Stan Lee ile çizgi roman dünyası daha ‘Yahudi’ oldu

Stan Lee, 12 Kasım’da 95 yaşında hayatını kaybettiğinde arkasında önemli bir miras bıraktı. Lee, 1961-69 yılları arası en yaratıcı olduğu dönemde Örümcek Adam, Fantastik Dörtlü, the X-men, Yenilmezler (The Avengers), Hulk, Demir Adam, Thor, Kara Panter, Daredevil, Nick Fury, Doctor Strange ve Falcon gibi ikonik karakterler yarattı. Ancak Lee bundan daha fazlasını yaptı...

Dünya
28 Kasım 2018 Çarşamba

Galia Morhayim

Stan Lee, süper kahraman hikâye anlatımında çıtayı yükseltti. Tanrısal güçleri olan, ama yine de insan gibi acı çeken karakterler yarattı. Kusurları ve zaafları sayesinde insanlar onlarla bağ kurabiliyordu. O zamanın çizgi karakterlerinden beklenmeyen şekilde çekişiyor ve kıskançlığa teslim oluyorlardı. Lee’nin zeki ve esprili diyalog yazabilme becerisi, karakterlerinin büyüleyici ve sevimli olabilmesini sağladı. Anlatımını Metropolis gibi kurgusal bir mekân yerine New York gibi gerçekçi ortamda kurgulayarak hikâyelerini gerçek dünyaya bağladı.

Ama Lee bundan daha fazlasını yaptı. Amerikan çizgi romanlarının daha Yahudi olması için yolu açtı.

Lee’nin bir çizgi roman yazarı olarak yeniliklerinden biri, karakterlerinin her birini iyi tanımlanmış, benzersiz bir kişiliğe sahip olmaları idi. Örümcek Adam, Alias Peter Parker, gergin bir karakterdi. Bir süper kahramanın zayıf yönünün olması, bu karakterin yaratıldığı 1962 için özgün bir fikirdi. Fakat sadece bu özellik, karakteri Yahudi yapmaz… Nevrotik yapı Yahudilere özel değildir.

Lee karakterin DNA’sına çok özel bir şey enjekte etti: Yahudi mizahı. Örümcek Adam düşmanlarına karşı savaştığı zaman, genellikle gerginliği azaltmak için şakalar ve iğnemeler yapar. 1966’da yayımlanan Amazing Spider-Man # 40’da, kahramanımız Yeşil Goblin’le savaşıyor ve tavana tırmanıyor. Düşmanı bağırıyor, “Goblin’in sizi aşağıya getirme yolları var!” Örümcek Adam cevap veriyor, “Ama burası çok güzel ve rahat!”

O zamanlar süper kahramanların esprileri genellikle aksiyon sahnelerinin ortasında yer alırdı. Ama çoğu süper kahramanın esprileri çok bilindikti. Öte yandan, Örümcek Adam’ın söylediğini düşünün: “Fakat burası çok güzel ve rahat!” Bu, tam bir Yahudi komedisinin örneği...

Lee, gerçekten amaçlayarak mı Spider-Man’in konuşmalarına Yahudi tarzı espriler koydu? Muhtemelen değil. Ancak, 1960’larda Amerikan komedisinde ilginç şeyler oluyordu. ‘Ed Sullivan Show’ ve ‘The Tonight Show’ gibi televizyon şovları, Yahudi Alpleri olarak anılan Catskills tatil yörelerinde sahne alan Henny Youngman, Jackie Mason ya da Jack E. Leonard gibi komedyenleri kullanıyordu. Böylece tüm Amerika, özgün Yahudi mizahını görüyordu. Amerikan mizahı böylece daha Yahudi oluyordu.

Stan Lee, bir Romen Yahudi göçmen ailenin oğlu olarak Stanley Martin Lieber adıyla doğdu; 1920-1930’lu yıllarda New York’ta büyüdü. Ve doğal olarak Yahudi mizahına da aşina oldu.

Peki, neden Lee, Spider’in diyaloğuna bu tür espriler ekledi? Belki de bildiği en iyi espri tonu bu olduğu için karşı koyamadı... Ancak, diyaloglarda kesinlikle ortaya çıkan bir Yidiş duygusu var. Lee, 1972’de Spider-Man çizgi romanlarını yazmayı bıraktığından beri diğer Spider yazarları da bu tarzdan sapmadı. Bu tür espriler her zaman karakterin bir parçası oldu. Örümcek Adam hikâyesinin ne kadar karanlık olduğu önemli değildi, Peter Parker asla mizah anlayışını kaybetmedi.

Ancak Lee’nin hikâyeleri, sadece iyi niyetliler hakkında değildi. Jack Kirby ve Steve Ditko gibi vizyoner sanatçılar sayesinde, 1960’ların Marvel serileri, çarpıcı dramlardı. Ama Lee sayesinde, içinde keskin sosyal eleştiri de barındırıyordu.

Örneğin, ilk olarak Lee ve Kirby tarafından 1963’te yaratılan X-Men’i ele alalım. Süper grup, mutantlardan oluşuyordu, bedenleri insanüstü bir yeteneklerle evrimleştirilmişti. Bir mutant, hayvan benzeri güç ve çevikliğe sahipti. Bir diğerinin kanatları vardı ve uçabiliyordu. Mutantların güçleri, tıpkı okuyucularının bedenleri ergenlik döneminde ‘mutasyona uğramış’ olduğu gibi, genç yaşlarında ortaya çıkıyordu. X-Men’in bu kurgusu ergenliğe ithaf edilen bir metafordu.

Bununla birlikte, X-Men’in (1965) 14. sayısında Lee ve Kirby farklı bir yol izlediler. ‘Among Us Stalk… The Sentinels’ adlı hikâyesinde ‘Bizden Kurtulmak… The Sentinels’ başlıklı hikâyede, Bolivar Trask isimli bir antropolog mutant DNA’lı insanları saptamak ve avlamak için programlanmış dev bir katil robot ordusu kurdu. Hikayenin başında, X-Men’in lideri Profesör Charles Xavier, Trask hakkında bir gazete makalesini endişeyle okur: “Ve, sonunda başladı” diyerek kaşlarını çatar. “Her zaman korktuğum tek şey - mutantlar için bir cadı avı!”

Gazetede bir sanatçının resmettiği insan köleler tarafından savaş arabasında dolaştırılan bir mutant yer alır. Çizimin üst kısmında söyle yazar: “Dr. Trask, gizli mutantların üstün yetenek ve doğaüstü güçlerinin, insanlığı esir almaları ve uygarlığımızı ele geçirmeleri konusunda uyarıyor.”

Bugünün standartlarına göre, bu diyalog çok da sevimli değil. Fakat 1960’larda çocuklar için tasarlanan bir çizgi roman için bu çok önemliydi. Çocukları önyargının tehlikeleri hakkında uyarmak için tasarlanmış bir süper kahraman hikâyesi... Hikâyede, mutantlar açıkça ezilen bir azınlığı temsil ediyordu.

“Mutantlar medeniyetimizi ele geçirebilir” sözü aşina gelebilir. 1963’te bu ırkçıların Yahudiler, Afrikalı-Amerikalılar veya diğer azınlık grupları hakkında söyleyecekleri bir şey olabilirdi. Bu tam olarak, geçen sene Charlottesville-Virginia’daki beyaz milliyetçilerin yürürken attıkları “Yahudiler bizim yerimize geçemeyecek” sloganlarıyla aynıydı.

X-Men #14 “azınlık olarak mutantlar” konusuyla üç parçalı bir hikâye yayını olarak başladı. Trask’ın Sentinel olarak adlandırdığı robotları, kendilerinden farklı olana hoşgörüsüzlükleri ile Ku Klux Klan ya da Nazi Almanyası’nın SS ölüm bölükleri gibi gerçek hayattaki nefret gruplarının bir metaforuydu. Lee ve Kriby X-Men, serisinin gidişatını değiştirerek bir grup zulüm gören yabancıyı konu aldı. Böylece ikili, X-Men’i daha çeşitli, kapsayıcı bir süper kahraman grubu yapmak için diğer yazar ve sanatçılara yol açtı.

Ve tam olarak bu oldu. 1960’lı yılların sonlarındaki bocalamadan sonra, 1970’lerin ortalarında, X-Men Dave Cockrum gibi sanatçılarla çalışan Len Wein ve Chris Claremont gibi yazarların yönetimi altında yeniden başlatıldı. İlk defa, Storm gibi siyahi karakterler grubun bir parçasıydı. Chicagolu genç Kitty Pryde gibi Yahudi karakterler de oldu. X-Men’in baş düşmanı Magneto’nun da Yahudi soykırımından kurtulan bir kişi olduğunu ortaya çıktı.

Stan Lee’nin X-Men’i bir Rod Serling tarzı bir antisemitizm kinayesi olmasına rağmen, daha sonra grupta Yahudi süper kahramanlar da oldu. Bu, Lee ana senarist olduğunda düşünülemezdi. 1960’larda Yahudi bir karakter yarattı: Albay Nick Fury’nin Howling Komandoları olarak bilinen çok kültürlü asker grubundan Izzy Cohen. Ancak Cohen, hikâyede salt destekleyici bir karakter. Yahudi karakterlerinin çizgi romanlarda daha belirgin hale gelmesi bir on yılı daha alacaktı ve hatta o zaman bile başka birinin yönetimi altında olacaktı. Fakat Stan Lee’nin kendinden sonra gelenler için yolu açması gerekiyordu.

 

Kaynak: Arie Kaplan (Stan Lee gave comic books permission to be more Jewish), JTA, 16 Kasım 2018

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün