Filmekimi’nde Cannes’dan 32 film

Sonbaharın sinema şöleni 18.filmekimi , 3-13 Ekim tarihleri arasında gerçekleşiyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
2 Ekim 2019 Çarşamba

63 filmlik programıyla filmekimi, son yılların en zengin seçkisine sahip festival olacak. Cannes, Venedik, Toronto gibi saygın festivallerde gösterilmiş, ödüller almış, eleştirmenlerin ilgisini çekmiş yeni yapımlar içeren renkli programıyla filmekimi ayın en çok konuşulan sanat etkinliklerinden biri olacak. Kaçırılmaması gereken filmler şunlar: Son yılların en iyi romantik filmi olan Claude Lelouche’un ‘En Güzel Yıllarımız’ı, Almodovar başyapıtı ‘Acı ve Zafer’, Jerzy Kosinski’den uyarlanan ‘Boyalı Kuş’, Altın Palmiye galibi Güney Kore filmi ‘Parasite’, Altın Aslanlı çizgi roman uyarlaması ‘Joker’, bilinmeyen bir kahramanlık öyküsü olan Terrence Malick’in ‘Gizli Bir Yaşam’ı, Noah Baumbach’ın aile dramı ‘Marriage Story’si, Panama belgelerine odaklanan Steven Soderbergh’in ‘The Laundromat’ı.

 

18. filmekimi, Cannes, Venedik, Toronto gibi saygın festivallerde gösterilmiş, ödüller almış, eleştirmenlerin ilgisini çekmiş yeni yapımları içeren zengin programıyla ekim ayının en çok konuşulan sanat etkinliklerinden biri olacak.

63 filmlik seçkiye baktığımda, bu yılki programın son yılların en zengini olduğuna kanaat getirdim. filmekimi hakkında yazdığım bu tanıtım yazısında, kendimi bir şekerci dükkânına bırakılmış ve ‘ne seçersen seç’ denilen bir çocuğa benzettim.

Programdaki filmlerin yarısı son Cannes Film Festivali’nde gün ışığına çıkmış yapıtlar. Rekor sayıdaki 32 filmlik Cannes seçkisindeki filmlerin çoğunu izlemiştim.

Ancak ben yazıma on kadar Venedik Festivali filmleri ve iki hafta önce sonlanan Toronto Film Festivali’nde gösterilen filmlerle başlamak istiyorum.

VENEDİK’TEN ÖDÜLLÜ FİLMLER

filmekimi 3 Ekim akşamı Venedik Film Festivali’nin Altın Aslan Ödüllü, çizgi roman uygulaması ‘Joker’ ile başlıyor. Todd Philips’in senaryo yazarı ve yönetmeni olduğu filmde Joaquin Phoenix’in kariyerinin en iyi performansını çıkardığı söyleniyor. Bu filmden gelecek haftaki yazımda söz edeceğim.

Oscar’lı sinemacı Noah Baumbach’ın yeni filmi ‘Marriage Story’, dünya prömiyerini yaptığı Venedik’te övgüler aldı, Toronto’da Adam Driver’a eleştirmenlerin oylarıyla En İyi Performans Ödülü’nü kazandırdı. Film, dağılan bir evliliğin ve birlikte kalan bir ailenin dokunaklı ve şefkatli hikâyesini konu alıyor. Scarlett Johansson filmin baş kadın oyuncusu.

Oscar ödüllü Steven Soderberg’in Pulitzer ödüllü araştırmacı-gazeteci Jake Bernstein’ın romanından uyarladığı, Panama belgelerine odaklanan ‘The Laundromat’ı Venedik’te büyük ses getirdi. Üst düzey patronların sırlarını ortaya çıkaran gazetecilerin öyküsünde Meryl Streep, Gary Oldman ve Antonio Banderas yer alıyor. Yine Venedik’te öne çıkan ‘Onur Konuğu/Guest of Honor’da Atom Egoyan aile dramlarının usta anlatıcısı olduğunu kanıtlıyor. Kanadalı yönetmen, 1997 tarihli başyapıtı ‘Bir Başka Dünya’da yaptığı gibi, yine bir baba-kız arasındaki karmaşık ilişkiye odaklanıyor.

Filmlerinin çoğunun konularını, yaşadığı Marsilya şehrinde geçiren senaryo yazarı- yönetmen Robert Guédiguian ‘Gloria Mundi’de, Marsilya’da yeni doğan bebeklerinin getirdiği sevinçle bir araya gelen bir aileyi izliyor. Fetiş oyuncusu, özel hayatındaki eşi Ariane Ascaride’e Venedik’te En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü getiren filmde, Guédiguian’ın vazgeçemediği aktör Jean-Pierre Darroussin de var.

J. KOSİNSKİ BAŞYAPITI ‘BOYALI KUŞ’ SİNEMADA

Trajik bir şekilde hayatına son veren Jerzy Kosinski’nin başyapıtı ‘Boyalı Kuş/Painted Bird’ün sinema versiyonunda II. Dünya Savaşı sonlarında Doğu Avrupa’da yalnız bir çocuğun iç acıtıcı öyküsünü izleyeceğiz.

Filmi insan ruhunun karanlık labirentlerine doğru bir yolculuk olarak yansıtan Çek yönetmen Vaclav Marhoul’un filmi belki de programın en sert yapıtı.

Siyah-beyaz olarak çekilen ‘Boyalı Kuş’ Venedik’te çok ses getirdi. Geçen yıl ‘Arakçılar’ ile Altın Palmiye kazanan Japon yönetmen Hirokazu Kore-Eda, yeni filmi ‘Saklı Gerçekler/La Verite’ ile Venedik’in açılışını yaptı. Catherine Deneuve ile Juliette Binoche’ın anne-kızı canlandırdığı oyunculuk mesleğine de şiirsel bir açıdan yaklaşan ‘Saklı Gerçekler’, Kore-Eda’nın ülkesi dışında çektiği ilk film. Sinemanın hemen her türünde film yapmasıyla tanınan Fransız yönetmen Olivier Assayas ‘Wasp Network’da Soğuk Savaş’ın son döneminde Küba’daki bir casusluk öyküsü anlatıyor. Penelope Cruz, Edgar Ramirez ve Gael Garcia Bernal’ın rol aldığı film, Küba’dan kaçıp Miami’ye sığınan bir grup politik mültecinin öyküsünü anlatıyor.

Dünya prömiyerini henüz tamamlanan Toronto Film Festivali’nde yapan ‘Tavşan Jojo’, mizah dolu aksiyon filmlerinin ustası, genç yönetmen Taika Waititi imzasını taşıyor. Konusu II. Dünya Savaşı sırasında Nazi iktidarındaki Almanya’da geçen filmin kahramanı Jojo, tek arkadaşı hayali bir Hitler olan küçük bir çocuk. Waititi filmde Hitler’i canlandırıyor.

ÖDÜLLÜ CANNES FİLMLERİ

Güney Koreli Bong Joon-Ho, bu yıl ‘Parasite’ ile ülkesine ilk Altın Palmiye Ödülü’nü kazandırdı. Film, farklı sosyal sınıflara mensup iki aile üzerinden etkileyici bir toplumsal eleştiri çıkarmayı başarıyor. Ülkesi Güney Kore’yi neo liberal sistemin bir laboratuvarı  olarak ele alan Bong Joon-Ho, sınıf çatışmasını ince bir mizah duygusu eşliğinde gözler önüne sermeyi başarıyor.

Göçmen sorununa eğilen, kariyerlerindeki üçüncü film ‘Genç Ahmed’ ile Belçikalı Dardenne Kardeşler Cannes’dan En İyi Mizansen Ödülü ile ayrıldılar. Kuran’ın köktendinci bir yorumuyla kendisini etkileyen bir imamın sözünden dışarı çıkmayan yeniyetme Ahmed üzerinden, Dardenneler günümüz toplumsal hayatın sorunlarına eğilme misyonlarını sürdürüyorlar.

Pedro Almodovar’ın Cannes’daki 20 yıllık kaderi bu yıl da değişmedi. ‘Acı ve Zafer/Dolor Y Gloria’, yönetmene favorisi olduğu yarışmada yine Altın Palmiye’yi getirmedi. Filmde kariyerinin en olgun performansını çıkaran Antonio Banderas, aldığı En İyi Aktör Ödülü’nü hak etti. Bu otobiyografik filmde Almodovar, narsisizmden uzak kalarak içini dökme fırsatını buluyor.

‘Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi’ ile ilk kez dönem filmini deneyen genç Fransız yönetmen Céline Sciamma (39), En İyi Senaryo Ödülü’nü kazandı. Duygusal bir dille anlatılan, his ve arzu temalarının hakkını veren bu kostümlü drama tam anlamıyla bir kadın filmi. Bir genç kız ve portresini yapan kadın ressamın birbirlerine âşık olmasını film, tutkulu bir lezbiyen ilişki olarak işliyor.
Cannes’da Sinema Yazarları Derneği’nin (FIPRESCI), En İyi Film olarak seçtikleri Elia Suleiman’ın ‘Burası Cennet Olmalı’ filmini, Innaritu başkanlığındaki jüri Özel Mansiyon ile ödüllendirdi.

Mizahtan beslenen içeriğiyle film, kültürel farklılıkları politik kriterler ve dinler üstü bir hikâye ile anlatıyor. Başından hiç eksik etmediği şapkasıyla, Filistinli yönetmen usta bir filozof olduğunu kanıtlıyor.

Brezilya sinemasında toplumsal içerikli, sosyal mesaj taşıyan eleştirel filmleriyle tanınan Kleber Mendonça Filho, ‘Bacarau’ ile Cannes’da Jüri Ödülü’ne ortak oldu. Politik yozlaşma, ırkçılık, şiddet ve sömürgecilik temalarının hakkını veren filmde, Filho yozlaşmış siyasilere öfke kusuyor.

Jesica Hausner’e hak etmediği En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandıran ‘Little Joe/Küçük Joe’yu okurlarıma tavsiye etmiyorum.

Cannes’da Ekümenik Jüri Ödülü’nü kazanan Terrence Malick’in ‘Gizli Bir Yaşam’ı bilinmeyen bir kahramanlık öyküsü anlatıyor. Avusturyalı vicdani retçi Franz Jagerstatter’in Hitler’e bağlılık yemini etmeyi reddettiği için idam edilmesini anlatan bu drama, aile birliği ve aile olmanın önemi temaları eşliğinde işleniyor.

Cannes’da Belirli Bir Bakış ve Yönetmenlerin 15 Günü bölümlerinde ödül kazanmış, filmekimi’nde gösterilecek altı filmden ileride söz edeceğim.

CANNES’IN AĞIR TOPLARI

Filmekimi programındaki ‘En Güzel Yıllarımız/Le Plus Belles Années d’une Vie’, son yılların en güzel romantik filmi. Claude Lelouch ‘Bir Erkek ve Bir Kadın’ın kahramanlarını, 53 yıl aradan sonra bir araya getirerek ünlü trilojisini tamamlıyor.

Yılların tahribatına rağmen 89’luk Jean-Louis Trintignant ile 87’lik Anouk Aimeéyi yaydıkları enerji ile ekranda görmenin büyüleyici bir nostaljik gücü var. Film 50 yıl aradan sonra aynı oyuncuları başrolde buluşturmasıyla sinema tarihinde bir ilk.

Sekseninde üretkenliğini sürdüren Marco Bellocchio, İtalyan tarihinin en büyük Mafya çatışmasını, Tommaso Buscetta’nın itirafından sonra 45 kişinin tutuklanıp yargılanmasını ‘Hain’de anlatıyor. Film, Hollywood’un Mafya filmlerinden ayrılarak, Buscetta ve Savcı Falcone’yi birer kahraman olarak değil, insani yönleriyle yansıtıyor.

Genç Fransız kadın yönetmen Justine Triet’nin (41) ‘Sibyl’inde biri psikiyatrist, biri aktris, diğeri yönetmen üç sorunlu kadın kahraman var. Triet’nin duyguları ifade etmedeki becerisi, mizah kullanmadaki ustalığı ve uyumlu oyuncu kadrosu ‘Sibyl’i birinci sınıf bir seyirlik yapıyor.

Terminal safhadaki kanser hastası bir aktrisin yakınlarıyla vedalaşmasını anlatmasına rağmen, Amerikalı Ira Sachs’ın ‘Frankie’si bir melodram değil. Karamsarlık içermeyen filmin senaryosundaki umut dolu kahramanlarının hayatlarında pozitif projeler var. Frankie rolünde Isabelle Huppert yine döktürüyor.

Filmekimi programında, önümüzdeki yıl Yabancı Dilde En İyi Film Oscar Ödülü için yarışacak dokuz film var. İspanya’nın temsilcisi ‘Acı ve Zafer’, Belçika’nın ‘Annelerimiz’, Güney Kore’nin ‘Parasite’, Kolombiya’nın ‘Manos’, Brezilya’nın ‘Görünmez Yaşam’, Romanya’nın ‘Islıkçılar’, İsveç’in ‘Ve Sonra Dans Ettik’, Filistin’in ‘Burası Cennet Olmalı’, Çekya’nın ‘Boyalı Kuş’unu filmekimi’nde izleyebileceğiz.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün