360 derece turlayalım

U2´nun ilk ve tek Türkiye konseriydi. 2009´da çıkardığı ´No Line on the Horizon´ albümünün tanıtımına katkı amaçlı turne bugünkü yazımızın başlığı oldu. Gündem o kadar hızlı değişiyor ki, 360 derece ile iki haftada veya üç ayda aynı noktaya geldiğimizi fark edemiyoruz bile.

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
22 Eylül 2021 Çarşamba

360ᵒ Tour adlı turnesinde İstanbul’da Bono’yu Circle içinden izleme şansına sahip olmuştum. Belki de o büyüklükte bir isim ve statla fenomen gruplar içerisindeki son İstanbul konseriydi. Circle biletim son gün şansıma denk gelmişti. Lübnan ve Bulgaristan’dan gelen hayran gruplarının yanında İspanyol turistlerle beraber Bono’ya bir el mesafesinde, gerçekten konser gibi konser izleme şansına sahip olmuştum. O zamanlar henüz selfie keşfedilmediği için çektiğim fotolar hep diğer tarafa ait. BlackBerry sponsorluğunda gerçekleşen turnenin İstanbul ayağında 54 bin şanslı kişiden biriydim. Dünyanın gündemi için aslında önemli bir gösterge. Aradan geçen 12 yılda mobil telefon teknolojisinin gelişimi yaşadığımız hızı da gösteriyor. Mesela BlackBerry adı kaldı yadigâr. Lehman Brothers Krizinden sonra 30 Haziran 2009’da Camp Nou Stadında başlayan turneden bu yana neler oldu? Mesela artık Lionel Messi Barca sporcusu değil. Merkel siyasete veda etti, Almanya seçimlerde yerine yeni bir Margaret Thatcher arıyor. Fransa’da Paris Belediye Başkanı da adaylığını açıkladı. Acaba ABD Hazine Bakanı ve Avrupa Merkez Bankası Başkanından sonra AB’nin lokomotifinde kadınlar mı olacak? Macron son golleri İsviçre ve Avustralya’dan yiyince gidiş biletini garantiledi gibi. İsviçre savaş uçaklarında, Avustralya denizaltılarda Fransa ile anlaşmayı bozup rotayı ABD’ye çevirince Macron Fransa’sı bu işe çok bozuldu. NATO’ya burun kıvırıp AB Ordusunu kuralım derken bunun bir rövanşı olabileceğini bilmeliydi. Tabii NATO’ya yeterli kaynak aktarmıyorsunuz, maliyete hep ben katlanıyorum diyen Trump’ın kulakları çınlasın. Bu arada Birleşik Krallık AB’den çıkalı dokuz ay oldu. Hemen arkasından Hint Okyanusu ve Pasifik güvenliği için görevlendirilen iki Kraliyet gemisi ile Pasifik’in önümüzdeki aylarda tansiyon artış noktası olacağının ikinci sinyalini Avustralya’nın denizaltı siparişlerinden sonra çaktı. Kuzey Kore’nin füze denemesi ile beraber Güney Çin Denizi tartışmaları ile inşallah Biden döneminde Huawei Köprüsü ticaret savaşı sorunları yerini yeni Kwai Köprüsü sorunlarına aktarmaz. Bu Trump dünya savaşı çıkarır söylemlerinden iş yerini, içerideki ekonomik sorunlar ve 2022 yılındaki ara seçim nedeni ile eylemlere daha fazla bırakmaz. Bu arada Biden demişken, Trump sınıra Meksikalı göçmenler için duvar örüyor derken, göçmen Kamala Harris Hükümeti döneminde bugünlerde Haitili göçmenleri Teksas’tan sürerek II. Dünya Savaşı sonrası (g)örülen Soğuk Savaş duvarlarını her tarafta örmeye devam ediyor. Şaşırtıcı mı? Pek değil, seçim kampanyası sitesinde Rusya ve Çin’i hedef alacağı zaten yazıyordu. Soğuk Duvar sadece Afgan göçmenlerle çıkacak diye bir kural yok. Duvar derken ekonomik olarak sorunları artmaya başlayan Çin, seddini korumak için kendi teknoloji firmalarını kontrol altına almaya çalışıyor. Şimdi bu paragrafı okuyunca akla Trump ve 2020 pandemi yılı geliyor ve meşhur U2 şarkısı sanırım bu durumu çok iyi özetliyor: “Is it getting better? Or do you feel the same? Will it make it easier on you now? You got someone to blame.”

Hala Aradığımı Bulamadım

FED ve AMB uzun zamandır bilançolarını genişletiyorlar. Buna diğer merkez bankaları da eşlik ediyor. Aradıkları aslında reel büyüme. Ama U2 şarkısı gibi onca seneye ve tonlarca parasal genişlemeye rağmen hâlâ aradıklarını bulamadılar. Gresham Kanunu ile insanlık kripto paralarla kötü parayı piyasadan kovmaya çalışıyor. Nasıl istemesinler ki? Baz para doların anavatanında bile 330 milyon fakirleşip, satın alma gücünü kaybederken, ÜFE-TÜFE makası açılıp, dış ticaret açıkları rekor kırarken, bu parasal genişlemeye ABD bankaları koro halinde eşlik edip tüketici kredilerini 2013’ten bu yana iki katına çıkarırken, bunun bir yan etkisi olacağı çok belli. Uluslararası Finans Enstitüsünden Robin Brooks olsa, kendi modelindeki bu durum karşısında fair value Euro/dolar paritesi (FED bilançosu da dikkate alınarak) en az 1,25 olmalı tiviti atardı. O atmayınca iş burada bize kaldı. Şimdi FED kasım mı aralık ayında mı varlık alımlarının miktarını azaltmaya başlar safhasındayız. Bu yazı çıktığı hafta her şey belli olacak. Beklentim merkez faiz indirir, FED aralık ayını bildirir. Tabii normalde ocak sonrası ikinci dönem başkanlığı netleşecek Powell giderayak bu kararı alabilecek mi? Yoksa aldığı karar onu koltuğunda mı tutacak hep beraber göreceğiz. Enflasyon geçici diyen FED ve AMB ne demeliydi? Yok, kalıcı mı? Siz istisnalar hariç “Tüm bunlar benim hatam” diyen bir yönetici gördünüz mü? Varlık alımlarını ayarlayan AMB Başkanı Lagarde “Kalibre ediyoruz, tapering yapmıyoruz” diyor. Eskiden merkez bankaları para basardı, artık özlü, süslü cümle ve kelime basıyorlar piyasalara. Ben de Türkiye’nin ilk ve tek astroekonomistiyim o zaman. Digiconomist olur da astroekonomist olmaz mı? Uluslararası Finans Enstitüsü “fair value” gibi bu unvanı dağıttı da Urfa’da ben mi almadım kendilerinden. Haliyle muhatap kuruluş olmayınca unvanı kendime verdim. Param olsa Jared Isaacman gibi çıkardım 550 kilometre yukarıya, orada yapar basın toplantısını, uzaydan ilan ederdim astroekonomist unvanımı. Olsun, benim de hayallerim zengin.

Uzay Turizmi ve Uzay Ekonomisi

İlk uzay turisti aslında 1964 yılında Vienna tur şirketine giren Avusturyalı gazeteci Gerhard Pistor. Aya seyahat için bilet isteyince deli muamelesi görür ancak sonra ciddi olduğunu görünce, merkez 2000 yılı için kendisine bilet verilmesi onayını verir. (Darısı benim astroekonomist unvanımın başına. Astrobiyoloji, astrofizik oluyor da, bu işin ekonomisi niye olmasın). Panam şirketi o yıllarda 93 bin tane ‘First Moon Flights’ kartı vermiş. Jared ve diğer üç arkadaşı ilk uzay turisti değiller. Ancak onları farklı kılan iki durum var. Birincisi ekipte astronot yok, yani yolcular tek başına. İkincisi Jeff Bezos ve Richard Branson ve arkadaşları Karman Kuşağı denilen uzayın sınırı olarak kabul edilen 100 kilometre sınırında uçtular ve kaldılar. Jared ve arkadaşları Hubble Teleskobu ve Uluslararası Uzay İstasyonunu da geçip 500 kilometre üzerine çıktılar. OECD verilerine göre 2019 yılında uzay ekonomisinin (space economy) büyüklüğü 385 milyar dolar. 2040 yılında 1 trilyon doları geçmesi bekleniyor. Görüşüm 2040 yılına kalmaz. Burada bence şu ayırımı yapmak lazım. Dünya üzerinde uzaya yönelik yatırımların, harcamaların adına uzay ekonomisi deniyor. Peki ya oralarda koloniler ticaret yapmaya başlayınca veya uzay madenciliği? İşte astroekonomi denen şey de orası. Uluslararası literatürde uzay ekonomisi için üç ana adım var. Yörüngeye ulaşım ve yerleşme ki uzay turizmi bu aşamada yer alıyor. İkinci adım uzayda üretim ve son adım uzay madenciliği. Bunlara izninizle iki adım daha ekledim. Kolonileşme ve son adım galaktik federasyon. İşte uzay ekonomisinin bittiği ve astroekonominin başladığı yer üçüncü adımdan sonrası. Uzayda yaşamı arayan dünyadaki biyoloji onu orada bulunca astrobiyoloji oluyorsa, uzaydaki gök cisimlerinin hareketlerini veya uzaydaki çekim dâhil dünyadaki fizik kurallarını orada bulunca adı astrofizik oluyorsa, haliyle dünyadaki ekonomi orada işlemeye başlayınca adı astroekonomi olacak. Demedi demeyin. Uzay zaman bunu da yazacak. Şalomun ilk NFT’li astroekonomi haberini bu makale yapıp keşke oradan Jared’e okutabilseydik. Youtube, Twitter ve Instagram astroekonomist hesaplarıma beklerim. İlk takipler bedava.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün