Uzaklardaki yakınlar - Bursa’nın şirin ilçesi NİLÜFER

Yaklaşık iki yıl önce, TV’de izlediğim bir haberde Bursa’nın Nilüfer ilçesinin Avrupa’nın standartlarında, en çok hizmet getiren belediyesi olduğunu duymuştum. O andan itibaren Bursa’nın Nilüfer ilçesi hakkında bilgi toplamaya başlayıp, ne yapsam da bir hafta sonu tatilini burada geçirip kendi gözlerimle bu atağa kalkan ilçeyi yakından görsem diye düşünmeye başladım.

Cako TARAGANO Seyahat
13 Mart 2019 Çarşamba

Tüm seyahatler önce hayal kurarak başlar sloganımdan yola çıkıp, türlü gidiş varyasyonların hayalini kurmaya başladım. Nihayet bir 29 Ekim tatili pazartesi gününe denk gelince pazar sabahı kahvaltı sonrası arabaya atladığımız gibi iki saatten az bir sürede Nilüfer’e vardık. Yol üstünde birkaç kişiden fikir aldıktan sonra Bursa’nın seçkin basketbol takımı Tofaş’ın spor salonu karşısındaki Podyum Park’ta kahve molası verip programımızı şekillendirmeye koyulduk.

Nilüfer ilçesi hakkında genel bilgiyi belediyenin hazırladığı tanıtıp kitapçığından aktarıyorum:

Antik Çağ’ın Bithynia Krallığına bağlı Prusa kentinin izlerini taşıyan Nilüfer, Bursa’nın en modern yerleşimi olsa da doğal zenginlikleri devraldığı tarihi mirası ve arkeolojik buluntuları ile Bursa’dan bile eski yerleşim alanlarına sahiptir. 1987 yılında kurulan ilçe, ismini Bursa’yı Osmanlı Devleti’nin başkenti yapan Orhan Bey’in eşi Nilüfer Hatun’dan almıştır. Ancak Nilüfer, tarih öncesine, bundan 8.500 yıl öncesine ait izleri ile yerleşik yaşama geçtiği bilinen en eski köy topluluklarına, Antik Çağ Anadolu halklarından biri olan Mysialılar’a MÖ 5. yüzyıla dayanan tarihi ile Yunan Tanrısı Apollon adına kurulan Apollonia Ad Rhyndacum’a (Gölyazı), Bizans yerleşimlerine, Tekfurlarla, Kadılıklara, çeşitli inançlara, zengin kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Kültür sanat etkinlikleri, modern şehircilik hizmetleri, Bursa ve Türkiye ekonomisine sağladığı katkı ile örnek alınan ilçe Nilüfer, sahip olduğu kültürel zenginlikleri ve turizm çeşitliliği ile de konuklarını ağırlamaya hazır…

Öncelikle mola verdiğimiz Podyum Parkı anlatmak istiyorum. Biz İstanbullularda diğer şehirlere karşı bir büyüklük kompleksi vardır. Sanki tüm müzeler, tüm modern AVM’ler, kafe ve restoranlar, sinema ve tiyatrolar bizde vardır, başka şehirlerde bu kadar güzel değildir ön yargısı yer alır. Gaziantep’te başlayan Urfa’da devam eden, son olarak da Bursa’da bu önyargılarımıza mahcup olduk. Yeme-içme ve alışveriş için ideal bir mekan Podyum Park. Sabah yol yorgunluğu kahvelerimizi yudumlarken, kent sakinlerinden burada neler yapılır, nerelere gidilir, görülmeden dönülmemesi gereken yerler nereleridir ve ne yenir sorularının yanıtlarını bulmaya çalıştık. Aldığımız yanıtlar doğrultusunda harekete geçtik. Podyum Park’a 15-20 dakika mesafesindeki Misi Köyüne doğru direksiyonumuzu kırdık. Köy deseniz tam köy değil, kasaba deseniz tam kasabada değil; ikisi arasında gidip gelen bir yer Misi köyü. Sokaklarda özgürce dolaşan kaz, tavuk ve hindiler, köy kahvesi önünde oturan yaşlılar, içinden akan deresi ile köy havası verse de, edebiyat müzesi, fotoğraf müzesi, çocuk kütüphanesi, konuk evi, camisi ve yapıları ile modern bir kasaba görüntüsü veriyordu.

İlk olarak Edebiyat Müzesini ziyaret ettik. Harika dizaynı, sergilenen eserleri ile bizleri hayretler içinde bırakıp büyüledi. Başta Nazım Hikmet olmak üzere, Yaşar Kemal’den Aziz Nesin’e, Zülfü Livaneli’den Aydın Boysan’a, İlhan Selçuk’tan Atilla İlhan’a Türk edebiyatına yön verenlerin, kendi el yazması mektuplarından kitaplarına, fotoğraflarında ve biyografilerine kadar sergilenen sayısıyız şeyi hayranlıkla inceledik.

Kalabileceğimiz uygun bir yer ararken, karşımıza Misi Köyü Konuk Evi çıktı. Sekiz odalı, şirin, temiz, Osmanlı dönemi konaklarını andıran avlusu ile bir film seti gibi olan butik oteli gezip bilgi aldım. İki kişi için oda kahvaltı fiyatı gecelik 220 lira idi. Kalmaya karar verirsek aramak için otelin kartını alıp gezimize devam ettik.

İkinci hedefimiz Gölyazı Köyü oldu. Ana yoldan köy yoluna sapınca, asfaltı olmayan, araba ile gitmekte bir hayli zorlandığınız bir yolla karşılaşıyorsunuz. Ancak yolun kenarındaki yeşillikler, hele zeytin ağaçlarının görüntüsü, uzaktan gözüken deniz manzarası, yolun bozukluğunu unutturduğu gibi yolun sonunda güzel bir yere varacağımızın sinyallerini veriyor. Yolun sonunda Gölyazı’ya vardık, aracımızı park edip yolun geri kalanını yürüyerek tamamladık.

Köye girer girmez, asırlık Ağlayan Çınar Ağacı bizi karşıladı. Dev gövdesi önünde tüm ziyaretçiler gibi bizler de fotoğraf çektirdik. Uluabat Gölü kahverengi suları ile deniz gibi gözükmese de harika bir manzara sergiliyordu. Sazlar ve ağaçlar arasındaki gölü fotoğraflamak için deklanşöre ardı ardına basıyorduk. Gölde tekne turları yapmak mümkün. Anakaradan köye bağlanan ince yoldan geçip yarımada üstündeki Gölyazı Köyüne, köy meydanından giriş yaptık. Göle bakan çay bahçeleri, meydandaki banklar ve masalarda oturan köy halkı ve ziyaretçiler çok keyifli bir tablo sergiliyordu. Ulubat Gölünün sahilini izleyerek köyü gezmeye devam ettik. Daha önce yerel halktan konuştuğumuz kişilerin sunduğu yemek tavsiyeleri arasında Gölyazı’daki Faik Bey Konağı da vardı. Hazır buradayken öğlen yemeği için o tarafa yöneldik. Tarihi konağı gezip sahibinden mekân hakkında bilgiler aldık. Şimdi onun ağzından dinleyelim.

“150 yıldan fazla bir süre tarihe şahitlik etmiş, farklı din ve kültürlere ait hayatlara ev sahipliği yapmış ve bu hayatların anılarını bünyesinde barındıran Faik Bey Konağı, dedemizden kalma bir konak.

1924 yılında gerçekleşen mübadele ile Rum sahiplerinden ayrılarak, Selanik’in Kesriye Kasabasından göç eden Faik Bey ve Naime Hanım (AYDINLIOĞLU)’ın yeni yuvası olmuştur. Osmanlı kültürüyle yetişmiş balıkçı Faik Bey ile sanatıyla meşhur terzi Naime Hanım, Manastır Askeri İdadisinde öğretmen olan babaları İbrahim Bey ile bu konağa yerleştikten sonra tecrübelerini bu yeni memleketlerinde yeni komşularıyla paylaşmış ve geçimlerini sağlamışlardır.

2014 yılında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Bursa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğünün denetim ve müsaadesiyle gerçekliğini koruyacak şekilde restore ettirdiğimiz korunması gerekli ikinci derece taşınmaz kültür ve tabiat varlığı niteliğindeki bu yapıyı, dedelerimizin mirasını yaşatmak üzere Faik Bey Konağı olarak adlandırdık.

Antik Bizans Kenti olan Gölyazı (Apollonia)’yı, eski Rum ve Osmanlı evleriyle bezenmiş sokaklarını, göçmen kuşlara ev sahipliği yapan Uluabat Gölü kıyılarını gezmek ve bu eşsiz manzaraları fotoğraflamak isteyen misafirlerimizi, doyumsuz göl manzaralı yeşil ve güllü bahçesiyle konağımızda ağırlamaktan mutluluk duyacağız,” diyerek konağı tanıttı bizlere.

Turna, yayın, sazan gibi tatlı su balıklarından oluşan menüsünden siparişler verdik. Köy sebzelerinden oluşmuş salatası taptaze, ev tipi patates kızartması mükemmeldi. (Son zamanlarda İstanbul’da yediğimiz dondurulmuş patateslerden sonra bu patates çok lezzetli geldi.) Ulubat Gölü manzarasına karşı yediğimiz bu öğlen yemeğinden çok keyif aldık. Hele yörenin yerlisi garson çocuğun gayret ve koşturması takdire şayandı. Konakta ayrıca iki oda butik otel mantığında gelen misafirlere hizmet veriyor. Yemek sonrası arabamıza binmek üzere tekrara köyün içinden geçip otoparka geldik.

Yörenin turistik bir başka doğa harikası Ayaini Mağarası hakkında bilgi vermek istiyorum. Türkiye’nin en uzun altıncı mağarası olan Ayvaini Mağarası, Uluabat Gölü yakınlarındaki pek çok şirin köyden biri olan Ayva Köyünde yer alıyor. Güney Marmara Bölgesi’nin en uzun yeraltı geçidi olduğu belirlenen mağaranın ikinci ağzı ise Mustafakemalpaşa’ya bağlı Kazanpınar ve Doğanalan köyleri arasında. Yer kabuğunun kırıklarla parçalanarak ayrı kıtalara bölünmeye başladığı Mezozoik Zamandan günümüze gelen Ayvaini Mağarası, 1970 yılında üç kişilik bir İspanyol ekip tarafından keşfedilmiş. Hidrolojik olarak etkin durumda olan mağaranın Ayva Köyündeki ağzından yeraltı suları çıkıyor. Uzunluğu 5,5 kilometreyi bulan mağaranın içinde yer yer 3-4 metreye ulaşan 60 gölcük yer almakta, mağaranın çıkışındaki gölcüğün uzunluğu ise 400 metreyi buluyor. Su seviyesi ise mevsimsel etkilerle değişiyor. Olağanüstü sarkıt ve dikitlerle kaplı, duvar damlataşları, sulu damla taş havuzları ve gölcükleri, el değmemiş yapısıyla gerçek bir doğa harikası olan Ayvaini Mağarası, özellikle mağaracı ve dağcı keşif tutkunlarının uğrak yeri...

  İstanbul’a dönmeyip geceyi bu yörede geçirmek isterseniz bir başka önerim de Bursa merkeze 30 kilometre mesafede, İstanbul dönüş yolu üstünde, Bursa’nın bir başka sahil ilçesi Mudanya. Bursa’nın adeta sayfiyesi olan Mudanya’da konaklayacağınız, deniz manzaralı balık rakı keyfi yapabileceğiniz çok alternatif var.

Duyduğumuza göre Kıyı Balık, manzarası ve deniz mahsulleri mezeleri ile adeta damak çatlatan lezzetteymiş. Mudanya’nın komşu beldesi Kumyaka’da bulunan Erol Balık’ın da müdavimleri çokmuş. Yaz aylarında burayı ziyarete gelirseniz deniz keyfi yapma fırsatınız da olabilir.

Bir Tutkudur Seyahat…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün