“Bir öpücüğün umudu” Raphael ve Liliane Esrail´in ardından…

Raphael Esrail ile 26 Ocak 2020´de Paris´te bir konferansta tanışmıştım. Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma Günü kapsamında, kendi hayat hikayesini anlatmıştı. Bu sene 27 Ocak´ta artık aramızda olmayan Esrail´in hayat öyküsünü anlatmak için bu yazıyı kaleme alıyorum.

Pınar Kılavuz EKERBİÇER / Paris Dünya
25 Ocak 2022 Salı

Esrail’in vefat haberini aldığım zaman, elim hemen kütüphanedeki -benim için imzalamıştı- kitabına gitti. ‘Bir Öpücüğün Umudu’ ismini verdiği bu kitabın ön yüzünde Raphael ve Liliane birbirlerine sarılmış bir şekilde Auschwitz Kampında bize bakıyorlar.

Kökler

Sefarad Yahudi’si olan Raphael Esrail, 10 Mayıs 1925’te Manisa’da doğuyor. Babası Isaac Manisa, annesi Estelle Arditti Urla doğumlu. Annesi Estelle varlıklı bir ailenin kızı, babası tarafından yapılan aile evi Urla’nın en göz kamaştıran ve güzel binası olarak anlatılıyor. Bina, şimdi Urla Belediye binası olarak hizmet veriyor.

Esrail, anaokuluna başladığı zaman diğer çocuklardan farklı olduğunu anlıyor. Evde anne ve babasının Ladino konuştuğunu, dışarıda da konuşmalarına dayanamadığını söylüyor. Bu duygularını “Diğerlerinden farklı olmak istemiyorum” diye dile getiriyor.

Henüz 18 yasındayken ‘Sixième’ isminde direniş hareketinde aktif olarak rol almaya başlıyor. Fransa’daki toplumsal ve idari değişimi detaylı bir şekilde anlatıp, resmi kurumlarda yazan ‘Liberté, Egalité, Fraternité’ (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik) yazısının, ‘Travail, Famille, Patrie’ye (İş, Aile, Vatan) nasıl dönüştüğünü de gözler önüne seriyor.

Almanya’nın Fransa’yı işgal etmesi üzerine, Fransa’da zenofobi ve antisemitizm günden güne artıyor. İşgal altında olmayan Lyon’da Yahudiler Sarı yıldız takmak zorunda değiller, kimlik belgelerinde ‘Yahudi’ ibaresi de yok ve kamusal alanda serbestçe dolaşabiliyorlar. Fakat 1942’de Lyon değişmeye başlıyor, Yahudilere yönelik tutuklamalar artıyor.

Esrail, 1943’te Ecole Centrale de Lyon’da eğitim hayatına başlıyor. Kendisine sahte bir kimlik belgesi düzenliyor ve Raphael Esrail’in yerine 1926’da Montauban’da doğmuş Raoul-Paul Çabanel geliyor. Arkadaşları Marcel ve Roger ile Yahudiler için sahte kimlik belgeleri düzenlemeye başlıyor. En akılda kalan ise dönemin Fransa Hahambaşı Jacob Kaplan ve ailesi için sahte evrak düzenlemiş olmaları

Toplama kampına giden tren

Genç direnişçi Raphael, 8 Ocak 1944’te, Lyon’da Gestapo tarafından tutuklanıyor. Montluç askeri hapishanesine götürülüyor. Anne ve babasının Türk vatandaşı olmasının, onu koruyacağına inanıyor. Teorik olarak, Türk Yahudilerinin tutuklanmaması gerekiyor. Raphael, babası Isaac’ın her sene Marsilya Başkonsolosluğuna gidip bir vergi ödediğinin de altını çiziyor.

Tutuklanan Yahudiler, Drancy Kampına getiriliyor. Raphael burada, 13 ve 17 yaşlarında olan René ve Henri Badour kardeşler ile tanışıyor. İki erkek kardeş aslında burada olmamaları gerektiğini anlatıyor. Çünkü ikisi de Katolik, öksüz ve yetimler. Anne tarafından Yahudi büyükanne ve dedeleri tarafından yetiştiriliyorlar. Kardeşlerin en küçüğü René, 1941’te Fransa işgal altındayken vaftiz ediliyor, fakat bu vaftiz kabul edilmiyor.

Raphael Esrail’in hayatını değiştirecek olan ise ablaları Liliane Badour…

Raphael, Liliane’a ilk görüşte aşık oluyor. Onu öpmek için izin istiyor, fakat Liliane “Şimdi değil, vardığımız zaman” diye cevap veriyor.

Kitabın toplama kamplarında yaşananları anlatan kısmı ikiye ayrılıyor. Burada hem Raphael hem de Liliane’nin yaşadıklarını kendi kalemlerinden okuyoruz.

Auschwitz ve Birkenau Kamplarına getirildikleri zaman Raphael, Liliane’i ve kardeşlerini arıyor. Liliane, büyükbabalarının buraya gelip, onların Yahudi olmadıklarını kanıtlayarak kamptan çıkmalarını sağlayacağını düşünüyor. Büyükanne ve babanın serbest olduklarını de Liliane anlatıyor.

Liliane’nin büyükbabası, bir arkadaşı aracılığı ile üç kardeşin vaftiz belgelerini ve babalarının ‘aryan ırktan’ geldiğini ispat eden belgeleri kampa gönderiyor. Fakat, kampın girişinde duran bir Fransız jandarma eri, bunun tehlikeli olduğunu söylüyor. O evraklar, o kampa hiç ulaşamıyor…

Raphael, mühendis ve mekanikçi olduğu için Union Werke silah fabrikasına alınıyor. Orada, Selanik Yahudi’si bir mühendis olan Jacques Stroumsa ile tanışıyor. Stroumsa, fabrikada serbestçe dolaşma hakkında sahip tek Yahudi. Bu tanışıklık ve dayanışma sayesinde, Liliane da fabrikada çalışmaya başlıyor.

Kampı anılarında özellikle bir bölüm çok ilgimi çekiyor. Kızılhaç heyeti ziyareti öncesi ‘Auschwitz havuzu’ inşa ediliyor. SS kameramanları, yüzme bilenlere havuza girmelerini söylüyor, bu esnada görüntü alıyor. Bu görüntüler, propaganda filminde kullanılıyor. Savaş bittikten sonra da Nazilerin ‘insani’ olduklarını ispatlamak için bu görüntüler kullanılıyor.

Auschwitz’de ‘genel eleme’ yapılırken Naziler, fabrikada çalışanlar içinden sadece en işe yarayan elamanların kalmasını istiyor. Jacques Stroumsa, herkesin çok önemli olduğunu, işçiler giderse fabrikanın işleyişinde sorun olacağını söylese de maalesef herkesi kurtarmaya gücü yetmiyor.

Bu esnada, Liliane ve Raphael arasındaki iletişimi Fanny sağlıyor. Birbirini seven iki kişi arasında not taşıyor, haber almalarına vesile oluyor.

1945’in eylül ayında, Liliane ve diğer kadınlar Birkenau’dan Auschwitz’e gönderiliyor. Aynı sene sonbahar-kış döneminde kampın boşaltılacağı söylentileri kulaktan kulağa yayılmaya başlıyor. Sonrası ölüm yürüyüşleri…

-20 derecede, buz tutmuş yolda çıplak ayaklarla, incecik kıyafetlerle yürümeye zorlanan tutsaklar... Yere düşenler ise SS tarafından kafalarından kurşunlanarak öldürülüyor.

İçinde bulundukları tren Zwickau Garına varıyor. Raphael ve arkadaşı Ernest, iki Fransız’dan yardım istiyor ve onları saklamalarını talep ediyorlar. “Trenden atlayın, biz sizi almaya geleceğiz” cevabını alıyorlar.

Trenden atladıklarında yaşadıkları özgürlük duygusu maalesef kısa sürüyor. TODT tarafından gözetlenen bir şantiyenin orada olduklarını, karşılarında silahlı erkekleri görünce anlıyorlar.

Ernest ve Raphael bir eve götürülüyorlar ve hangi milletten oldukları soruluyor. Ernest, Fransız olduğunu söyledikten sonra “Yahudi misin?” sorusuna evet cevabını veriyor. Raphael ise Türkiye’de doğduğunu ve Yahudi olmadığını söylüyor, “Müslüman mısın?” sorusuna evet cevabını veriyor. Ernest, bahçeye çıkartılıp öldürülüyor. Raphael ise yeniden Zwickau’ya götürülüyor.

1945’te 30 Nisan’ı 1 Mayıs’a bağlayan gece, tren Tutzing’e varıyor.

Raphael özgürlüğüne kavuşuyor

Paris’e döndüklerinde Lütetia Oteline getiriliyorlar. Raphael, “Türkiye’de doğmuş, annesi Türk vatandaşı olan bir kişi, direniş hareketine katıldığı için tutuklandı” dediğinden bahsediyor. Ailesinde herkesin sağ olduğunu öğrendikten sonra 26 Mayıs 1945’te Lyon’a geri dönüyor.           

Anne ve babası, Lyon’daki çevreleri sayesinde, Villa des Roses Psikiyatri Hastanesinde saklanıyorlar.

Liliane ve Raphael kavuşuyor

Raphael, Ulusal Direnişçi ve Vatansever Federasyonuna mektup yazıyor. Birkaç gün sonra, Liliane mektubuna cevap yazarak onu Biarritz’e davet ediyor. 1948’in ocak ayında evleniyorlar. Raphael, 1949’da Fransa Gaz İdaresinde çalışmaya başlıyor. 1951’de babası Isaac, birkaç sene sonra da annesi Estelle hayatını kaybediyor.

Çift, 1953’te kollarındaki dövmeleri sildiriyor. Raphael, ailesinin kendisine hiç soru sormadığını ve kamplarda yaşanan zaman için sessizliğin hakim olduğunu anlatıyor.

René ve Henri maalesef evlerine geri dönemiyorlar. Liliane 1959’da, kardeşleri için ‘Fransa için öldüler’ kendisi için ise ‘siyasi tutuklu’ statüsünü alıyor.

Hafızayı ve tarihi aktarmak

Raphael, 1980’de Auschwitz Amicale’de aktif rol almaya başlıyor, 1990’da genel sekreter oluyor. 1995’te dönemin Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın, Fransa’nın sorumluluğunu resmen tanımasına kadar Fransa’da inkarcı bir dönem yaşandığının da altını çiziyor.

Amicale kapsamında, Holokost’tan sağ kalanların tanıklıklarını kaydetme projesi başlatıyor. 1993’te öğretmenler için toplama kamplarına hafıza gezileri düzenliyor.

Raphael, 97 yasında kanser tedavisi gördüğü hastanede hayatını kaybediyor. Cenazesi gelecek hafta Biarritz kentinden kaldırılacak.


Raphael Esrail ile olan fotoğrafımızı ve hayatı hakkında birkaç cümleyi Twitter’dan paylaştım, fakat sonra beklemediğim kadar ilgi gördü. Amacım, Manisa ve Urla Belediyelerinin dikkatini çekmek, hayatını insanlığa adamış Esrail’in anısına saygı duyulmasını sağlamaktı. Bu yolda bana destek veren herkese teşekkür etmek isterim.

Raphael Esrail ve Pinar Kilavuz, 26/01/2020

Bu yazımı başta Liliane ve Raphael cifti olmak üzere, toplama kamplarında hayatını kaybeden ve oradan kurtulanlara adıyorum.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün