield’in keskin nişancı bir Alman tarafından atılan, kulağının arkasına isabet eden kurşunla vurulmasından sonra, kendini kaybedip gözlerinin karardığı sekansta kurgucunun devreye girmesi var.

Burada, Oscar Ödülü kazandığı ’Dunkirk’ün (2017) kurgusunu yapan ve o deneyiminden yararlanan Lee Smith’in de hakkını teslim etmek lazım.

Roger Deakins omuz kamerasıyla iki kahramanını takip ederken, yüzlerindeki korku ve yalnızlık ifadesini yakalaması, gün ışığından faydalanma becerisi, savaşın arkasında bıraktığı yıkıntıyı mükemmel bir görsellikle yansıtmasıyla, günümüzün en büyük görüntü yönetmenlerinden biri olduğunu kanıtlıyor.

Deakins, ‘1917’den önceki 14 Oscar adaylığının birini, ‘Blade Runner 2049’ ile üç yıl önce ödüle çevirebilmişti. Coen Kardeşlerin fetiş görüntü yönetmeni olan deneyimli Deakins’i bu yıl Akademi ikinci Oscar Ödülü ile taçlandırdı.

Terkedilmiş düşman siperlerinden geçen, ihtiyaten bırakılmış Alman keskin nişancılarının hedefi olmaktan kurtulmuş, isabet aldıktan sonra yere çakılan, üzerlerine düşen bir Alman uçağının altında kalmaktan kıl payı kurtulan iki erimiz, etraflarında patlayan bombalar arasında hedeflerine ulaşmak için yaptıkları cehennemi yolculuğu film müthiş bir görsellikle anlatıyor. 

Cephede yazılan destan

Film, askerlerin korku ve yorgunluklarını yenerek, kapasitelerini ve yeteneklerini aşarak, hayatta kalabilmek adına verdikleri savaşı gerçekçi bir üslupla dile getiriyor.

İki asker Almanların ricat hilesiyle, hücuma çıktığında tuzağa düşecek, yalnız bırakılmış bir birliğe, bu hatalarından dönme mesajını ulaştırmak üzere gönderilmiştir. Tuzağa düşecek birlikteki askerler arasında mesajı götüren erlerden biri olan Blake’in ağabeyi (Richard Madden) de vardır.

Filmin en duygu yüklü ve insancıl sekansında, bombardıman altında kalmış, yangınların devam ettiği yıkık binalardan birinin bodrumunda, düşman takibinden kaçan Schofield’in yolu genç bir Fransız kadınla kesişir. Ailesi muhtemelen öldürüldüğü için, kaderiyle baş başa bırakılmış bir bebeği uçağında taşıyan kadın, Schofield’e düşman askerlerinin cirit attığı bu yerden kaçmasını söyler. Schofield’in onlar için yapabileceği tek şey yiyeceklerini ve su matarasını kendilerine bırakmaktır.

İki askerin yolculuğu, kazılmış hendekler, terk edilmiş sığınaklar, yıkık bir köprü, bir nehrin dönemecine kümelenmiş asker cesetleri, harabeye dönmüş bir kasabadan oluşan ürkütücü bir savaş koreografisi eşliğinde anlatılıyor.

Film bir cehennem atmosferinde, hayatta kalma savaşı veren iki askerin yaşadığı ölüm korkusunu izleyiciye geçirmede başarılı.

‘1917’, I. Dünya Savaşı’nı anlatan, Jean Renoir’in ‘Harp Esirleri/La Grande Illusion’ (1937), Stanley Kubrick’in ‘Zafer Yolları/Paths of Glory’ (1957), Charles Chaplin’in ‘Shoulder Arms’ (1918), Howard Hawks’ın ‘Zafer Yolu/The Road to Glory’ (1936), Steven Spielberg’in ‘Savaş Atı/War Horse’ (2011) ve Dalton Trumbo’nun ‘Johnny Got His Gun’ (1971) gibi başyapıtların arasına adını yazdırıyor.

Filmin iki genç oyuncusu, ‘The Game of Thrones’dan tanıdığımız Dean-Charles Chapman ve en son ‘Captain Fantastic’te (2012) izlediğimiz George MacKay müthiş performanslarıyla rollerinin hakkını veriyorlar. Yan rollerde, kısa rollerine rağmen mesaj emrini veren General Erinmore’da Colin Firth, tuzağa düşürülecek birliğin komutanı Albay MacKenzie’de Benedict Cumberbatch, Yüzbaşı Smith’te Mark Strong, Blake’in ağabeyinde Richard Madden ‘misafir sanatçı’ kategorisinde oyuncu kadrosunun başarısına katkı veriyorlar.

Yazımızı Sam Mendes ile bitirecek olursak, bu 55 yaşındaki, sinema ve tiyatroda teknik becerisini kanıtlamış yönetmen, ilk uzun metrajlı filmi ‘Amerikan Güzeli/American Beauty’ (1999) ile En İyi Film, En İyi Yönetmen dâhil beş dalda Oscar kazanmıştı.

Oscar Ödüllü ‘Azap Yolu/Road to Perdition’ (2002) kara komedisi, ‘Revolutionary Road’ (2008), ‘Away We Go’ (2009) ve iki James Bond filmi, ‘Skyfall’ (2012), ‘Spectre’ (2015) aktifindeki kaliteli filmler. Mendes’in filmografisindeki tek savaş filmi ‘Jarhead’e (2005), ‘1917’ katıldı.

‘1917’ye kadar yaptığı filmlerle dokuz Oscar ödülü kazanan Sam Mendes’in tiyatroda En İyi Yönetmen ve En İyi Tiyatro Ödülü dallarında iki Tony Ödülü var.

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün