“Ailemin hikayesini anneannemin Şabat ´Sofra´larında öğrendim”

Türkiye´de ilk kez Yahudi karakterlerin merkeze alındığı, Yahudi din, kültür ve yaşamının birçok boyutuyla, hakikatlere bağlı olarak resmedildiği, Ladino dilinin azımsanmayacak bir dozda, gerçekçi aksanlarla kullanıldığı ve tüm bunlar için Yahudi cemaatimizden danışmanlık alındığı, hatta cemaat üyelerimize roller verildiği bir dizi Kulüp. 5 Kasım´da ilk altı bölümü 6 Ocak´ta ise son dört bölümü yayınlanan dizinin orijinal hikâyesinin sahibi Rana Denizer merak ettiğimiz tüm soruları yanıtlıyor.

Selin KANDİYOTİ Kültür 1 yorum
2 Şubat 2022 Çarşamba

Dizinin jeneriğinde orijinal hikâye ve senaryo Rana Denizer yazıyor. Siz Raşel’in kızı, Matilda’nın torunusunuz öyle değil mi?

Evet, ve Fıstık İsmet’in de kızıyım.

Babanızın lakabının aslında Fındık olduğuna dair bazı beyanlar vardı…

Babam çok yakışıklı ancak bir o kadar da ufak tefek bir adamdı. Hakkında yapılan en büyük şaka, -ben dâhil aynı şakayı yapardık- ‘Senden olsa olsa fındık olur’ şakasıydı. Sanırım o şakayı hatırlıyorlar. Bugün dahi Asmalı Mescit’e gidin, Fıstık diye sorun, hakkında çeşitli anekdotlar dinlersiniz.

Geniş topluma tarihimizi, kültürümüzü ve dinimizi tanıtmada çok etkili oldunuz. Biz de bunun için yıllardır çalışıyoruz, gerek toplumumuzun yöneticileri gerek gazetemiz olarak. Türk Yahudi Toplumuna adeta bir hediye verdiniz. Hikâyenin asıl sahibi olarak bu süreç nasıl gelişti anlatabilir misiniz?

Yıllar içinde kök hikâyeyi, önce eş dost masalarında sonra da bloğumda, Ekşi Sözlük’te ve Twitter’da anlattım. Twitter’da yazdıklarım, o zaman Kanal D’nin başında olan Pelin Diştaş’ın ve D Yapım’ın başında olan Ayşe Durmaz’ın dikkatini çekmiş. Bir toplantı yaptık, hikâye ile ilgilendiklerini söylediler. Biz de bir sunum dosyası hazırlamaya başladık. Tam o esnada Pelin Diştaş Kanal D’den ayrıldı. Ben de hikâyeyi ulusal kanalda anlatma konusunda pek hevesli değildim. Durdum, aradan üç yıl geçti. 2016’da bir gün Zeynep Günay Tan’la konuşurken hikâye aradığını söyledi. Zeynep, bloggerlık zamanlarımdan beri tanıdığım, anlatıcılığını çok sevdiğim bir yönetmendir. Hatta 2008’de bloğum için röportaj yaptığımızda “Bir hikâyem var keşke yazabilsem, senin çekmeni çok isterim” demiştim. Ona bu konuşmayı hatırlattım ve ‘okumak ister misin?’ dedim. İsterim dedi. Gönderdim ve yolculuğumuz başladı.

İnternette biraz araştırma yapınca Yahudi olarak büyütülmediğinizi anlıyorum. Hakkınızda çok da bilgi sahibi değiliz. Bu durumu göz önünde bulundurarak sormak isterim, siz gerçekte nasıl bir ailede büyütüldünüz?

Kurgusal eklentiler yaparak anlattığımız bu hikâyeyi temelde en cazip kılan şey aslında çekirdek ailemin toplumda kabul görmüş kural ve temayüllerin tam tersi davranışlar sergilemesidir. Anneannem, annem, kısa bir dönem için babaannem ve babamla birlikte yaşadığım evde esas olan tek bir ‘kural’ vardı; insan olmak. Dolayısıyla bir aidiyet geliştireceksem insan olma konusunda tutkulu bir yaklaşımım olmasına çalıştılar. Bunu kısmen bilinçli kısmen de refleks olarak yaptılar. Önce kendime inanmam gerektiğini öğrendim. Din hanesi benim çekirdek ailemde insanı tanımlayan bir öğe olmadı; maneviyatımı destekledi. İnançlı bir insanım ama, kendime has hayat deneyimlerimden süzdüğüm bir inanç sistemim var.

Bu diziyle sizin de Yahudilik hakkında yeni öğrendiğiniz şeyler oldu mu?

Hikâye geliştirme aşamasında çalışırken çok okuduk, çok dinledik ve pek çok şey öğrendik. Bu çok büyük bir ekip işi. Yine sizin vasıtanızda emeği geçen herkese çok teşekkür etmek isterim. Tüm bu süreç, bu hikâyenin yolculuğu bana garip deneyimler yaşattı… En unutulmazı ise ‘Sofra’dır. Matilda, bizimle yaşadığı süre içinde her cuma sofra kurar, rakı balık yapar, bana da fincanda bir parmak rakı verirdi. Uzun uzun sohbet ederdik. Ailenin geçmiş hikâyesiyle ilgili ipuçlarını hep o sofrada öğrendim.  Yıllar sonra 2000’lerde The Lord of The Rings tabanlı FRP (Fantastik Pole Play) oynarken Ranini(takma adım), sanal oyun arkadaşlarıyla her cuma akşamı fiziki olarak Ortaköy’de toplaşır, ‘Sofra’ kurardı. Hikâyeyi çalışırken aniden idrak ettim ki anneannem aslında her cuma Şabat Sofrası kurmuş ve ben de bilinçli olmasa da ilk fırsatta Sofra kurmuşum. Galiba bendeki en büyük aydınlanma bu konuda oldu.

Hepimiz dizideki kurmaca karakterlerle gerçek karakterleri ayırt etmeye çalışıyoruz. Biraz bizi aydınlatır mısınız?

Çekirdek aileyi temsil eden bütün karakterler vardılar, yaşadılar. Ancak onların da gerçek hayat yolculuklarına bazı dokunuşlar, değişiklikler yaptık ki anlatımızı daha da güçlendirebilelim. Temel isteğim ve amacım bu çekirdek ailenin yolculuğunu anlatmak dolayısıyla diğer her şeyin kurgusal olmasına, gerçekten olabildiğince uzaklaşmasına, kimseyi parmakla göstermemesine ve sadece fon olarak kalmasına dikkat ettik. Matilda, İsmet ve Aysel uzun yıllar boyunca Maksim’de çalıştı. Serbest Giriş Kartı’na sahip bir çocuk olarak ben de kuliste büyüdüm diyebilirim. Ama anlatımın temeli hiçbir durumda Maksim olmadı…  Bazı çocukların annesi babası fabrikaya gider çalışmaya, benimkiler bir ‘gazino’ya gidiyordu. Maksim’i anlatmak başka bir yolculuk, ben o yolculuğa çıkmak istemedim.

Dizide 1942’de Varlık Vergisi ile Matilda’nın hapse girip Raşel’i doğurduğu düşünülürse yılın 1960 olması gerekiyor. Dizide Raşel sizi 1955’de doğuruyor. Tüm bu kronolojik tutarsızlıklarının nedenini ve doğrusunu öğrenebilir miyiz?

Anlatımızı güçlendirmek için çekirdek ailedeki karakterlerin gerçekteki yolculuklarına müdahale ettik. Güçlü bir drama anlatısı kurmak için bunu yaparsınız, tabii eğer belgesel çekmiyorsanız. Bu sebeple de Kulüp, ‘gerçek hayattan esinlenilerek kurgulanmış bir hikâyedir’ diye sunuldu. Bizim için yola 42 ile 55 arası anlatarak başlamak kıymetliydi. Bu ortak kararla gerçek zamanı dramadaki anlatımıza uydurduk.

Google’da hakkınızda pek bir bilgi bulunmuyor, sosyal medyada fotoğrafınız yok. Bu gizem neden?

O konuda benim bir suçum yok. Hepsi Ranini yüzünden oldu. 1998’den beri yani ‘sosyal medya’ icat edilmeden çok önce sanal âlemde gezinmeye başladım. Doğal olarak bir nick name/mahlas seçmeliydim. Anneannemin bana sesleniş biçimi olan ‘Ranini’yi seçtim. O öldükten sonra kimse bana böyle seslenmemişti. Ranini’nin sanal âlem yolculuğu oyunlardan sıyrılıp, televizyon eleştirmenliğine varınca ‘kim bu kardeşim?’ sorusunun verdiği merakı güçlendirmek için kimliğimi sakladım. Her şeyi duyan, öğrenen, dramayı sektörün alışık olmadığı şekilde çok sert eleştiren, ünlülerle arkadaşlık yapabilen gizemli Ranini nedeniyle Google’da hakkımda pek bilgi ve fotoğraf bulunmuyor. Yoksa benim de fotoğraf albümlerim var. Zaman içinde sektördeki herkes kim olduğumu öğrendi ama okurlar ve takipçiler için bu oyunu olabildiğince sürdürmek istedim. Bunun dışında ‘selfie çağı’ insanı değilim. Bizim zamanımızda fotoğraf çektirmek sadece ‘özel’ günlerde gerçekleşirdi. O sebeple durmaksızın fotoğraf çektirebilen ve kendini kolayca sosyal medyaya neşredebilen biri değilim.

Fotoğraf: Sara Kohen

Sizin aileniz ve çevreniz bu diziye ne diyor?

Bildiğim kadarıyla Aseo ve Denizer soyadını taşıyan insanların buradaki kolunun yaşayan son temsilcisiyim. Fikir beyan edecek pek kimse yok. Yafa’ya gidenlerle temasım yok. Olmasını çok isterim. Yakın çevremdeki herkes anlatmak için sürdürdüğüm zorlu yolculuğu bildikleri için sonunda ekranda görmekten memnunlar. Bu hikâyenin anlatılabilmiş olmasını ilgi ve sevgiyle karşıladı.

Dizinin ters köşeye yatıran gelişmesi Çelebi’nin iyi kalpli Aziz olduğunu öğrenmemizdir. Hakkında çok yavaş bir şekilde gerçekleri öğrenmeye başlarken en önemli ipucu Purim Bayramı’nın manasıyla birleştirilmişti. “Bu gece iyiyle kötüyü ayırt edemeyecek kadar içeriz ki herkes eşit olsun gözümüzde, hiç kimse hakkında bir peşin hükmümüz olmasın.” Kimin fikriydi bu?

Hikâye geliştirme aşamasında Mois Gabay eşliğinde bazı geziler yaptık. O gezilerden birinde Mois, bize Purim’den bahsetti. Görseli çok güçlü bir bayramdı, sokakta ellerinde fenerlerle yürüyen çocuklar… Daha sonra Purim’in anlamını okumaya başladım ve bölüm hikâyelerini çalışırken görseli dışında felsefesini de kullanmayı önerdim. Çünkü garip bir şekilde Purim öğretisinin İsmet’in bana anlattığı ve ısrarla altını çizdiği hayat öğretisiyle örtüştüğünü fark ettim. İnsan ilişkilerine ön yargısız başlamak. Ana baba, eş dost, sevgili, büyük küçük her kimle muhatapsan, herkese kafadan beş puan vererek başlamak. Sanki Purim’in felsefesiyle İsmet’in hayat bakışı arasında kurulmuş ezoterik bir köprüydü ve Matilda’nın da tam o köprüden geçtiği bir ana denk gelince çok etkili ve anlamlı oldu.

Dizi Türkiye’nin farklı dinden olan yurttaşları açısından utanç verici yıllara ayna tutuyor fakat sonra da ülkedeki tüm renklerin filmin sonunda sizin de söylediğiniz gibi ‘seçilmiş ailenin’ beraberce oturduğu sofra ile final yapıyor. Umut dolu bir son. Bunu naif bulanlar çoğunlukta siz nasıl değerlendirirsiniz?

Öncelikle ben de bir eleştirmenim. Yaratıcılar, hikâyelerini yastık altında saklamayacaklarsa eleştiri alacaklar. Övgü kadar yergi de mubah. Kulüp hakkında birbirinden kıymetli eleştiriler okudum. Övgüsü de, yergisi de ayrı ayrı ders niteliğindeydi. Teşekkür ederim herkese. Bu cepte. Biz ‘seçilmiş ailesini kurabilen insanlar’ın hikâyesini anlattık. Yani günün sonunda o sofraya oturanların hikâyesini. Gidenler oldu. Umarım onların hikâyesi de bir gün anlatılır. Seçilmiş aile, pirüpak, kusursuz insanlardan oluşamaz. Hayat buna izin vermez. Siz, günahıyla sevabıyla, eksiği gediğiyle seçersiniz ailenizi ve aynı sofraya oturursunuz. Öncelik oturmaya niyet etmektir. Zira bu da bir sınavdır ve kim o sınavda sınıfta kalmış, kim takdirle geçmiş anlatmak da yeni bir yolculuk demektir.

Yurt dışında en çok hangi ülkelerde seyrediliyor dizi, nasıl tepkiler geliyor?

Bu soruya Ranini cevap versin. Netflix, izlenme oranları ve abone sayısı hakkında şirket politikaları gereği yılın belli zamanlarında global açıklamalar yapıyordu. Yakın zamanda kendi resmi sitesi üzerinden de ilk 10 içerik üzerinden izlenme oranları açıklamaya başladı. Yerli dizilerden alışkın olduğumuz ilk 100’ü içeren bir reyting raporlaması dijitalde şimdilik yok. Kulüp’ün izlendiğini ve sevildiğini ben de sizin gibi app’ten, medya ve sokaktaki yansımalardan ölçümlüyorum. Tanımadığım insanlar yolda, kuaförde, kafelerde Kulüp konuşuyor. Çok mutlu edici bir gelişme. Kişisel olarak Kulüp’le ilgili izlenme rakamlarını öğrenmek için bir ihtiyaç da hissetmiyorum. Açıkçası tek ihtiyacım seyircimizin bu hikâyenin kendi içindeki yolculuğunu tamamlamasına yetecek şansı verecek kadar izleyip sevmesidir.

Dizinin devamı gelecek mi?

Netflix, projeleriyle ilgili her türlü bilgiyi kendi açıklamayı tercih eden bir kurum. Bu soruya Ranini bile cevap veremez.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün